m-angel
Nam-ı diğer TÜRBEDAR
- Katılım
- 20 Eyl 2007
- Mesajlar
- 1,629
- Tepkime puanı
- 260
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
(Fare devam ediyor):
Misafir paralan alınca âbidle paylaştı, bunu gördüm. Âbid kendi payını bir keseye yerleştirip gece çöktüğünde yanı başına bıraktı. Ben o altınlara göz dikmiştim, bir kısmını ele geçirip yuvama götürmeliydim. İnanıyordum ki bu altınlar sayesinde gücüm artacak, bazı dostlarım yine bana dönecek... Bu amaçla, uyuyan âbide yöneldim; ama herifin başucuna vardığımda karşımda ötekim, yani misafiri buldum! Adamın elinde koca bir değnek vardı, feci bir darbe indirdi başıma! Can havliyle sıçradım, yuvama koştum. Ama yaramın ağrısı dinince aç gözlülüğün ateşi beni yine kavurdu; heveslendim paraya ve vardım oraya; misafir elinde değneğiyle beni gözlüyor! Bu sefer öyle müthiş vurdu ki kan çıktı! Takla attım, olduğun yerde döndüm... Yuvama düştüğümde baygındım...
Mal ve servetten tiksindim. Paranın adı anıldıkta ürperiyor, endişeyle titriyordum. Sonra kesin anladım ki kişiyi dünyada musibete duçar eden şey, sonu gelmez ihtiraslar ve aç gözlülüktür. Dünyaya âşık olan dâima musibet, meşakkat ve koşuşturma içinde olacaktır. Ancak şunu da bildim ki rızık uğruna uzun ve yorucu yolculuklara çıkmak, malını minnet altında bırakmadan cömertçe veren kişiye el açmaktan daha kolaydır!
Kanaat gibi güzel bir huy yoktur. Bilge kişiler derler ki:
"Akıllılık dersen tedbir gibisi; takva dersen zulme başvurmama gibisi; asalet dersen güzel huy gibisi ve zenginlik dersen kanaat gibisi yok. İnsanı azimli, dayanıklı ve tahammüllü kılan şey, özbenliğindendir. En üstün huy, merhametli olmaktır. Sevginin başı sevilene güvenmektir. İleri görüşlülüğün temel ilkesi, olacağı olmayacaktan ayırmaktır. Derler ki: dilsizlik, yalan söylemekten iyidir. Fakirlik el malı yiyerek hava atmaktan iyidir."
(Fare devam ediyor)
"İşte budur maceram. Artık hâlimden memnunum. Kanaatkar biriyim şimdi... Âbitin evinden çıkıp kıra taşındığımda bir güvercinle dost olmuştum. Onun sayesinde kargayla da ahbap oldum. Sonra karga geldi, seninle onun arasındaki güzel ilişkiden bahsetti; sana gelmek istediğini söyledi. Ben de onunla yanyana sana gelmeyi arzu ettim, yalnız olmak hoş değildi... Zâten hangi eğlence, hangi neşe ahbablarla beraber olmaktan doğan sevince denktir ki? Ve hangi acı dostlardan ayrılığa denktir? Epey tecrübe edindikten sonra kesin olarak bildim ki aklı başında olan kişi, ihtiyacından fazlasını istememeli şu dünyadan! İhtiyacı ne mi? Sağlıklı kalabilmesine ve geçimini sağlayabilmesine vesile olacak kadar yiyecek, içecek... Bir kişiye tüm dünya her şeyiyle verilse o ancak ihtiyacı kadar faydalanabilir bu fırsattan. Bu fikirlerle geldim sana, kargayı da yanıma alarak... Ben senin kardeşinim, sen de bana öyle bakmalısın..." Fare sözlerini bitirdikten kaplumbağa nezâketle söz aldı:
— Gözümü bile kırpmadan dinledim sözlerini! Ne güzel şeyler söylüyorsun. Ancak seni dinlerken şunu hissettim ki fakirliğin, gurbet elde kalışın ve ekonomik durumunun bozulması benliğinin derinliklerinde yaralar açmıştır. Sen bunlarla alâkalı konuştun. Artık rahatla! At bunları içinden! Gönlünü ferah tut! Bilmelisin ki söz güzelliği, davranış güzelliği ve dürüstlükle kemâle erer. Hasta derdinin devasını biliyorsa kendini hemen tedavi ettirmelidir; yoksa bu bilgi ona bir fayda sağlamaz, hastalığını hafifletmez, acısını dindirmez. Sen aklını kullan, malının yokluğuna üzülme! Zîrâ şahsiyetli, kaliteli kişi servet sahibi olmasa da saygı görür! İninde çömelip otursa da kendisinden korkulan arslan gibi... Şahsiyetsiz zengin ise ne denli geniş bir servete sahip olursa olsun aşağılanacak ve alay mevzuu olacaktır, altın tasmalar ve halhallar takılmış değersiz köpek gibi!
Vatanından ırak kalırsan bunu büyütme gözünde! Zira akıllı kişi için gurbet yoktur, nereye giderse gitsin gücünü ve heybetini muhafaza eden arslan gibidir o!
Sen meziyetlerini koru, kendini muhafaza et; su nasıl yatağını bulursa iyilik ve güzellik de bulur seni! İyilik ve yücelik, azimli ve basiretli kişiler için vardır; onlar için yaratılmıştır. Tembel ve kararsızlara gelince, iyilik ve güzel hal onlara yâr olmaz! İçi göçmüş kocamış adamla genç ve delişmen bir kadın ne kadar dost olabilir ki? Uymaz onun zevkine!
Bazı şeyler vardır ki devamsız, kararsızdır: yaz bulutunun gölgesi, kötülerin dostluğu, temeli atılmadan dikilen bina, yalan haber ve fazla para... Aklı başında olan kişi "param az" diye üzülmez. Zîrâ akıllı kişinin sermâyesi aklıdır, bir de evvelce yaptığı iyi işlerdir. O, yaptığı işin elinden çıkmayacağına, yapmadığı bir şeyden ötürü de cezalandırılmayacağına, fırça yemeyeceğine emindir. Böyle üstün ve çalışkan kişiler, âhireti asla bir kenara atmamalıdırlar. Zîrâ ölüm ansızın gelir, vakitsiz yakalar.
Dostum! Hakikatte sen bu ilminle benim öğütlerime ihtiyaç duyacak biri değilsin. Ama dostluğun hakkı öğüttür, bunu yerine getirdim. Sen bizim kardeşimizsin! Yanımızdaki herşey aynı zamanda senindir, sana bağışlanmıştır!
Karga kaplumbağanın fareye söylediklerini dinler; onun verdiği cevaba, yağdırdığı iltifatlara memnun olur ve der ki:
— Hakîkaten beni sevindirdin, asil davrandın! Sen bu özelliğinden ötürü elbette lâyıksın sevindirilmeye! Dünyada en sevinçli, en huzurlu kimdir dersen: evi iyi dostlarla şenlenen kişidir derim! Böyle bir kişi, dâima yanıbaşında yüksek ruhlu dostlardan müteşekkil bir tayfa bulundurur. O onlarla mesut, onlar da onunla mesut! Böyle bir ev sahibi, aziz dostlarının arzularını yerine getirme hususunda pusuda bekleyen bir avcı gibi davranır. Mert kişinin ayağı sürçtükte onun elinden tutacak kişi de elbet mert biri olacaktır. Dev bir fil çamura battıkta kendisi gibi filler tarafından kurtarılır nitekim...
Karganın bu güzel sözleriyle üç dost arasındaki sohbet koyulaşırken bir ceylan koşa koşa oraya geldi. Kaplumbağa korkuyla suya daldı, fare oracıktaki deliğe girdi, karga da ağaca kondu. Daha sonra ceylanın çevresinde dâireler çizerek uçan karga etrafı bakınır, bu telaşlı hayvanın arkasında bir takipçi var mı diye. Fakat bir şey göremez. Böylece fareye ve kaplumbağaya seslenir, onlar da ortaya çıkarlar.
Misafir paralan alınca âbidle paylaştı, bunu gördüm. Âbid kendi payını bir keseye yerleştirip gece çöktüğünde yanı başına bıraktı. Ben o altınlara göz dikmiştim, bir kısmını ele geçirip yuvama götürmeliydim. İnanıyordum ki bu altınlar sayesinde gücüm artacak, bazı dostlarım yine bana dönecek... Bu amaçla, uyuyan âbide yöneldim; ama herifin başucuna vardığımda karşımda ötekim, yani misafiri buldum! Adamın elinde koca bir değnek vardı, feci bir darbe indirdi başıma! Can havliyle sıçradım, yuvama koştum. Ama yaramın ağrısı dinince aç gözlülüğün ateşi beni yine kavurdu; heveslendim paraya ve vardım oraya; misafir elinde değneğiyle beni gözlüyor! Bu sefer öyle müthiş vurdu ki kan çıktı! Takla attım, olduğun yerde döndüm... Yuvama düştüğümde baygındım...
Mal ve servetten tiksindim. Paranın adı anıldıkta ürperiyor, endişeyle titriyordum. Sonra kesin anladım ki kişiyi dünyada musibete duçar eden şey, sonu gelmez ihtiraslar ve aç gözlülüktür. Dünyaya âşık olan dâima musibet, meşakkat ve koşuşturma içinde olacaktır. Ancak şunu da bildim ki rızık uğruna uzun ve yorucu yolculuklara çıkmak, malını minnet altında bırakmadan cömertçe veren kişiye el açmaktan daha kolaydır!
Kanaat gibi güzel bir huy yoktur. Bilge kişiler derler ki:
"Akıllılık dersen tedbir gibisi; takva dersen zulme başvurmama gibisi; asalet dersen güzel huy gibisi ve zenginlik dersen kanaat gibisi yok. İnsanı azimli, dayanıklı ve tahammüllü kılan şey, özbenliğindendir. En üstün huy, merhametli olmaktır. Sevginin başı sevilene güvenmektir. İleri görüşlülüğün temel ilkesi, olacağı olmayacaktan ayırmaktır. Derler ki: dilsizlik, yalan söylemekten iyidir. Fakirlik el malı yiyerek hava atmaktan iyidir."
(Fare devam ediyor)
"İşte budur maceram. Artık hâlimden memnunum. Kanaatkar biriyim şimdi... Âbitin evinden çıkıp kıra taşındığımda bir güvercinle dost olmuştum. Onun sayesinde kargayla da ahbap oldum. Sonra karga geldi, seninle onun arasındaki güzel ilişkiden bahsetti; sana gelmek istediğini söyledi. Ben de onunla yanyana sana gelmeyi arzu ettim, yalnız olmak hoş değildi... Zâten hangi eğlence, hangi neşe ahbablarla beraber olmaktan doğan sevince denktir ki? Ve hangi acı dostlardan ayrılığa denktir? Epey tecrübe edindikten sonra kesin olarak bildim ki aklı başında olan kişi, ihtiyacından fazlasını istememeli şu dünyadan! İhtiyacı ne mi? Sağlıklı kalabilmesine ve geçimini sağlayabilmesine vesile olacak kadar yiyecek, içecek... Bir kişiye tüm dünya her şeyiyle verilse o ancak ihtiyacı kadar faydalanabilir bu fırsattan. Bu fikirlerle geldim sana, kargayı da yanıma alarak... Ben senin kardeşinim, sen de bana öyle bakmalısın..." Fare sözlerini bitirdikten kaplumbağa nezâketle söz aldı:
— Gözümü bile kırpmadan dinledim sözlerini! Ne güzel şeyler söylüyorsun. Ancak seni dinlerken şunu hissettim ki fakirliğin, gurbet elde kalışın ve ekonomik durumunun bozulması benliğinin derinliklerinde yaralar açmıştır. Sen bunlarla alâkalı konuştun. Artık rahatla! At bunları içinden! Gönlünü ferah tut! Bilmelisin ki söz güzelliği, davranış güzelliği ve dürüstlükle kemâle erer. Hasta derdinin devasını biliyorsa kendini hemen tedavi ettirmelidir; yoksa bu bilgi ona bir fayda sağlamaz, hastalığını hafifletmez, acısını dindirmez. Sen aklını kullan, malının yokluğuna üzülme! Zîrâ şahsiyetli, kaliteli kişi servet sahibi olmasa da saygı görür! İninde çömelip otursa da kendisinden korkulan arslan gibi... Şahsiyetsiz zengin ise ne denli geniş bir servete sahip olursa olsun aşağılanacak ve alay mevzuu olacaktır, altın tasmalar ve halhallar takılmış değersiz köpek gibi!
Vatanından ırak kalırsan bunu büyütme gözünde! Zira akıllı kişi için gurbet yoktur, nereye giderse gitsin gücünü ve heybetini muhafaza eden arslan gibidir o!
Sen meziyetlerini koru, kendini muhafaza et; su nasıl yatağını bulursa iyilik ve güzellik de bulur seni! İyilik ve yücelik, azimli ve basiretli kişiler için vardır; onlar için yaratılmıştır. Tembel ve kararsızlara gelince, iyilik ve güzel hal onlara yâr olmaz! İçi göçmüş kocamış adamla genç ve delişmen bir kadın ne kadar dost olabilir ki? Uymaz onun zevkine!
Bazı şeyler vardır ki devamsız, kararsızdır: yaz bulutunun gölgesi, kötülerin dostluğu, temeli atılmadan dikilen bina, yalan haber ve fazla para... Aklı başında olan kişi "param az" diye üzülmez. Zîrâ akıllı kişinin sermâyesi aklıdır, bir de evvelce yaptığı iyi işlerdir. O, yaptığı işin elinden çıkmayacağına, yapmadığı bir şeyden ötürü de cezalandırılmayacağına, fırça yemeyeceğine emindir. Böyle üstün ve çalışkan kişiler, âhireti asla bir kenara atmamalıdırlar. Zîrâ ölüm ansızın gelir, vakitsiz yakalar.
Dostum! Hakikatte sen bu ilminle benim öğütlerime ihtiyaç duyacak biri değilsin. Ama dostluğun hakkı öğüttür, bunu yerine getirdim. Sen bizim kardeşimizsin! Yanımızdaki herşey aynı zamanda senindir, sana bağışlanmıştır!
Karga kaplumbağanın fareye söylediklerini dinler; onun verdiği cevaba, yağdırdığı iltifatlara memnun olur ve der ki:
— Hakîkaten beni sevindirdin, asil davrandın! Sen bu özelliğinden ötürü elbette lâyıksın sevindirilmeye! Dünyada en sevinçli, en huzurlu kimdir dersen: evi iyi dostlarla şenlenen kişidir derim! Böyle bir kişi, dâima yanıbaşında yüksek ruhlu dostlardan müteşekkil bir tayfa bulundurur. O onlarla mesut, onlar da onunla mesut! Böyle bir ev sahibi, aziz dostlarının arzularını yerine getirme hususunda pusuda bekleyen bir avcı gibi davranır. Mert kişinin ayağı sürçtükte onun elinden tutacak kişi de elbet mert biri olacaktır. Dev bir fil çamura battıkta kendisi gibi filler tarafından kurtarılır nitekim...
Karganın bu güzel sözleriyle üç dost arasındaki sohbet koyulaşırken bir ceylan koşa koşa oraya geldi. Kaplumbağa korkuyla suya daldı, fare oracıktaki deliğe girdi, karga da ağaca kondu. Daha sonra ceylanın çevresinde dâireler çizerek uçan karga etrafı bakınır, bu telaşlı hayvanın arkasında bir takipçi var mı diye. Fakat bir şey göremez. Böylece fareye ve kaplumbağaya seslenir, onlar da ortaya çıkarlar.