eylül
Veled-i kalbî
Virginia Woolf'la yaratıcı yazı
'Virginia Woolf'tan Yazarlık Dersleri', Woolf'un doğrudan konuştuğu bir kitap. Virginia Woolf'un düşüncelerini bugünün gerçekliği içinde söylenmiş gibi kurgulayarak yazar adaylarıyla paylaşıyor Danell Jones. Yaratıcı yazının dolambaçlarında yalnız kalmak çıkışı bulmayı geciktirebilir. Bu durumda yapılacak en doğru seçim, eski ustalardan yol arkadaşları bulmaktır. Ne ve nasıl yazacağınızı görmek için bazı yazarlara ve kitaplara gereksinim duyuyorsanız, hiç kuşkunuz olmasın ki doğru bir karar veriyorsunuz. Kendi anlayışınıza, beğenilerinize, yazdıklarınızın adım adım ortaya çıkardığı dünyaya yakın bulduğunuz yazarları ve kitapları yanı başınızda tutmak; her sıkıştığınız anda onlardan birkaç paragraf okuyup yazmaya başlamak; bu arada yazdıklarınızın nasıl olduğunu anlamak için onlarla kendinizinkileri yan yana koyup karşılaştırmalı okumalar yaparak yazmayı sürdürmek, sonunda başkalarına duyduğunuz gereksinimi ortadan kaldırırken yazdıklarınız hakkında kendi kararlarınızı vermenizi sağlar.
Ara sıra Virginia Woolf okurum ben. Okuduğum kitaplarından birkaç sayfa. Mrs Dalloway’i açıp birkaç paragraf okuduktan sonra, roman nedir, nasıl yazılmalıdır sorularını o günkü düşünme biçimime göre yeniden düşünür, sonra yazmaya başlarım. Bir araya topladığım, yeri geldiğinde satır aralarını okuyarak düşünme biçimimi bilediğim bir grup yazarım var böyle. Dahası, bunun bir yazma yöntemi olarak içselleştirilebileceğini sanıyorum. Nasıl yazmalıyım, sorusuyla karşılaştığım herkese de bu yöntemi, önce kendi yazarlarını ve kitaplarını seçerek başlamayı öneriyorum.
Seçtiğim yazarlar da, benim büyük yazarlarım. Onlar çoğu kez yalnızca yazdıklarıyla durur yanımda, bazen de kişilikleriyle. Virginia Woolf söz konusu olduğunda, onun kişiliğinden ve yazar kimliğinden etkilenmemek, neredeyse onunla birlikte yaşamamak mümkün mü? O, insanın bireylik savaşını yücelttiği, bizimkinden bambaşka zamanları yaşadı elbette, ama seçtiğimiz yazarlarımızın hayatlarını okumak, belki bu arada onlara özenmek, yazmayı daha düzenli ve sıkı denetimli bir uğraşa dönüştürmek için de gerekir.
Shakespeare okuyup kasları gevşetin
Virginia Woolf da, “Her gün yazın, özgürce yazın,” diyor, “ama daima büyük yazarların büyük yazılarıyla mukayese edin yazdıklarınızı.” Kendi yazdıklarını seçtiği büyük yazarlarınkilerle karşılaştırmanın kimilerini yolun başında ümitsizliğe düşürebildiğini görüyorum. Ulaşılmaz örnekler varsa önümüzde, biz ne yazacağız! Gelgelelim, iyi eleştiri nasıl iyi kitaplardan çıkarsa, yazarın kendi iç eleştiri gücünü kazanabilmesi de her zaman iyi edebiyatla kendi yazdıklarını karşılaştırarak oluşur. Demek ki ıssız adaya giderken hangi kitapları yanınıza almayı düşünürseniz, yazarken her takıldığınızda rasgele açıp küçük bir bölümünü okuyacaklarınızı o kitaplardan seçmenin ne büyük yararı olduğunu görebilirsiniz.
Virginia Woolf, yazar adaylarına, “kendiniz olmak,” diyor, “diğer her şeyden daha mühimdir.” Yazmaya başlarken, yolunu yaratıcı yazının dolambaçlı yolları seçenlerin tek çıkar yolu. Yoksa yazdıklarınızdan hoşnut olmanız da zor. Birçok kez yinelediğim gibi, elbette kendi yazarlarımızı seçmek de var bunun yanında. Virginia Woolf bir yerde, “Bir süre Shakespeare okuyup kasları rahatlatmak lazım,” diye not düşmüş günlüğüne. Bir süre Virginia Woolf okuyup yaratıcı düşünce yetilerimizi hatırlamak, çalıştırmak gibi. Ya da Çehov, Julio Cort·zar, Raymond Carver, Juan Rulfo, John Fowles ve ötekiler, kimi kendi dünyanızın yoldaşı görüyorsanız onları. Yeter ki farkında olmaksızın da olsa, öykünmeden. Bunun da ilacı yok, iç eleştiri ve iç disiplin koruyucu bir kalkan olabilirse, ne âlâ, her koyunun kendi bacağından asıldığı bir uğraş alanı bu.
Danell Jones’un Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri, Virginia Woolf’un doğrudan konuştuğu bir kitap. “Yedi Derste Yazma Sanatı” altbaşlığıyla hazırlanmış kitapta, Virginia Woolf’un düşüncelerini bugünün gerçekliği içinde söylenmiş gibi kurgulayarak yazar adaylarıyla paylaşıyor Danell Jones. Ve derslerin başında: çalışmakla başlar her şey.
Yazmaya karar verdiğiniz anda kişisel hazırlık da başlar. Yazar adaylarına önce kendi bilinçlerinin dışına çıkmayı öneriyor Virginia Woolf. Sonra da hayallerin, bilinçaltı dünyasının boşluklarını ve çatlaklarını doldurmasına izin verecek bir esneklik kazanmayı. Yazdığımız metnin yazınsal, yani kurmaca, yani gerçek olmayan, ama yazınsal bir gerçek yaratmayı amaçlayan, dolayısıyla hayallerin ve düşlerin tasarımıyla birleşen bir yapıntı olduğunu bildikten sonra, yaratıcılığın önündeki engeller bütün bütüne kalkmış sayılır.
Virginia Woolf, başlangıç aşamasında yazmayı çok ciddiye almaktan söz ediyor elbette, ama bu arada, “Her kelimenin mükemmel olması inancı, yazdıklarınızı güzel yapmaz, Onları felce uğratır,” diyor. Yazılanların olabildiğince serbest bırakılmasını, kendi sınırlarını kendilerinin çizmesini, onlara asla ket vurulmaması gerektiğini belirtiyor. Gelgelelim, belki bugün, yazılana karşı onunkinden biraz daha katı davranılması gerekebilir. Yazının özgürlüğüne yersiz müdahalenin sonucu herhalde olumsuz olur, ama bu arada yaratıcı yazının öykü ve roman dolaylarındaki verimi de artık baştan sıkı denetimi gerektiriyor. Bir edebiyat dergisine gönderilen ürünlerin ya da bir yayınevine gönderilen kitap dosyalarının çokluğu, yazılanlara son biçimlerini verirken kusursuzluk arayışını zorunlu tutuyor.
Danell Jones’un kitabında, “Yaşanmış olanın önemli olduğu yerde hayali olanı yazmayı tercih ederim,” diye konuşuyor Virginia Woolf. Yaşanmış olanı yazarken yazarın kendini herkesçe yazılabilecek olanın yanında bulduğunu söyleyebilir miyiz? Değil mi ki gündüz rüyaları ortaktır, yaşananın karşısındaki duruş biçimi, yazarların sayısınca da olsa, farklılıkların değil, aynılıkların daha belirgin olduğunu gösterir. Üstelik yazınsal metinlerin çokça gündüz rüyası olması, onların gerçekliğini bozmaya da başlayabilir. Sonunda gerçek hayat, doğal haliyle özgün değildir. Ona özgünlüğünü veren, yazarın bakış açısının özgünlüğüdür ki, gerçeği başkalaştırıp yazınsal bir gerçeğe dönüştüren sürecin katalizörü, kurmacanın çağırdığı hayallerin gücü ve yazıya kattıklarıdır.
Tümcelerin akortu
Truman Capote de, “Virginia Woolf kulağa hoş gelmeyecek hiçbir kötü cümle yazmamıştır,” diyor. Bir yazar için söylenecek en güzel sözlerden biri. Yazdıklarımızı sesli okuduğumuz zaman sözcüklerin anlamı kulağımızı daha iyi doldurmakla kalmaz, sesler, sözdiziminin ritmi de kendini hemen belli eder. Bu sesli okumadan sonra tümcelerin akortları yapılır ve yazdığı tümceleri Virginia Woolf’unkilerle karşılaştırmaktan korkmayan kazanır.
Hemingway deYazarın Odası’nda, yazma güçlüğünden söz eden yazar adaylarına, gidip kendilerini tavana asmalarını öneriyor, sonra da kendi elleriyle ipi kesmelerini. Böylece hiç değilse yazılacak bir ipe çekilme hikâyesi olur ellerinde, diyor. Gerçekten de edebiyat ancak böyle yaşanırsa istenene ulaşılır, bunu biliyoruz belki, ama sonunda geç başlamışsak eğer yitirilen yıllara hayıflanmakla, genç yaşlarda da önümüzdeki anıtsal örnekler karşısındaki yılgınlığımızla geçebilir zamanlar.
Yazmaya geç başlayanların sayısı pek çoktur. Günlük hayatın çetin koşulları geç kalanların moralini de olumsuz yüklüyor. Ama bunun da iyiye yorulabilecek bir yanı var: gecikme boyunca biriktirilenler erken yaşlardakilerden her zaman daha çoktur. Dolayısıyla edebiyat zamanı, edinilen birikimin katsayısınca gerçek zamandan eksiltir. Doğru okumalar ve seçimlerle bu süre kısalabilir. Orada kendine ait bir oda, yazarın gerçekleşmesini beklediği düşü olduğu kadar, yaratıcı yazının özünü anlatan bir metafor gibidir. Yalnızca masasında yazılan değil, kendine ait yazının dünyası da olan o oda, yazara kendinden başka hiç kimseye gereksinimi olmadığını hatırlatır. Yaratıcı yazının asıl dostunun kitaplar olduğunu...
SEMİH GÜMÜŞ / Radikal Kitap
'Virginia Woolf'tan Yazarlık Dersleri', Woolf'un doğrudan konuştuğu bir kitap. Virginia Woolf'un düşüncelerini bugünün gerçekliği içinde söylenmiş gibi kurgulayarak yazar adaylarıyla paylaşıyor Danell Jones. Yaratıcı yazının dolambaçlarında yalnız kalmak çıkışı bulmayı geciktirebilir. Bu durumda yapılacak en doğru seçim, eski ustalardan yol arkadaşları bulmaktır. Ne ve nasıl yazacağınızı görmek için bazı yazarlara ve kitaplara gereksinim duyuyorsanız, hiç kuşkunuz olmasın ki doğru bir karar veriyorsunuz. Kendi anlayışınıza, beğenilerinize, yazdıklarınızın adım adım ortaya çıkardığı dünyaya yakın bulduğunuz yazarları ve kitapları yanı başınızda tutmak; her sıkıştığınız anda onlardan birkaç paragraf okuyup yazmaya başlamak; bu arada yazdıklarınızın nasıl olduğunu anlamak için onlarla kendinizinkileri yan yana koyup karşılaştırmalı okumalar yaparak yazmayı sürdürmek, sonunda başkalarına duyduğunuz gereksinimi ortadan kaldırırken yazdıklarınız hakkında kendi kararlarınızı vermenizi sağlar.
Ara sıra Virginia Woolf okurum ben. Okuduğum kitaplarından birkaç sayfa. Mrs Dalloway’i açıp birkaç paragraf okuduktan sonra, roman nedir, nasıl yazılmalıdır sorularını o günkü düşünme biçimime göre yeniden düşünür, sonra yazmaya başlarım. Bir araya topladığım, yeri geldiğinde satır aralarını okuyarak düşünme biçimimi bilediğim bir grup yazarım var böyle. Dahası, bunun bir yazma yöntemi olarak içselleştirilebileceğini sanıyorum. Nasıl yazmalıyım, sorusuyla karşılaştığım herkese de bu yöntemi, önce kendi yazarlarını ve kitaplarını seçerek başlamayı öneriyorum.
Seçtiğim yazarlar da, benim büyük yazarlarım. Onlar çoğu kez yalnızca yazdıklarıyla durur yanımda, bazen de kişilikleriyle. Virginia Woolf söz konusu olduğunda, onun kişiliğinden ve yazar kimliğinden etkilenmemek, neredeyse onunla birlikte yaşamamak mümkün mü? O, insanın bireylik savaşını yücelttiği, bizimkinden bambaşka zamanları yaşadı elbette, ama seçtiğimiz yazarlarımızın hayatlarını okumak, belki bu arada onlara özenmek, yazmayı daha düzenli ve sıkı denetimli bir uğraşa dönüştürmek için de gerekir.
Shakespeare okuyup kasları gevşetin
Virginia Woolf da, “Her gün yazın, özgürce yazın,” diyor, “ama daima büyük yazarların büyük yazılarıyla mukayese edin yazdıklarınızı.” Kendi yazdıklarını seçtiği büyük yazarlarınkilerle karşılaştırmanın kimilerini yolun başında ümitsizliğe düşürebildiğini görüyorum. Ulaşılmaz örnekler varsa önümüzde, biz ne yazacağız! Gelgelelim, iyi eleştiri nasıl iyi kitaplardan çıkarsa, yazarın kendi iç eleştiri gücünü kazanabilmesi de her zaman iyi edebiyatla kendi yazdıklarını karşılaştırarak oluşur. Demek ki ıssız adaya giderken hangi kitapları yanınıza almayı düşünürseniz, yazarken her takıldığınızda rasgele açıp küçük bir bölümünü okuyacaklarınızı o kitaplardan seçmenin ne büyük yararı olduğunu görebilirsiniz.
Virginia Woolf, yazar adaylarına, “kendiniz olmak,” diyor, “diğer her şeyden daha mühimdir.” Yazmaya başlarken, yolunu yaratıcı yazının dolambaçlı yolları seçenlerin tek çıkar yolu. Yoksa yazdıklarınızdan hoşnut olmanız da zor. Birçok kez yinelediğim gibi, elbette kendi yazarlarımızı seçmek de var bunun yanında. Virginia Woolf bir yerde, “Bir süre Shakespeare okuyup kasları rahatlatmak lazım,” diye not düşmüş günlüğüne. Bir süre Virginia Woolf okuyup yaratıcı düşünce yetilerimizi hatırlamak, çalıştırmak gibi. Ya da Çehov, Julio Cort·zar, Raymond Carver, Juan Rulfo, John Fowles ve ötekiler, kimi kendi dünyanızın yoldaşı görüyorsanız onları. Yeter ki farkında olmaksızın da olsa, öykünmeden. Bunun da ilacı yok, iç eleştiri ve iç disiplin koruyucu bir kalkan olabilirse, ne âlâ, her koyunun kendi bacağından asıldığı bir uğraş alanı bu.
Danell Jones’un Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri, Virginia Woolf’un doğrudan konuştuğu bir kitap. “Yedi Derste Yazma Sanatı” altbaşlığıyla hazırlanmış kitapta, Virginia Woolf’un düşüncelerini bugünün gerçekliği içinde söylenmiş gibi kurgulayarak yazar adaylarıyla paylaşıyor Danell Jones. Ve derslerin başında: çalışmakla başlar her şey.
Yazmaya karar verdiğiniz anda kişisel hazırlık da başlar. Yazar adaylarına önce kendi bilinçlerinin dışına çıkmayı öneriyor Virginia Woolf. Sonra da hayallerin, bilinçaltı dünyasının boşluklarını ve çatlaklarını doldurmasına izin verecek bir esneklik kazanmayı. Yazdığımız metnin yazınsal, yani kurmaca, yani gerçek olmayan, ama yazınsal bir gerçek yaratmayı amaçlayan, dolayısıyla hayallerin ve düşlerin tasarımıyla birleşen bir yapıntı olduğunu bildikten sonra, yaratıcılığın önündeki engeller bütün bütüne kalkmış sayılır.
Virginia Woolf, başlangıç aşamasında yazmayı çok ciddiye almaktan söz ediyor elbette, ama bu arada, “Her kelimenin mükemmel olması inancı, yazdıklarınızı güzel yapmaz, Onları felce uğratır,” diyor. Yazılanların olabildiğince serbest bırakılmasını, kendi sınırlarını kendilerinin çizmesini, onlara asla ket vurulmaması gerektiğini belirtiyor. Gelgelelim, belki bugün, yazılana karşı onunkinden biraz daha katı davranılması gerekebilir. Yazının özgürlüğüne yersiz müdahalenin sonucu herhalde olumsuz olur, ama bu arada yaratıcı yazının öykü ve roman dolaylarındaki verimi de artık baştan sıkı denetimi gerektiriyor. Bir edebiyat dergisine gönderilen ürünlerin ya da bir yayınevine gönderilen kitap dosyalarının çokluğu, yazılanlara son biçimlerini verirken kusursuzluk arayışını zorunlu tutuyor.
Danell Jones’un kitabında, “Yaşanmış olanın önemli olduğu yerde hayali olanı yazmayı tercih ederim,” diye konuşuyor Virginia Woolf. Yaşanmış olanı yazarken yazarın kendini herkesçe yazılabilecek olanın yanında bulduğunu söyleyebilir miyiz? Değil mi ki gündüz rüyaları ortaktır, yaşananın karşısındaki duruş biçimi, yazarların sayısınca da olsa, farklılıkların değil, aynılıkların daha belirgin olduğunu gösterir. Üstelik yazınsal metinlerin çokça gündüz rüyası olması, onların gerçekliğini bozmaya da başlayabilir. Sonunda gerçek hayat, doğal haliyle özgün değildir. Ona özgünlüğünü veren, yazarın bakış açısının özgünlüğüdür ki, gerçeği başkalaştırıp yazınsal bir gerçeğe dönüştüren sürecin katalizörü, kurmacanın çağırdığı hayallerin gücü ve yazıya kattıklarıdır.
Tümcelerin akortu
Truman Capote de, “Virginia Woolf kulağa hoş gelmeyecek hiçbir kötü cümle yazmamıştır,” diyor. Bir yazar için söylenecek en güzel sözlerden biri. Yazdıklarımızı sesli okuduğumuz zaman sözcüklerin anlamı kulağımızı daha iyi doldurmakla kalmaz, sesler, sözdiziminin ritmi de kendini hemen belli eder. Bu sesli okumadan sonra tümcelerin akortları yapılır ve yazdığı tümceleri Virginia Woolf’unkilerle karşılaştırmaktan korkmayan kazanır.
Hemingway deYazarın Odası’nda, yazma güçlüğünden söz eden yazar adaylarına, gidip kendilerini tavana asmalarını öneriyor, sonra da kendi elleriyle ipi kesmelerini. Böylece hiç değilse yazılacak bir ipe çekilme hikâyesi olur ellerinde, diyor. Gerçekten de edebiyat ancak böyle yaşanırsa istenene ulaşılır, bunu biliyoruz belki, ama sonunda geç başlamışsak eğer yitirilen yıllara hayıflanmakla, genç yaşlarda da önümüzdeki anıtsal örnekler karşısındaki yılgınlığımızla geçebilir zamanlar.
Yazmaya geç başlayanların sayısı pek çoktur. Günlük hayatın çetin koşulları geç kalanların moralini de olumsuz yüklüyor. Ama bunun da iyiye yorulabilecek bir yanı var: gecikme boyunca biriktirilenler erken yaşlardakilerden her zaman daha çoktur. Dolayısıyla edebiyat zamanı, edinilen birikimin katsayısınca gerçek zamandan eksiltir. Doğru okumalar ve seçimlerle bu süre kısalabilir. Orada kendine ait bir oda, yazarın gerçekleşmesini beklediği düşü olduğu kadar, yaratıcı yazının özünü anlatan bir metafor gibidir. Yalnızca masasında yazılan değil, kendine ait yazının dünyası da olan o oda, yazara kendinden başka hiç kimseye gereksinimi olmadığını hatırlatır. Yaratıcı yazının asıl dostunun kitaplar olduğunu...
SEMİH GÜMÜŞ / Radikal Kitap