El Cüveyninin mutlak müctehid olmasada üsül ve kelamda alim olduğu açıktır..Günümüzde nedense bazı alimler hakkında mübalağa edilmesi adet halini almış gözüküyor.Bu konuda şehulislam mustafa sabri rehimehullah diyorki;'' Hanefiyye ve Şafiyye davayı cahiliyyeti güden İmamul Haremeyn(Cuveyni) ve fahru razi , bu mevzuda birer sarraf ve kuyumcu kadar mutehassis addolunamzlar mı? denilemz.Zira gerek kendi teliflerinden ve gerk dostum şeyh zahid el kevserinin reddiyesinden anlaşıldığına göre , müşarunileyhima, hata ettikleri mesaili ilmiyede, sarraf ve kuyumcu değillermiş'' Mustafa sabri efendi/Mısır ulemasıyla tartışmalar gül yay. s.205)
şimdi cuveyniye yönelik şeyh zahid kevserinin reddiyesine yönelik şu yazıyı alıntılayayım: ''
Kevserî, ünlü usûl ve kelâm âlimi İmamu’l-Haremeyn elCüveynî’nin
(ö. 478/1085) Şafiî mezhebinin diğer mezheplere üstünlüğünü
göstermek için telif ettiği Muğîsu’l-halk fî ihtiyâri’l-ehakk
adlı eserindeki66 Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerini İhkâku’l-hakk bi
ibtâli’l-bâtıl fî Muğîsi’l-halk adlı reddiyesinde cevaplandırmıştır.67
Cüveynî, usûl ve kelâmda ihtisas sahibi olduğu halde Ebû Hanîfe
hakkındaki eleştirilerinde daha ziyade bazı uydurma rivayetlere yer
vermiş; Ebû Hanîfe’nin şahsiyeti hakkında küçük düşürücü ithamlarda
bulunmuştur. Hatta bu sebeple memleketini terk ederek bir
müddet Hicaz’da yaşamak zorunda kalmıştır.
Kevserî, İbn Ebî Şeybe
hakkındaki eleştirileri ile karşılaştırıldığında Cüveynî’yi sert ve yaralayıcı
bir üslupla eleştirmiştir. Yine de kitabın girişinde Cüveyni ve
benzeri âlimlerin bilerek uydurma haberleri nakletmeyeceğini, hatalı
rivayetleri eserine almasının temel sebebinin rivayet ilimlerindeki
yetersizliği olduğunu belirtir.68
Ona göre Cüveynî, fıkıh ve usûl
ilimlerinde bir çok eser telif ettiği halde hadis ilmini bilmemektedir.69
Kevserî, Cüveynî’yi tenkitlerinde -geçmişte Cüveynî’ye reddiye
yazan âlimlere göre- orta bir yol tutacağını, tenkitlerini iddianın
durumuna göre sertleştireceğini ifade eder. Kevserî’nin maksadı
hiçbir eleştirisinde, geçmiş ilim adamlarını küçük düşürme ve karalama
düşüncesi olmamıştır. O, bir takım çevrelerin Ebû Hanife hakkında
sistemli bir şekilde yürüttükleri eleştirilerini haklı göstermek
amacıyla Ebû Hanîfe’ye yönelik geçmişte yazılmış eleştirileri ortaya
çıkarıp yayınlamaları ve dağıtmaları üzerine bahsi geçen reddiyelerini
kaleme almıştır. Nitekim o, Cüveynî’nin eserinin neşredilip
66 Bu eser 1934 yılında Kahire’de neşredilmiştir. 67 Kevserî, bu eserini 1360/1941 yılı cemaziye’l-evvel ayında tamamlamıştır. Yararlandığımız
nüsha 1988 yılında Kahire’de yayımlanmıştır. 68 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 14. 69 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 16
dağıtılması üzerine ona reddiye yazmağa karar verdiğini söylemektedir.70
Cüveynî, iddialarını Ebû Hanîfe mi İmam Şafiî mi üstündür ekseninde
kurgulamıştır. Hatta o, bütün Müslümanların Şâfiî mezhebini
taklit etmesini savunmuştur. Halbuki İmam Şâfiî, bizzat kendisinin
taklit edilmesini arzu etmediğini söylemiştir.
Bu yaklaşımı ile
Cüveynî kendi mezhep imamına bile muhalefet etmiş olmaktadır.71
Bu iki büyük İslam âliminden/mezhebinden birisinin diğerine karşı
üstünlüğünü ispatlamak gibi bir maksatla eserini yazmıştır. Halbuki
her âlimin kendine mahsus özellikleri, yaşadığı dönemin şartlarına
göre tercihleri ve usûlleri vardır. Karşılaştırma düşüncesi ister istemez
iki taraftan birinin tenkıs edilmesi esasına dayanır.
Nitekim
Kevserî de Ebû Hanîfe hakkındaki iddiaları cevaplandırırken ister
istemez İmam Şâfiî Hazretleri’nin derecesini düşürüyormuş gibi
görünen ifadeler kullanmak durumunda kalmıştır.
Ebû Hanîfe’nin
hadis bilmediği iddiasını cevaplandırırken İmam Şâfiî’den nakledilen
hadislerin de tekrarlar çıkarıldığında 500’ü geçmediğini, hadislerinin
hicrî beşinci asırda toplandığını, mezhebinin sünnetten kaynaklarının
da yine hicrî beşinci asırda tahriç edildiğini söyler.
Keza
İmam Şâfi’î, mürsel hadisi delil kabul etmediğini söylediği halde
eserlerinde çok sayıda mürsel hadis kullanmıştır.72 Bu iddialar her
ne kadar Ebû Hanife ile mukayese maksadıyla, onun durumunu
anlatmak için zikredilmiş olsa da mezhepler arasındaki rekabeti
körükleyici mahiyettedir.
Kevserî, Cüveynî’nin hadis ilmini bilmediğini, hadiste yetersiz
olduğunu söyler. Örnek olarak, Cüveynî, el-Burhân adlı eserinde
Mu’az b. Cebel’in “sonra reyimle karar veririm” hadisinin sahih hadis
kitaplarında geçtiğini söylemiştir.
Halbuki hadis sahih olmakla
birlikte sahih hadislerin derlendiği Buhârî ve Müslim’in eserlerinde
geçmemektedir. Keza besmelenin namazda açıktan okunması ile
ilgili hadisin Buhârî’nin el-Câmi’u’s-sahîh’inde geçtiğini söylemiştir.
Halbuki hadis el-Câmi’u’s-sahîh’de tahriç edilmemiştir.73 Kevserî,
Cüveynî’nin hadisin sahihini sakiminden ayıramayacağını söyler.74
Hadis ilmindeki yetersizliğinden dolayı Cüveynî bazen senedsiz
70 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 15. 71 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 21. 72 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 44. 73 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 16. 74 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 20.
haberler nakleder, bazen de farklı eserlerden senedleri düzmece
haberleri delil olarak kaydeder.75
Kevserî, Cüveynî’nin neseb ilmini bilmediğini, bu sebeple naklettiği
haberlerde gülünç hatalar yaptığını söyler. Cüveynî, “İmam
Şâfi’î, Bilal-ı Habeşî’nin (r.a) ve Ebû Sa’îd el-Hudrî’nin (r.a) ve Allah
Resûlü’nün (s.a) diğer müezzinlerinin çocuklarının getirilmesini
emretti” şeklindeki ifadesinin gülünç olduğunu söyler. Zira Kelbî,
İbn İshâk, Ebû Mihnef el-Ezdî, el-Medînî, İbn Seyf gibi neseb âlimleri
Bilal-ı Habeşî’nin (r.a) neslinin kendisinden sonra devam etmediğinde
ittifak etmişlerdir. Ayrıca Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) da Allah
Resûlü’nün (s.a) müezzinlerinden değildir.76
Cüveynî’nin rical ilmi konusundaki bilgisi de yetersizdir. Bu sebeple
bazı şahısları birbirine karıştırmıştır. Mesela Cüveynî’nin
“Şâfi’î, Ebû Yusuf’a nebiz hakkında sual sordu” ifadesi, hatalıdır.
Zira İmam Şâfi’î’nin soru sorduğu kişi hocası Yusuf b. Hâlid esSemtî’dir.
Ravileri tanımamak, rivayet ilimlerinde yetersiz olmak
Cüveynî’nin bu tür hatalarının temel sebebidir.77
Cüveynî’nin tarih ilmini bilmediğini söyleyen Kevserî, onun iddialarındaki
tarih bilgisi eksikliklerine ve kronolojik tutarsızlıklara
örnekler verir.78 Mesela Mahmud b. Sebüktekin’in (ö. 421/1030)
huzurunda Merv şehrinde Hanefi fakîhleri ile Şâfi’î fakîhlerinin
tartıştığını nakleden Cüveynî’yi, Mahmud b. Sebüktekin’in başkenti
Merv değil Gazne idi diyerek eleştirir.79 Keza kronolojik açıdan
mümkün olmadığı için İmam Şâfiî’nin Bağdad’a geldiğinde Ebû
Yusuf’un (ö. 182/798) onu takdir ettiği hatta onun mezhebine girdiği
şeklindeki iddiaları gülünç bulur. Yine bu sebeple halife Harun
er-Reşîd’in huzurunda Ebû Yûsuf ile münazara yaptığı iddiaları
asılsızdır. Çünkü İbn Hacer el-Askâlânî, İmam Şâfi’î’nin Bağdad’a ilk
defa hicrî 184 yılında geldiğini söylemiş;
80 Ebû Yusuf ise İmam Şâfiî
Bağdad’a gelmeden iki yıl önce vefat etmiştir. İmam Şâfi’î, Bağdad’a
geldikten ve İmam Muhammed (ö. 189/805) ile tanıştıktan sonra
meşhur olmuştur.81 Cüveynî’nin tarihi haberleri, mezhep taassubu
ile tahrif ettiğini söylemek mümkün değildir. Onun hataları tahkik
75 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 27, 28. 76 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 31. 77 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 32. 78 Bk. Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 30. 79 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 62. 80 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 52. 81 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 25, 26
eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bulduğu her haberi doğru zannıyla
eserine almış tahkik etmeden, bazı değerlendirmelerine kaynak
olarak kullanmıştır. “Tarihi ve nakli ilimleri hiç bilmediği için
Cüveynî bu tür hatalarında mazur görülmelidir”.82
82 Kevserî, İhkâku’l-hakk, s. 52.
NOT Bu yazılan hususlar alimleri husussen el cuveyniyi karalamak değil, alimlerinde hata yapabileceğine yönelik bir örnek sunmak amacına matuftur./Hikemiyat