Kerameti İnkar Eden Alim ve Kanuni Sultan Süleyman

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Meşhur Peçevi tarihinde anlatılmıştır:

Kanuni zamanında "Arap-zade" isimli bir alim vardı. Bu alim, zahiri ilmi oldukça kuvvetli olduğu halde ilmi batından habersiz olduğu gibi keramete de inanmazdı. İşte bu alim, Kanuni'nin Baş Veziri Rüstem Paşa'ya tesir ederek kendisini Mısır Baş Müderrisliğine tayin ettirdi. Diğer taraftan zamanın alimleri Padişaha başvurarak Arap-zade'nin akaid kitaplarında yazılı olduğunu bildiği halde keramete inanmadığını, bu haliyle de bir medreseye Baş Müderris olarak tayin edilmesinin tehlikeli olduğunu anlattılar.

Ama Kanuni, Mısır Ulemasının ileri geri konuşmasına mahal vermemek için Arap-zade'nin Mısır Baş Müderrisliğine tayinini tasdik etti. Fakat onu Mısır'a gönderirken de şöyle dua etti:

"Allah'tan dilerim ki Arap-zade Mısır'a ulaşamasın da bizi din büyüklerinin ithamından mahfuz kılsın. "

Rüstem Paşa'nın ısrarı ile Mısır'a ta'yinini yaptıran Arap-zade, yanında bir çok yardımcıları da olduğu halde gemiye binerek Mısır'ın yolunu tuttu. Kaptan köşkünün yanında Arap-zade'ye bir makam tahsis ettiler. Arap-zade oradan yeri geldikçe gemidekilere va'z-ü nasihat da etti.

Yoluna devam eden vapur Girit adasına vardı. Yolculara Girit'te bir müddet kalınacağı duyurularak zaruri ihtiyaçlarını temin edebilecekleri söylendi. Vapurun yolcuları daha evvel ismini duydukları Giritli veli bir zatı ziyaret edip, hiç olmazsa hayır duasını almak için gemiden çıktılar. Yolcuların bu veli zatı ziyarete gittiklerini anlayan Arap-zade, yanında bulunan hizmetçilerden birinin eline bir altın verdi ve:

"Git bunu o dedikleri zata ver, bizim için dua etsin de Mısır'a sağ salim varalım. "

Hizmetçi parayı aldı ve velinin yanına diğer yolcularla vardı. Velinin huzurunda kimsenin kalmaması için herkesin çıkmasını bekledi. Herkes çıktıktan sonra da Arap-zade'nin verdiği altını minderin bir kenarına bırakarak, Baş müderris tayin edilen Arap-zade'nin Mısır'a sağ salim varabilmek için duada bulunmasını istediğini söyledi.

Elinin tersiyle parayı geri iten veli zat:

"Arap-zade'nin ruhuna fatiha!"... dedi.

Neye uğradığını anlamayan hizmetçi vapura dönüp durumu Arap-zade'ye aynen nakletti. Bu duruma bıyık altından gülen Arap-zade:

"Veli dediğin böyle olur işte, görüyor musunuz, gönderdiğim parayı az gördü de ruhumuza fatiha okuyor" dedi.

Gemi yoluna devam etti. Biraz sonra Arap-zade halka Nuh tufanından bahsetmeye başladı. Hikmet-i ilahi, o anda Arap-zade'nin anlattığı gibi gök yüzünü bir bulut kapladı. Her taraf karanlık içinde kaldı ve sağanak halinde bir yağmur gökten boşalırcasına yağmaya başladı. Gemidekiler gemi ha battı ha batacak korkusuyla birbirlerine sarıldılar. O şiddetli fırtına ve karanlık hava bir müddet sonra açıldı. Bir de baktılar ki Müderris olarak Mısır'a tayin edilen ve kendilerine vaz eden Arap-zade'nin oturduğu yeri ve kendisi kayıplara karışmış...

Herkes hayretler içinde gemiden başka bir kimsenin kayıp olup olmadığını araştırdılar. Fakat gemidekilerden Arap-zade'den başka kimseye bir şey olmamıştı. Orada bulunanlardan Arap-zade'nin keramete inanmadığını bilenler meseleyi hemen fark edip anladılar.


(alıntıdır)
 
Üst