Kısıtlı duygular içindeyim ulan!

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
Son günlerde Karar yazarı Ahmet Taşgetiren’in TV5’te Yıldıray Oğur’un sorularına cevap verdiği programdaki şu sözü çok tartışılıyor:
“12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim.”

Program videosunu twitterdan anonslamışlar, aynı gazetenin bir başka yazarı İbrahim Kahveci de “Çok acı bir gerçek” yorumuyla retweet etmiş. Görünce belki gribin yüksek ateşiyle, belki uzun süredir şişmiş dilimin tahammülsüzlüğüyle “Sahtekarlık yapmayın ulan!” diye yazdım. Bir kahvelik mekanda, mesela Eski Kafa’da sohbet sırasında söylesem Kahveci’nin gülüp geçeceğinden emin olduğum bu sözü sosyal medya kahvehanesinde sarfedince haliyle gücendi arkadaşım.

Hiç gücenmesin… Bu gibi sözlerin adımla yan yana gelmeyeceğini de düşünmesin. Ben de medya mahallesinde 40 yıl çamur güreşi tutmuşum nihayet, neler yan yana gelmedi ki adımızla!

Programı seyrettim. Kızdığım Taşgetiren’in söyledikleri değil. Söylemedikleri. Yutkunuşları. Utangaç tebessümeri.
Çünkü Taşgetiren’in o programda söylediği sözler, benim yıllarca konferanslarda, seminerlerde, derslerde, söyleşilerde söylediklerim ile başta Superhaber olmak üzere çeşitli mecralarda yazdıklarım yanında çok hafif kelimeler... 2010 yılından beri şunu söyleyip yazıyorum mesela:
“Darbe dönemleri dahil medyanın son 40 yıl içindeki en pespaye halini bugün yaşıyoruz!”

Dolayısıyla o programda Taşgetiren’in adalet, hakkaniyet, vicdan babında söylediklerinin bin beterini yıllarca söyleyip yazdık zaten, fırsat düştükçe söylemeye ve yazmaya da devam ediyoruz.

Tek farkla..

Şahsım adına söylüyorum, ben kendimi kısıtlı bir duygu içinde görmedim hiç. Sözümü söyledim, yazımı yazdım, ne olur diye düşünmedim. Bir şey de olmadı. Seven sevdi, söven sövdü. Yürüdüm geçtim. Seven kendini sevdi çünkü, söven kendine sövdü. Alınmadım, gocunmadım, endişe etmedim.

15 Temmuz alçaklığı yaşandığında ilk günlerden itibaren, İstanbul Kısıklı’da, Cumhurbaşkanı’nın evi önündeki nöbet alanından başlayarak, Kütahya ve Balıkesir’de yaptığım konuşmalarda, “Niye bu felaket başımıza geldi?” diye sorarak, “Hak kavramına riayetsizlik ettik, nefret ettiklerimize benzeme yarışına girdik” cevabını verdim ve bunlar da yine Süperhaber başta olmak üzere yayınlandı.

Yine seven sevdi, söven sövdü, aldırmadım, "kısıtlı bir duyguya” hapsolmadım. Taşgetiren’in böyle bir duygusu varsa, sorun bence kendisinden kaynaklanıyor.

Geçelim...

Söz konusu programda Yeni Şafak’tan 2005 Ağustos ayından ayrılışından söz etti soru üzerine. Bir yazısından dolayı o dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın rahatsız olduğunu, bu yüzden ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.

O tarihte ben Başbakan Basın Müşaviri sıfatıyla resmi görevde olduğum için, sözleri beni de ilgilendiriyor, hatta kapsıyor. Olanı biteni de yakinen biliyorum.
Erdoğan o yazılardan rahatsızlık duymadı, rahatsız edildi. Çünkü Taşgetiren’in sözünü ettiği yazı doğrudan Tayyip Erdoğan’ı suçlayan yazılar değildi. Uyaran yazılardı. Kürt Sorunu denilen meselede Başbakan’ın danışmanları tarafından yanıltıldığını ve hataya sürüklendiğini yazıyordu Taşgetiren. Yazının hedefinde Başbakan değil, danışmanları vardı. Yazıdan rahatsızlık duyması gereken danışmanlardı.

O tarihte benim ısrarlarımla ihdas edilen Başbakanlık Basın Sözcülüğü’ne Akif Beki getirilmiş, ben kendimi daha geriye geçerek basınla ilişkileri ona bırakmayı uygun görmüştüm. Taşgetiren’in yazısının beni rahatsız edecek bir yanı yoktu. Fakat Başbakan’ın bu yazı üzerinden rahatsız edildiğini de görüyordum.

Taşgetiren bir yazı daha yazdı. “İzlenimler” başlıklı 16 Ağustos 2005 tarihli bu yazıda şöyle diyordu:

"Tayyip Erdoğan'ın Danışmanlar"ı diye bir "Sorun" insanların gündeminde. Beklenmeyenlerle, aksamalarla, yanlışlarla onların alakası kuruluyor. Yeterlilikleri sorgulanıyor. Bu, Ak Parti'nin parlamento grubunda da ciddi bir sorun. Hatta belki hükümet içinde de... (Bu 15 gün içinde hem Ak Parti grubu, hem hükümet üyelerinden kimileriyle temaslarım oldu.) Bu çerçevede "Kürt sorunu" çıkışının parti içinde sıkıntılar doğurması muhtemel.”

Bu sözlerin kimleri rahatsız etmiş olabileceği belliydi. Bir tatsızlık oluşabileceği düşüncesiyle, Taşgetiren meselesini Başbakan ile konuştum; “Ahmet abi tanıdığımız sevdiğimiz abimizdir. İzin verirseniz ben kendisiyle konuşayım. Hatta gelsin, size düşündüklerini anlatsın, siz kendisine meseleyi izah edin, eminim ikna olacaktır” dedim. “İyi olur!” cevabını aldım.

Fakat ben Taşgetiren ile görüşemeden bir şeyler oldu, hem Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu, hem Ahmet Taşgetiren istifa etti. Neler olduğunu gazete içinden biraz öğrendim. Taşgetiren “Oldu mu şimdi?” başlıklı bir yazı yazmış. Yazının başlangıcında şu cümleler varmış:
“-Acı duyuyorum, Başbakan "aydın-danışman" koalisyonu içinde harcandığı için...
-Acı duyuyorum, Türkiye'nin bu en sancılı meselesinde Tayyip Erdoğan'ın ifa edeceği doğru misyonun canına okunduğu için...
-Acı duyuyorum, sorun, böyle istenmese bile, en riskli alana, yani Türkiye - PKK denklemine sürüklendiği, yani en olmayacak şey, PKK, "Kürt meselesi"nin temsili konumuna oturduğu için... Bakın bakalım sayın Başbakan'ın halet-i ruhiyesi nicedir?”

Ve uzayıp gidiyor yazı bu minvalde…
Selahattin Sadıkoğlu’nun yardımcısı pozisyondaki Mehmet Ocaktan, Taşgetiren’in bu yazısını gelir gelmez, Yeni Şafak’ın patronuna götürüyor ve yayınlanmaması gerektiğini söylüyor. O da bu yönde kararını veriyor. Genel Yayın Yönetmeni Sadıkoğlu, kendisi atlanarak yapılan bu “operasyona” sinirleniyor, istifa ediyor. Taşgetiren de gazeteden ayrılıyor.
Bu hadiseden sonra gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği’ne kim getirildi dersiniz?
Ankara temsilcisi Mustafa Karaalioğlu.
Karaalioğlu daha sonra Star Gazetesi’nin ve 24 TV’nin başına geçti. Mehmet Ocaktan, milletvekilliğinden sonra Star Gazetesi’ne geçti. Akif Beki ise Başbakanlık’tan ayrıldıktan sonra 24 TV Genel Yayın Yönetmeni oldu.
Şimdi?
Karaalioğlu; Ahmet Taşgetiren’in yazdığı Karar Gazetesi’nin başında, bir anlamda “patron”. Her ne kadar Genel Yayın Yönetmeni ve sahibi olarak görünmüyor, sadece yazı yazıyorsa da herkes biliyor ki “patron” odur. Mehmet Ocaktan da yine yanında. Akif Beki ile beraber.
Hatta geçenlerde tam sayfa duyuru ile kendilerine ilan ambargosu konulduğunu şikayet ettikten sonra Külliye’ye giderek Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıktılar.

TV5’teki programda soru soran Yıldıray Oğur bunları bilmiyor olabilir, normaldir. Fakat Ahmet Taşgetiren çok iyi biliyor. Yazılarından asıl rahatsızlık duyanın Tayyip Erdoğan değil, “danışmanlar” olduğunu, kendisine çekilen operasyonun faillerinin onlar olduğunu biliyor ama söyleyemiyor, yutkunuyor, yarım yamalak utangaç gülümsemeye çalışıyor.
Çünkü bugün onlarla birlikte çalışıyor!
Ve “12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim.” diyor, arkasından ekliyor: “Biraz ağır mı oldu?”
Yıldıray Oğur “Muhatapları açısından ağır oldu evet” diyor ve karşılıklı gülümsüyorlar.
Taşgetiren gülümserken yine yutkunuyor. “Muhataplar”ın kimler olduğunu biliyor. Çünkü o muhataplar ile bugün birlikte çalışıyor. Ve bu utangaç yutkunuş insanın içini acıtıyor!
Karar Gazetesi’nin az yukarda bahsettiğim ilan ambargosu duyurusunun görselini, yine o gazetenin yazarlarından biri bana whatspptan göndermişti. Şunu yazmıştım cevap olarak:
“Akif Beki ve Mustafa Karaalioğlu'nun yetiştirdikleri, onların açtığı yoldan sağlam adımlarla yürüyorlar demek ki...”
Herhangi bir karşılık gelmedi. Fakat gözümün önüne getirebiliyorum. O da gülümsemiş ve yutkunmuş olmalı, Taşgetiren gibi...
Evet, bugün medyanın hali, bütün darbe dönemleri dahil, son 40 yılın en pespaye dönemidir ve bu pespayeliğin mimarları Karar Gazetesi’nin başındadır!
Taşgetiren kendisini bu nedenle kısıtlı bir duygu içinde görüyor olmalıdır.
Üzgünüm Leylâ!
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
fetöcülüğü mü hortladı ne
 

tengiz

İhvan Forum Üye
Katılım
16 Ocak 2019
Mesajlar
214
Tepkime puanı
8
Puanları
0

Ersan hoca niye kısıtlı olmadan ifade hürriyetinden yararlanıyor. Suç ulan bu suç diyebiliyor?? B.z*k yiyorsa gücü ve güç figüranını eleştirin.
Acaba anılan şahıs korkusundan ve samimiyetsizliğinden kısıtlı olabilir mi? Arkasında güç olupda sessiz kalanlar yüzünden memleket bu halde. Hayinler aydın olupda zamanında kıvılcımı görüpde söndürmeyen ve yangın olduktan her yer kül olduktan sonra su dökmeye çalışıyorum ayaklarına yatanlardır. Atı alan üsküdarı geçmişdir.
 
Son düzenleme:

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
Erdoğan'ın eski danışmanından Taşgetiren'e: Kısıtlı duygusu varsa, sorun kendisinde

Özetle Ahmet TAŞGETİREN tufaya mı getirilmiş yoksa bile bile bir şeyleri mi gizliyor @Enes

yapım gereği hüsnü zannı ön planda tutarım. Ahmet Taşgetiren değer verdiğim, mücadeleci kimliğine saygı duyduğum bir insan ancak bence geçmişten kalan kuyruk yarası, bastırılma hissi onu bugünlere kadar bir hesaplaşma içine itmiş.

Taşgetiren Erdoğan'a operasyon çekmek isteyen ama bu ortamda uykudaki bir hücre gibi davranan Karar gazetesine geçtiğinden beri istediği her konuyu yazıyor. Gazeteyi de bırakalım insanlar isterlerse bir sürü platformdan düşüncelerini çok rahat yazabiliyor. Tabi bazı devletin hassas çizgileri var.

Ahmet Tezcan'ın yukarıda paylaştığım yazısı şunun için de çok değerli; Tezcan'ın dediğine göre Erdoğan kendisini dinlemek istemiş ve gelip rahatsız olduğu konuları anlatsın demiş. Yine Tezcan'ın anlattığına göre şuan aynı kaleye sığındığı arkadaşları ipini çekmiş.

Bu Karar gazetesinde bir araya gelen endişeli tiplerle ilgili geçmişte bir yazı daha okumuştum.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
yapım gereği hüsnü zannı ön planda tutarım. Ahmet Taşgetiren değer verdiğim, mücadeleci kimliğine saygı duyduğum bir insan ancak bence geçmişten kalan kuyruk yarası, bastırılma hissi onu bugünlere kadar bir hesaplaşma içine itmiş.

Taşgetiren Erdoğan'a operasyon çekmek isteyen ama bu ortamda uykudaki bir hücre gibi davranan Karar gazetesine geçtiğinden beri istediği her konuyu yazıyor. Gazeteyi de bırakalım insanlar isterlerse bir sürü platformdan düşüncelerini çok rahat yazabiliyor. Tabi bazı devletin hassas çizgileri var.

Ahmet Tezcan'ın yukarıda paylaştığım yazısı şunun için de çok değerli; Tezcan'ın dediğine göre Erdoğan kendisini dinlemek istemiş ve gelip rahatsız olduğu konuları anlatsın demiş. Yine Tezcan'ın anlattığına göre şuan aynı kaleye sığındığı arkadaşları ipini çekmiş.

Bu Karar gazetesinde bir araya gelen endişeli tiplerle ilgili geçmişte bir yazı daha okumuştum.

Katılıyorum. Yazmak için tek seçenek gazete değil. Hele de ünlü tanınan bilinen birileri için hangi sosyal medya platformunda yazsalar milyonlara ulaşıyor hemen. Dilediğini yazamamaksa söyleyememekse sorun, sosyal medya vesilesiyle çözülüyor. Sıkıntı bu değilse Sorun ne o vakit?

Sorun şu. Bazı kimseler eleştirirsek dışlanırız korkusu mu yaşıyor? Gazeteciysen hele birde doğrucu başıysan herkes seninle aynı fikiri paylaşmayacak zaten. Gazeteciysen köşe yazarıysan bu kadarcık cesaretin olmalı. Yoksa cesaretin neden köşe yazarsın. Ama bu efendilerin derdi galiba hem dilediğimiz gibi eleştirelim hemde herkes bizi sevmeye devam etsin muhalif olarak görmesin diyorlar galiba.
 
Üst