Gülzar-ı İrfan
..............
- Katılım
- 24 Eki 2006
- Mesajlar
- 6,736
- Tepkime puanı
- 436
- Puanları
- 0
Son zamanlarda gençlerle aramda şöyle diyaloglar geçiyor:
–Kim bu delikanlı tanıştır bakalım...
–Kuzenim...
–Amerika’dan mı geldi?
–Yoo, Kayseri’den geldi!
–Kayseri’den, Konya’dan kuzen gelmez; amcaoğlu gelir, halaoğlu gelir, dayıoğlu gelir, teyzeoğlu gelir.
Delikanlılar; kuzen ile bu amcaoğlunun ne farkı olduğunu, bu ikisini ayırt etmenin ne önemi olduğunu idrak edemiyorlar. Fakat kavramlarımız ve kelimelerimiz gibi, akrabalık isimlerinde de dörtte bir çözünürlük ve derinlik kaybımız var.
Ümitsiz bir aşk gibi peşine düştüğümüz batıda «uncle» akrabanın neredeyse bütün erkeklerine kifâyet ediyor! Fakat biz amca, dayı, enişte, kayınbirader, bacanak gibi bazıları başka dillere tek kelimeyle tercüme edilemeyen birçok yakınlık derecelendirmesine sahibiz.
Bir şeyi ayrıca isimlendirmek ona verilen kıymeti ifade eder.
Fakat yabancı kültürlerin tesiri altında neredeyse yine bize mahsus olan kardeş ve ağabey / abla farkını bile kaybediyoruz.
Akrabalık kavramları mühim... Bizim iki cihan saâdetimizi arzulayan dînimiz; bizden akrabalık bağlarımızı güçlü tutmamızı emrediyor. Sıla-i rahim, pek bilinmese de dînin çok önemli farzlarından...
Rahmet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sıla-i rahim meselesini öyle bir merhamet vesilesi kıldı ki, ashâbı içinde gelecekte Mısır’ın fatihi olacak kumandanlara;
“Mısırlılara iyi davranın, çünkü onlarla (Hazret-i Hacer’in Mısırlı olmasından dolayı) bir akrabalık bağımız var.” buyurmuştu. (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 226, 227)
Binlerce yıl evvelki bir akrabalığı Efendimiz, gözetilmesi gereken bir bağ olarak görüyordu. Uzak akraba diye hiç arayıp sormadığımız, ilgilenmediğimiz akrabalarımız konusunda bizleri düşündürmeli bu ikaz...
Benî Mustalik Gazvesi’nde de, bütünüyle köle hâline gelen bir kabîleyi hürriyete kavuşturmak için, kabîle reisinin kızı Cüveyriye ile izdivaçta bulunmuş, Efendimiz’in akrabalarını köle olarak tutmayı asla kabul etmeyecek olan sahâbe bütün bir kabîleyi âzad etmişti.
Efendimiz; yakın dostları olan Hazret-i Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali ile de hısımlık kurdu.
Cemiyet sıklıkla kilime benzetilir. Fertler ip... aile, akrabalık, hısımlık ve diğer irtibatlar da fert iplerini birbirine bağlayan nesc/doku unsuru... İpler farklı kökboyalarına boyanmıştır. Tek renk değildir. Kilime güzelliğini veren de bu renkliliğin dokuma âhengiyle bir güzel manzara ortaya koymasında... Bağlar, dokumanın kendisi...
Dokuma sık, sağlam, itinalı olmazsa, ortaya güzel bir kilim değil, düğümlenmiş bir ip yumağı kalır. İçinden çıkılmaz bir çile... Orada renkler güzellik değil, karmaşa gösterir. Hattâ düğümleri çözmekten ümit kesilir, sabır ve tahammül kaybedilirse, makasa dahî başvurmak akla gelir...
Fakat bir makas asla yeni bir kilim vücuda getirmez. Daha küçük çileler, daha az renkli yumaklar ortaya koyar. Nice bağları ve de ipleri koparmak pahasına...
Aile bağları, akrabalık bağları, komşuluk, hemşehrilik münasebetleri... Bunlar bir cemiyeti çeşitli imtihanlar ve musîbetler karşısında dağılmaktan koruyan çelik halatlardır.
Ülkemizin 2001 yılında geçirdiği ağır mâlî krizde, aynı şartların yaşandığı Güney Amerika ülkelerinin aksine; bizde sosyal bir patlama yaşanmamasının sebebi olarak, en ziyade sosyal münasebetlerimizin, aile yapımızın ve dayanışma şuurumuzun hâlâ güçlü olması gösterilmişti.
Bunun mânevî/moral yöndeki misalini de bir yerde okumuştum. Yüksek gelir ve inançsızlık salgını sebebiyle büyük mânevî buhranlar yaşayan İskandinav ülkelerinden birinin, hemen hemen aynı sosyal şartlara sahip olduğu hâlde, komşularından daha az yıprandığı görülür. Araştırıldığında, bu ülkede ailecek her akşam sofra başında bir araya gelme, akşam yemeğini birlikte yeme âdetinin ayakta kaldığı bunun, yozlaşmaya bir nebze fren unsuru olduğu görülür.
ALLAHA EMANET OLUN
–Kim bu delikanlı tanıştır bakalım...
–Kuzenim...
–Amerika’dan mı geldi?
–Yoo, Kayseri’den geldi!
–Kayseri’den, Konya’dan kuzen gelmez; amcaoğlu gelir, halaoğlu gelir, dayıoğlu gelir, teyzeoğlu gelir.
Delikanlılar; kuzen ile bu amcaoğlunun ne farkı olduğunu, bu ikisini ayırt etmenin ne önemi olduğunu idrak edemiyorlar. Fakat kavramlarımız ve kelimelerimiz gibi, akrabalık isimlerinde de dörtte bir çözünürlük ve derinlik kaybımız var.
Ümitsiz bir aşk gibi peşine düştüğümüz batıda «uncle» akrabanın neredeyse bütün erkeklerine kifâyet ediyor! Fakat biz amca, dayı, enişte, kayınbirader, bacanak gibi bazıları başka dillere tek kelimeyle tercüme edilemeyen birçok yakınlık derecelendirmesine sahibiz.
Bir şeyi ayrıca isimlendirmek ona verilen kıymeti ifade eder.
Fakat yabancı kültürlerin tesiri altında neredeyse yine bize mahsus olan kardeş ve ağabey / abla farkını bile kaybediyoruz.
Akrabalık kavramları mühim... Bizim iki cihan saâdetimizi arzulayan dînimiz; bizden akrabalık bağlarımızı güçlü tutmamızı emrediyor. Sıla-i rahim, pek bilinmese de dînin çok önemli farzlarından...
Rahmet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sıla-i rahim meselesini öyle bir merhamet vesilesi kıldı ki, ashâbı içinde gelecekte Mısır’ın fatihi olacak kumandanlara;
“Mısırlılara iyi davranın, çünkü onlarla (Hazret-i Hacer’in Mısırlı olmasından dolayı) bir akrabalık bağımız var.” buyurmuştu. (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 226, 227)
Binlerce yıl evvelki bir akrabalığı Efendimiz, gözetilmesi gereken bir bağ olarak görüyordu. Uzak akraba diye hiç arayıp sormadığımız, ilgilenmediğimiz akrabalarımız konusunda bizleri düşündürmeli bu ikaz...
Benî Mustalik Gazvesi’nde de, bütünüyle köle hâline gelen bir kabîleyi hürriyete kavuşturmak için, kabîle reisinin kızı Cüveyriye ile izdivaçta bulunmuş, Efendimiz’in akrabalarını köle olarak tutmayı asla kabul etmeyecek olan sahâbe bütün bir kabîleyi âzad etmişti.
Efendimiz; yakın dostları olan Hazret-i Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali ile de hısımlık kurdu.
Cemiyet sıklıkla kilime benzetilir. Fertler ip... aile, akrabalık, hısımlık ve diğer irtibatlar da fert iplerini birbirine bağlayan nesc/doku unsuru... İpler farklı kökboyalarına boyanmıştır. Tek renk değildir. Kilime güzelliğini veren de bu renkliliğin dokuma âhengiyle bir güzel manzara ortaya koymasında... Bağlar, dokumanın kendisi...
Dokuma sık, sağlam, itinalı olmazsa, ortaya güzel bir kilim değil, düğümlenmiş bir ip yumağı kalır. İçinden çıkılmaz bir çile... Orada renkler güzellik değil, karmaşa gösterir. Hattâ düğümleri çözmekten ümit kesilir, sabır ve tahammül kaybedilirse, makasa dahî başvurmak akla gelir...
Fakat bir makas asla yeni bir kilim vücuda getirmez. Daha küçük çileler, daha az renkli yumaklar ortaya koyar. Nice bağları ve de ipleri koparmak pahasına...
Aile bağları, akrabalık bağları, komşuluk, hemşehrilik münasebetleri... Bunlar bir cemiyeti çeşitli imtihanlar ve musîbetler karşısında dağılmaktan koruyan çelik halatlardır.
Ülkemizin 2001 yılında geçirdiği ağır mâlî krizde, aynı şartların yaşandığı Güney Amerika ülkelerinin aksine; bizde sosyal bir patlama yaşanmamasının sebebi olarak, en ziyade sosyal münasebetlerimizin, aile yapımızın ve dayanışma şuurumuzun hâlâ güçlü olması gösterilmişti.
Bunun mânevî/moral yöndeki misalini de bir yerde okumuştum. Yüksek gelir ve inançsızlık salgını sebebiyle büyük mânevî buhranlar yaşayan İskandinav ülkelerinden birinin, hemen hemen aynı sosyal şartlara sahip olduğu hâlde, komşularından daha az yıprandığı görülür. Araştırıldığında, bu ülkede ailecek her akşam sofra başında bir araya gelme, akşam yemeğini birlikte yeme âdetinin ayakta kaldığı bunun, yozlaşmaya bir nebze fren unsuru olduğu görülür.
MUSTAFA KÜÇÜKAŞÇI
ALLAHA EMANET OLUN