“Kölelik yaşayan milletler efendi olamaz”

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Başlıktaki tespit İbni Haldun'a aittir. Gerekçelerini mealen şöyle anlatır: Boyunduruk altında bulunan milletler üzerine ağır vergi yükü konulur. Bu insanların dürüst davranarak bu vergi yükünün altından kalkmaları mümkün değildir. Bu durumda yapabilecekleri tek şey hile ve yalana başvurmaktır. Örneğin hâkim milleti temsil eden devlet, boyunduruk altındaki milletten ürününün çoğunu vergi olarak vermelerini ister. Bu vergiyi dürüst bir şekilde ödeyen biri, kalan ürün ile geçimini yapmak bir tarafa masraflarını bile ödeyemez, Bu durumda yapacağı tek şey ürünün bir kısmını hileli yollarla gizlemeye çalışmak ve ürünü ile ilgili yetkililere yalan beyanda bulunmaktır, işçi olarak çalışan insanlarda da durum farksızdır. Çalışan bir şahsa normal bir çaba ile yerine getiremeyeceği kadar çok iş yüklenir. Bu kişi de fırsat buldukça işi savsaklar. Bazen hasta olmadığı halde kendini hasta gösterir ve yoğun işten kurtulmak için gözü hep hilelerde olur. Bunun için yalan söylemekten de çekinmez.
Yıllarca belki de yüzyıllarca yukarıdaki davranışları sergileyen insanlarda bu davranışların hepsi ahlaka dönüşür. Artık gereği yokken bile rahata kavuşmak için yalan söylenir. Yapılan işlerde hep işin hilesine gidilir. Üzerlerinde baskı olmadan gayret gerektiren işlere ise hiç girişmezler. Haliyle bu özelliklere sahip bir milletin devlet kurması ve hâkim millet olması mümkün değildir.
İbn-i Haldun, örnek olarak israiloğullarını gösterir. israiloğulları Yusuf (as) döneminde geldikleri Mısır'da bir süreliğine itibarlı bir millet olarak yaşamışlarsa da sonradan durumları kötüleşmiş ve zamanla köleleştirilmişlerdir. Hz. Musa (as), gönderildiğinde bu durumdaydılar. Hz. Musa (as)'nın öncülüğünde, Allah Teâlâ'nın yardım ve mucizeleri ile Mısır'dan kurtulmuşlar ancak köle ahlakını korumaya devam etmişlerdir, tek itirazları yemeklereydi. Kazandıkları özgürlüklerine karşın yemek çeşitlerinin sınırlılığı onlara ağır gelmiş hatta Mısır'dan çıktıklarına pişman olacakları seviyeye ulaşmıştı. Hz. Musa (as), onlara şöyle cevap vermiştir:
“Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi.” (Bakara 61)
Burada iyi olandan kasıt kudret helvası ve bıldırcın eti olabileceği gibi özgürlük de olabilir. İkinci anlamı tercih edersek onlara şöyle demiş olur: Siz düşük olan birkaç çeşit yemeği, özgürlük gibi üstün bir değere tercih mi ediyorsunuz. Eğer böyle İse Mısır'a geri dönün, orada kölelik ile beraber istediğiniz yemekler bulunmaktadır.
Hz. Musa (as)'nın tüm çabalarına rağmen onlar kölelikte edindikleri ahlakı terk etmediler. Bir yurt edinmek için savaşmaları gerektiğinde de şu meşhur cevabı verirler:
“Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” dediler.” (Maide 24)
Bu cevaptan sonra artık Hz. Musa (as) da onlardan umudunu kesmiş ve bunun üzerine Allah Teâlâ, onları kırk yıl o çölde ikamete mecbur etmiştir.
“Musa: “Rabbimi Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır” dedi. Allah, “Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme” dedi,” (Maide 25-26)
Bu kırk yıl içerisinde kölelik gören insanların tamamı ölmüş (Tevrat bunu özellikle vurgular) ve o özgürlük ortamında doğup büyüyen yeni bir nesil yetişmiştir. Etraftaki müşrik kavimlerle savaşıp bir yurt edinenler de bu özgür ortamda yetişenlerdir.
Son dönemlerde Doğu bölgeleri için sıkça dile getirilen kaçak elektrik konusuna veya daha önce çokça gündeme gelen devlet teşviklerinin kullanım şekline hatta üniversiteye giriş sınavlarındaki kopya olaylarına biraz da bu şekilde bakmak gerekir. Şüphesiz devletin bir dönem bilinçli olarak bu bölgeyi geri bıraktığı doğrudur. Şu anda bile bölge okullarında okuyan bir öğrencinin batıdaki bir öğrenci ile eşit şartlarda sınavlara girmediği söylenebilir. Ancak tüm bunlara rağmen hileli yollara başvuranların toplumda kınanmaması; bir anlamda hilenin sıradanlaşması toplumumuz için ağır sonuçlar doğurur. Kendim de bir Doğulu olarak her şeye rağmen bu yöntemlere başvurmamak ve asla dürüstlükten ayrılmamak gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde farklı halklardan oluşan İslam Ümmetine, Kürtler olarak hiçbir katkı sunamayız.

Ahmet Münir
 
Üst