arzu kardeş bu yazıyı eklememe inşallah kızmazsın.
Sadece iyi niyetli oldukları için bunca zulüm ve katliama maruz kalan bu insanlara üzülmemek elde değil.Tarihlerini araştırdım.Savaşmayı bilmeyen bu insanlar beyazlardan her türlü kötülüğü öğreniyorlar.Bir insanın nasıl nasıl bu kadar kötü olduğunu anlayıncaya kadar beyazlar ,bakın neler yapıyorlar.
Yerli Halk Kızılderililer, Sömürgecilikle Yok Ediliyorlar
Avrupa'dan gelen "beyaz adam" Kuzey Amerika'da boy gösterdiğinde bugünkü ABD'nin bulunduğu topraklar üzerinde yaklaşık 2.5 milyon kadar Kızılderili, kabileler ve aşiretler halinde yaşamlarını sürdürüyordu. Kızılderililer istilacı göçmenlere mısır ve tütün yetiştirmeyi öğrettiler. Yine bu istilacılar dağlık arazide hayatta kalmayı da onlardan öğrendiler. Kıtaya gelen İngiliz tüccarlar Kızılderililerin ortaya çıkardıkları zenginlikleri başta kürk vb. satın alarak ya da bu mallara zorla el koyarak kısa sürede zenginleştiler.
Kızılderililer sömürgeci Avrupalıların vatanlarını işgal etmesine karşı direniyor, topraklarından ayrılmak istemiyorlardı. Fakat kıtaya yerleşen sömürgeciler kadın- erkek, çoluk- çocuk demeden Kızılderililerin çoğunu katlettiler. Hatta bir Kızılderili tutsağı ya da kafa derisini getiren herkese 40 İngiliz Sterlini verileceği ilan edildi. Bu ödül 100 İngiliz Sterlinine kadar yükseltilirken aynı zamanda kadın ve çocuk kafatası derileri için de ödülün yarısı ödeniyordu.
Amerika kıtası, tüm tarih boyunca insanoğlunun yaşadığı en büyük soykırım ve zulümlerden birine sahne oldu. Binlerce kilometre uzaklıktan gelen, okyanusları geçip kıtayı istila eden sömürgeciler, buranın tüm zenginliklerine el koymakla kalmıyor aynı zamanda yerli halkları köleleştirmeye de çalışıyorlar ve vatanını savunan, esaret altına girmek istemeyen yerli halkların direnişini soykırımla durdurmaya çalışıyorlardı. Kısacası yaşanan bu Kızılderili soykırımı ve yüzlerce kabilenin kıtadan silinmesi üzerine bugünkü Amerika'nın temelleri atılmaktaydı. Öte yandan kıtanın asıl sahibi olan yerli halk kıtayı atalarından devralmışlar fakat çocuklarına miras bırakamamışlardı.
"Beyaz adam" binlerce kilometre öteden gelmiş ve Amerika'yı binlerce yıldır üzerinde yaşayan yerli halkın elinden zorla almıştı. Yerli halkla birlikte yaşamaya bile tahammül edemeyen bu zorbalar; onu "halk" olarak bile görmüyordu. "Beyaz adam"ın yerli halka baskısı Forrest Carter'in "Dağlardan Sorun Beni" adlı romanında, şöyle anlatılmaktadır:
"Cochise, Yıldızlı Şefle tartışmıştı. 'Hepimiz için yer var. Vadinin daha ilerisinde yaşayabiliriz. Biz de Amerika Birleşik Devletleri'nin yurttaşı olabilir, kendi topraklarımıza sahip olabilir ve sizin yaşayış biçiminize uyarız.'
"Yıldızlı Şef, Cochise'e uzun bir süre bakmış ve yanıt vermişti.
'Amerika Birleşik Devletleri'nin yurttaşı olamazsanız. Kendi topraklarınız olamaz.'
"Cochise, 'Neden?' diye sormuştu.
"Yıldızlı şef omuzlarını silkmişti. 'Kızılderililer halk değil. Yasa böyle.'(...)"
"Beyaz Adam"lar, Kızılderilileri yokederken aynı zamanda bu halkın kültür ve uygarlıklarına ilişkin ne varsa bunları da ortadan kaldırmaya çalışmış ve yerine kendi 'soylu' tarihlerini koymuşlardı. Elbette kan ve katliamla sağladılar bunu. Kızılderililerin boyun eğmemesi, direnmesi kabilenin tüm fertlerinin ayırımsız katledilmesi demekti.
Geçen zamanla Kızılderili halkın yaşamı gittikçe çekilmez bir hal alıyordu. Toprakları gaspedilmiş, geçim kaynakları olan av hayvanlarının soyu kurutulmuştu. Yaşadıkları toprakların havası, suyu kirletilmiş, ormanları yokedilmişti. Kızılderililer ise yüzyıllar boyu teslim olmamak için sürdürdükleri savaşlardan, hastalıktan, kıtlıktan, soğuktan bir avuç kalmışlardı. Chickahomimyler, Masasostler, Nanticokeler, Potomaclar artık yoktu bu topraklarda. Kalanlar ise bir avuç ve perişandı. İşgalci beyaz adam ateşli silahlarıyla, viskisiyle (ateş suyu) her türlü dalaveresiyle onurlu ve özgürlüğe ölümüne bağlı bir halkı yokolma aşamasına getirmişti. Kendilerine yönelik saldırılara karşı Kızılderililerin direnişi de vardı elbette. Hem de ölümüne bir direnişti bu. Kimi zaman umutsuzca, yenileceklerini bilerek direndiler. Öleceklerdi, ama ölümü, boyun eğerek sürdürecek bir yaşama tercih ediyorlardı. Bu yüzden inanılmaz bir cesaretle gözüpeklikle direndiler. Onurlarına, özgürlüklerine, vatanlarına ölerek sahip çıktılar. Amerika'yı işgal ederek buraya yerleşenler ise acımasızdı, katliamcıydı, sömürücüydü. Kendi iğrenç çıkarları için Kızılderililere herşeyi reva gördüler. Egemenliklerini akıttıkları kan ve katlettikleri Kızılderililer üzerine kurdular. Amerika'nın katliamlar tarihinde en acımasız örneklerden biri de Yaralı Diz katliamıdır. Bu katliamın öncesinde Liouw Kızılderili kabilesinin şefi Oturan Boğa katledilir. Ardından bir başka Kızılderili kafilesi yolda çevrilerek silahlarını teslim etmeleri istenir. Silahları alınmış olmasına rağmen patlayan bir silah sesiyle katliam başlatılır. Katliamda üçyüze yakın genç-yaşlı, çocuk, kadın, erkek Kızılderili katledilir.
Bu katliamı yaşayanlardan biri, Gelincik Louise yaşadıklarını şöyle anlatıyordu;
"Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı gib
i bir bir vurdular bizi. Beyazların içinde de iyi insanlar bulunduğunu biliyorum, ama kadınları ve çocukları da vurduklarına bakılırsa askerler çok kötü insanlar olmalı. Kızılderili askerler beyaz çocuklara asla böyle yapmazlardı."
Yaşanan vahşet ve soykırım Kızılderilileri bitme noktasına getirmişti. Bu vahşetin nerelere kadar uzanacağını ise yaşadıkları ve sezgileri ile hisseden Kızılderili reisinin sözleri adeta bugünün habercisidir:
"(...) Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alınıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki; toprakları çölleştirecek ve herşeyi yiyip bitirecektir." (Kızılderililer adına Reis Seattle tarafından ABD Başkanına hitaben 1854'te yazılmış bir mektuptan.)