Kasr-ı Şirin efsanesi

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
Kasr-ı Şirin efsanesi


Çarşamba, 09 Nisan 2008 01:56


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gerek Dışişleri Bakanlığı döneminde, gerekse son ABD ziyaretinde İran’la ilişkilerimizi değerlendirirken, Kasr-ı Şirin tezini ısrarla savunuyor.



Mesela bakanlık dönemindeki bir konuşmasında şunları demiş: “Türkiye-İran sınırı ABD tarihinden daha eski. Türkiye’nin İran ile 1639’daki Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan bu yana sınır sorunumuz yok.”

Bu, Türk dış politikasında zannediyorum Atatürk döneminde İran Şahı ile yakınlaşma sürecinde ortaya atılmış ve o günden beri de tartışılmadan kabul edilmiş bir argümandır. Politik olarak anlayabiliriz; eskiden İngilizlere, şimdilerde ise ABD’ye karşı doğu sınırlarımızda bir sorun istemiyoruz. Ancak bu iddianın tarihî açıdan çürük tarafları o kadar çok ki, insanın, dışişleri uzmanlarımız uyuyor mu diyeceği geliyor.

Dışişlerimizi yöneten ve yönlendirenler Kasr-ı Şirin iddiasını tarihçilerle hiç müzakere ettiler mi? Uzmanlardan herhangi bir rapor istediler mi? Ya da ne bileyim, Kasr-ı Şirin üzerine bir beyin fırtınası yapmayı hiç düşünmediler mi?

Tarihimizi çeviren efsane bulutlarından birisi de Kasr-ı Şirin’e musallat olmuştur anlayacağınız. Neredeyse 400 senedir hiç değişmeyen bir sınır fikr-i sabiti, dış politika argümanlarımızı bukağılıyor olamaz mı?

Bu konu üzerinde daha önce Yılmaz Öztuna (Türkiye, 24 Ocak 2006) ve Soner Çağaptay ile Düden Yeğenoğlu (BitterLemons-International.org, 18 Mayıs 2006) yazdılar ama bir sonuç alınamadı. Bakalım, biz yazalım, belki birkaç yaprak kımıldar.

İran’la olan sınırlarımız 1639’dan önce de, sonra da pek çok defa değişti. Hatta bu coğrafyada İran’da 4, Türkiye’de de 2 devlet olmak üzere toplam 6 farklı devlet ömür sürdü 1639’dan beri. Sınırların değişmemesi mümkün olabilir miydi zaten?
Tarih sırasıyla Kasr-ı Şirin sonrası sınır ihlalleri ve İran-Türk savaşlarını görelim. Bakalım sınırlarımız hakikaten hiç değişmemiş mi?

İlk olarak 1722 Mayıs’ında Osmanlı Devleti, Kasr-ı Şirin’i kendileriyle imzaladığımız Safevi Devleti’nin çöküşü üzerine Rusya’nın ve Afganlıların işgaliyle parçalanma noktasına gelen İran’daki duruma kayıtsız kalmadılar ve savaş açtılar. 1724, hatta 1725’e kadar devam eden savaşlarda üç koldan İran içlerine dalan Osmanlı kuvvetleri o zaman İran sınırları içinde bulunan Tiflis, Revan (Erivan), Kirmanşah, Tebriz, Hoy, Gence, Nahçıvan’ı fethetmedi mi? Fethetmediyse Silahşör Kemanî Mustafa Ağa’nın “Revân Fetihnâmesi” aydaki bir kraterin fethi üzerine mi yazıldı? 1724 tarihli İstanbul Antlaşması’nda Ruslarla İran’ın parçalanmasında karar kılmadık mı?

Gelelim 1733 yılına. Bu tarihte İranlılar Bağdat’a hücum ettiler ve kuşattılar. Bunun üzerine 1746’da yeni bir antlaşma imzalandı; ama arkasından 1755’te yeniden saldıran İran, Basra’yı ele geçirdi.

Ardından 1821’de İran’a hakim olan Kaçar hanedanıyla girdiğimiz savaş, 1823’te Birinci Erzurum Antlaşması’yla sonuçlandı. Bugünkü Hürremşehr ya da o zamanki adıyla Muhammere bölgesinin paylaşımı konusunda iki imparatorluk 1840’ta yeni bir savaşa girdi. İngilizler müdahale ettiler ve sonunda İran, Osmanlı, Rus devletleri ile İngiltere’nin garantörlüğünde bir antlaşma daha yapıldı. İkinci Erzurum Antlaşması’nın imzalanmasıyla İran-Osmanlı sınırı yeniden çizildi.

1878’de İran, biz Ruslarla savaşırken, Kotur kasabasına hücum etmiş ve almıştır. Mesela bugün Kotur, İran sınırlarına dahildir. Buyurun Kasr-ı Şirin’in bir ihlali daha.

Bu defa 1905 yılında Yıldız Sarayı’nda düğmeye basıldığını ve Osmanlı kuvvetlerinin sınırı kontrol altına almak bahanesiyle 50 km kadar İran topraklarına girdiklerini görürüz. “Nevâhi-i Şarkiye”, yani Doğu Bucakları ismini verdikleri bu beldeler, Osmanlılar tarafından öz toprakları kabul ediliyor ve kanıt olarak da Derviş Paşa’nın haritası gösteriliyordu.

Abdülhamid’in amacı, iki ülke sınırında bir “güvenlik kordonu” oluşturmaktı. Operasyon kendimizi iyice garanti altına alıncaya kadar devam etmeliydi. 1907’de Urmiye şehrinin kuşatılıp düşürüldüğünü görürüz. Aynı yıl içinde İngiltere ile Rusya anlaşıp İran’ı aralarında pay ediverince Sultan Abdülhamid’in birkaç yıl önce başlattığı sınır ötesi operasyonun kıymeti daha iyi anlaşılacaktı. O, olacakları adeta önceden sezmiş ve tedbirini ona göre almıştı. Böylece İran topraklarının paylaşımına seyirci kalmamış oluyor, yeni komşularımıza karşı da bir güvenlik kordonu oluşturmuş oluyorduk.

Abdülhamid’in 1904’te düğmesine bastığı İran sınır ötesi operasyonu, ilginçtir, onun yaptıklarını bozmayı marifet bilen İttihatçılar tarafından da takip edilmiş, nitekim Enver Paşa, Kâzım (Karabekir) ve Nuri paşaları Azerbaycan’ın fethine memur etmiştir. Son Türk askerinin Tebriz’den ayrıldığı tarih ise 18 Kasım 1918’dir. Yani Mondros Mütarekesi’nden 19 gün sonra...
Bundan sonra bir de 1930 yılında, yani Atatürk döneminde yapılan Ağrı Dağı sınır ötesi operasyonu var. Bu tarihte bazı Kürt gruplar sınırımızdan içeri sızmışlar ve Ağrı isyanını başlatmışlardı. Ermeni milliyetçileri tarafından silahlandırılan Kürt çeteleri ayaklanmayı desteklemek için İran sınırından topaklarımıza sızmışlar, buna uçaklarımız bomba atarak karşılık vermişti. Tam 15 bin asker İran sınırına yığılmış ve isyan, bazı uçaklarımızın düşürülmesi pahasına bastırılmıştı.

Ve 1931 yılında Türkiye, İran’dan sınırda bir değişiklik talep etmişti. Küçük Ağrı Dağı’nı bizim sınırlarımız içine alma teklifimiz İran tarafından kabul edilmiş ve böylece değişmediğini zannettiğimiz İran sınırı bir kere daha değişmişti. Bütün bunları okuduktan sonra, hala, kasrı şirinden bu yana sınırların değişmediğine inanıyorsanız, bilin ki, tarih değil siyaset yapıyorsunuz.


MUSTAFA ARMAĞAN
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
İki şeyi birbirine karıştırmayalım.Sınır ihlalleri ayrıdır, sınırın değişmesi ayrıdır.Evet sınır ihllalleri olmuştur, lakin Türkiye İran sınırı değişmemiştir.Geçici ihlaller mevzu değilidr.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
ihlal mi
o ne demek
resmen 3 şehrini işgal etmişiz

bir başka dönemde
tek bir şehrin paylaşımı için 2 kez savaşa girmişiz.

toprak değişimi sınır değişimi olmaması ülkelerin ruhuna aykırıdır.
yukardaki bilgilerin tamamı doğru ise zaten hep lehimize olmuş
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
1 — îran ile aramızdaki sınırın Cumhuriyet devrinde ne gibi deği*
şikliklere tâbi tutulduğunu araştırmadan önce, bu sınırın tarihi üzerin*
de kısaca durmak isteriz. Zira Iran ile aramızdaki sınır Yavuz Sultan Se*
lim, Kanunî Süleyman ve ikinci Selim zamanında tesbit edilmiş olup on-
ian sonra aktedilen sulh ve sınır tahdidi andlaşmalarında esasta hep o
eski sınırlara istinad edilmiş ve zamanına göre bazı değişiklikler yapıl*
mıştır.
îran ile Osmanlı Devleti arasındaki münasebetler sünnilik-şiilik kav*
gaları ile muvazi bir seyir takibetmiştir. Yavuz Sultan Selim devrinde
Şah ismail'in tahrikatı ile Anadolu'da Şiilik çok yayılmaya başlamıştı.
Bunu bertaraf etmek için Yavuz Sultan Selim Iran seferine çıkdı (1514)
Ye Çaldıran'da İran ordusunu perişan etti. Yavuz Sultan Selim Tebriz'e
kadar ilerledi. Camilerde namına hutbeler okundu. Bu harpten sonra Iran
üe barış andlaşması aktedümedi.
2 — Kanunî Süleyman İmparatorluk sınırlarını Avrupa'da genişlet*
mekle meşgul bulunduğu sırada, iranlılar Anadolu içerilerine kadar akıft-
(10) Andlagma imzalandığı gün alınıp verilen notalarla bu miktar ilk tatbik yı *
l ı için, her bir taraf hakkında ayda en çok 800 dolar olarak tesbit edilmiştir.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
lar yapıyorlardı. Macaristan seferinden dönüşte, Rüstem Paşa İran se*
ferine memur edildi. Fakat sonra Şehzade Mustafa vakası çıkınca, geri
çağrıldı ve Kanunî 1553 yılı yazında bizzat ordunun başına geçmek üzere
yola çıktı. İranlıları epeyi hırpaladı. Şah Tahmasb barış istedi. Kanunî
verdiği yazılı cevapta bu isteği kabul eylediğini bildirdi. Hammer'e göre,
bu, İran ile Osmanlı Devleti arasında ilk andlaşmadır : «Bu mektup Ba*
bıâli ile İran arasında bir barış andlaşması olarak ilk vesikadır. Zira.,
yarım asırdanberi, yani Şah İsmail tarafından Safevî hanedanının tesis
edilmesinden itibaren, iki devlet arasında mütarekeler yapılmış; fakat
aralarında yazılı hiç bir mukavele yapılmamıştı. Bilâkis, daima silâh al*
tında olan iki millet, Sünnilerle Şiileri ayıran bu eski kini tekrar kana
bulamak için bir bahane veya münasip bir fırsat bekliyorlardı. 29 Mayıs
1555 (8 Recep 962) de, yani Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almak*
la Avrupa'da Osmanlı hükümranlığını yerleştirmesinden yüz iki yıl son*
ra, onun halefi Süleyman İranlı'larla Amasya'da aktedilen bu birinci ba*
rış andlaşması ile Asya'da da Osmanlı hükümranlığını sağlamlaş*
tırdı.» (11).
3 — Bu ilk barış andlaşmasında (ki bir mektup verilip alınmasın*
dan ibaret olduğu anlaşılıyor) sınırlar hakkında bir kayda rastlayama-
dık. İkinci Selim tahta çıktığında İran'dan Erivan Valisi Şah Kulu Riya*
setinde bir tebrik heyeti geldi. Padişah Edirne'de bulunuyordu. Orad*
Kanunî'nin yaptığı andlaşma aynı esaslar üzerinden yenilendi (1568).
4 — Bundan sonra Üçüncü Murat (İran'da Şah Abbas) zamanında,
İstanbul'da 21 Mart 1590 da (998 Nevruz) bir barış andlaşması imzalan*
mıştır. Bu andlaşma Lala Mustafa Paşa'nın (985) de başladığı ve oniki
yıl sürmüş olan sefere nihayet vererek Tebriz'i, Azerbaycan'ın Tebriz'e
tâbi parçasını, Şirvan'ı, Gürcüstan'ı ve Şehrizor'u (Kerkük) ü Osman*
lılara vermiştir (12). Buna «Ferhat Paşa Musalehası» da denmiştir.
(11) Hammer, Histoire de l'Empire Ottoman, c. 6, s. 70. Bu andlaşmamn İstan*
bul'da imzalandığını yazan d'Ohsson ile Hammer arasında anlaşmazlık vardır. Ham*
mer, d'Ohsson'un yanıldığını söylüyor (c. 6, s. 478, not 28).
Abdurrahman Şeref ise : «Her tarafa akıncılar saldırılıp cenge daveti mııtazam-
mın Şaha gönderilen namei hakaret âmize muntazır olan cevap vurudetmiyerek belki
musaleha talebiyle murahhaslar geldiğinden dilhahı âli veçhile şeraiti sulh takrir ve
muahedename teati kılındı. îran ile ilk akteiilen muahedei resmiye budur (Tarihi
Devleti Osmaniye, cilt 1, tab-ı sani, s. 269).
(12) Hammer, cilt 7, s. 223 (Fransızca metin).
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
5 — Birinci Ahmet zamanında İran'la İstanbul'da yeni bir barış
andlaşması imzalanmıştır : (Nasuh Paşa Andlaşması) adiyle de anı*
lan bu vesika ilesmırlar Üçüncü Murat ve Üçüncü Mehmet «amanında
daki şekline sokulmuştur. O zamana kadar İran tarafından her yıl ve*
rilmekte olan iki yüz ipekten de vaz geçilmiştir (1613) (13).
6 — İkinci Osman zamanında, Serav ovasında, Nasuh Paşa Andlaş*
ması esasları dahilinde, Sadrazam Halil Paşa ile Şah Abbas'm murahhas
Elçisi Burun Kasım arasında yeni bir barış andlaşması imzalanmıştır.
(26 Eylül 1618 - Şavval 1027).
7 — Dördüncü Murat zamanında, Bekir Subaşı'mn ve oğlu Mehmet'*
in ihaneti üzerine Bağdat Şah Abbas'ın eline geçmişti. Diğer taraftan
Erzurum Beylerbeyi Abaza Paşa da isyan ederek Îranlılar'dan yardım
istemişti. Sadrazam Husrev Paşa Şark seferine çıkarak Abaza isyanını
bastırdı. Fakat Bağdad'ı alamadı. Dördüncü Murat bizzat sefere çıktı»
önce Revan'ı aldı. İkinci seferde Bağdad'ı aldı. Kendisi rahatsızlığı do-
layısiyle İstanbul'a döndü. Sadrazam Kara Mustafa Paşa barış andlaşma-
(13) Bu andlaşma Reisülküttap veya nişancı tarafından tanzim edilecek yerde,
Hoca Sadettin oğlu Müftü Mehmet efendi tarafından tanzim edilmiştir. Hammer bunu
andlaşmada dinî kayıtlar bulunmasına veriyor (cilt 8, s. 190).
Abdurrahman Şeref hâdiseyi şöyle anlatıyor : «Nasuh Paşa muharebeyi başa çı-
karamıyacağmı aklı kestiğinden Ferhat Paşa musalehasında '998) Devleti aliye idaresi*
ne geçen Tebriz, Revan ve Şirvan ilkâlarını Şaha red ve teslim ve fakat memaliki
mezkûre vergüsü olmak üzere, mahsurundan'senevi ikiyüz yük harir ve sair eşya ve*
rilmek şartiyle emri sulhu takrir ve tetmin eyliyerek (1020) ilk senelik hedayayı müs-
tashiben Dersaadete geldi (cilt 2, s. 24).
Netayicilvukuat sahibi ise işi şu suretle hikâye etmektedir : «Sadrazam Üsküdar'*
dan hareket edelidenberi Şah'ı Acem name ve Elçiler gönderip Sultan Süleyman hudu*
du üzerine akd.i sulh olunmak ricasında ve Saltanat'ı seniye dahi Ferhat Paşa sulhu
mucebince Tebriz ve Revan ve Şirvan ilkâlarının teslimi dâvasında olduğu halde bu
kerre Diyarbakır muştasına varid olan name'i Sahi de talebolunan memleketlerin vir-
gûsu olmak üzere mahsulünden senevi iki yüz yük harir vesair eşya teslim olunmak
sartiyle akd'i musaleha olunmak istidası takrir olunduğundan Sadrıazam iğfal kasdiyle
sureta mümaşat irae ve keyfiyeti rikâb'ı Hümayuna arz edip bin yirmi senesi evailinde
Diyarbakır sahrasına çıkmıştı. Müteakiben mürtahil'i dar'ı ahret ve Diyarbekir Valisi
Nasuh Paşa nail'i Sadaret olup istirahati asakiri mansure niyetiyle iltimas-ı Şaha müsa*
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
«mı imzaladı (1639). Kasr-ı Şîrin Andlaşması adiyle anılan bu andlaş
manın sınırlar hakkındaki hükümleri şunlardır : (14).
«Bağdat ve Azerbaycan semtlerinde olan sınır ve huduttan Cisar»
ve Baddanî nam mahaller canibi hümayunumuza müteallik olup Meydil
cin kasabası ve Dertenke varıncaki Dertenke - Sermin nam mahal sınır
tâyin olunup mabeyinde olan sahraları ile canibi hümayunumuza olup ve
yanında vâki olan dağ öte tarafa kalıp ve Derne ve Dertenke meyilbaşı
sınır tâyin olunup canibi hümayunumuza ola ve Caf aşiretlerinin Ziyaed-
din ve Haruni tâbir olunur kabileleri tarafı şerifimize olup Debre v«
Zerdolu öte tarafa kalıp ve dağ üzerinde vâki olan Zincir Kalesi hedmtt
harap olup Kalei mehdudei mezburenin garbi tarafında olan köylüler ca-
jnibi hümayunumuza kalıp şarkî tarafında olan köylüler öte canibine ola
ve Şehrizor kurbinde Zalim kalesinin ötesinde vâki olan dağın kalei mez-
hureye nazır olan etrafı canibi hümayunumuzdan zaptolunup ve Orman
Kalesi tevabii köyleri ile öte tarafa kala ve Şehrizor Çigan gediği sınır
olup Kızılca ve tevabii ile canibi hümayunumumuza zaptolunup Mihriba»
tevabii ile öte tarafa kala Van serhaddinde Kastor ve Baku ve Kars ca^
nibinde Megazird Kaleleri tarafeynden yıktırılmak üzere karar veril*
meğin müşarülileyhimanın ber minval-i meşruh ettikleri kavlükarara ra-
xı olduğunuzu ve vefimabad muahede ve musafatı merasimin riayet mu-
vasat ve muvalâtı levazımının siyanet edip imanımıza vefa eyleyevüz de-
yu taahhüt ettiğinizi ve anın kesrü hulfünden iba ve içtinap gösterdiği-j
nizi olnamede tasri hedip makamınızdan gelen vesikai mehtume makbulü
hümayunumuz olmasını istida ettigün » (15).
(14) «Sadrazam Kara Mustafa Paşa yedi senedenberü cuyuşu İslâmiyenin, İran
serhadlerinde meşgulü cenk ve âşub olarak huzur ve asayişe ihtiyaçlarını derk eyledi*
ğinden ve Şahı Acem'den dahi sulh niyaziyle elçiler geldiğinden elan mer'i olan hu-
4İufc üzerine akdi müsaleha ederek Darülsaltanatüsseniye'ye avdet edildi» (Abdurrah-
mari Şeref, cilt 2. s. 39>.
(15) Bu andlaşma metni Mecmuai Muahedat, cilt 2,. s. 30» - 312 d« vardır. İra»
ile imzalanan andlaşmalarda» Mecmuai Muahedat'da metni bulunan ilk vesika budur.
Jîoradonkiyân ve Hammer'de de bundan önceki andla^maiarın lam metinleri yoktur.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
1642 (1052) de, Şah İkinci Abbas'ın cülusunu bildirmek üzere, İs*
tanbul'a Maksud Han Riyasetinde bir heyet gelmiş ve mevcut andlaşma
mucibince Van dağlarında Melet kalesinin yıkılmasını istemiştir.
8 — İran ile bir müddet sulh halinde yaşandıktan sonra, bu memle*
kette dahilî kargaşalıklar çıkınca yeniden müdahale icabetti. Safevî hane*
danından Şah Hüseyin tekrar sünnilere kötü muamele etmeğe başlamif
Kafkasya'daki sünni kabileler isyan etmiş ve Osmanlı Devletinden yar*
dım istemişlerdi. Efganlılar aşireti Reisi Miradis oğlu Mahmut Han Kand-
har'dan hareket ederek İran içerlerine girdi ve Safeviler'in merkezi olan
İsfahan'ı zapt ve Şah Hüseyin'i esir etti. Her ne kadar Hüseyin'in oğlu
Tahmasp Kazveyn'de babasının yerine Şahlık ilân etti ise de İran'ın şar*
kı Afganlılar elinde kalmıştı.
Bu durumdan istifade etmek istiyen Osmanlı Devleti, zaten kendisi*
ne sığınmış olan Dağıstan, Şirvan, Gürcüstan'a ilâve olarak Van Valisi
Köprülü Zade Abdullah Paşa kumandasındaki kuvvetlerle Kirmanşah ve
Ardalan ve Hoy havalisini de kolaylıkla istilâ etmiş idi (1723).
Bu sırada Deli Petro da Safevî Devleti mirasından istifade etmek ig-
tedi. Dağıstan, Derbent, Baku Kalelerini zaptetti. Sonra da Hazar Def *
inizi sahillerinde Ceylan, Mazenderan ve Esterabad'ın kendisine verilme*
sine karşılık Ef gani ilan çıkarmayı Tahmasp'a vadetti. Ve bir andlaşma
yaptı. Fakat Purut andlaşmasiyle Rusya'yı Karadeniz sahillerinden
ıızaklaştırmış olan Osmanlı Devleti, onu, Kafkasya'dan çıkarmak ve Har
zer sahillerinden de uzaklaştırmak arzusunda idi. İstanbul'daki Rus El*
cisi ile bu hususta müzakereye girişildi. Bir neticeye varılamadı. Vaziyet
gerginleşti. Nihayet Fransa Elçisinin tavassutu ile Kur ve Araş nehirle*
rinin birleştiği yerden Kuzeye doğru Hazer sahilleri Rusya'da kalmak,
Şirvan Hanı Şimahide ikamet etmek ve İran'ın batı eyaletleri Osmanlı
Devletinin olmak şartiyle, taksim andlaşması imzalandı (1724). Bu tak*
sicide Türkiye'ni» hissesine düşen kısımları temamen elde etmek maksa-
diyle askerî hareketlere girişildi. Neticede, Efganlı'lar Reisi Mahmut
Şahın halefi Eşref Şah ile, Kirmanşahan, Hemedan, Memleketi Sitte,
Ardalan, Nihavend, Azmâbad, Loristan, Mekri, Mereza, Hoy, Serkân,
Tebriz, Dilâviz, Gerice, Karabağ, Revan, Ardübad, Naheİ'van' Tifflfe ile
bütün Gürcistan, Şimaği, Şirvan müebbeden Osmanlı Devletine ait kat*
mak ve Eşref Şah da İran Şahı tanınmak şartlarile andlaşma yapıldı.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
(Andlaşmayı Serasker Bağdat Valisi Hasan Paşazade Ahmet Paşa im*
zaladı) (16).
1727 yılı Ekim ayında (17 Sefer 1140) Hemedan'da imzalanmış olan
bu vesikanın 7 nci maddesinde, Basra yakınlarında Huveyze adlı yere
Şah tarafından müdahale ve burasının Padişah tarafından zaptına engel
olunmıyacağı yazılıdır.
Yukarıki esaslara göre sınırın yerinde çizilmesi için iki tarafça bu
işe adamlar memur edilecek ve bunlar sınırı çizeceklerdir.
9 — Bu sulh uzun sürmedi. Bağdat Valisi ve Şark Seraskeri Ahmet
Paşa yeniden harekâta girişti. Hemedan, Kirmanşahan, Ardalan, Urmi-
ye, Tebriz yeniden zaptedildi. Şah Tahmasp sulh için müracaat etti. He*
medan ve Tebriz eyaletleri Şaha iade ve Revan ve Şirvan Osmanlı Devle*
tinde kalmak şartlarile andlaşma yapıldı (1144).
10 — Fakat her iki taraf da bu andlaşmadan memnun kalmadı. Ba*
bıâli galip iken arazi geri verilmesini hoş görmedi. İran'da Nadir Ali Han,
Tahmasp'ın yerine Üçüncü Abbas'ı Şah yaptı ve kendisi de Şah vekili
olarak, Irak'a hücum ederek Bağdad'ı muhasara eyledi. Üzerine ordu sev-
kedildi. Nadir Ali mağlûbedildi (1146). Fakat yeniden asker toplayarak
tecavüz etti. Bu defa galip geldi ve «mülhakatı İran'dan zaptolunan me-
malik kamilen iyadii acame intikal eyledi» (1148) (Abdurrahman Şeref,
cilt 2, sahife 166).
Bundan sonra Nadir Ali Şah sulh için müracaat etti ve Safeviler
zamanındaki hudut üzerinde anlaşmak istedi. Kabul olundu ve İstanbul'*
da barış andlaşması imzalandı. 1736 (Cemaziyelâhir 1149) da Birinci
Mahmut (İran'da Nadir Şah) zamanında İstanbul'da Vezir Mustafa Pa*
şa, Fetva Emini Abdullah Efendi, Edirne Mollası Halil Efendi ile Abdül-
baki Han ve Mirza Ebülkasım ve Molla Ali Ekber arasında imzalanan bu
(16) Hemedan'ın alınması üzerine İzzet Ali Paşa şu beyitle tarih düşürmüştür:
Ben de bu fethi mübine dedim İzzet tarih - Aldı Han Ahmed'i âdil Hemedan ül*
kesini (1136).
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
21
kumandasında ordular şevketti ve İranlıların evvelce usulsüz ele geçirdik*
leri yerler geri alındı. 1908 de Rusya'da muhtelit bir sınır tahdidi komis*
yonu kuruldu. Türkiye adına, Van Valisi Tahir Paşa'nın reisliğinde, Mir*
liva İzzet Paşa ve Trabzon Maarif Müdürü Tevfik Bey, İran adına Rumi-
ye Hâkimi Muhteşemüssaltana bu komisyona memur edildiler. Türk ordu*
larının zaptetmiş olduğu yerler Savuş Bulak, Bana, Serdeşt, Sülduz, Uşn*
ve Lâheycan, Sine, Rumiye mülhakatından Dol, Dest, Branduz, Terguvar,
Merguvar, Somay, Bradoşt ve Selmas'a mülhak Çarik Osmanlı devletinde
kalmak şartiyle karara varılmıştır (24).
15 — Trablus harbi esnasında, daha evvel iran'da nüfuz mıntakaları te-
«s etmiş (1907) olan İngiltere ile Rusya Babıâli'ye birer nota vererek yuka*
rıda bize terkedildiğini yazdığımız Şark Nahiyeleri (Nevahii Şarkiye) nüt
bir ay zarfında temamen tahliyesini ve daha sonra Basra körfezinden Ara-
rat dağlarına kadar Türk - İran sınırının Rusya, İngiltere, Türkiye ve İran
Hükümetleri murahhaslarından mürekkep bir smır komisyonunca katî su*
rette tâyin ve tesbitini istemişlerdir. Bu arzuyu tatmin için Tahran'da ve
İstanbul'da müzakere ve muhabereler cereyan ettikten sonra 17 Kasım
1913 te İstanbul'da Sadrazam Sait Halim Paşa ile, Britanya Büyük Elçisi
gir Louis Mallet, İran Büyük Elçisi Mirza Mahmut Han, Rusya Büyük El-
§isi M. de Giers arasında Türk İran sınırının tahdidine dair bir protokol
imzalandı. Bu vesika sınırın 1848 statükosu üzerinden tesbitini kararlat*
tınyordu.
Adı geçen yerleri, Türkler 1913 Ağustos'unda boşaltmıştı. Muhtelit
komisyon faaliyete geçti. Fakat o işini bitirmeden 1914 harbi patlayıp!
Türkiye de harbe girince Ruslar komisyon azalarını esir ettiler ve komis*
yon dağıldı.
1914 - 1918 harbi esnasında Türk kuvvetleri İran içerlerine ilerlem»-
ler yapmışsa da buralarda kalmamışlardır.
16 — Mondros mütarekenamesinin 11 inci maddesi «Türk kuvvetlerinin,
İran'ın kuzey batısından, harpten önceki sınırların gerisine kadar, çekil*
meleri esasen emredilmişti. Bu muamele ifa olunacaktır» şeklini» bir hü*
küm ihtiva etmekte idi.
Türk kuvvetleri İran'dan büsbütün çekilince Çarik Nahiyesinde §e-
kâk aşireti Reisi Simko (İsmail Ağa) Rumiye'ye üç yıl kadar hâkim ol*
muştur. Sevr Andlaşmasmm birinci maddesinin dördüncü bendi Türkiy*
 
Üst