Kasım Bin Muhammed Bin Ebubekir (R.A)

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
Kasım Bin Muhammed Bin Ebubekir (R.A)


İmam Kasım el-Fakih diye de anılır.

Hz. Ebubekir'in torunu idi. Babasının adı: Muhammed

Hem fakih, hem de arif. Tabiinin büyüklerinden. Medine'de zuhur eden en büyük yedi alimden biri. Diğerleri şunlardı: 1-Harise b. Zeyd b. Sabit Ensari, 2- Said b. Müseyyeb, 3- Urvet b. Zübeyr, 4- Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ud, 5- Hars b. Hüşşam, 6- Süleyman b. Yaser.

Annesi , Yezd-i Cerdin kızı olduğundan dolayı, İmam-ı Kasım ile Peygamberimizin (S.A.V) evladından İmam-ı Zeynel Abidin ile teyze çocukları.

Babası Mısır' da şehit edilince küçük yaşta yetim kalmış ve halası, mü'minlerin annesi, Hz. Aişe (R.A) validemizin yanında büyümüştür.

Halası Hz. Aişe (R.A), Abdullah b. Ömer, İbn-i Abbas, Ebu Hureyre ve Muaviye (R.Anhum) gibi meşhurlardan hadis rivayetinde bulunmuştur.

Selman-ı Farisi' nin (R.A) sohbetinde kemale erdi. Silsile-i Aliyyenin üçüncüsüdür. İmam-ı Cafer hazretleri bunun sohbetinden feyz aldı.

İmam-ı Malik onu methederken: "Kasım bu ümmetin fakihlerinden bir fakihtir" demiştir.

Yahya b. Said: "Medine'de Kasım'dan üstün bir kimseye yetişmedi" der.

İbni Sa'd: "Kasım, güvenilir idi, alim idi, imam idi, fakih idi, çok hadis bilirdi, takva ve ver'a sahibiydi" diye kendisini methetmektedir.

Ebuz-Zenad: "Ben Kasım'dan daha çok fıkıh ve hadis bilen kimseyi görmedim" demiştir.

İbni Umeyne onun devrinin en büyük alimi olduğunu söylerken, İbni Said: "Kasım, ilimde önder, fıkıhta otorite, takvaca yüksek ve çok hadis bilen bir zat idi" demiştir.

Ömer bin Abdülaziz onun için: "Eğer birini yerime halife seçmem icap etseydi Kasım'ı seçerdim" demiştir.

Allah (C.C) ve Resulü (S.A.V) namına konuşmanın ve fetva vermenin mesuliyetini müdrik bir zat idi. Şu sözleri bunu açıkça göstermektedir: "insanın Allah (C.C)' ın hakkını bildikten sonra cahil olarak yaşaması bilmeyerek fetva vermesinden daha hayırlıdır.

"Her sabah mescidi Nebiye gelir, iki rekat namaz kılar sonra Resulullah (S.A.V)' ın minberi ile kabri arasında oturur, kendisine sorulan meseleler hakkında fetva verirdi.

Daima düşünceli ve haşyetli. başı daima bir tarafa eğik dururdu. Gözlerinin yaşı durmaz akardı.

H. 31 yılında tevellüd etti. H. 101 veya 106 yılında Mekke ile Medine arasında Kadîd denilen yerde vefat etti.

Mübarek uzun boylu, iki tarafı seyrek siyah sakallı, siyah gözlü idi
 

zühd

Profesör
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
1,592
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul/Ataköy
Web sitesi
www.why-islam.net
Kasım bin Muhammed

Kasım bin Muhammed hazretleri, tabiinin büyüklerinden ve Medine'de yetişen ve kendilerine "fukaha-i seb'a" adı verilen yedi büyük âlimden biridir.

İnsanları Hakka davet eden onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşturan ve kendilerine "silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velilerin üçüncüsüdür.

Babası Muhammed, Hz. Ebu Bekir'in oğludur. İmam-ı Zeynel-âbidin ile de teyze çocuklarıdır. Babası şehid edilip küçük yaşta yetim kalınca, halası Hz. Aişe validemizin yanında büyüdü. Eshab-ı kiramdan birçoğuna yetişmiş ve onlardan ilim öğrenip başta halası Hz. Aişe, Ebu Hüreyre, ibni Abbas ve ibni Ömer gibi meşhur sahabilerden hadis-i şerif rivayetinde bulundu.

Tasavvuf ilminde mütehassıstı. Vera ve takvada eşi ve benzeri yoktu.

Resulullah efendimiz, tasavvuf ilminin bu yüksek marifetlerinin hepsini, bu zatın dedesi olan Hz. Ebu Bekr-i Sıddik'ın kalbine akıttı. O, ruh ilminde de bir mütehassıs oldu.

Hz. Ebu Bekr-i Sıddik da Resulullah'tan aldığı bu feyizleri, Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi'nin kalbine akıttı. Ruhu yükselten ve onu besleyen bu marifetlere, Muhammed bin Kasım da, Selman-ı Farisi'nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mütehassısı olmuştu.

Silsile-i aliyye büyüklerinin dördüncüsü olan İmam-ı Cafer-i Sadık da, Kasım bin Muhammedin sohbetinden feyz aldı.

Hadis ve fıkıh ilminde zamanının en yükseğiydi. İlimde ve takvada eşine rastlanamayacak bir yüksekliğe erişmişti. Çok hadis-i şerif nakletti. İlmi herkes tarafından takdir edilirdi. Ömer bin Abdülaziz'in; "Eğer birini yerime halife seçmem gerekseydi, Kasım'ı seçerdim" buyurmuştur.

Dini meseleler hakkında çok hassas davranır, ancak açık olanları hakkında fetva verirdi. Her sabah Mescid-i Nebi'ye gelir, iki rekat namaz kılar, sonra Resulullah'ın minberi ile kabri arasına oturur, kendisine sorulan meselelere fetva verirdi. Mezheb imamlarımızdan Malik bin Enes de onun hakkında: "Kasım, bu ümmetin, fakihlerindendi" buyurmuştu.

Kendisi anlatır:

"Bir gün halam Hz. Aişe'nin yanına vardım. Ona; "Anacığım (Halacığım), bana Peygamber efendimizin kabri şerifine götür!" dedim.

Bunun üzerine bana Hücre-i Saadeti açtı. Üç kabir gördüm. Pek yüksek olmadıkları gibi, pek yerle beraber de değillerdi. Üzerlerine kızılca çakıl taşları dökülmüştü. Peygamber efendimizin şerefli kabri hepsinden ilerdeydi. Hz. Sıddik'ın başı, Fahr-i kâinat hazretlerinin mübarek sırtı hizasında, Hz. Ömer'in başı da Resulullah efendimizin ayağı hizasındaydı."

Mekke ile Medine arasında Kudeyd denilen yerde 725 senesinde vefat etti. Vefatından önce gözlerini kaybetti. Öleceğini anlayınca oğluna dedi ki:

"Benim üzerimde bulunan şu elbiselerim kefenim olsun" dedi.

O esnada üzerinde gömlek, peştamal ve cüppe vardı.

Oğlu; "Babacığım bunu iki katına çıkarsak olmaz mı?" diye sordu. Oğluna buyurdu ki:

"Dedem Ebu Bekir de böyle üç parça bir kefene sarılmıştı. Bizim için ölçü onlardır. Bu kadarı kâfi, sonra dirilerin yeni giyeceklere ölülerden daha çok ihtiyacı var."

Güzel sözlerinden birisi şöyledir:

Bizden önce yaşayan büyüklerimiz, başa gelen musibetleri güzellikle karşılamayı, kendilerine verilen nimetleri de alçak gönüllülük ederek almayı severlerdi.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Hazretin bir başka kaynaktaki biyografisi.

KASIM b. MUHAMMED b. EBÛ BEKİR Rh.A HAZRETLERİ

Ebû Muhammed (Ebû Abdirrahmân) el-Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr es-Sıddîk el-Kureşî et-Teymî el-Medenî (ö. 107/725 [?])
Hazret-i Osman'ın halifeliği döneminde doğdu. Annesi Şevde isimli bir ümmüveleddir. Babasının öldürülmesinden sonra bir müddet halası Hazret-i Âişe'nin yanında kaldı. Ondan, babaannesi Esma bint Umeys, Zeyneb bint Cahş, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre, Muâviye b. Ebû Süfyân, Abdullah b. Amr b. As ve diğer bazı sahâbîlerden hadis rivayet etti. Kendisinden hadis nakledenler arasında Yahya b. Saîd el-Ensârî, Ali b. Ebû Talha, Şa'bî, Nâfi', Salim b. Abdullah b. Ömer, Ebû Bekir b. Hazm, Mâlik b. Dînâr, İbn Şihâb ez-Zührî, İbn Ebû Müleyke, Rebîatürre'y, Ubeydullah b. Ömer b. Hafs, Ebü'z-Zinâd, Abdullah İbn Avn, Eyyûb es-Sahtiyânî gibi şahsiyetler vardır. Hadis tenkitçilerinin güvenilirliği hususunda görüş birliğine vardığı Kâsım'ın Abdullah b. Mes'ûd'dan mürsel, babası aracılığıyla dedesinden münkatı rivayetlerde bulunduğu da kaydedilmektedir.
Mus'ab ez-Zübeyrî Kâsım'ı "tabiînin hayırlılarından" İmam Mâlik "ümmetin fakihlerinden" diye anarken Yahya b. Saîd Medine'de Kâsım'dan daha faziletlisini görmediklerini söyler. Ebü'z-Zinâd da hadis konusunda ondan daha âlimine rastlamadığını, Zührî fetvanın Seleme b. Ekvâ', Kasım ve Sâlim'de toplandığını belirtmiştir. Ali b. Medînî, zamanının en faziletlisi şeklinde tanımladığı Kâsım'ın 200 hadis rivayet ettiğini açıklarken Mâlik'e göre bu sayı 100'ü bulmaz. İbn Avn onun hadisleri harfiyen rivayet edenlerden olduğunu söyler. İbn Maîn, Ubeydullah-Kâsim-Âişe râvi zincirini "altın yaldızlı sened" şeklinde niteler. Müslim b. Haccâc'ın çok önem verdiği Kâsım'a ait rivayetler Kütüb-i Sitte'de yer almıştır.

Âlimlerin ölüp gitmesiyle ilmin yok olmasından endişe eden Halife Ömer b. Abdülazîz, Medine Valisi Ebû Bekir b. Hazm'a bir ferman göndererek başta teyzesi Amre bint Abdurrahman ve Kasım b. Muhammed'in rivayetleri olmak üzere Hazret-i Peygamber'in hadislerini araştırıp yazmasını istemiştir. Bunun üzerine Ebû Bekir'in rivayetleri derleyip halifeye gönderdiği belirtilmektedir.
"Fukahâ-i seb'a" olarak anılan Medineli meşhur yedi tabiîn fakihi arasında yer alan Kâsım'ın Mescid-i Nebevî'de ders halkası vardı. İlmi gizlemenin helâl olmadığını söyler, sorulan sorulardan bilmediklerini cevaplandırmaz, bir fikir beyan ettiğinde onun şahsî görüşü olduğunu ve mutlaka hakkı yansıttığını ileri sürmediğini vurgulardı. Özellikle ehl-i re'ye, insanın Allah'ın farzlarından habersiz yaşamasının bilmediği şeyleri O'na ve Resulü'ne nisbet etmesinden daha hayırlı olduğunu söyleyerek indî fetva vermemelerini öğütlerdi. Fetvalarına bir örnek olarak kişinin akıl ve ruh sağlığının temini ve yolculukta develerin hızlandırılması gibi meşru amaçlarla mûsikiyi caiz görmesi zikredilebilir (Ebû Abdullah el-Halî-mî, III, 20).
Kur'an'ı tefsire -dirayet tefsiri olmalı- çalışmayan Kasım Kaderiyye'yi lanetlemiş ve kader hususunu tartışan bir gruba Allah'ın açıklamadığı şeyi tartışmamalarını tavsiye etmiştir. Şâkir Mustafa onun Taberî, Vâkıdî ve Belâzürî gibi tarihçiler tarafından iktibas edilen megâzî ve halifelerle ilgili bazı haberlerinden hareketle bu hususları içeren bir kitap yazmış olabileceğini söylemektedir {et-Târîhu'l-'Arabî,s. 154).
Ömrünün son üç yılında gözleri görmeyen Kasım, yetmiş veya yetmiş iki yaşında iken bir hac ya da umre yolculuğu sırasında Kudeyd mevkiinde vefat etti ve Müşellel'de defnedildi. Ölüm tarihiyle ilgili olarak 101 (719), 102. 106, 107. 108 ve 112 (730) yılları verilmekte, İbn Hacer el-Askalânî gerekçe göstermeksizin doğrusunun 106 olduğunu ileri sürmektedir {Takrîbü't-Tehzîb, II, 120). İlk kaynakların bir kısmı ise 107 tarihini esas almaktadır. Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Ebû İshak eş-Şîrâzî ve İbn Mencûye tarafından kaydedilen 117(735), 121 ve 130 yılları iktibas veya istinsah hatası olmalıdır. Amcası Abdurrahman'ın kızı Kureybe ile evlenen Kâsım'ın Abdurrahman, Ümmü Ferve, Ümmü Hakîm ve Abde adında çocukları vardı; Ca'fer es-Sâdık kızı Ümmü Ferve'den olma torunudur.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bir menkıbesi...

Bir bedevi gelip birgün kendisine: "Sen mi daha alimsin, yoksa Salim mi?" diye sordu. Bu Salim muhtemelen Hz. Ömer'in torunu olan Salim olmalıdır. Kasım, zor bir soruyla karşı karşıyaydı. "Ben daha alimim" dese, nefsine pay çıkarmış olacaktı. Bu ise edebine yakışmazdı. "Salim benden daha bilgilidir" dese, işin gerçeği o değildi. Çünkü Salim'in bilgisi kendisinden daha azdı. En iyisi bu safhada nefsine pay çıkarmadan ve fakat Salim'i de incitecek bir söz sarfetmeden cevap vermekti. Kasım öyle yaptı: "Salim gerçekten saygıya layık değerli bir insandır" dedi.
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Allah razı olsun kardeşim tarikat büyüklerimizdir..
 
Üst