dedekorkut1
Doçent
KİMLİK BUNALIMI
SELİM GÜRBÜZER
Kabul etsek de etmesek de teknolojik gelişmelerle birlikte kimlik bunalımı denen bir kirizle karşı karşıyayız. Besbelli ki yaşanan onca sıkıntıların kaynağında tarım toplumundan sanayileşmiş bilgi toplumuna geçiş sürecinde geleneksel değerlerimizin vahşi kapitalizmin hışmına uğramanın yansıması vardır. Yinede her şeye rağmen kendi köklü değerlerimiz büsbütün de canlılığını pek yitirmiş sayılmaz.
Teknolojik gelişmeler insanımızı yabancılaştırmanın ötesinde kendi öz kimliğine duyarsız hale getirebiliyor. Dedik ya, yine de bizi biz yapan köklü değerlerimiz tamamen tükenmiş değil, baksanıza onca değer aşınması geçirmemize rağmen gelinen noktada bugün olmuş halen hatırı sayıda Türkiye’de işçisine zekâtını veren, hayır hasenat işlerde koşturan, hatta devletine zamanında vergisini veren fabrikatör ve zenginlerimiz olabiliyor. Bu durum bizi bir nebze olsun yüreklerimize su serptiği gibi gelecek için ümitlendiriyor da. Ancak şu da var ki, gelecekten umut varız diye buradan herhangi bir arayış içerisinde bulunmamıza gerek yoktur anlamı çıkarılmamalıdır. Nedir o arayış derseniz, elbette ki birincisi kimlik arayışı, ikincisi sistem arayışıdır. Hele bilhassa geldiğimiz noktada ruhunun susuzluğunu gideremeyen ve köklerinden bihaber gençlerimizin arayış içerisine girmesi son derece düşündürücü bir durumdur elbet. Baksanıza genç nesil sanal âlemde kendi hallerine terk edilmiş vaziyette adeta kıyım kıyım kıyılmaktadır. Elbette ki böylesi içler acısı durumda ne halleri varsa görsün deyip seyirci kalamayız. Dün nasıl ki Sakarya’da, Çanakkale’de, Dumlupınar’da yedi düvele karşı dişe diş mücadele verildiyse bugünde topyekûn içimizi içten içe kemiren kimlik bunalımına ve yabancılaşmaya karşı yeniden ruh kökümüze dönme savaşı verebiliriz pekâlâ.
Kimlik bunalımına itildiğimizin en belirgin göstergesi hiç kuşkusuz milliyetçi misin, ümmetçi misin, liberal misin, sosyalist misin vs. gibi sorularının sık sık duyuyor olmamızdır. Aynı zaman da bu tip sorular içinde bulunduğumuz kimlik arayışımızın bir göstergesi sorulardır dersek de yeridir. Keza, değil sorulan sorular verilen cevaplar bile neyin doğru, neyin yanlış olduğunu seçemez olduğumuzun göstergesidir. Gel de şimdi bu pirincin taşını ayıkla, nasıl ayıklayacaksak. Artık bizi bizden alan haramiler kültürel kodlarımıza dönüş arayışında sürekli olarak yolumuzu kesmekle pirincin taşını ayıklayamamamız son derece gayet tabiidir. Ne zaman ki yol kesen haramzadelerin telkinlerine muhatap kalmayız işte ancak o zaman neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayıracak noktaya ulaşabiliriz. Baksanıza yol kesen zinde güçlerin adamları fildişi kulelerden gençlerimizi kandırmak adına bir takım demagojik söylemlerle güya toplumu aydınlattıklarını sanıyorlar. Oysaki ağızlarından dökülen içi boş laflar kimlik meselesini daha da koyulaştırdığı gibi ayrıca nefeslerini boşa tüketmeleri de işin cabası olarak karşımıza çıkmakta. Böylece boş laflarla hem kendilerini yoruyorlar hem de gereksiz söylemlerle bizi oyaladıkları için bizi de yormuş oluyorlar.
Onlar nefes tükete dursun, biz biliyoruz ki kendi kültür kodlarımızın temelinde İslamiyet vardır. Madem bunun bilincindeyiz, o halde daha ne duruyoruz bir an evvel gençlerimize aşı olacak kültürel kodlarımızı yeniden hayata geçirip kimlik bunalımına son vermek gerektir. Aksi halde gençlerin zihin dünyasına hangi yol kesen kültür hırsızı haramzade ne yalan yanlış telkinde bulunuyorsa, hangi yol kesen harami yalan yanlış hangi yol ve yöntem gösteriyorsa tabiat boşluk kabul etmez misali gençler böylesi bir durumda kendilerine sunulanı doğru sanıp kimlik edinmekteler. İşte hal vaziyet böyle olunca ister istemez boşluktan istifade karşımıza kökü dışarıda ideolojilerin savunuculuğuna soyunmuş aynı zamanda Türkiye’yi bölmek için konuşlanmış PKK, DHKP/C, TKP-ML, DAEŞ ve FETÖ türünden gayri milli gençlik kimliklerinin karşımıza çıkması kaçınılmaz hal alabiliyor. Nitekim bir dönem Karl Marks, Lenin, Stalin, Mao, Humeyni ve Usame bin Ladin gibi birçok kökü dışarıda liderlere özlem duyan bir takım radikal devrimci gençliğin ve ehlisünnet dışı selefi akımların etrafa korku salan eylem hareketlerine şahit olmuştuk bile. Hakeza bugünde geçmiştekine benzer gerek ideolojik, gerek din kisvesi altında ve gerekse etnik cinsten her türlü radikal oluşumlara bel bağlamış tepkici türden karakterler olarak çıkabiliyor. Mesela din kisvesi altında ortaya çıkan tiplere baktığımızda tıpkı Hz. Ali (k.v) dönemindeki Hariciler gibi bu yeni tiplerde Kuran’da geçen ayetleri kendi kafalarına göre sloganlaştıraraktan bir takım eylem hareketlerine giriştiklerini pekâlâ görebiliyoruz. Maalesef bu tür ehlisünnet dışı radikal selefi akımların tuzağına düşen gençler kurtuluşu etkici karakterde Pir-i Türkistan’da, Yunusta, Mevlana’da arayıp bulmak yerine kurtuluşu tepkici karakterdeki İbda-C, Hizbullah, El Kaide, IŞİD gibi yüreklere korku salan eylemci örgüt liderlerinde arıyorlar. Oysa Hariciliği andıran bu tür radikal oluşumlar yeni neslin seçimi olmamalıydı. Neyse ki tarihi köklerimizden ruhumuza kodlanmış o engin hoşgörü kültürümüz sayesinde toplumun büyük çoğunluğu İmamı Gazali, İmamı Rabbani, İmam-ı Azam ve Bediüzzaman gibi ehlisünnet âlimlerin izlediği yol üzerinde hareket etmekteler. İşte böylesi gönüllerde taht kurmuş ilmiyle amil dehalarımızdan bihaber olanlar bir bakıyorsun kendilerini kökü dışarıda ehl-i sünnet dışı liderlerin peşine takılarak hareket etmekteler. Böylece her biri bir yerlere savrulur hale düşmüşlerdir.
Şayet gençlerimizin bir yerlere savrulmasını istemiyorsak onlara mutlaka Gazalice, Mevlana’ca, Yunusça sevip sarıp sarmalamalı ki bu topraklarda radikal oluşumlar ve eylem hastası tipler kendine yer edinip alan bulamasın. Zira bu doğurgan topraklarda yanlış izlenen kültürel politikalar nedeniyle normsuzluk ve kimlik bunalımı had safhaya ulaşmış durumda. Zira gençleri kazanacak yerde terör örgütlerin ekmeğine yağ sürercesine her geçen gün kendimizden uzaklaştırıp kaybeder durumdayız. Oysa kimlik bunalımı denen mesele bizi biz yapan değerlerimizden uzak kültürel politikalarla, fikirlere ve vicdanlara pranga vurmakla, hele hele tepeden inme dayatmacı yaklaşımlarla asla çözülecek mesele değildir. Şu iyi bilinmeli ki, buram buram sevgi, kültür ve medeniyet beşiği olan bu doğurgan topraklarımızda gençlerimiz Yunus’un, Mevlana’nın ve daha nice Gönül sultanlarının sevgisinden yoksun halde içi boş sloganların ardına düşüyorlarsa, bunun kabahatini gençlerimizde değil, yanlış izlenen kültür politikalarında, kendimizin iyi bir örnek olamayışı ve idarecilerimizin basiretsizliğinde aramak gerekir. Bakınız neredeyse gençlerin büyük bir çoğunluğu koro halinde kökü dışarıda bir takım feylesofları, liderleri, figürleri ve tipleri kendine model alaraktan aynileşme (özdeşleşme) seline kapılmış durumdalar. Gönül isterdi ki kendi bilge şahsiyetlerimizle, kendi örnek liderlerimizle, kendi kültür kodlarımızla özdeşleşselerdi de bu duruma düşmeselerdi. Dedik ya, tabiat boşluk kabul etmez, gerçekten de boşluktan istifade talihsiz genç kuşaklar başka iklimlerin, başka coğrafyaların insanını rehber kabul edecek noktaya sürüklenmişlerdir. Maalesef yıllarca milli kültürümüzü ihmal edip ikinci planda ele alışımızın bedelini orta kuşak nesilden daha çok yeni nesil bedel ödemektedir.
Evet, kimlik bunalımı normsuzluğa yol açmakta.. Modernizmle geleneği karşı karşıya getirdiğimiz yetmezmiş gibi birde bunun üstüne üstük kabak çiçeği gibi açılmayı çağdaşlık olarak addetmişiz. Şayet geleneksel değerlerden kopukluk ve böylesi kültür kodlarımıza karşı duyarsız, vurdumduymaz ve pişkinlik hali devam ederse kimlik bunalımının topyekûn tüm toplum katmanlarını esir alması an meselesi diyebiliriz. Baksanıza daha şimdiden gençler eline tutuşturulmuş sloganların cazibesine kapılaraktan çareyi sokak hareketlerinde ve eylem gösterilerinde bulunaraktan aramaktalar. Gençlerin sosyalizm, komünizm, liberalizm, radikalizm gibi kökü dışarıda ideolojilerden medet ummaları kimliksizliğin bir neticesidir. Ki; ideolojiler hiçbir zaman toplumlara değer kazandırmadığı gibi yaramıza merhem olmaz da. Ne yazık ki değersizlik, köksüzlük ve normsuzluk her tarafımızı abluka altına almış durumda. Bu yüzden gençlerimiz neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçemeyecek derecede şaşkın ördek haldedirler. Şayet gençlerin kimi tango, kimi raks, kimi arabesk, kimi halk müziğinden hoşlanıp bütünü yakalamıyorsa bu demektir ki her alanda çözülme söz konusudur. Yani ortada anomia denen ayarsızlık ve normsuzluk söz konusudur. Hele hele diskoteklerde, barlarda, cafelerde gününü gün eden kızlı erkekli gençlerin hayattan kopuk hallerine şahit oldukça kimlik bunalımının ne derece ciddi boyutlarda bir mesele olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Kaldı ki, gençlerimiz sadece eğlence merkezlerinde ömür törpüleseler yine gam yemeyiz, bir bakıyorsun ellerine tutuşturulmuş pankartlarla ve Molotof kokteyllerle polise katil polis diyerekten kökü dışarıda bir takım örgütlerin oyununa gelip yürüyüş ve gösteri yaptıkları alanlarda dükkân, mağaza, banka her ne varsa cam çerçeve kıraraktan yakıp yıkaraktan terör estirebiliyorlar da
.https://www.enpolitik.com/kimlik-bunalimi-makale,4689.html
SELİM GÜRBÜZER
Kabul etsek de etmesek de teknolojik gelişmelerle birlikte kimlik bunalımı denen bir kirizle karşı karşıyayız. Besbelli ki yaşanan onca sıkıntıların kaynağında tarım toplumundan sanayileşmiş bilgi toplumuna geçiş sürecinde geleneksel değerlerimizin vahşi kapitalizmin hışmına uğramanın yansıması vardır. Yinede her şeye rağmen kendi köklü değerlerimiz büsbütün de canlılığını pek yitirmiş sayılmaz.
Teknolojik gelişmeler insanımızı yabancılaştırmanın ötesinde kendi öz kimliğine duyarsız hale getirebiliyor. Dedik ya, yine de bizi biz yapan köklü değerlerimiz tamamen tükenmiş değil, baksanıza onca değer aşınması geçirmemize rağmen gelinen noktada bugün olmuş halen hatırı sayıda Türkiye’de işçisine zekâtını veren, hayır hasenat işlerde koşturan, hatta devletine zamanında vergisini veren fabrikatör ve zenginlerimiz olabiliyor. Bu durum bizi bir nebze olsun yüreklerimize su serptiği gibi gelecek için ümitlendiriyor da. Ancak şu da var ki, gelecekten umut varız diye buradan herhangi bir arayış içerisinde bulunmamıza gerek yoktur anlamı çıkarılmamalıdır. Nedir o arayış derseniz, elbette ki birincisi kimlik arayışı, ikincisi sistem arayışıdır. Hele bilhassa geldiğimiz noktada ruhunun susuzluğunu gideremeyen ve köklerinden bihaber gençlerimizin arayış içerisine girmesi son derece düşündürücü bir durumdur elbet. Baksanıza genç nesil sanal âlemde kendi hallerine terk edilmiş vaziyette adeta kıyım kıyım kıyılmaktadır. Elbette ki böylesi içler acısı durumda ne halleri varsa görsün deyip seyirci kalamayız. Dün nasıl ki Sakarya’da, Çanakkale’de, Dumlupınar’da yedi düvele karşı dişe diş mücadele verildiyse bugünde topyekûn içimizi içten içe kemiren kimlik bunalımına ve yabancılaşmaya karşı yeniden ruh kökümüze dönme savaşı verebiliriz pekâlâ.
Kimlik bunalımına itildiğimizin en belirgin göstergesi hiç kuşkusuz milliyetçi misin, ümmetçi misin, liberal misin, sosyalist misin vs. gibi sorularının sık sık duyuyor olmamızdır. Aynı zaman da bu tip sorular içinde bulunduğumuz kimlik arayışımızın bir göstergesi sorulardır dersek de yeridir. Keza, değil sorulan sorular verilen cevaplar bile neyin doğru, neyin yanlış olduğunu seçemez olduğumuzun göstergesidir. Gel de şimdi bu pirincin taşını ayıkla, nasıl ayıklayacaksak. Artık bizi bizden alan haramiler kültürel kodlarımıza dönüş arayışında sürekli olarak yolumuzu kesmekle pirincin taşını ayıklayamamamız son derece gayet tabiidir. Ne zaman ki yol kesen haramzadelerin telkinlerine muhatap kalmayız işte ancak o zaman neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayıracak noktaya ulaşabiliriz. Baksanıza yol kesen zinde güçlerin adamları fildişi kulelerden gençlerimizi kandırmak adına bir takım demagojik söylemlerle güya toplumu aydınlattıklarını sanıyorlar. Oysaki ağızlarından dökülen içi boş laflar kimlik meselesini daha da koyulaştırdığı gibi ayrıca nefeslerini boşa tüketmeleri de işin cabası olarak karşımıza çıkmakta. Böylece boş laflarla hem kendilerini yoruyorlar hem de gereksiz söylemlerle bizi oyaladıkları için bizi de yormuş oluyorlar.
Onlar nefes tükete dursun, biz biliyoruz ki kendi kültür kodlarımızın temelinde İslamiyet vardır. Madem bunun bilincindeyiz, o halde daha ne duruyoruz bir an evvel gençlerimize aşı olacak kültürel kodlarımızı yeniden hayata geçirip kimlik bunalımına son vermek gerektir. Aksi halde gençlerin zihin dünyasına hangi yol kesen kültür hırsızı haramzade ne yalan yanlış telkinde bulunuyorsa, hangi yol kesen harami yalan yanlış hangi yol ve yöntem gösteriyorsa tabiat boşluk kabul etmez misali gençler böylesi bir durumda kendilerine sunulanı doğru sanıp kimlik edinmekteler. İşte hal vaziyet böyle olunca ister istemez boşluktan istifade karşımıza kökü dışarıda ideolojilerin savunuculuğuna soyunmuş aynı zamanda Türkiye’yi bölmek için konuşlanmış PKK, DHKP/C, TKP-ML, DAEŞ ve FETÖ türünden gayri milli gençlik kimliklerinin karşımıza çıkması kaçınılmaz hal alabiliyor. Nitekim bir dönem Karl Marks, Lenin, Stalin, Mao, Humeyni ve Usame bin Ladin gibi birçok kökü dışarıda liderlere özlem duyan bir takım radikal devrimci gençliğin ve ehlisünnet dışı selefi akımların etrafa korku salan eylem hareketlerine şahit olmuştuk bile. Hakeza bugünde geçmiştekine benzer gerek ideolojik, gerek din kisvesi altında ve gerekse etnik cinsten her türlü radikal oluşumlara bel bağlamış tepkici türden karakterler olarak çıkabiliyor. Mesela din kisvesi altında ortaya çıkan tiplere baktığımızda tıpkı Hz. Ali (k.v) dönemindeki Hariciler gibi bu yeni tiplerde Kuran’da geçen ayetleri kendi kafalarına göre sloganlaştıraraktan bir takım eylem hareketlerine giriştiklerini pekâlâ görebiliyoruz. Maalesef bu tür ehlisünnet dışı radikal selefi akımların tuzağına düşen gençler kurtuluşu etkici karakterde Pir-i Türkistan’da, Yunusta, Mevlana’da arayıp bulmak yerine kurtuluşu tepkici karakterdeki İbda-C, Hizbullah, El Kaide, IŞİD gibi yüreklere korku salan eylemci örgüt liderlerinde arıyorlar. Oysa Hariciliği andıran bu tür radikal oluşumlar yeni neslin seçimi olmamalıydı. Neyse ki tarihi köklerimizden ruhumuza kodlanmış o engin hoşgörü kültürümüz sayesinde toplumun büyük çoğunluğu İmamı Gazali, İmamı Rabbani, İmam-ı Azam ve Bediüzzaman gibi ehlisünnet âlimlerin izlediği yol üzerinde hareket etmekteler. İşte böylesi gönüllerde taht kurmuş ilmiyle amil dehalarımızdan bihaber olanlar bir bakıyorsun kendilerini kökü dışarıda ehl-i sünnet dışı liderlerin peşine takılarak hareket etmekteler. Böylece her biri bir yerlere savrulur hale düşmüşlerdir.
Şayet gençlerimizin bir yerlere savrulmasını istemiyorsak onlara mutlaka Gazalice, Mevlana’ca, Yunusça sevip sarıp sarmalamalı ki bu topraklarda radikal oluşumlar ve eylem hastası tipler kendine yer edinip alan bulamasın. Zira bu doğurgan topraklarda yanlış izlenen kültürel politikalar nedeniyle normsuzluk ve kimlik bunalımı had safhaya ulaşmış durumda. Zira gençleri kazanacak yerde terör örgütlerin ekmeğine yağ sürercesine her geçen gün kendimizden uzaklaştırıp kaybeder durumdayız. Oysa kimlik bunalımı denen mesele bizi biz yapan değerlerimizden uzak kültürel politikalarla, fikirlere ve vicdanlara pranga vurmakla, hele hele tepeden inme dayatmacı yaklaşımlarla asla çözülecek mesele değildir. Şu iyi bilinmeli ki, buram buram sevgi, kültür ve medeniyet beşiği olan bu doğurgan topraklarımızda gençlerimiz Yunus’un, Mevlana’nın ve daha nice Gönül sultanlarının sevgisinden yoksun halde içi boş sloganların ardına düşüyorlarsa, bunun kabahatini gençlerimizde değil, yanlış izlenen kültür politikalarında, kendimizin iyi bir örnek olamayışı ve idarecilerimizin basiretsizliğinde aramak gerekir. Bakınız neredeyse gençlerin büyük bir çoğunluğu koro halinde kökü dışarıda bir takım feylesofları, liderleri, figürleri ve tipleri kendine model alaraktan aynileşme (özdeşleşme) seline kapılmış durumdalar. Gönül isterdi ki kendi bilge şahsiyetlerimizle, kendi örnek liderlerimizle, kendi kültür kodlarımızla özdeşleşselerdi de bu duruma düşmeselerdi. Dedik ya, tabiat boşluk kabul etmez, gerçekten de boşluktan istifade talihsiz genç kuşaklar başka iklimlerin, başka coğrafyaların insanını rehber kabul edecek noktaya sürüklenmişlerdir. Maalesef yıllarca milli kültürümüzü ihmal edip ikinci planda ele alışımızın bedelini orta kuşak nesilden daha çok yeni nesil bedel ödemektedir.
Evet, kimlik bunalımı normsuzluğa yol açmakta.. Modernizmle geleneği karşı karşıya getirdiğimiz yetmezmiş gibi birde bunun üstüne üstük kabak çiçeği gibi açılmayı çağdaşlık olarak addetmişiz. Şayet geleneksel değerlerden kopukluk ve böylesi kültür kodlarımıza karşı duyarsız, vurdumduymaz ve pişkinlik hali devam ederse kimlik bunalımının topyekûn tüm toplum katmanlarını esir alması an meselesi diyebiliriz. Baksanıza daha şimdiden gençler eline tutuşturulmuş sloganların cazibesine kapılaraktan çareyi sokak hareketlerinde ve eylem gösterilerinde bulunaraktan aramaktalar. Gençlerin sosyalizm, komünizm, liberalizm, radikalizm gibi kökü dışarıda ideolojilerden medet ummaları kimliksizliğin bir neticesidir. Ki; ideolojiler hiçbir zaman toplumlara değer kazandırmadığı gibi yaramıza merhem olmaz da. Ne yazık ki değersizlik, köksüzlük ve normsuzluk her tarafımızı abluka altına almış durumda. Bu yüzden gençlerimiz neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçemeyecek derecede şaşkın ördek haldedirler. Şayet gençlerin kimi tango, kimi raks, kimi arabesk, kimi halk müziğinden hoşlanıp bütünü yakalamıyorsa bu demektir ki her alanda çözülme söz konusudur. Yani ortada anomia denen ayarsızlık ve normsuzluk söz konusudur. Hele hele diskoteklerde, barlarda, cafelerde gününü gün eden kızlı erkekli gençlerin hayattan kopuk hallerine şahit oldukça kimlik bunalımının ne derece ciddi boyutlarda bir mesele olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Kaldı ki, gençlerimiz sadece eğlence merkezlerinde ömür törpüleseler yine gam yemeyiz, bir bakıyorsun ellerine tutuşturulmuş pankartlarla ve Molotof kokteyllerle polise katil polis diyerekten kökü dışarıda bir takım örgütlerin oyununa gelip yürüyüş ve gösteri yaptıkları alanlarda dükkân, mağaza, banka her ne varsa cam çerçeve kıraraktan yakıp yıkaraktan terör estirebiliyorlar da
.https://www.enpolitik.com/kimlik-bunalimi-makale,4689.html