Kongredeki Kalp-Ülkedeki Saray ve görevlerimiz

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
17 Ekim 2010 tarihinde Ankara Atatürk Spor Salonunda inanılması güç tarihi bir günü hep birlikte...



127108_tr.jpg

yazarlar2_06.jpg
Muhittin Yıldırım
yazarlar2_03.jpg
Ajans5



Kıymetli Milli Görüşçü Dava Arkadaşlarım,

17 Ekim 2010 tarihinde Ankara Atatürk Spor Salonunda inanılması güç tarihi bir günü hep birlikte yaşayarak muhterem Hocamızı yeniden Saadet Partimizin Genel Başkanı yaptık. Bu tarihi günde Allah’ın rahmeti ile yaşanan manevi atmosferi, kongre salonunun içini ve dışını dolduran on binlerce insanla birlikte coşkulu bir şekilde idrak ettik.

Bu kongrede Hocamızın yeniden ve fiilen Genel Başkanımız olmasına sevindik. Amma bu sevincimizin yanı sıra mukabil görev ve mesuliyetimizin de bir kat daha arttığını müşahede ettik. Şimdi sizlere aşağıda belirtecek olduğum değerlendirmeleri dikkatli bir şekilde ve Temel Esaslarımıza göre düşünerek okumanızı özellikle tavsiye ediyorum. Bu bakımdan bir durum tespiti yapacak olursak; geçirdiğimiz dönemleri ve önümüzdeki üçüncü şahlanış dönemini şöylece değerlendirebiliriz.

Allah-u Teala, Adem (A.S.)’ın suretini bina etmek arzu edince onu tıpkı bir “Devlet” şeklinde inşa etti. Onu öyle güzel inşa etti ki kendi kudretine delalet eder bir şekildeydi.

Sonra, bu ülkenin ortasına, o ülkenin “muhteşem sarayını” kurdu. O sarayın etrafına öldürücü tuzaklar kurdu. Ve bu sarayı “kalp” diye isimlendirdi. Çünkü kalp “Allahın evidir”( Hadis: Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Kenzü’l Ummal 3/422, 424, 797). Allah (cc) ülkenin yönetim merkezi olarak orayı belirledi. Her şeyin durumunu oraya bağladı.

Hz Peygamber (s.a.v.) bu konuda buyuruyor ki “iyi biliniz ki bedende (ülkede) öyle bir et parçası vardır ki, o düzgün olursa bedenin organları(ülkenin kurumları) da düzgün olur. O bozulunca bedende bozulur. İyi biliniz ki o et parçası (saray) kalptir”(Hadis: Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Kenzü’l Ummal 3/428).

Sonra bu sarayın içine bir izzet tahtı koydu. Ve üstüne “iman” denilen bir sultan oturttu. Bütün organları da(teşkilatları da) ona hizmet etmekle sorumlu kıldı. Şöyle ki:

Dil: Ben bu ülkenin tercümanıyım dedi.

Gözler: Biz bu ülkenin muhafızlarıyız dediler.

Kulaklar: Biz bu ülkenin habercileriyiz dediler.

Ayaklar: Bu ülke bizimle koşar, bizimler yürür dediler.

Eller: Biz bu ülkenin işçileriyiz dediler.

İki Melek: Biz bu ülkenin gözcüleriyiz dediler.

Kainatın sahibi yüce Allah tüm organlar için “Nasıl muamele ederseniz öyle muamele görürsünüz” (Hadis: Ed-Dürru’l- Mensur 3/539) kuralını koydu.Sonra ülkenin sahibi kendisine bir “vezir” belirledi. On a “akıl” dedi.

Akıl: “Ey sultan (kalp) senin özel hususiyetlerin olmalı ve bu hususiyetler sana özel ve her biri seçkin olmalı dedi ve ekledi.
1. Bu ülkede bir güce ihtiyacın var, o da “imandır”,
Onun korumaları ise sabır, sebat, azim, sadakat ve salih ameldir.
2. Bu ülkede yol gösterecek bir ışığa ihtiyacın var, o da “ilimdir”.
3. Bu ülkede bir sırdaşa ihtiyacın var, o da “ihlastır”.
4. Bu ülkede bir kapıcıya ihtiyacın var, o da “ittikadır”.
5. Bu ülkede bir birliğe ihtiyacın var, o da “ittifaktır”.
6. Bu ülkede temiz bir gıdaya ihtiyacın var, o da “iyi ahlaktır”.
7. Bu ülkede görevini titizlikle yapana ihtiyacın var, o da “ihsandır”.
8. Bu ülkede problemlerin çözümüne ihtiyacın var, o da “istişaredir”.
9. Bu ülkede kararların uygulanmasına ihtiyacın var, o da “itaattir”.
10. Bu ülkede güven ve vefaya ihtiyacın var, o da “sadakattir”.
11. Bu ülkede her an koşturacak bir vasıtaya ihtiyacın var, o da “nefis terbiyesidir”.
12. Bu ülkede bir hazinedara ihtiyacın var, o da “infaktır”.

Diyerek şöyle seslendi “Sen ey sultan! Halkına rahmet nazarı ile bak! Hikmet hazinelerini aç, halka bak, incele ve şikâyet olunan hususları ortadan kaldır, düzeni sağla ve görev dağılımını yap!
Bunun üzerine; Vücudun bütün organları şöyle seslendiler.
1. Ayaklar: Biz sandık teşkilatıyız: Sandığımızdaki insanlarla haftalık toplantıları yaparak onları şuurlandırırız dediler.
2. Eller: Biz mahalle teşkilatıyız: Ayakların (sandık teşkilatlarının) haftalık toplantılarına katılarak onları taşırız dediler.
3. Karaciğer: Biz belde teşkilatıyız: Eller ve ayaklar için gereken malzemeyi sağlarız dediler.
4. Akciğer: Biz ilçe teşkilatıyız: Ellerin, ayakların ve karaciğerin ihtiyacı olan oksijeni mahalle ve beldeye götürmeleri için haftada bir bizzat giderek veririz dediler.
5. Mide: Biz il teşkilatıyız: Tüm organlar için her şeyi zamanında haftalık ilçe toplantılarına eksiksiz bizzat götürürüz dediler.
6. Kalp: Biz Genel Merkeziz: Bu ülkenin tüm organlarının (teşkilatlarının) neleri yaparlarsa ülkeyi kötülüklerin (nefsi emmarenin) şerrinden kurtaracaklarına dair planı, programı ve organizasyonları her kademede ortaya koyar, mideye, ciğerlere, ellere ve ayaklara kadar göndeririz dediler.

Bu görev dağılımı tamamlanınca durumlar tetkik edildi ve sultan-iman görevlendirmeyi doğru buldu. Vezir-akıl sultana dedi ki yukarıda zikredilen size ait bu on iki hususiyetle bedenin-ülkenin tüm maddi ve manevi ihtiyaçları giderilince; insana görevlerini hakkıyla yapmak düşer.

Tellallar bu arada şöyle seslendiler: “ Ey halk! Kainatın sahibi ezelde şöyle yemin etmiştir: Kim doğru yoldan saparsa ve verilen hususiyetleri değerlendirmez, bunlarla ilgili gerekeni bedeninde-ülkesinde yapmaz ve yanlış yerde harcarsa, niyetini bozmuş sayılır. Böylece nefsi emarenin-dış güçlerin emrine boyun eğmiş olur. Bu da kendi evini (bedenini-ülkesini) yıkmak demektir.

Bu durumda Şeytan ve ona bağlı dış mihraklar süratle geldiler. Nefsi emmarenin yardımcısı ve işi gücü sultanın emirlerine karşı gelmek olan “heva’ya” vezirlik rütbesi verdiler. O da makam mevkii hırsıyla tefrika kılıcını çekti, dedikodu su-i zannı çağırdı, tembellik ümitsizliği kovaladı. Böylece davasına ihanet noktasında dönekliğin büyük prim yaptığı zannedildi. Zanları zanlar kovaladı. “Biz de herkesin saadeti için çalışacağız” deyip ayrılarak dış güçlerin oyuncağı haline geldiler. Hepsi birleşerek hiç beklenmedik bir zamanda Suret-i Hak’tan görünerek halkı aldattılar ve yüce sultanın ülkesine bir gece ansızın baskın yapmaya kalktılar.

Bu durumu yıllardır dikkatle gözleyen sultan hemen harekete geçerek tüm organlara-teşkilatlara şöyle seslendi: “ Ey Allahın süvarileri hangi düşman benim ülkemi-kalbimi istila edecekmiş bakayım” dedi.

Ve işte orada; Kalbine inancı, beynine ilmi, önüne ihlası, gözlerine ittikayı, hedefine ittifakı, diline iyi ahlakı, sağına istişareyi, soluna ihsanı, sırtına İtaati, yanına sadakati, altına nefis terbiyesini, avucuna infakı alarak, Mevlasına sığınıp “Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz”(Fatiha, 5) fermanını okuyarak Sadık niyet ordularını harekete geçirdi. Fakat tellallar şöyle seslendi: “Allah sizi alçak bir dünya nehri ile deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir–Kim emre uymazsa benden değildir-“(Bakara, 249). Mücadeleye kararlı olanlar dediler ki: “Evet sudan içmesek de emri tutmalıyız”. Ardından rahatlatan bir haber geldi.

Ancak kim eliyle bir avuç içerse (ve günahını itiraf edip, af dilerse) ona bir sorumluluk yoktur”( Bakara, 249). Ne yazık ki anlayışı kıt olanlar nefsi emarenin-dış mihrakların fitne tuzağına düşerek doygunluğa ulaşarak güçsüz kaldılar. Haydi gidiyoruz denilince de “bu gün calut ve askerlerine (dış güçlere) karşı hiç takatimiz yoktur” (Bakara, 249) dediler. Saadeti ve ülkenin kurtuluşunu arzulayıp sabredenler ise:

Nice sayıca az topluluklar, çok olan topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 249) dediler.

- Ve kalplerindeki iman gücü, karşı güçlerin sömürüsüne mani oldu.

- Zihinlerindeki bilgi, karşı güçlerin oyunlarını bozdu.

- Önlerindeki ihlas, karşı güçlerin azmini yok etti.

- Gözlerindeki ittika, karşı güçlerin planlarını bozdu.

- Gönüllerindeki ittifak, karşı güçlerin birliğini yok etti.

- Amellerindeki iyi ahlak, karşı güçlerin yanan ateşini söndürdü.

- Sol taraflarına aldıkları ihsan, işlerinde disiplini sağladı.

- Sağlarına aldıkları istişare, kararlarında isabet oranını yükseltti.

- Sırtlarına aldıkları itaat, şer güçlere karşı milletin yükünü taşıdı.

- Yanlarına aldıkları sadakat ile karşı güçleri yenip güveni sağladılar.

- Terbiye ettikleri nefislerine binerek aşılamayan zorlukları aştılar.

- Elleriyle yaptıkları infak, bu muazzam mücadelenin yakıtı oldu.

Böylece bitmeyen hazinelerden onlara verilen Hidayet, Feraset ve Dirayet ile tüm şer güçlerin tuzakları bozuldu. Hak taraftarları öne geçti. Tam o sırada şöyle seslendiler: “Ya Rabbi gücümüzü sana bağladık, ayaklarımızı sabit kıl” (Bakara, 250). Çünkü önümüzde daha neler olduğunu bilmiyoruz!

Sonunda Allah’ın izniyle onları yendiler…” (Bakara, 251). “…Allah onlara yardım etmişti. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır”(Al-i İmran, 126).

Düşman ardına bakmadan kaçıyordu. Yıllardır yaptığı planlara ulaşamamış ve perişan olmuştu. Artık sultanın-imanın ülkesinde nefsi emmarenin ve heva’nın yerinde yeller esiyordu.

Nihayet kaybettiğini itiraf etti, boyun eğdi ve sultanın emriyle sürekli merkezden ile, ilden ilçeye, ilçeden beldeye, beldeden köy/mahalleye, köy/mahalleden sandığa ve sandıktan üyelere kadar her hafta yapılan toplantılarla takip edilerek rapor edildi.

...Sanki hiç yoklarmış gibi oldular...” (Yunus, 24). Amma nefsi emmarenin peşi hiç bırakılmadı ve nefsi emmare esir oldu boyun eğdi. Minnet ve lütuf sahibi ona seslendi: “Ey huzura kavuşmuş olan insan! Sen ondan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön, seçkin kullarım arasına katıl ve cennetime gir”(Fecr, 27-30) buyurdu.

Evet Değerli Dava Arkadaşlarım,

Yukarıdan beri ifade ettiğimiz hususlar, uzun zamandır içinde yaşadığımız bu olayların değerlendirmesini ve analizini farklı bir açıdan ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede yaşanan olaylardan ders çıkararak vazifelerimizi daha bir şuurla ve iradelerimizi de çelikleştirerek bu yolda yürümeye kararlı olduğumuzu ortaya koymalıyız, vesselam…
 
Üst