Kibir, her iyiliğe engeldir!..

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kötü huylardan olan kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kibirli kimsenin kalbi, kendini başkasından üstün görmekle rahat eder. Diğer bir kötü huy olan “ucb” ise, kendini başkalarından üstün bilmektir. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibâdetlerini beğenir.
Kibir; kötü huydur. Haramdır. Yaratanını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Kibir her iyiliğe manidir. Çok din adamı, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Hadîs-i şerifte, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete girmez” buyuruldu.
Kibrin aksine “tevazu” denir. Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemektir. Tevazu, insan için çok iyi bir huydur. Hadîs-i şerifte, “Tevazu edene müjdeler olsun” buyuruldu.
Tevazu sâhibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelîl ve miskîn olmaz. Mâlını helâlden kazanıp çok hediye verir. Âlimlerle ve fen adamları ile tanışır. Fakirlere merhamet eder. Hadîs-i şerifte, “Tevazu eden, helâl kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük yapmayan, çok iyi bir insandır” ve “Allah için tevazu edeni, Allahü teâlâ yükseltir” buyuruldu.
Tekebbür edene, yani kibir sâhibi olana karşı tekebbür etmek câizdir. Allahü teâlâ, kullarına karşı mütekebbirdir. Allahü teâlâ, kibriyâ sâhibidir. Kibir sâhibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır.
Kibir sâhibine karşı tevazu eden kimse, kendisine zulüm etmiş olur. Bid’at sâhiblerine ve zenginlere karşı da tekebbür etmek câizdir. Bu tekebbür kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir.
Riyâ, gösteriş yapanlara karşı da tekebbür etmek câizdir. Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun ifrâta kaçmaması, yani aşırı olmaması lâzımdır. Aşırı tevazu, ancak üstâda ve âlime karşı câizdir. Başkalarına karşı câiz değildir. Hadîs-i şerifte, “Aşırı tevazu Müslüman ahlâkından değildir” buyuruldu.

Hikmetler
Mehmet Oruç
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
Allah razı olsun. Bu kibiri iyi anlamak lazım. Zira farkında olmadan kibirin alasını yapıyoruz.
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibir çeşitleri...

Kibir çeşitlerinin en kötüsü Allahü teâlâya karşı kibirli olmaktır. Nemrûd böyle idi. Tanrı olduğunu ilân etti. Allahü teâlânın nasîhat vermek için gönderdiği Peygamberi İbrahim aleyhisselâmı ateşe attırdı.
Fir’avn da böyle ahmaklardan biri idi. Mısır’da ülûhiyyetini i’lân etdi. Ben sizin güçlü tanrınızım dedi. Allahü teâlâ, nasîhat vermek için, Mûsâ aleyhisselâmı gönderdi. Buna inanmadı. Allahü teâlâ, onu Süveyş denizinde boğdu.
Ayrıca, dünyanın, kâinatın yaratıcısı olduğuna inanmayan ateist birçok zâlim hükümdar da, milyonlarca insanı öldürerek ve işkence yaparak ve din adamlarını ve kitaplarını yok ederek, milletlerini sindirmişler, korkutmuşlardır. Her istediklerini zorla yaptırarak şımarmışlardır. İlâha, ma’bûda mahsûs üstünlüklere mâlik olduklarını sanmışlar ve söylemişlerdir.
Sonunda, Allahü teâlânın gadabından kurtulamayıp yok olmuşlar. Târîhte geçen bütün zâlimler gibi, la’net ve nefret ile anılmışlardır. Bunlar, dünyada, âhirette başlarına gelecek olan azâbları, felâketleri hiç düşünmüyorlar.
Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” karşı da tekebbür edenler çok işitildi. Allahın gönderdiği Peygamber bu mudur? dediler. Bu Kur’ân, Mekke şehrinin ileri gelenlerine indirilseydi iyi olurdu dediler.
Târîh boyunca, İslâmın büyüklerine karşı da, böyle tekebbür edenler, alay edenler, hiç eksik olmadı. Bu tekebbürler, âciz, zayıf, elinden bir şey gelmeyen, hatta kendinden ve bedeninin yapısından haberi olmayan kulun, kendi mâlikine, sâhibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine karşı bir savaş idi.
Vaktiyle İblîs de, böyle tekebbür etti. Meleklere, Âdem aleyhisselâma karşı secde etmeleri emir olununca, toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın diyerek, Rabbine karşı geldi. Ateşin alevini, latîfliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve topraktan üstün sandı. Hâlbuki üstünlük, kendini üstün görmekte değil, tevazu göstermektedir...


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
İblisin kibirlenme sebebi

İblis, ateşten yaratıldığını söyleyerek, topraktan yaratılan Âdem aleyhisselama karşı kibirlendi. Halbuki, Cennette toprak vardır ve misk gibi kokacaktır. Cennette ateş yoktur. Ateş, Cehennemde azâb vâsıtasıdır. Ateş, harâb etmeye, toprak, binâ yapmaya yarar. Mahlûklar toprak üstünde yaşamaktadır. Hazîneler, defîneler toprakta bulunur. Kâ’be-i şerif topraktan yapılmıştır. Ateşin ışığı gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, topraktan çiçekler, meyveler hâsıl olmaktadır. Kâinâtın, varlıkların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın yeri topraktır.
Ne sebeple olursa olsun yaratılmış olanın kibirlenmesi, üstünlük iddiasında bulunması ahmaklıktır. Hadis-i şeriflerde, “Allahü teâlâ buyuruyor ki, kibriyâ, üstünlük ve azamet bana mahsûstur. Bu ikisinde bana ortak olanı Cehenneme atarım, hiç acımam” ve “Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete girmeyecektir” buyurulunca; güzel elbise giymeyi ve temiz ayakkabı kullanmayı seven kimse, böyle midir? denildi. Cevâbında, “Allahü teâlâ cemîldir. Cemâl sâhiplerini sever” buyurdu. Bunlar iyi niyetle yapılınca kibir olmamaktadır.
Çirkin, iğrenç olmamak için, çirkinlikle meşhûr olmamak için yapılan temizliğe, güzelliğe, cemâl sâhibi olmak denir. İhtiyaç eşyasını, hoş ve sevimli görünecek şekilde kullanmak, cemâl olur. Süslenmek, güzel görünerek, başkasına üstünlük sağlamak için, bedeninde, elbisesinde, eşyâsında yapılan değişikliklere ziynet denir.
Allahü teâlânın her işi güzeldir. Ahlâkı güzel olanları sever. Bu hadis-i şerif, kibir sâhiplerinin, diğer günah işleyenler gibi, azâbsız hemen Cennete giremeyeceklerini bildirmektedir. Cennete girmeyenlerin gidecekleri yer Cehennemdir. Çünkü, âhirette bu ikisinden başka gidecek yer yoktur. Zerre kadar imanı olan, Cehennemde sonsuz kalmayacak, Cennete gidecektir.
Büyük günah işleyip de tevbe etmeyen, şefâate, affa kavuşmayan mümin, Cehennemde, günahlarının karşılığı olan azâbları çektikten sonra, çıkarılacak, Cennete sokulacaktır. Cennete giren, Cennetten hiç çıkmayacaktır.



 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
Rabbim kibirden ve diger kötü vaziflardan bizleri sakinarak nefsimize yenik düsmekten bizleri muhafaza eylesin...
ALLAH razi olsun
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
“Şerefi başka yerde aramayın!”

Yahûdî âlimlerinden iken, Resûlullah ile “sallallahü aleyhi ve sellem” bir kerre konuşmakla, hak Peygamber olduğunu anlayarak imana gelen Abdüllah bin Selâm, bir gün sırtında odun demeti taşıyordu. Bunu görenler, “O kadar çok mâlın, paran var iken, niçin bu zahmeti çekiyorsun?” dediklerinde, “Nefsimi kibirden kurtarmak için” dedi.
Zenginin, hamal ücreti vermemek için, mâlını kendi götürmesi, tezellüldür, aşağılıktır. Sünnete uymak ve nefsini kırmak için götürmesi iyidir ve sevaptır. Hadîs-i şerifte, “Allahü teâlâ kıyâmet günü, üç kimse ile konuşmayacak, hepsine çok acı azâb yapacaktır: Zinâ eden ihtiyâr, yalan söyleyen hükûmet reîsi ve kibirli olan fakir” buyuruldu.
Hazreti Ömer Şâm’a gelince, Ebû Ubeyde bin Cerrâh, emrinde olanlarla birlikte karşıladı. Halîfe devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Çünkü, kölesi ile nöbetleşe biniyorlardı. O saat, binme sırası köleye gelmişti. Kendisi yuları tuttu, su kenârından geçerken mestlerini çıkardı. Ayaklarını suya soktu.
Şam ordusunun kumandanı olan Ebû Ubeyde, “Yâ halîfe! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar, bilhassa Rûmlar, Müslümanların halîfesini görmek için toplandılar. Sana bakıyorlar. Bu yaptığını beğenmeyecekler!” deyince, Hazreti Ömer, “Yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözün, burada toplananlar için çok zararlıdır. İşitenler insanın şerefini, vâsıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Şerefin, Müslüman olmakta ve ibâdet yapmakta olduğunu anlamayacaklar. Biz aşağı, bayağı insanlardık. Acem şâhlarının elinde esîr idik. Allahü teâlâ Müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi. Allahü teâlânın verdiği bu izzetten, bu şereften başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi yine zelil eder!” buyurdu.
Bir hadîs-i şerifte, “Kıyâmet günü, dünyadaki kibir sâhibleri küçük karınca gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi, fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azâbı en şiddetli olan Bolis Çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan me’yûs oldukları için Bolis denilmiştir. Ateş içinde gayb olacaklardır. Su istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecektir” buyuruldu.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibirli olmanın yedi sebebi

Kibrin başlıca yedi sebepi vardır: İlim, ibâdet, neseb, güzellik, kuvvet, mal, mevki... Bu sıfatlar câhillerde bulununca kibre sebep olurlar.
İlim kibre sebep olduğu gibi, kibrin ilâcı da ilimdir. Kibre sebep olan ilmin ilâcı çok zordur. Çünkü ilim, çok kıymetli bir şeydir. Bunun için, ilim sâhibi kendini üstün ve şerefli sanır. Böyle kimsenin ilmine cehl demek daha doğru olur.
Gerçek ilim, insana aczini, kusurunu ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Yaradanına karşı korkusunu ve mahlûklara karşı tevazuunu artırır. Kul haklarına önem verir. Böyle ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır. Bu, ihlâs ile ibâdet etmeye sebep olur.
Kibre sebep olan ilmin ilâcı iki şeyi bilmekle olur. Birincisi, ilmin kıymetli, şerefli olması, sâlih niyete bağlıdır. Cehâletten ve nefsinin zararından kurtulmak için öğrenmek lâzımdır. İkincisi, ilimi ile amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlâs ile yapmak lâzımdır. Amel ve ihlâs ile olmayan ilim zararlıdır.
Hadîs-i şerifte, “Allah için olmayan ilmin sâhibi Cehennemde ateşler üzerine oturtulacaktır” buyuruldu.
Mal, mevki ve şöhret için ilim sâhibi olmak böyledir. Dünyalık ele geçirmek için ilim öğrenmek, yani dîni dünyaya vesîle etmek, altın kaşıkla necâset yemeye benzer. Dîni dünya kazancına âlet edenler, din hırsızlarıdır.
Hadîs-i şerifte, “Din bilgilerini dünyalık ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır” buyuruldu.
Hadîs-i şerifte, “Bu ümmetin âlimleri iki türlü olacaktır: Birincileri, ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar duâ edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır” buyuruldu.
Kibirlenmek çok kötü bir huydur. Kibirleri sebebiyle, nice insanlar, kavimler helak olmuştur. Medîne vâlîsi olan Ebû Hüreyre hazretleri odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd bunu tanıyarak, yanındakilere, yol verin, emîr geliyor dedi. Gençler vâlînin böyle tevazuuna hayret ettiler!..



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Üstünlük son nefeste belli olur

Tekebbür etmek, büyüklenmek haramdır. Tekebbür, Allahü teâlânın bir sıfatıdır. Kibriya sıfatı, ona mahsûstur. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz.
Alimler, Allah dostları Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucb gibi kötü huylar hiç yoktu. Küçüklere, fâsıklara ve fâcirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, tekebbür sâhibine karşı tekebbür etmek lâzımdır.
Bir âlim, câhili görünce, bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise, bilerek işliyorum, demelidir. Bir âlimi görünce, bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor. İhlâs ile amel yapıyor. Ben böyle değilim, demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, bu benden daha çok ibâdet etti, demelidir.
Gençleri görünce, bunların günahı az, benim günahlarım çok demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum. Bilinen kötülükleri tahkîr etmek lâzımdır, demelidir. Bir bid’at sâhibini veya kâfiri görünce, insanın hâli son nefeste belli olur. Acaba benim hâlim ne olacak, demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir.
Dünyada ve âhirette saadete kavuşmak için, tek çâre, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında gösterilen yoldur. Bu saadeti, kurtuluş yolunu insanlığa tanıtmaya uğraşmalıyız. Bid’at sâhipleri, mezhebsizler, her çeşit İslâm düşmanları, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının yayılmasını istemiyorlar, şeytanca iftirâlar yapıyorlar.
Bu yıkıcıları, bölücüleri de sevmemelidir. Fakat, insanın kendi günahlarını unutmaması ve ezelde kendi hakkında nasıl takdîr olunduğunu ve son nefesinin nasıl olacağını düşünmesi lâzımdır. Âhirette kimin kimden üstün olacağı, dünyada kesin olarak bilinemez. Çok din adamı, kâfir olarak can vermiştir. Çok kâfirlere de iman ile can vermek nasîb olmuştur. Son nefesin nasıl olacağını söylemek, gaybı bilmek olur. Onun için, kimseye tekebbür etmek câiz değildir.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
İbadetin ihlasla yapılanı kıymetli

Çok kimse, yaptığı ibadeti ile kibirlenir, kendini başkalarından üstün görür. Halbuki ibadetin çok olması kıymetli ibadet yaptığını göstermez. İbâdetin kıymetli olması şartlara bağlıdır...
Bunun için, kimse ibâdetine güvenmemelidir. Çok ibâdet yaptığı için tekebbür etmemelidir. İbâdetin kabûl olması için, niyetin hâlis olması, yani yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapılması lâzımdır. Bu ihlâsı elde etmek kolay değildir. Nefsi temizlemek takvâ ile olur. Takvâ, haramlardan sakınmak demekdir. Nefsi temizlenmeyen kimsenin ibâdetlerini ihlâs ile yapması çok güçtür.
Bazıları da babaları ile dedeleri ile kibirlenir. Babaları ile, dedeleri ile övünmek ve tekebbür etmek, câhillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselâmın oğlu idi. Kenan, Nûh aleyhisselâmın üç oğlundan biridir. Diğer ismi Yâm’dır. Kardeşi Yâfes din âlimi idi. Babalarının Peygamber olması, Kabil’i ve Yâm’ı küfürden kurtaramadı. İnsanın övündüğü dedeleri, bir avuç toprak oldu. Toprak ile övünmek akla uygun olur mu? Onların sâlih olmaları ile övünmemeli. Onlar gibi sâlih olmaya, onların yolunda bulunmaya çalışmalıdır.
Kadınların çoğu da, güzellikleri ile tekebbür eder. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, çabuk gider. İnsana mülk olmaz. Âriyyet olan şeyle tekebbür etmek, ahmaklıktır. Zâhirin güzelliği, kalbin güzelliği ile, yani iyi huyla birlikte olunca kıymetlidir.
Kalbin temizliği de, Resûlullahın sünnetine uymakla belli olur. İnsanın kalbine, rûhuna, ahlâkına kıymet verilmezse, insanın hayvandan farkı olmaz. Hatta hayvanlardan aşağı olur. Pislikle dolu, bozulan, parçalanan bir makine olur. Her zaman beslenmesi, temizlenmesi, tamir edilmesi lâzım gelen harâb bir makineye benzer. Böyle kimseye tekebbür etmek yakışır mı? Bunun ancak tevazu göstermesi lâzım olur...
Genç ve kuvvetli olmakla tekebbür etmek de, câhilliktir. Hayvanların mekanik ve his organlarındaki kuvvetleri, insanlardan kat kat fazladır.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Geçici şeylerle kibirlenmek

Çok kimse, mâl ile, evlâd ile, mevki ile ve rütbe ile tekebbür eder, kibirlenir. Bu, insana hiç yakışmaz. Çünkü bunlar, kendinde bulunan üstünlükler değildir. Gelip geçen, kendinde kalmayan, insandan çabuk ayrılan şeylerdir. Bunlar ahlâksızlarda, kötü kimselerde de bulunur. Hem de onlarda daha çoktur. Bunlar üstünlük olsalardı, bunlara kavuşmayanların ve kavuşup da ayrılanların, çok aşağı kimseler olmaları lâzım gelirdi. Mâl, şeref vesîlesi olsaydı, hırsızların, az zamanda bile olsa, şerefli kimseler olmaları lâzım gelirdi.
Kin tutmak da kibre sebep olur. Kin beslemek kalbinden düşmanlık beslemektir. Kendisi ile aynı derecede olan veya daha üstün olan kimseye kızar. Bir şey yapmak elinden gelmediği için, ona tekebbür eder. Tevazu gösterilmesi lâzım olan kimseye tevazu edemez. Onun haklı sözlerini, nasîhatlerini kabûl etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister. Ona eziyet verirse, özür dilemez.
Hased de, tekebbüre sebep olur. Onda bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasîhatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder.
Riyâ da, tekebbür etmeye sebep olmaktadır. Riyâ ile, gösteriş yaparak, tanımadığı kimseye, başkalarının yanında tekebbür eder. Yalnız oldukları zaman etmez. Böyle kimselerin tekebbüründen kurtulmak için, âlimlerin vekar sâhibi olmaları, şereflerine uygun elbise giymeleri lâzımdır.
Bunun için, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri, sarığınız büyük olsun ve cübbenizin kol ağzı geniş olsun, buyururdu. İnsanlara vaaz ve nasîhat edecek kimselerin yeni, temiz elbise giyerek kendilerine cemâl vermeleri ibâdet olur. Hürmet edilmezlerse, sözleri dinlenmez. Çünkü, câhiller, insanın zâhirine bakar. İlminden, ahlâkından anlamazlar.
Yalnız olarak yürümeyip, arkasından talebelerinin ve başkalarının da gelmesini istemek de kibir alâmetidir. Ebü’dderdâ diyor ki, kibirli kimsenin arkasında yürüyenlerin sayısı arttıkça, bunun Allahü teâlâdan uzaklaşması da artar.



 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
Kibrin başlıca yedi sebepi vardır: İlim, ibâdet, neseb, güzellik, kuvvet, mal, mevki...
Bu sıfatlar câhillerde bulununca kibre sebep olurlar.(bulut bey)

ilk günah ve herkesi bir şekilde tehdit etmekte...
Mevla cümlemizi muhafaza eylesin inşaAllah...
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibir alâmetlerinden bazıları

Çok kimse, kibirli olduğunun farkında değildir. Bunun için, kibrin alâmetlerini bilmek lâzımdır. İçeri girince, herkesin kendi için ayağa kalkmalarını istemek iyi değildir. Ancak, kendisine hürmet edildiğini anlayarak, onlara nasîhat vermek isteyen âlimin, kendisi için ayağa kalkıldığını arzû etmesi kibir olmaz. Kendi oturup, başkalarının kendine karşı ayakta durmalarını istemek, tekebbürdür.
Hazret-i Alî, buyurdu ki: “Cehennemlik bir kimse görmek isteyen, kendi oturup başkalarını ayakta durduran kimseye baksın!” Eshâb-ı kirâm, Resûlullahı her şeyden çok severlerdi. Geldiği zaman ayağa kalkmazlardı. Çünkü, ayağa kalkılmasını istemediğini bilirlerdi.
Bununla berâber, âlimler gelince, ilmin şerefini göstermek için, ayağa kalkmak lâzımdır. Yahyâ bin Kattân, ikindi namazını kıldıktan sonra, câminin minâresine dayanarak oturmuştu. Yanına zamanın meşhûr âlimlerinden birkaçı geldi. İçlerinde İmam-ı Ahmed bin Hanbel de vardı. Hepsi, ayakta olarak hadîs ilminden sordular. Yahyâ bin Kattân, her birinin cevâbını verdi. Hiçbirine otur demedi. Hiçbiri de, oturmaya cesâret edemedi...
Genç olan âlim, yaşlı olan câhilin üst tarafına oturur. Talebe, hocasından evvel söze başlamaz. Hocası yok iken, onun yerine oturmaz. Sokakta önünde yürümez.
Üzerinde hakkı bulunanları, yani tanıdıklarını ziyâret etmemek de kibir alâmetidir. Kendinden aşağı olanları ziyâret etmek tevazu alâmetidir.
Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla birlikte oturmamak, evinin işini yapmamak, evine lâzım olan şeyleri satın alıp evine getirmemek ve kullanılmış elbisesini tekrâr giymek istememek, hep kibir alâmetidir. İşbaşında iş elbisesi giymek istememek de, böyledir.
Fakirlerin davetine gitmeyip, zenginlerin davetine gitmek de tekebbürdür. Akrabâsının ve çocuklarının muhtaç oldukları şeyleri temîn etmemek ve doğru sözü kabûl etmeyip münâkaşa etmek, kusurunu, kabâhatini bildirenlere teşekkür etmemek, herkesin yanında olursa riyâ olur. Hem yalnız iken, hem de başkalarının yanında yaparsa, kibir olur.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibir çeşitleri...

Kibir çeşitleri...

Kibir her hayra, her iyiliğe manidir. Kibir, kişinin kendisini başkasından üstün görmesidir. Kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder.
Kibir; kötü huydur. Harâmdır. Hâlıkını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Çok din adamı, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Hadîs-i şerîfte, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, (Bundan tevbe etmedikçe) Cennete girmez” buyuruldu.
Kibir çeşitlerinin en kötüsü Allahü teâlâya karşı kibirli olmaktır. Nemrûd böyle idi. Tanrı olduğunu ilân etti. Allahü teâlânın gönderdiği Peygamberi ateşe attı. Fir’avn da böyle ahmaklardan biri idi. Mısır’da ilâhlık iddiasında bulundu. Ben sizin güçlü tanrınızım, dedi. Allahü teâlâ, nasîhat vermek için, Mûsâ aleyhisselâmı gönderdi. Buna inanmadı. Allahü teâlâ, onu Süveyş Denizinde boğdu.
Bunlar gibi, bu dünyanın yaratıcısına inanmayanlara, eski tâbirle “dehrî” yanî ateist denir. Her asırda böyle ahmaklar gelmiştir. Böyle zâlimler, milyonlarca insanı öldürerek ve işkence yaparak ve din, İslâm adamlarını ve kitaplarını yok ederek, milletlerini sindirmişler, korkutmuşlardır.
Her istediklerini zorla yaptırarak şımarmışlardır. İlâha, ma’bûda mahsûs üstünlüklere sahip olduklarını sanmışlar ve söylemişlerdir. İslâm kitaplarının memleketlerine sokulmasını, okunmasını yasak etmişler, dinden, Allahü teâlâdan bahsedenleri öldürmüşlerdir. Sonunda, Allahü teâlânın gadabından yok olmuşlardır. Tarîhte geçen bütün zâlimler gibi, la’net ve nefret ile anılmışlardır. Bunlar, tarîh kitaplarında okudukları zâlimlerin fecî sonlarından ibret almadılar. Dünyada, âhırette başlarına gelecek olan azâbları, felâketleri hiç düşünmediler.
Resûlullaha karşı da kibirlenenler, üstünlük taslayanlar oldu. “Allahın gönderdiği Peygamber bu mudur?” dediler. “Bu Kur’ân, Mekke şehrinin ileri gelenlerine indirilseydi iyi olurdu” dediler. Kibir felaketinden ancak, geçmişten ders alan, tevazu sahibi akılı, iyi, kimseler kurtulabilmişlerdir...




Hikmetler
Mehmet Oruç
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
İnsana kibir değil tevazu yakışır

Tarih boyunca, dinlere, peygamberlere, din büyüklerine, bunların kitaplarına karşı gelip kibirlenenler, alay edenler, hiç eksik olmadı. Bu kibirlenmeleri, âciz, zavallı, elinden bir şey gelmeyen, hattâ kendinden ve bedeninin yapısından haberi olmayan kulun, kendine, sahibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine karşı bir savaş idi.
İblîs de, böyle kibirlendi. Âdem aleyhisselâma karşı secde etmesi emrolununca, “O, topraktan yaratıldı, toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın” diyerek, Rabbine karşı geldi. Ateşin alevini, latîfliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve topraktan üstün sandı. Hâlbuki üstünlük, kendini üstün görmekte değil, tevâzu, alçak gönüllülük göstermektedir. Cennette toprak vardır ve misk gibi kokacaktır. Cennette ateş yoktur. Ateş, Cehennemde azâb vâsıtasıdır...
Ateş, harap etmeye, toprak, binâ yapmaya yarar. Mahlûklar toprak üstünde yaşamaktadır. Hazîneler, defîneler toprakta bulunur. Kâbe topraktan yapılmıştır. Ateşin ışığı gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, topraktan çiçekler, meyveler hâsıl olmaktadır. Kâinâtın, varlıkların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın kabri topraktır.
Kibirli kimseye karşı kibirli görünmek, sadaka vermek gibi sevâbdır. Kibir sahibine karşı tevâzu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur. Bid’at sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek câizdir. Bu durum kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Harpte, cihâdda düşmana karşı kibirli görünmek de sevâbdır.
Kibir hakkı, doğruyu kabul ettirmez. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz. Hakkı kabul edememek kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.”
“Hakkı küçük görmek kibirdendir.”
Mümin kibirli olmaz; fakat vakar sahibi olur. Vakarlı kimse, tevazu sahibi olup dünya işlerinde kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Peygamber efendimiz, “Mümin vakarlı ve yumuşak, huylu olur” buyurdu.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibir sahiplerinin hâli

Tevâzuyu, alçak gönüllülüğü bırakıp, kibirli olanlar, başkalarına hava atanlar, dünyada da âhirette de zelîl, rezil olurlar. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Kıyâmet günü, dünyadaki kibir sahipleri küçük karınca gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi, fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azâbı en şiddetli olan Bolis çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan ümitsiz oldukları için Bolis denilmiştir. Ateş içinde kaybolacaklardır. Su istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecektir.”
Hazreti Ali’nin, “Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim” buyurması, hocaya hürmetin, tevazuun önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir.
İmam-ı Şafii hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkardı. Yanındakiler, “Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?” diye sual edince, “Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için hürmet ediyorum” buyurdu.
İbni Abbas hazretleri buyurdu ki: “Aklın başı, kendisine zulmedeni affetmek, kendinden aşağıda görünen kimselere tevazu göstermek, düşündükten sonra konuşmaktır. Akılsızlığın başı ise, kendini beğenmek, lüzumsuz yere konuşmak ve kendisinin yaptığı şeylerde insanları ayıplamaktır.”
Hikmet ehli; ibadetlerini ihlasla yapan, tevazu sahibi olup, insanlarla iyi geçinen, onlara daima iyilik eden ve belalara sabreden kimsenin akıllı olduğunu bildirmişlerdir.
İyi niyetlerle, güzel, temiz elbise giymek, kibirlenmek değildir. Çünkü, Peygamber efendimiz, “Allahü teâlâ cemîldir. Cemâl sahiplerini sever“ buyurdu. Çirkin, iğrenç olmamak için, yapılan temizliğe, güzelliğe, cemâl sahibi olmak denir. İhtiyaç eşyasını, hoş ve sevimli görünecek şekilde kullanmak, cemâl olur. Allahü teâlânın her işi güzeldir. Ahlâkı güzel olanları sever...



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Gerçek ilim sahibi kibirlenmez

Kibirli olmanın birçok sebebi vardır. Bunlardan birincisi, ilim sahibi olmaktır. İlim, çok kıymetli bir şeydir. Bunun için, ilim sahibi, kendini üstün ve şerefli sanır. Böyle kimsenin ilmine cehâlet demek daha doğru olur. Gerçek ilim, insana aczini, kusûrunu ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Yaradanına karşı korkusunu ve mahlûklara karşı alçak gönüllülüğünü arttırır. Kul haklarına dikkat ettirir. Böyle ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır.
İlmin kıymetli, şerefli olması, sâlih, iyi niyete bağlıdır. Bunun için ilmi, câhillikten ve nefsinin kötü isteklerinden kurtulmak için öğrenmek lâzımdır. Ayrıca ilim, amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlâs ile yapmak için öğrenilir. Amel ve ihlâs ile olmayan ilim zararlıdır. Hadîs-i şerîfte, “Allah için olmayan ilmin sahibi, Cehennemde ateşler üzerine oturtulacaktır“ buyuruldu. Makam, şan şöhret için, dünyalık ele geçirmek için ilim öğrenmek, yanî dîni dünyaya âlet etmek, altın kaşıkla necâset yemeye benzer. Dîni dünya kazancına âlet edenler, din hırsızlarıdır.
İslâmiyete uyan, ilmini dünyalık menfaatlerine âlet etmeyen âlim, etrafına ışık saçan ışık kaynağı gibidir. İslam büyükleri, “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır“ mealindeki âyet-i kerime mucibince ilimleri ile büyüklenmezlerdi.
İlmi ile mağrur olanlar, ilimleri az olanlardır. Az bir şey öğrenince her şeyi öğrendiklerini zannederler. Fazla bilgi sahibi olanlar, ilmin sınırsızlığını ve sonuna ulaşmaktan aciz olduklarını bildiklerinden tevazudan ayrılmazlar. Zaten âlim, bilmediklerinin bildiklerinden çok olduğunu bilen zattır.
Kendini bilen kimseler, bir şey sorulduğunda bilmiyorsa, “Bilmiyorum” demekten çekinmezlerdi. Bu ayıp, utanılacak bir şey değildir. Çünkü, Peygamber efendimiz de, bütün yaratılmışların en üstünü olduğu halde, “Bilmiyorum, Cebrail aleyhisselama sorayım da öyle cevap vereyim” buyururdu. İbni Abbas hazretleri, “Bilmiyorum diyemeyen helak olmuştur” buyuruyor.
İlim sahibi biliyorsa söylemeli, bilmiyorsa bilmiyorum demelidir. Fetva vermenin mesuliyeti çok büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bilmeden fetva verene, yer ve gökteki melekler lanet eder.”



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kibirlenmenin sebepleri

İnsanın kibirlenmesinin, gururlanmasının, birinci sebebi, ilim sahibi olması sonra da, yaptığı ibâdetleridir. Bundan sonra da, soylu bir aileden olmak, güzellik, güç, kuvvet, zenginlik, mevki, makam gibi şeyler gelir.
Hâlbuki, ibâdetin kıymetli, makbûl olmasının şartları vardır. Eğer bu şartlar yoksa, yapılan ibâdetin bir kıymeti yoktur. Bunun için, kimse ibâdetine güvenmemelidir. Çok ibâdet yaptığı için kibirlenmemelidir. İbâdetin kabûl olması için, niyetin hâlis olması, ya’nî yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapılması lâzımdır. Bu ihlâsı elde etmek kolay değildir. Nefsi temizlemek takvâ ile olur. Takvâ, harâmlardan sakınmak demektir. Nefsi temizlenmeyen kimsenin, ibâdetlerini ihlâs ile yapması çok güçtür.
Soyu ile, babaları ile, dedeleri ile övünmek de doğru değildir; böyle kibirlenmek, câhillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselâmın oğlu idi. Ken’an, yanî Yâm da, Nûh aleyhisselâmın oğlu idi. Babalarının Peygamber olması, bunları küfürden kurtarmadı. İnsanın övündüğü dedeleri, bir avuç toprak oldu. Toprak ile övünmek akla uygun olur mu? Onların sâlih olmaları ile övünmemeli onlar gibi sâlih olmaya, onların yolunda bulunmaya çalışmalıdır.
Kadınların çoğu, güzellikleri ile övünürler. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, çabuk gider. İnsana mülk olmaz. Emânet olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Dış güzellik, kalbin güzelliği ile, yanî iyi huyla birlikte olunca kıymetlidir.
Genç ve kuvvetli olmakla tekebbür etmek, kibirlenmek de, câhilliktir. Hayvanların mekanik ve his organlarındaki kuvvetleri, insanlardan kat kat fazladır. Hep kuvvetli kalacağını, hastalığa, tehlikeye, kazâya yakalanmayacağını kim iddia edebilir?
Mal ile, evlâd ile, makam ile ve rütbe ile kibirlenmek, insana hiç yakışmaz. Çünkü bunlar, kendinde bulunan üstünlükler değildir. Gelip geçen, kendinde kalmayan, insandan çabuk ayrılan şeylerdir. Bunlar ahlâksızlarda, kötü kimselerde de bulunur. Hem de onlarda daha çoktur.
Çok kimse, kibirli olduğunun farkında değildir. Bunun için, kibrin alâmetlerini, sebeplerini bilmek lâzımdır. Bunlar bilinmezse, bu kötü huydan kurtulmak mümkün olmaz.



 
Üst