Köklü Değişim Kadın Kolları

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
‪#‎save_alaqsa‬ Batı Şeria'da yine bir genç kızımız okula giderken inşaallah Rabbinin huzuruna şehit olarak kavuştu. Siyonist işgalciler genç kızı önce arabayla ezip ardından başından vurdular. Sebebi ise bir kez daha yanında ölümcül bir bıçak taşıdığı yalanı. Bu ölümcül işgal Filistinli çocuklar için hiçbir zaman sona ermeyecek, ta ki İslam orduları içindeki güç sahibi erkekler üzerlerine düşen İslami görevlerini yerine getirip var güçleriyle Mescid-i Aksa'yı kurtarana ve Raşidi Hilafeti tekrar layıkıyla Şam beldesine geri getirene kadar.





 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
“Allah'ın Emir ve Yasakları Karşısında Kul Olmak” Paneli İstanbul, Fatih’te gerçekleştirildi..

Kuranı Kerim tilaveti ile başlayan panelimiz, Esma Gül Kar’ın sunumu ile devam etti.
“KUL” kelimesinin lugat, ıstılah ve şer-i anlamları tarif eden KAR, konuşmasına şöyle devam etti:

“Öyle ki bizler her gün kılmış olduğumuz beş vakit farz olan namazlarımızda Fatiha Süresini okuyarak,Rabbimize ‘’KUL’’ olduğumuzu ikrar ederiz ve tekrarlarız.
Allah’ın emir ve yasakları karşısında kul olmak, Rabbimizden gelen emir ve yasaklar karşısında tereddütsüz ona teslim olmak demektir. İslam yani dünya hayatında, ibadetlerimizden, ticaretimize, aile ilişkilerine, devlet yönetiminden, eğitime, dış politikadan, orduya kadar hayatın her alanındaki işlerimizde Rabbimizden gelenlere boyun eğmek demektir. Rabbimizin emir ve yasakları karşısında kul olmak şifa bulmak demektir. şu ayette olduğu gibi. وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً "Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır." (İsrâ; 82) Şüphesiz ki Kur’an her yönüyle insanlık için şifa kaynağıdır.

İnsanlar alemlerin Rabbinden gelenlere tabi olmalarının hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı açısından huzur, mutluluk ve kurtuluş anlamlarını ifade eder.
İçerisinde yaşadığımız şu dünyaya bir bakalım. Dünyanın hangi bölgesinde insanların huzur içerisinde yaşadıklarını söyleyebiliriz? Yeryüzünde her geçen gün gerek nicelik ve gerekse nitelik bakımından artan hastalıkları görmüyor muyuz? Günden güne artış gösteren hastane ve doktor sayısına, tıbbî ilerlemelere rağmen neden hasta ve hastalıklarda azalma olmuyor?
Yine dünyanın her bir yanında tüm insanlar gelir dağılımındaki adaletsizliklerden şikayet etmiyor mu? Şu anda içerisinde yaşamakta olduğumuz bu toplumda boşanma olayları, intiharlar, hırsızlıklar, uyuşturucu kullanımı, aile bağlarının kopması gibi olayların hızlı bir şekilde tırmanışa geçtiğini görmüyor muyuz?

Bunların tümünün yalnız ve yalnız tek sebebi vardır. İnsanların âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk etmekten uzak kalmalarıdır. Kendi kafalarından çıkarttıkları, keyflerine uygun çözümlerle hayatlarını sürdürmek istemeleridir. Allah’a kul olmayı bırakıp kula kul olmayı tercih etmeleridir. Rabbimizin ayetlerine kulak vermiyor olmalarıdır.
Oysa İslâm hükümlerinin uygulanmaya başlandığı asrı saadet döneminden son İslâm hilafeti Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı zamana kadar İslâm ümmeti ve bu ümmetin hakimiyeti altında yaşayan tüm insanlar huzurlu bir hayat yaşamışlardır. Kur’an ve getirdikleri onlar için her yönüyle şifa olmuştur.”

Panelimiz Pakize Kâhya Aydın’ın duasıyla son buldu.
12279166_899499193475444_585527098026767858_n.jpg
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara


11224317_905484656210231_5749782631290704818_n.jpg

PANELE DAVET(Bayanlara)
Bir Proje Olarak "Dindar Nesil"
İslami Eğitim ve Sorumluluklarımız

Gençler islam ümmetinin dinamik enerjisidir.
İslam toplumu ve yönetimi bünyesinde yaşayan gençlik her daim üreten,icad eden, aklı ve nefsiyle örnek şahsiyetler oluşturmayı başarmış,toplumun ilerleyişinde öncü olmuşlardır.

Bundan dolayı genç nesil, her dönem vahyi geri plana atan ve ona düşmanlık eden beşeri sistemlerin hedef kitlesi olmuştur..
Bu minvalde günümüzde yürürlüğe geçen yeni projenin adı “Dindar Nesil”dir. ”.
Peki bugün önümüze sunulan “dindar nesil” projesi ümmetin gençlerini yeniden özüne getirilebilecek bir çözüm müdür? Bu projenin ortaya çıkardığı gençlik ne haldedir? Kendinde var olan potansiyelin farkında olan, dinini unutmayıp hayatına hakim kılmaya çalışan bir gençlik midir?
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
12373150_907334169358613_3835658109640317907_n.jpg

Talep yoğun, çalışmalar yoğun... 19 Aralık 2015, Cumartesi hem Ankara’da hem Şanlıurfa’da hanımlara yönelik panel ve seminerlerimizde görüşmek dileğiyle:

ANKARA: Bir Proje Olarak "Dindar Nesil" İslami Eğitim ve Sorumluluklarımız Paneli
Köklü Değişim Mithatpaşa Cad. 47/B Kızılay/ Ankara
Saat 12.00

ŞANLIURFA – Kadın, Aile ve Gençlik Semineri
Köklü Değişim Şanlıurfa Temsilciliği
Saat 12.30
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Bir Proje Olarak “Dindar Nesil” – İslami Eğitim ve Sorumluluklarımız

“Bir Proje Olarak “Dindar Nesil” – İslami Eğitim ve Sorumluluklarımız” isimli panelimiz Ankaralı Bayan Kardeşlerimizin yoğun katılımıyla gerçekleşti. Tuba Sivren’in sunumuyla ve Şerife KIYAK’ın Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı. Daha sonra sinevizyon gösterimiyle günümüz gençlerinin vakası ortaya konuldu. Sinevizyonun ardından birinci konuşmacı Seda KARLI “dindar nesil” projesinin başlamadan bittiğini ve çözümün Kulluk bilinciyle yetişen İslami Şahsiyete sahip bir gençlikte olduğunu söyledi. İkinci konuşmacı Nebahat YALIM ise çözümün İslamin Eğitim metoduyla ve kulluk bilinciyle donatılmış bir gençlikte olduğunu vurguladı. Programımız Beyza Ünal kardeşimizin duygusal şiiriyle ve Ebru ARSLANKOÇ kardeşimizin duasıyla son buldu.
10383126_907893889302641_7861091101142920868_n.jpg
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
KADIN AİLE VE GENÇLİK SEMİNERİ ŞANLIURFA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Köklü değişim dergisi Şanlıurfa kadın kolları olarak ‘’Kadın aile ve gençlik’’ konulu seminerlerimizin 3. etabını tamamladık. Önceki iki oturuma nazaran katılımın daha fazla olduğu gözlenen oturumda hassaten ailede kadının konumuna değinildi.
Seminerin, ilk yarım saatlik kısmında, kadının cahiliye dönemindeki konumuyla, günümüz kapitalist dünya düzenindeki kadının konumu arasındaki benzerlikler irdelendi. Bu çerçevede ‘Mekke döneminde kadının adeta cinsel bir obje olarak değerlendirildiğine, onurunun hiçe sayıldığını ve adeta insan yerine dahi konmadığı bir değerin atfedildiği, buna karşılık günümüz de ise çıkarcılık esasına binaen kapitalist dünyanın reklam aracına dönüştürüldüğü, değersizleştirildiği ve itibarsızlaştırıldığına vurgu yapıldı.
Seminerde ‘İslam içtimai nizamında ise kadının erkek gibi ilahi teklif noktasında eşit derece de muhatap oldukları ayrıca temiz ve iffetli bir neslin vücuda getirilmesi için de toplumun temel taşı olduğuna değinildi.
Tüm katılımcı bayan kardeşlerimizden Allah razı olsun.
1929985_908581499233880_1311400578611694979_n.jpg
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
12369275_908833605875336_3680396009749656012_n.jpg

Dedem anlatırdı:
1948 de yahudiler bizim topraklarımıza gelmiş ve sanki biz orada yokmuşcasına işgal etmişler.Bir kaç Arap ülkesi bir araya gelmiş onlara saldırmış. Fakat onlar o zaman daha çok yer elde etmiş. Şaşılacak durum değil mi sizce de Allah aşkına ? Nasıl olur da benim tek başıma taşla kovalayıp korkuttuğum bu yahudi askerlerini, koskoca arap orduları yok edememişler !!! Hayret...

Yahudiler bize kaç kere saldırdı kaç defa ateşkes ilan ettiler sayısını ne rahmetli dedem hatırlardı,ne de şimdi babam hatırlamıyor. Doğduğumdan bu yana gökyüzünde hiç martı güvercin görmedim. Belki de tepemize yağan bombalardan fırsat gelmemiştir kuşlara...

Ama inandığım ve güvendiğim bir şey var ki, O da merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (c.c)... Beni ve bütün mazlumları, insafsız ve merhametten yoksun kulların ve düşmanlarımızla dostluk kuran Müslüman Yöneticilerin insafına bırakmayan Rabbime hamd olsun.

Biliyorum O Muntakimdir.
Biz mazlumların intikamını elbet alacak ve bizi dedemin söylediği eski günlerdeki izzetimize kavuşturacak İnşaAllah ...
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Köklü Değişim Kadın Kolları'nın düzenlediği Tefsir-ul Furkan dersleri Bursa'da başladı... Her ay düzenli olarak yapılacak olan Tefsir-ul Furkan'da bu ay Bakara Suresinin ilk beş ayeti ele alındı...





 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Adam ve Erkek arasındaki fark
Halife Muaviye ibn Sufyan sinirlendiğinde; Romaya saldırdı ve İslam tarihinin ilk gemilerle yürütülen fethini gerçekleştirdi.
Halife Muttasım Billah sinirlendi; Bizanslıların en önemli kalesi Amuriyeyi fetih etti.
Salahaddin Eyubbi ise sinirlendi ve Filistin haçlıların habis pençelerinden kurtulup tekrar Müslümanların olana kadar gülmeyeceğine yemin etti.
Abdurrahman el Gafiki sinirlendi ve ordularıyla Paris’in göbeğine kadar girdi.
Muhammed el Fatih sinirlendiğinde, Roma devrinin en güçlü kalesi Konstantiniyye’yi fethetti.
Ve bugün Müslümanların “âlimleri”, “prensleri” ve “kralları” (yöneticileri) sinirlenince, Birleşmiş Milletlere kınama mektubu gönderiyorlar







 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Madaya'nın Açlıktan Ölen Çocuklarını Kim Kurtaracak?
Haber:
Son günlerde uluslararası medya ve sosyal medya Suriye'nin Madaya şehrinde açlıktan ölmüş, iskelete dönmüş Müslüman erkeklerin, kadınların ve çocukların en acı görüntüleriyle dolup taşmakta. Temmuz ayından beri Esed rejiminin ve ona sadık başka güçlerin kuşatması altındaki şehre, yiyecek, ilaç ve başka temel ihtiyaçların girmesi engellenmektedir. Sonuç olarak şehirde korkunç bir insani kriz gelişmiş ve yetersiz beslenme ve açlıktan ölümler meydana gelmiştir. Bebekler dâhi ölmüştür. Sınır Tanımayan Doktorlar, 1 Aralıktan beri sağlık merkezlerinin sadece birinde 23 kişinin öldüğünü belirtti. Çocuklar hayatta kalabilmek için ot ve ağaç yaprakları yemek zorunda kalmış; babaları ailelerini hayatta tutabilecek herhangi birşey bulabilmek için çöp karıştırmış. Hatta çocuklarını hayatta tutabilmek için ebeveynlerin çocuklarına kedi ve köpek yedirdikleri de haberler arasında yer aldı. Anneler yetersiz beslenmeden dolayı, sütten kesilmiş, bebeklerini emzirememiş. Kışın girmesiyle birlikte koşullar daha da ağırlaşmış, insanları toprak yemek zorunda bıraktı, zira kardan dolayı her türlü vejetasyon da tükendi. Aylardır yemek yememiş 52 yaşındaki Madaya sakini Ummu Muhhamed, "Benim tek hayalim bir parça ekmek" dedi. Suriye rejimi ayrıca Madaya'nın çevresini şehirden kimse kaçmasın diye mayınla döşedi ve keskin nişancılarla çevirdi.
Yorum:
Tüm bu açlıktan zayıflamış, ölen çocukların görüntülerine rağmen, uluslararası topluluk ve İslam dünyasının rejimleri bu grotesk cürümlere sadece seyirci kalmışlar, onu sonlandırmak için hiç bir eyleme girişmemişlerdir. Bu onların mutlak bir şekilde insanlıktan ve zerre kadar vicdandan yoksun oluşlarının yansımasıdır. Görünen o ki, Nazi toplama kamplarını yansıtan yürek burkan sahneler veya vijdansız Esed rejiminin tekrar tekrar açlıkla öldürmeyi savaş silahı olarak kullanması, pervasızca kendi fuzuli uluslararası kanun ve sözleşmelerini ihlal ettiği halde, Madaya'da açlıktan öldürülen çocukları kurtarmak için tepki uyandırmaya yetmiyor. Belli ki masum insanları yavaş ölümden kurtarmak, kendi menfaatine düşkün Batılı ve Müslüman hükümetlerin veya Suriye'de BM'nin gündem listesinde yer almıyor.
7 Ocak Perşembe günü BM Madaya'ya yardım götürmek için Suriye hükümetinden izin aldığını açıkladı ve şehrin 40 bin sakinini bir ay boyunca geçindirecek kadar malzeme götürmeyi planladığını açıkladı. Sanki böylece kâbuslarına bir son göremeyen Madayalı Müslümanların inanılmaz ıstıraplarına bir ara verilecekmiş gibi. Bu nasıl bir insani yardım ki, Madaya'nın insanlarını bir kaç haftalığına hayatta tutacak, ardından onları tekrar Esed rejimi elinde birkaç ay daha ağır açlığa ve çaresizliğe terk edecek? Üstelik Ekim ayında BM'ye Madaya'ya yardım götürmesi için güvenli geçiş sağlandığında, bir gemi yükü dolusu, tarihi geçmiş 'küflenmiş ve çürümüş' bisküvi götürdüler ve geniş çaplı bir gıda zehirlenmesine neden oldular. Böylesi yetersiz, güçsüz ve gereksiz bir organizasyondan Madaya'daki açlıktan ölen çocukları veya Suriye'deki diğer Müslümanları kurtarması nasıl ümit edilebilir ki? Ayrıca İslam dünyasının hükümetleri, sözde 'terör kuruluşlarına' karşı savaşmak için 34 ülkelik bir koalisyon kurabilirken, fakat Madaya'daki ve tüm Suriye'deki Müslümanları, ellerinde yüzbinlerce masum Müslüman kanı olan, dünyanın görmüş olduğu en büyük teröristlerden birine karşı harekete geçemeyip felç kalmaları da son derece utanç vericidir. Demek ki, kesinlikle BM'nin, ABD'nin veya kılını kıpırdatmadan seyirci kalan hükümetlerin önerdiği girişimlerin veya çözümlerin hiçbirisinden Suriye'deki Müslümanlar için hayırlı bir şey beklemek mümkün değildir. Zira onlar Esed'e Suriye'deki masum Müslümanlara karşı acımasız cürümlerini gerçekleştirmek için izin veriyorlar.
Öyleyse Madaya'nın çocuklarını bu dayanılmaz acılardan kim kurtaracak? Bu son derece büyük sorumluluk bu asil Ümmetin ve bilhassa Müslüman ordularının omuzunda yatmaktadır. Bu acılara son verecek çözüm için çalışmadığımız müddetçe, bu çocuklara saplanan her açlık sancısı ve bu Firavunun altında Suriye'deki kardeşlerimizin maruz kaldıkları her zulüm muhakkak Hesap Gününde bizden davacı olacaktır. Bu çözüm, Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafetten başkası değildir. Beldelerimizdeki her zorbayı söküp atacak ve korku ve zulümü giderip yerine Allah (st)'nın nizamıyla adalet, koruma ve himayesini yerleştirecektir.
Öyleyse, Müslüman orduların içindeki iman sahibi komutanlara, generallere ve askerlere soruyoruz: kardeşlerimizin ve bacılarımızın açlıktan öldükleri dehşet verici görüntülere şahit olup da harekete geçmemeye nasıl dayanıyorsunuz? Bu görüntüler yüreklerinizi delip aklınıza takılmıyor mu? Mü'minler ıstırap dolu çığlıklarıyla size seslenirken, onları kurtarmamanın hesabını Allah (st)'ya nasıl verecesiniz? Ümmetinizi savunma ve Raşidi Hilafete Nusret verme görevinizi yerine getirmek için hiç gecikmeden harekete geçin. Hiç şüphesiz, bu devletin yokluğunda kardeşlerinizin acı içinde kıvranarak geçirdikleri her bir gün hareketsizliğinizden dolayı Kıyamet günü üzerinizdeki yükü artıracaktır. Peygamberimiz (sav) dedi ki,
»المسلم أخو المسلم لا يظلمه ولا يسلمه. من كان في حاجة أخيه كان الله في حاجته، ومن فرج عن مسلم كربة فرج الله عنه بها كربة من كرب يوم القيامة، ومن ستر مسلمًا ستره الله يوم القيامة«
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.”
Hizb ut Tahrir Medya Ofisi Adına
Dr. Nazreen Nawaz
Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Müdiresi





 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
HER BAŞARILI ERKEĞİN ARDINDA BİR KADIN VARDIR

Her ne kadar bu söz, desteklenen ve destekleyen arasındaki fark bakımından bizim bakış açımızdan çıkmamış olsa bile, inanıyorum ki hepimiz kadının, kocasının hayatındaki önemi konusunda hemfikiriz. Yine kadının üzerine düşen vazifeyi yaparak yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirmesi halinde geminin, kaptanın arzuladığı şekilde ilerleyeceği de kesindir. Bu yüzden Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in kadının önemini birçok kez vurguladığını görüyoruz. Aynı şekilde Müslüman gençlerin dikkatlerini; kocası, evi ve çocukları hakkında Allah’tan gereğince korkan takvalı bir hanım aramaya yönelttiğini de görüyoruz.
Ayrıca Dava taşıyıcısının; eşinin hemen ardında duracak, onun evinde oturacak ve yüklendiği daveti taşırken onu destekleyecek çok özel bir hanıma şiddetle ihtiyaç duyan insanlardan olduğu konusunda da benimle aynı düşüncede olduğunuza inanıyorum.
Neden böyle, diye sorarsanız, en önemli sebepleri şunlardır:
1.Dava taşıyıcısı, diğer insanlardan farklıdır. O başkaları gibi değildir. Onun hayat düzeni başkalarından farklıdır. Onun endişeleri ve duyarlılıkları da başkalarından farklıdır. Dolayısıyla onun işleri ve çabaları da başkalarının işlerinden ve çabalarından farklıdır.
Sözgelimi bir insanın, -herhangi bir insanın- endişesi ve düşüncesi, gündelik hayatından, evinden ve çocuklarından ibarettir. Fakat Dava taşıyıcısının endişesi ve düşüncesi, sadece evi ve çocukları ile sınırlı değildir. Tam aksine bunun kapsamı, tüm Ümmetin değiştirilmesi boyutuna kadar uzanır, dolayısıyla içerisinde bulunduğu vakıanın dışına taşar.
Sıradan bir insanın derdi, hayatının peşine düşmek ve ihtiyaçlarını karşılayarak ailesini mutlu etmektir. Oysa Dâvâ taşıyıcısının işleri o kadar muazzamdır ki âdeta bu tür şeyleri dert edinmeye vakti kalmaz. Bu nedenle Dâvâ taşıyıcının yanı başında duran bir kadın, hayata ilişkin işleri ve sorunları bu yönden algılamaz, kavrayışını ve yeteneklerini bu doğrultuya yönlendirmez ise, şüphesiz ki Dâvâ adamının gemisi yalpalanabilir, seyrini sürdürmede zorlanabilir. Belki de bu durum, gemisinin su alarak batmasına bile yol açabilir.
Düşünün ki Allah için Ümmetini kurtarmaya yönelik zorlu ve yorucu çalışmalardan ve çabalardan sonra eve dönen bir Dâvâ adamı; sürekli dırdır eden, hayatının zorluklarından, sıkıntılarından bahseden ve kendisini yalnız bıraktığı için şikâyet edip duran yada kocasının kısmen de olsa karşıladığı halde umursamayarak evin ihtiyaçlar listesini sürekli eşinin suratına çarpan bir kadınla karşılaşıyor!
Yâda öyle bir kadın düşünün ki Dava taşıyıcısı olan kocasının yüzüne uzun uzun bakıp başı üzerinde taşıdığı fikirlere duyduğu şaşkınlığı eşine gösteriyor yâda eşinin, Ümmetin işlerini hakkıyla düzeltmenin peşine düşerek sergilediği gayretleri garipsiyor ve serzenişte bulunarak onu üzmekten pek de rahatsız olmuyor. Böyle bir kadını, değiştirmek istediği vakıanın zorluklarını ardı ardına sayıp dökerek kocasını hedeflerinden saptırmaya ve onun nefsine ümitsizlik tohumları sokmaya çalışırken görür gibiyim.
2. Gerçek şu ki Dâvâ taşıyıcısının yolu üzerinde birçok zorluklar ve tehlikeler vardır. Sivri oklar onun üzerine çevrilmiştir. İşte böyle meşakkatli bir yol üzerinde ilerleyen Dâvâ taşıyıcısının, en çok ihtiyaç duyduğu unsurlardan biri de, içerisinde bulunduğu veya geçirdiği sürecin gereklerini ve fedakârlıklarını kavrayabilen sâliha bir hanımdır. Öyle bir hanım ki sabreder ve sabrettirir. Acılar ve cefalarla dolu bu yolu geçerken eşine yalnız başına olmadığını hissettirir. Gerçekten de târih, benimsedikleri ve yaymak için gece-gündüz çalıştıkları ‘Akîdeleri uğruna kanlarını dahi fedâ eden nice adamların isimleriyle doludur.
Dolayısıyla o hanımların, kocalarının başına gelen eziyetlerin, mücadeleyi kaybetmek anlamına gelmediğini kesin olarak kavramaları gerekir. Kim bilebilir? Belki de zafer, fedakârlık elbisesinin altında gizlidir. Belki de insanlar; yaymaya, uygulamaya ve kendilerinden sonrakilere aktarmaya çalıştıkları mefhumları ve ‘Akîdeleri uğruna, hapsedilmeleri veya öldürülmeleri pahasına nasıl baş koyup kararlılık gösterdiklerini görüp hayranlık duyacak da icâbet edecektir. Kim bilebilir?
Peki ya Dâvâ taşıyıcısı, evine geldiğinde karşısında, tüm bunların bilincinde olan ve gönülden inanan takvâlı ve sâliha bir kadın bulamazsa?.. İşte o zaman hiç şüphesiz evinin huzuru kaçacak, istikrarı bozulacak, sükunet mekânı olmaktan çıkacak, daha da ötesi o evin çocukları bundan kötü yönde etkilenecektir.
3.Bir Dâvâ taşıyıcısının evlatları, hiç şüphesiz seçkin, mü’mine bir hanıma muhtaçtır. Öyle bir hanım ki evlatlarını İslâmî ‘Akîde esâsına göre yetiştirir ve onları seçkin şahsiyetler olarak İslam’a kazandırır. Elinden geldiğince, dilinin döndüğünce… İster babaları yanında olsun, isterse olmasın, her durumda!..
Evlatlarını çoğu zaman, hatta doğumlarında bile göremeyen nice Dâvâ taşıyıcısı mü’minlerin varlığını hatırladığımızda, Dâvâ taşıyıcısının diğer kadınlar gibi olmayan çok özel, seçkin, mü’mine, sâliha bir hanımefendiye çok daha şiddetle ihtiyaç duyduğunu görürüz.
Kanaatimizi daha da pekiştiren bir diğer husus da şudur: Dâvâ taşıyıcısının hanımı, özel bir eğitime sahip olmalıdır. Öyle ki hayatta başına gelebilecek tüm sıkıntılara ve musîbetlere göğüs gerebilsin ve taşıdığı sorumlulukları hakkıyla yerine getirebilsin. Öyle ki kendi sabrı ve sebâtı ile eşini daha da ileri götürecek dâhilî bir cephe gibi olsun da kocası, onun bu güçlü ve imrendiren desteği ile izzetli tavırlarını ve kararlı mücâdelesini sapasağlam sürdürebilsin ve azmini koruyabilsin. Hele içerisinde bulunduğumuz bu mücâdele döneminde insanlar kolaya, rahata kaçıyorken, umursamaz ve ihmâlkâr davranıyorken, yüz çeviriyorken ve mevcut fâsid vakıaya boyun bükerek teslim olanların sayısı her geçen gün artıyorken!.. Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İllâ Billah!
Kerim Bacım!
-Allah hem bize hem de size, hepimiz için hayırlı ve faydalı olanı öğretsin- Biliniz ki eğer siz sabreder ve sebât ederseniz, Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın emrine icâbet etmiş olursunuz. Çünkü Allah [Subhânehu ve Te’alâ] İslam uğrunda çekilen sıkıntılar, eziyetler ve zorluklar karşısında sabretmeyi ve azimli olmayı hepinize emretmiştir. Biliniz ki, ancak Hak yolunda sabreden kimse Allah’ın büyük mükâfâtına layık olur.
Sevgili Bacım!
1.Kendinize örnek ve ideal olarak Annemiz Hadîce [RadiyAllahu ‘Anhâ]’yı alın! O ki Dâvâsını yüklenen eşi Efendimiz [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] için güçlü bir destekçi ve şefkatli bir sığınak idi. Öyle ki O’na inandı, O’na güvendi, O’nu destekledi, O’nu örttü, hep O’nun yanında oldu ve nihâyet Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] O’na şöyle dedi:
والله لا يخزيك الله أبداً؛ إنك لتصل الرحم، وتحمل الكّلَّ، وتكسب المعدوم “Vallahi, Allah seni ebediyyen alçaltmayacak! Çünkü sen, sılâ-i rahim’e özen gösterirsin, hepsinin kahrını çekersin ve muhtaç olana verirsin.”
2.Gecenin oklarını şafak vakti fırlatın! Eşiniz için ve tüm Dâvâ taşıyıcıları için Allah’tan hepinizi Hak üzere sebât ettirmesini, İzzet ile süslemesini, Nusret ile sevindirmesini ve bir an önce Zafer’e kavuşmasını dileyin! Muhakkak ki gecenin okları hiç ıskalamaz. Yeter ki siz onların gerçek hızına ulaşmasını ve hedefine varması için geçen süreyi beklemeyi bilin!
3.Evlatlarınızın terbiyesi ile özel olarak ilgilenin. Onları, kendilerine faydalı olacak bilgiler ve ilimler ile süsleyin. Onları, takvâlarını yükseltecek Sâlih amellere alıştırın. Şu kanaati onların zihinlerine kazıyın: Doğru mefhumlar, Allah için her bedele fazlasıyla lâyıktır, şu kısacık dünya hayatında Hak uğruna fedâ edilemeyecek hiçbir şey yoktur!
4.Başınızı kaldırın ve Hakkı taşıyan eşleriniz ile gurur duyun! Onu taşıyanlar düşse bile Hakkın Sancağı’nın asla düşmeyeceğinden emîn olun.
Son olarak Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’dan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet’in kuruluşunu çabuklaştırmasını ve Dâvâ taşıyıcılarını -hanımlarıyla- güçlendirmesini ve sâbit kılmasını niyâz ediyorum.

Şems-ul İslâm el-Makdisiyye
923108_575672702524763_1690851511_n.jpg
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
12717271_939023539523009_7473809669653468522_n.png

Köklü Değişim Kadın Kolları tarafından düzenlenen
"Bir Anne ve Hayat Öğretmeni: Müslüman Kadın Ve İslamî Toplumda Kadın ve Erkek" paneli Adana'da gerçekleştirildi.
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan panelde Eğitimci Huri Güler, konuşmasında şu başlıkların detaylarına deyindi:

"Tarihte İslam’ın kadını anne olarak onurlandırdığı gibi hiçbir ideoloji ya da herhangi bir sistem onurlandırmamıştır. İslam kadının annelik konumunu sıkça överek, bakış açısını oldukça net bir şekilde ortaya koymuştur. Aslında Allah (Celle Celâluhu), kadına saygı gösterilmesini hem bir zorunluluk hem de bir erdem olarak addetmiştir."
"Çocuğun kalbine ilk iman tohumunu yerleştiren, onu kök salana kadar, büyüyüp güçlü kuvvetli olana kadar besleyen annedir. Çocuğuna sahabenin muhteşem ve nefes kesen hayatlarını anlatır; Selahaddin Eyyubi gibi, İslam kahramanlarının varlığını aktarırken, çocuğun samimi bir Müslümanın hayatta nelere güç yetirebileceğini tam manasıyla anladığından emin olur. Ve en önemlisi gerçek ve pak bir Müslümanın ne olduğunu anlatır."
"Bundan ziyade, annenin çocuğun kendisine ait olmadığını, fakat Aziz Allah’ın bir emaneti olarak onu himaye etmesi gerektiğine kesin imanı, günün birinde tekrar Allah’a bu emanetin hesabını vermek bilinci, anneyi görevini hakkıyla yapmaya teşvik eder."
 
Üst