eylül
Veled-i kalbî
Hayat çarşısında;
Her birimizin şahit olduğu bin bir hâdise vardır! Biri diğerinden daha şaşırtıcı, dehşet verici.
Yazılsa; sayfaların kalınlığı, kilometrelerce uzunluklar oluşturur. Her gün eklenen yenileri de mevzunun bitmek bilmeyen ibretlerini tekrar tekrar gözler önüne serer.
Dostun dosta, kardeşin kardeşe yaptıkları; satırlara girse sayfaları tutuşturacak derecede acılar, hainlikler, kötülükler, aldatmalar, sahtekârlıklar ve daha niceleri...
Hep;
Bir lokma uğruna... Bir lokma, âdeta dünyadan büyük.
Fânî bir ten uğruna... Fânî bir ten ki, ölüme kör.
İki nefeslik rahat uğruna... İki nefes ya, sanki asırlardan fazla.
Yalancı bir saâdet uğruna...Yalancı fakat yaldızlı.
Eee, yaşamanın zaruretleri de devreye girince; insanların en büyük imtihanı ve girdabı, hayat çarşısındaki kazançlar, alışverişler, gıdalar ve maddî imkânlar etrafında yoğunlaşıyor.
Bu yoğunlukla;
Nice şahıslar, aileler, köyler, şehirler, hattâ ülkeler çalkalanıyor. Münasebetlerde sabır küpleri kırılıyor, metanet ve doğruluk damarları çatlıyor, haram ve helâl kaideleri iflâs ediyor. O zaman insanlık kan ağlıyor, dostluklar kan ağlıyor, akrabalıklar kan ağlıyor, can-ciğerlikler bile kan ağlıyor.
Hâlbuki sadece helâl ve harama dikkat ve riâyet edilse, hiçbir mesele olmayacak. Ama nemrut nefis, firavun misali bir türlü buna râzı olmuyor. Şeytânî fısıltılara yenik düşerek kul hakkı yemeyi kâr sayıyor. Hiç yorulmadan haram sayesinde köşe olmayı uyanıklık sayıyor.
Bunu anlamayanlar alabildiğine rahat.
Onların bu rahatlıkları karşısında anlayanlar da alabildiğine rahatsız.
Biri, boğazına kadar harama batsa da; sürekli yemenin, çırpmanın, biriktirmenin ve yığmanın derdinde. Diğeri, hiç kalmasa da; sürekli vererek tertemiz olmanın, sadece helâl çerçevesinde pırıl pırıl yaşamanın derdinde.
Biri kabir taşına yazdırır ki:
Şu kabirde yatandan azcık ibret al bugün,
Gül değil diken oldu bıraktığı mal bugün.
Dün onun helâlinden kazandığı ne varsa,
Evlâtlar arasında en haram vebal bugün... (Seyrî)
Diğeri de yazdırır:
Şu kabirde yatanın hikmet dolu sırları,
Ölü değil diridir, aşmıştır asırları;
Haram-helâli çünkü meşk etti evlâdına,
Tâ ölümsüz eyledi yaptığı hayırları... (Seyrî)
Helâl ve haram hususunda rahatlık ve rahatsızlığın, hassâsiyetsizlik ve hassâsiyetin doğurduğu neticeler, doğuyla batı kadar farklı. Rahatlık ve hassâsiyetsizlikten iki cihan felâketi ve hüsranı doğarken, hassâsiyete riâyetten de ebedî saâdet ve kurtuluş vesilesi İbrahim-i Ethemler doğuyor.