Kopya Cinayetler [Ahmet Altan]

KFK

İhvan Forum Üye
Katılım
2 Ocak 2010
Mesajlar
481
Tepkime puanı
51
Puanları
0
Birinci sayfanın tepesinde iki cinayetle ilgili haberler var.

Bunlar aslında birbirinin kopyası olan iki cinayetin değişik aşamalardaki durumunu anlatıyor.

Birinci haberde Abdi İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın gürültülü tahliyesi var.

İkinci haberde ise Kafes Planı’nda bir “operasyon” olarak söz edilen Dink cinayeti yer alıyor.

Yaklaşık otuz yıl arayla işlenen iki cinayette de öldürülenler gazeteci.

Öldürenler de “milliyetçi” gençler.

İki cinayetin katilleri de, cinayeti işlemeden önce güvenlik güçlerince “fark edilmiş” isimler.

Cinayet işleyecekleri daha önceden biliniyor.

Engellenmiyorlar.

Hatta Hrant Dink cinayetinde “katilleri” yönlendirenlerden biri resmen “polise ve jandarmaya” muhbirlik yapan bir adam.

Jandarma, Dink’in katilleriyle ilgili olarak cinayetten önce gelen bilgileri saklamış.

Emniyet’teki bazı isimler de ellerinde bilgi olmasına rağmen işin üstüne gitmemiş.

Hrant’ın “öldürülmeden” önce bir vali muavininin yanında iki “MİT görevlisi” tarafından tehdit edildiğini de biliyoruz.

İki cinayet de “devletin bazı birimlerinin” bilgisi dahilinde işlenmiş.

Yolu katillere açmışlar.

Ve cinayetler işlensin diye beklemişler.

İpekçi cinayetinde bu kadarla da kalmamışlar.

Sıkıyönetim Komutanlığı, Ağca’nın yakalandıktan sonra polisteki sorgusunu yarıda kestirip katili teslim almış.

Sonra da Ağca’yı askerî cezaevinden kaçırmışlar.

Ben o askerî cezaevini biliyorum.

Babam orada yattı.

O cezaevinden mahkûmlar kaçamaz, o cezaevinden mahkûmlar “kaçırılır” ancak.

Ağca’yı kaçırdılar, hesabı da zavallı “iki ere” kesip dosyayı kapattılar.

Bugün de Dink’in katillerini kaçırmak isteyenler vardır mutlaka, kaçıramıyorlarsa kamuoyunun yoğun dikkatinden çekindiklerindendir.

Kafes Planı’nda, Dink cinayetinden “operasyon” olarak söz edildiğini hiç aklınızdan çıkarmayın.

İpekçi cinayeti de, Dink cinayeti de, öncesi sonrasıyla birer “operasyondu”.

Devlet birimlerinin işin içine karıştığı iki operasyon.

Birincisinin failleri “suikast için pilot bölge” seçilen Malatya’dan, ikincisinin failleri de daha sonraki “pilot bölge” olarak belirlenen Trabzon’dan çıkmıştı.

İki cinayetin perde arkasındaki “yöneticilerinin” kim olduğunu bulmak devletin elindeyken iki cinayette de sadece “tetiği çekenlerle” yetinildi.

Bugün Dink cinayetinin davası sürerken devlet hâlâ “gerçek katilleri” ortaya çıkarmamakta direniyor.

Vuranları biliyoruz, onlar ortada.

Ama “vurduranları” bulmak için o dönemdeki jandarma ve polis yetkililerini ciddi biçimde sorgulamak gerekiyor.

İşin o kısmı hep savsaklanıyor.

Devlet, kendi içindeki suçluları yakalamamakta direniyor.

Zaten, otuz yıl arayla öldürülen iki gazetecinin cinayetinde “devletin bıraktığı parmak izlerine” baktığınızda, bu ülkede en tehlikeli unsurun, devletin içindeki bazı silahlı birimler olduğunu görürsünüz.

Taa Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren devletin bazı birimleri bu ülkenin aydınlarını öldürtüyor.

Bu cinayetler, İttihatçılardan Cumhuriyetçilere kalmış bir miras.

Aydınları ya “susturmak” için ya da “ortalığı karıştırmak” için öldürtüyorlar.


İlk başlarda gerçekler bilinemiyor, bilinenler de yazılamıyordu.

Bugün ise hem gerçekleri biliyor hem de gerçekleri yazabiliyoruz.

Ama gerçek katillere bir türlü ulaşamıyoruz.

Asıl görevleri “insanları korumak” olan devletin bazı birimleri, katilleri korumak için devreye giriyor.

Eğer biz, “gerçeği, yalnızca gerçeği” ister, “yalanlarla” oyalanmayı reddedersek sonunda katiller ortaya çıkarılacak, bugün halkın baskısına kimse dayanamaz çünkü.

“Dink’i kim öldürttü” sorusunu inatla sormayı sürdürsek katiller ya Ergenekon’dan, ya Kafes’ten çıkacak.

İzler hep aynı karanlık mağaraya gidiyor.

Şu bazılarının “muhalefet” örgütü sandığı Ergenekon’a ya da Ergenekon’un benzerlerine.

O mağarayı aydınlatmak zorundayız.

İsteyen o mağarada “muhalefetin” saklandığını söylesin, biz orada “katillerin” saklandığını da, bu ülkedeki herkesin can güvenliği için o mağaranın aydınlatılması gerektiğini de biliyoruz.

Onlar karartmak için diretiyorsa, biz de aydınlatmak için diretmeliyiz.

Bundan vazgeçmek, cinayeti özgürleştirmek olur çünkü.
 

KFK

İhvan Forum Üye
Katılım
2 Ocak 2010
Mesajlar
481
Tepkime puanı
51
Puanları
0
Jandarma,Emniyet,MiT...Devletin bütün birimleri resmen 'organize' cinayet işlemiş.Bugün biz bu olaylara,'amaan biri ermeni biri yahudi' gözüyle bakarsak,yarın öbür gün o namlu bize doğrultuğu zaman,'amaan nasıl olsa sünni,nasıl olsa Türk' der bakar keyfine yahudisi de ermenisi de.Biz,bize dokunmayan bin yaşasın dememeliyiz.Ölen her yurttaşımızın hesabını sormalıyız.Meçhul her cinayetin aydınlatılmasından yana olmalıyız.Sonuçta savunduğumuz o insanların ideolojisi,dini,çıkarları değil 'bir insan olarak -fikri ne olursa olsun- yaşama hakkıdır'.Bu hakkı, bu insanların elinden haksız yere alanlar, bize, yabancı gibi gözüken bu insanlardan daha yabancıdır.Ve bu 'faili meçhul bırakılan' cinayetler, o adamların yazılarından ve fikirlerinden daha çok bu ülkeye zarar vermiştir...
 
Üst