kimsesiz hastalar kimsesiz mi?

hasandemir

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
624
Tepkime puanı
1
Puanları
0
SORU:

HAŞİR risalesinin, suretler bölümünde, ikinci surette geçen"Kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor", bu ne demek? Kainatta nasıl icra ediliyor, misallendirebilir miyiz?

Bir insanın hastalık olarak hissettiği şey, gerçek hastalanma oranının binde biri dahi değildir. İnsan vücudunda sadece bir günde yaklaşık olarak 20 adet kanserleşmiş hücre meydana gelir. Bizim bundan haberimiz dahi olmaz. Eğer bu kanserli hücrelere müsaade edilseydi, hiç kimse bir yaşına dahi gelemeden hayata veda ederdi. Diğer hareketli canlılar için de durum farklı değildir. Bu derin bir ikram ve şefkat tarafından kuşatıldığımızın binler örneğinden birisidir. İnsanların hastalık sebebiyle çektikleri sıkıntılar, şefkatsizlikten veya şifa verememekten değil, hikmettendir. Hastalıkların insanın olgulaşmasına bir çok açıdan ciddi katkıları vardır.[1]

Bir yerimiz çizildiği zaman bile, işbaşına geçen o kadar çok minik doktor vardır ki, bizim beyaz önlüklü doktorlarımız onların ellerine su dahi dökemezler. Zaten bu minik doktorlar iş başında olmasalar, beyaz önlüklüler hiç bir şey yapamazlar. Savunma sistemini çökerten lösemi gibi hastalıklarda, özellikle AIDS gibi hastalıklarda bir şey yapılamamasının nedeni, bu minik doktorlardan sadece bir grubun görev yapamamasıdır. Bu hastalıklarda sadece ‘lökosit’ dediğimiz asker hücreler iş yapamazlar. Minik gizli tabipler hastalıktan el çektirilince, büyükler de iş yapamaz hale gelirler. Modern tıp biliminin bu hastalıklarla en büyük mücadelesi, bu küçük tabipleri yeniden vazifeleri başına döndürmek uğrunadır.

Bir tek yara bölgesinde, bu günkü tıp biliminin henüz başaramadığı mikro cerrahi yöntemlerle binlerce yeni damar bir tek günde oluşturulur. Buna kanamayı durduran trombositleri, 12 çeşit pıhtılaşma faktörlerini, binler çeşit antikorları, yenileyici ve artıkları temizleyici hücreleri, narkoz etkisi göstererek acıyı azaltanları, kendini feda ederek arkadaşlarını kurtarmaya çalışan ‘killer’ hücreleri, daha önceki hastalık mikroplarını tanıyarak alarm çağrısı yapan ve hazır bir savunma başlatan hafıza hücrelerini, hastalıkla birlikte dolaşımı yenileme faaliyetlerini arttıran hormonları... eklemek mümkün. Bunlar listelenemeyecek kadar çokturlar ve aralarında tam bir intizam ve işbirliği vardır. Hastalık esnasında doktorun ilaçla yaptığı yardım, buzdağının görünen kısmı dahi değildir. Son tuğla binanın tamamlanmasına neden olur. Binanın tamamlanmasındaki katkısı diğer tuğlalardan farklı değilken, tüm tebrik son tuğlaya yöneltilmektedir günümüzde.

Bitkiler ise, hepten kimsesizdirler. Dalları kırılır, hemen bir zamk çıkarak yara bölgesini kapatıverir. Alttan yeni bir dal çıkarak gidenin yerine vazifeye başlar. Bu iş göründüğünden çok daha karmaşık ve mükemmeldir. Tohumun içerisine, ağaca dönüştüğü zaman, hangi dalı hangi açıdan kırılırsa, hangi işin yapılacağı dahi yazılmıştır. Siz en az iki üç ayda bir kez hastalanırken, milyarlarca kimsesiz çiçeklerin hiç hastalanmadığını mı düşünüyorsunuz? Ya da yüzlerce yıl yaşayan ağaçların hiç fiziksel sıkıntı çekmediklerini, hiç hastalanmadıklarını düşünebilir misiniz? Bu açıdan bakılınca, dünya büyük ve mükemmel bir hastane şekline girecektir. Oysa, kainatın genel haline baktığımız zaman bir hastane halinden çok, bir neşe ve coşku halini, bir bayram gösterisi vaziyetini seyrederiz. Demek ki, hastalara çok çabuk ve muntazam bir şifa servisi yapılıyor. Kimsesiz hastalara çok, ama çok güzel bakılıyor.


[1] Yansımalar bölümündeki “musibet Aynasında İnsan” isimli yazıya bakınız.
salih özaytürk
www.karakalem.net
 
B

.BeYzA.

Guest
SORU:

HAŞİR risalesinin, suretler bölümünde, ikinci surette geçen"Kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor", bu ne demek? Kainatta nasıl icra ediliyor, misallendirebilir miyiz?

Bir insanın hastalık olarak hissettiği şey, gerçek hastalanma oranının binde biri dahi değildir. İnsan vücudunda sadece bir günde yaklaşık olarak 20 adet kanserleşmiş hücre meydana gelir. Bizim bundan haberimiz dahi olmaz. Eğer bu kanserli hücrelere müsaade edilseydi, hiç kimse bir yaşına dahi gelemeden hayata veda ederdi. Diğer hareketli canlılar için de durum farklı değildir. Bu derin bir ikram ve şefkat tarafından kuşatıldığımızın binler örneğinden birisidir. İnsanların hastalık sebebiyle çektikleri sıkıntılar, şefkatsizlikten veya şifa verememekten değil, hikmettendir. Hastalıkların insanın olgulaşmasına bir çok açıdan ciddi katkıları vardır.[1]

Bir yerimiz çizildiği zaman bile, işbaşına geçen o kadar çok minik doktor vardır ki, bizim beyaz önlüklü doktorlarımız onların ellerine su dahi dökemezler. Zaten bu minik doktorlar iş başında olmasalar, beyaz önlüklüler hiç bir şey yapamazlar. Savunma sistemini çökerten lösemi gibi hastalıklarda, özellikle AIDS gibi hastalıklarda bir şey yapılamamasının nedeni, bu minik doktorlardan sadece bir grubun görev yapamamasıdır. Bu hastalıklarda sadece ‘lökosit’ dediğimiz asker hücreler iş yapamazlar. Minik gizli tabipler hastalıktan el çektirilince, büyükler de iş yapamaz hale gelirler. Modern tıp biliminin bu hastalıklarla en büyük mücadelesi, bu küçük tabipleri yeniden vazifeleri başına döndürmek uğrunadır.

Bir tek yara bölgesinde, bu günkü tıp biliminin henüz başaramadığı mikro cerrahi yöntemlerle binlerce yeni damar bir tek günde oluşturulur. Buna kanamayı durduran trombositleri, 12 çeşit pıhtılaşma faktörlerini, binler çeşit antikorları, yenileyici ve artıkları temizleyici hücreleri, narkoz etkisi göstererek acıyı azaltanları, kendini feda ederek arkadaşlarını kurtarmaya çalışan ‘killer’ hücreleri, daha önceki hastalık mikroplarını tanıyarak alarm çağrısı yapan ve hazır bir savunma başlatan hafıza hücrelerini, hastalıkla birlikte dolaşımı yenileme faaliyetlerini arttıran hormonları... eklemek mümkün. Bunlar listelenemeyecek kadar çokturlar ve aralarında tam bir intizam ve işbirliği vardır. Hastalık esnasında doktorun ilaçla yaptığı yardım, buzdağının görünen kısmı dahi değildir. Son tuğla binanın tamamlanmasına neden olur. Binanın tamamlanmasındaki katkısı diğer tuğlalardan farklı değilken, tüm tebrik son tuğlaya yöneltilmektedir günümüzde.

Bitkiler ise, hepten kimsesizdirler. Dalları kırılır, hemen bir zamk çıkarak yara bölgesini kapatıverir. Alttan yeni bir dal çıkarak gidenin yerine vazifeye başlar. Bu iş göründüğünden çok daha karmaşık ve mükemmeldir. Tohumun içerisine, ağaca dönüştüğü zaman, hangi dalı hangi açıdan kırılırsa, hangi işin yapılacağı dahi yazılmıştır. Siz en az iki üç ayda bir kez hastalanırken, milyarlarca kimsesiz çiçeklerin hiç hastalanmadığını mı düşünüyorsunuz? Ya da yüzlerce yıl yaşayan ağaçların hiç fiziksel sıkıntı çekmediklerini, hiç hastalanmadıklarını düşünebilir misiniz? Bu açıdan bakılınca, dünya büyük ve mükemmel bir hastane şekline girecektir. Oysa, kainatın genel haline baktığımız zaman bir hastane halinden çok, bir neşe ve coşku halini, bir bayram gösterisi vaziyetini seyrederiz. Demek ki, hastalara çok çabuk ve muntazam bir şifa servisi yapılıyor. Kimsesiz hastalara çok, ama çok güzel bakılıyor.


[1] Yansımalar bölümündeki “musibet Aynasında İnsan” isimli yazıya bakınız.
salih özaytürk
www.karakalem.net


Bu derin bir ikram ve şefkat tarafından kuşatıldığımızın binler örneğinden birisidir. İnsanların hastalık sebebiyle çektikleri sıkıntılar, şefkatsizlikten veya şifa verememekten değil, hikmettendir. Hastalıkların insanın olgulaşmasına bir çok açıdan ciddi katkıları vardır.[1]

. bu yazıyı okuyunca biraz rahatladım, teşekkürler!!!....
 
Üst