dedekorkut1
Doçent
KIYAS-I FUKAHA
SELİM GÜRBÜZER
Kıyas; bir şeyi dayanak yaparaktan mukayese yapıp görüş (rey) belirtmek demektir. Bakınız Allah Resulünün “Buğdayı buğday ile misli misliyle satınız, fazlasını satarsanız fazlası faiz olur” diye beyan buyurduğu hadis-i şerifte geçen “buğdayı buğday ile misli misliyle satınız” ifadesi tamamen kıyas bir hükümdür. Tabii kıyasında kendi içinde celi (açık veya anlaşılabilir) olanı olduğu gibi hafi (gizli-istihsan) olanı da vardır. Örnek mi? İşte kirli havuz ve kuyuların taşlarında pislik izi kalabileceğinden hareketle kuyu suyunun temiz olmayacağı hükmüne varılır ki, işte bu hüküm fıkıhta gizli bir kıyas olarak karşılık bulur. Yine örnek misal olarak görünürde yırtıcı kuş artıklarının necis olduğunu düşünürken oysa kazın ayağı hiçte öyle değilmiş bir bakıyorsun ulemamız gagalarının kemik olduğundan hareketle gizli kıyas gereği temiz olarak hükmetmişler meğer. Ancak bu hüküm yırtıcı hayvanlar söz konusu olduğunda ağızlarından salya akmaları hasebiyle temiz olmadıklarına hükmedilir. Yani yırtıcı kuşların hilafına hükümdür bu.
Adından da anlaşıldığı üzere kıyas zannı bir delil olarak addedilir hep. Ve bu hususta Kur’an’da beyan buyrulan “Göklerin ve yerin hükümranlığına bakmıyorlar mı?” (A’raf,185) ve “Düşünmüyorlar mı ki arkadaşları olan Peygamberde bir delilik yoktur” (A’raf,184) ayetleri aslında tefekkür yoluyla kıyasa delil ayetlerdir. İşte bu ayeti esas alan ulemamız zihnini zonklayaraktan ve beyin fırtınası yaparaktan kıyas yapılabileceğini, böylece bu sayede pek çok hadisenin açığa kavuşup hakikate ulaşılabileceğini savunurlar. Bu görüşün tam aksini savunanlar ise Allah Teâlâ’nın beyan buyurduğu; ‘Sana kitabı her şeyi açıklayıcı olarak indirdik’ (Nahl, 89) ve ‘Yaş kuru hiçbir şey yoktur ki açık olan kitapta zikredilmesin’ (En’am,59) ayeti kerimeleri esas alaraktan akli kıyası asla kabul etmezler. Ancak itirazlarına gerekçe olarak baz aldıkları ayette gözden kaçırdıkları bir husus vardır ki, o da malum kıyasın ispatlayıcı bir delil değil açıklayıcı bir delil olduğu gerçeğidir. Hem üstelik ayette geçen ‘..her şeyi açıklayıcı olarak indirdik’ ifadesi anlam bakımdan hem noksan hem de izaha muhtaç bir ifadedir. Öyle ya, Kur’an ayetleri anlam bakımdan tam tamına açıklayıcı olarak nüzul olmuş olsaydı o zaman Peygamberimiz (s.a.v)’in sünnet ve hadis-i şeriflerinin ehemmiyeti yok farz edilip hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı. Yani bu demektir ki, ikinci kaynak sünnet delilimize lüzum kalmayacaktı. Oysa müfessirlerimizin önemli bir kısmı; En’am süresinde zikredilen ‘kitap’ ibaresinden maksadın levh-i mahfuz olduğunu belirtmişlerdir.
Malumunuz Resul-i Ekrem (s.a.v) Muaz b. Cebel’i Yemen’e kadı tayin ettiğinde:
- Ya Muaz! Oraya vardığında neyle hükmedeceksin?
Muaz bin Cebel cevaben:
- Allah’ın kitabı ve Sünnet-i nebeviyle hükmederim demiştir.
Allah Resulü:
Peki ya kitap ve sünnette hüküm bulamazsan?
Muaz bin Cebel bu kez:
- O zaman kendi ictihadımla hüküm veririm cevabını vermiştir.
Tabii Resul-i Ekrem (s.a.v) Muaz b. Cebel’in bu akıl dolusu sözlerine karşılık:
- Allah’a şükürler olsun ki; seni Resulünün razı olacağı hükme başarılı kıldı diyerekten onu taltif eylemiştir.
İşte bu karşılıklı soru ve cevap ilişkisinde; Resulullah (s.a.v)’in sorduğu ‘Kitap ve sünnette bulamazsın’ ifadesinden maksat her hükmün kitap ve sünnette açıkça ifade edilmeyeceğine işaret bir delil olurken, Muaz b. Cebel’in cevaben verdiği ‘Kendi içtihadımla amel ederim’ ifadesi ise kıyasın tâ kendisi bir delildir zaten. Madem soru ve cevap ilişkisinden çıkarılan kıyasın varlığını gösteren böylesi işaret delil mihenk taşlarımız var, o halde ilmi yönden Peygamberimiz (s.a.v)’in varisi hükmünde ulemamızın da Kur’an’da geçen zina ayetlerinden hareketle tıpkı zina benzeri kötü fiiller içinde kıyaslama yapraktan hüküm çıkarması son derece gayet tabiidir. Bu demektir ki, kıyas ederekten hüküm vermekle kitabın hilafına bir durum oluşmaz. Yine âlimlerimizin Kur’an’da ilk önceleri içki tedrici olarak yasaklanıp sonrasında tedriciliğin nesh olmasıyla birlikte haram olduğu kesinlik kazanan en son ki ayete dayanarak sarhoş edici içki türlerinin tamamının az ya da çok hiç fark etmez, aynı kapsamda haram olduğuna hükmetmesi de bir kıyas delil olarak karşılık bulur. Hem nasıl karşılık bulmasın ki, bikere Allah-u Teâlâ Kur’an’da helal ya da haram kıldığı her ne hüküm varsa her bir hüküm gerek içerik, gerek nitelik ve gerekse nicelik bakımdan ayrıntısız bir şekilde kullarına bildirmiştir, elbette ki bu durumda ayrıntılara teferruatlı bir şekilde dalmak ulemanın işi olacaktır. Ve ulemamız ne kadar ayrıntılara dalıp ne kadar çalışma ve gayret göstererekten detaylandırırsa ister istemez o ölçüde de kıyas delil olarak karşılık bulacaktır. Böylece edille-i şer’iyye’nin dördüncü basamağındaki kıyas delilimiz sayesinde fikir ve düşünce hayatımızda iri ve diri tutulmuş olur.
SELİM GÜRBÜZER
Kıyas; bir şeyi dayanak yaparaktan mukayese yapıp görüş (rey) belirtmek demektir. Bakınız Allah Resulünün “Buğdayı buğday ile misli misliyle satınız, fazlasını satarsanız fazlası faiz olur” diye beyan buyurduğu hadis-i şerifte geçen “buğdayı buğday ile misli misliyle satınız” ifadesi tamamen kıyas bir hükümdür. Tabii kıyasında kendi içinde celi (açık veya anlaşılabilir) olanı olduğu gibi hafi (gizli-istihsan) olanı da vardır. Örnek mi? İşte kirli havuz ve kuyuların taşlarında pislik izi kalabileceğinden hareketle kuyu suyunun temiz olmayacağı hükmüne varılır ki, işte bu hüküm fıkıhta gizli bir kıyas olarak karşılık bulur. Yine örnek misal olarak görünürde yırtıcı kuş artıklarının necis olduğunu düşünürken oysa kazın ayağı hiçte öyle değilmiş bir bakıyorsun ulemamız gagalarının kemik olduğundan hareketle gizli kıyas gereği temiz olarak hükmetmişler meğer. Ancak bu hüküm yırtıcı hayvanlar söz konusu olduğunda ağızlarından salya akmaları hasebiyle temiz olmadıklarına hükmedilir. Yani yırtıcı kuşların hilafına hükümdür bu.
Adından da anlaşıldığı üzere kıyas zannı bir delil olarak addedilir hep. Ve bu hususta Kur’an’da beyan buyrulan “Göklerin ve yerin hükümranlığına bakmıyorlar mı?” (A’raf,185) ve “Düşünmüyorlar mı ki arkadaşları olan Peygamberde bir delilik yoktur” (A’raf,184) ayetleri aslında tefekkür yoluyla kıyasa delil ayetlerdir. İşte bu ayeti esas alan ulemamız zihnini zonklayaraktan ve beyin fırtınası yaparaktan kıyas yapılabileceğini, böylece bu sayede pek çok hadisenin açığa kavuşup hakikate ulaşılabileceğini savunurlar. Bu görüşün tam aksini savunanlar ise Allah Teâlâ’nın beyan buyurduğu; ‘Sana kitabı her şeyi açıklayıcı olarak indirdik’ (Nahl, 89) ve ‘Yaş kuru hiçbir şey yoktur ki açık olan kitapta zikredilmesin’ (En’am,59) ayeti kerimeleri esas alaraktan akli kıyası asla kabul etmezler. Ancak itirazlarına gerekçe olarak baz aldıkları ayette gözden kaçırdıkları bir husus vardır ki, o da malum kıyasın ispatlayıcı bir delil değil açıklayıcı bir delil olduğu gerçeğidir. Hem üstelik ayette geçen ‘..her şeyi açıklayıcı olarak indirdik’ ifadesi anlam bakımdan hem noksan hem de izaha muhtaç bir ifadedir. Öyle ya, Kur’an ayetleri anlam bakımdan tam tamına açıklayıcı olarak nüzul olmuş olsaydı o zaman Peygamberimiz (s.a.v)’in sünnet ve hadis-i şeriflerinin ehemmiyeti yok farz edilip hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı. Yani bu demektir ki, ikinci kaynak sünnet delilimize lüzum kalmayacaktı. Oysa müfessirlerimizin önemli bir kısmı; En’am süresinde zikredilen ‘kitap’ ibaresinden maksadın levh-i mahfuz olduğunu belirtmişlerdir.
Malumunuz Resul-i Ekrem (s.a.v) Muaz b. Cebel’i Yemen’e kadı tayin ettiğinde:
- Ya Muaz! Oraya vardığında neyle hükmedeceksin?
Muaz bin Cebel cevaben:
- Allah’ın kitabı ve Sünnet-i nebeviyle hükmederim demiştir.
Allah Resulü:
Peki ya kitap ve sünnette hüküm bulamazsan?
Muaz bin Cebel bu kez:
- O zaman kendi ictihadımla hüküm veririm cevabını vermiştir.
Tabii Resul-i Ekrem (s.a.v) Muaz b. Cebel’in bu akıl dolusu sözlerine karşılık:
- Allah’a şükürler olsun ki; seni Resulünün razı olacağı hükme başarılı kıldı diyerekten onu taltif eylemiştir.
İşte bu karşılıklı soru ve cevap ilişkisinde; Resulullah (s.a.v)’in sorduğu ‘Kitap ve sünnette bulamazsın’ ifadesinden maksat her hükmün kitap ve sünnette açıkça ifade edilmeyeceğine işaret bir delil olurken, Muaz b. Cebel’in cevaben verdiği ‘Kendi içtihadımla amel ederim’ ifadesi ise kıyasın tâ kendisi bir delildir zaten. Madem soru ve cevap ilişkisinden çıkarılan kıyasın varlığını gösteren böylesi işaret delil mihenk taşlarımız var, o halde ilmi yönden Peygamberimiz (s.a.v)’in varisi hükmünde ulemamızın da Kur’an’da geçen zina ayetlerinden hareketle tıpkı zina benzeri kötü fiiller içinde kıyaslama yapraktan hüküm çıkarması son derece gayet tabiidir. Bu demektir ki, kıyas ederekten hüküm vermekle kitabın hilafına bir durum oluşmaz. Yine âlimlerimizin Kur’an’da ilk önceleri içki tedrici olarak yasaklanıp sonrasında tedriciliğin nesh olmasıyla birlikte haram olduğu kesinlik kazanan en son ki ayete dayanarak sarhoş edici içki türlerinin tamamının az ya da çok hiç fark etmez, aynı kapsamda haram olduğuna hükmetmesi de bir kıyas delil olarak karşılık bulur. Hem nasıl karşılık bulmasın ki, bikere Allah-u Teâlâ Kur’an’da helal ya da haram kıldığı her ne hüküm varsa her bir hüküm gerek içerik, gerek nitelik ve gerekse nicelik bakımdan ayrıntısız bir şekilde kullarına bildirmiştir, elbette ki bu durumda ayrıntılara teferruatlı bir şekilde dalmak ulemanın işi olacaktır. Ve ulemamız ne kadar ayrıntılara dalıp ne kadar çalışma ve gayret göstererekten detaylandırırsa ister istemez o ölçüde de kıyas delil olarak karşılık bulacaktır. Böylece edille-i şer’iyye’nin dördüncü basamağındaki kıyas delilimiz sayesinde fikir ve düşünce hayatımızda iri ve diri tutulmuş olur.