Konuşana Bakma

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yeni Camide vaaz eden hocaefendi diyor ki: "Kur'ân-ı Kerim, Fatiha'nın içinde toplanmıştır. Öyle olduğu içindir ki, namazda her rekâtta Fatiha'yı okuyoruz. Fatiha da Besmelenin içinde gizlenmiştir. Bu itibarla Kur'an demek Fatiha demek, Fatiha da besmele demektir. Bir insan denizin kenarına gelse de, Bismillâhirrahmânirrahim dese, o besmele hürmetine suya batmadan karşı tarafa geçebilir."
Bunu dinleyen adam öylesine halis, öylesine safi bir niyetle dinliyor ki, kendi içinden, "Oh ne güzel. Ben hergün vapurla Sarayburnu'ndan Kadıköy'e gidiyorum. Şimdi niye vapuru bekleyeyim bilet masrafı ödeyeyim. Nasıl olsa duayı öğrendim. İşim bitince Sarayburnu'na gider, besmeleyi çekerim, denizin üzerinden yürüyerek Kadıköy'e geçerim."
Öylesine samimi, öylesine safiyane niyet ediyor, inanıyor ki, böyle olur mu, olmaz mı diye bir tereddüdü yok. Belki bunu söyleyen hocaefendinin tereddüdü var, ama dinleyen adamın yok. O gün işini bitirdikten sonra Sarayburnu'na gidiyor. En kısa yeri tahmin ediyor. Bütün duygularıyla inanarak, "Bismillâhirrahmânirrahim" diyor, denizin üzerinden yürüyerek, boğazın öbür tarafına geçiyor.
Bu iki-üç gün devam edince hanımı merak ediyor, diyor ki: "Efendi, nasıl oluyor, sen eve erken gelmeye başladın. Vapuru beklemiyor musun?"
Diyor ki adam: "Hanım, Yeni Cami'de bir hocaefendi bana bir dua öğretti. O duanın hürmetine hiç vapur falan beklediğim yok. Sarayburnu'nda besmeleyi çekiyorum, denizin üzerinden yürüyerek geliyorum."
Hanım şaşırıyor, "Ne güzel. O zaman o hocaefendi çok
büyük zattır. Sana bu iyiliği yapan hocaya biz de bir iyilik yapalım. Ben bir akşam yemek yapayım. Sen de hocaefendiyi al getir de, bir çorbamızı içsin bari" diyor.
Adam, ertesi gün Yeni Cami'de hocaefendinin yine vaazını dinliyor. Vaazdan sonra hocaefendinin yanına geliyor: "Hocam," diyor, "bizim hanım bir çorba hazırlamış. Lütfen gidelim de fakirhaneye, şu çorbadan içelim."
Hoca tereddüt ediyorsa da ısrara dayanamayarak kalkıyorlar, camiden çıkıp Sarayburnu'na geliyorlar. Hoca bir bakıyor, iskele yan tarafta kaldı, adam başka bir yere gidiyor. Tam köşeye kadar varıyorlar.
"Hocam Allah razı olsun" diyerekten anlatmaya başlıyor adam. "Bana öyle bir dua öğrettiniz ki, o duayı öğrendiğimgünden bu yana ben hep Besmele çekiyorum" diyor ve "Bismillâhirrahmânirrahim" diyerek suyun üzerinde yürümeye devam ediyor: "Onu bana öğrettiğinizden bu yana, hep böyle denizin üzerinden yürüyerek geçiyorum, ayağımın içerisine dahi su girmiyor, iyilik yaptınız" derken bakıyor ki, hoca yanında yok, hoca geride, sahilde, hayran hayran Bakıyor.
"Hocaefendi niye bekliyorsunuz, buyursanız ya!" Hoca boynunu büküyor, "Yürüyemem" diyor.
"Niye yürüyemiyorsun? Bu duayı bana siz öğrettiniz. Ondan sonra ben hep böyle geçiyorum."
O zaman hoca şunu söylüyor: "Evladım, o sözü söyleyen dil bende, fakat ona inanan kalp de sende. Eğer senin kalbin bende olsaydı, ben de senin gibi Bismillâhirrahmânirrahim der, bu denizin üzerinde yürür, sana arkadaşlık ederdim. Ne yazık ki, bende o dil var, fakat o kalp yok."
Evet, söyleyene bakma, dinleyene bak! Bu da onu gösteriyor. Hocaefendi onun kadar inanamıyor. Ama dinleyici hocaefendiden çok daha ileri safhada inanıyor.
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
Tereddütsüz iman,aynı Hz. İbrahim (a.s) da olduğu gibi..RAbbim bizlere de nasib eder inşaallah
 

hasretlik

Paylaşımcı
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
159
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Diyarbakır
Evet, söyleyene bakma, dinleyene bak!

Güzel bir paylaşımdı. okumuştum tekrar okumak güzeldi...
 
Üst