Karincalar...

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Bahar gelmişti, her yer yeşillenmiş, tazelenmişti. Tabiat baharda gaflet uykusundan uyanmış yaratıcının varlığını tellallar gibi bağırarak ilan ediyordu. Ağaçlar çiçeklenmiş, toprak yeşillenmiş, arılar, kelebekler bir o yana, bir bu yana uçuşuyor, her canlı kendi lisanıyla ibadette, taatde, secdede bulunuyordu. Çiçekler kokularıyla insanı sarhoş ediyor, sular ise akarken çıkardığı sesle insanı zikre sokuyordu. Tabiat Allah’ın varlığını, birliğini insanın gözleri önüne seriyordu. Ben ise bir ağacın gölgesinde oturmuş O yüce sanatkârın bu tablosunu hayranlıkla seyrediyor, bir yandan da görülenin ötesini keşfetmeye çalışıyordum...

Derken gözüme bir karınca yuvası takıldı. Karıncaların kimisi yuvasına bir şeyler götürüyor, kimisi de yuvasından çer-çöp çıkarıyordu. Bir karıncada bulduğu bir tohumu yuvasına götürmek için olağanca gücü ile çaba harcıyordu. Ama yükü o kadar ağır olmalıydı ki düşüyor, kalkıyor ama pes etmiyordu. Çünkü o onun rızkıydı, rızk ise kolay elde edilmiyordu. Güç gerekiyordu, sabır gerekiyordu. Önüne gelen engelleri aşmak gerekiyordu. Önüne çıkan engellerde zorlanan karıncaya iki karınca yardıma koştu. Beraberce o tohumu yuvalarına taşıdılar. O anda Cenab-ı Hakk’ın yardımı bu olsa diye düşündüm.

Uzun zaman önce karıncalar hakkında bir şey duymuştum. Karıncalar yuvasına götürdüğü tohumları, kışın kabuklarını yiyerek yaşamlarını sürdürüyorlar, baharın gelmesiyle de kabukları yenmiş tohumları dışarıya çıkararak, çimlenmeyi sağlıyorlarmış. Bu olay beni düşünmeyi sevk etti. Yaratılmışların en küçüklerinden biri olan bir karınca bile Rabbi’nin verdiği nimetler karşısında O’na şükür ediyordu.

Sonbaharın gelmesiyle ölen tabiattın, ilkbahar’da tekrar dirilmesi, ağaçların yapraklanıp, çiçeklenmesi, toprağın yeniden canlanması, çeşit çeşit rızkları bağrında taşıması Cenab-ı Hakk’ın varlığının ispatı değil midir?

Düşündüm ki bu kâinatta hiçbir şey boş değil. Her zerrenin, her yaratılanın bir görevi var. Hepsi görevlerini tam bir teslimiyet içinde yerine getiriyor. Yaratıcısına hamd ile tesbih ediyorlar. En küçük de, en büyük de Rab’lerinin önünde secde halinde, sema halinde…

Ya bizler. Yaratılmışların en şereflisi, en üstünü olan bizler…

Bizler yaratıcımız için ne yapıyoruz?

Bizi yaratıp dünyaya gönderen, türlü türlü nimetlerle rızklandıran yaratıcımıza kul ola biliyor muyuz?

Verdiği nimetler karşısında şükredip, O’na verdiğimiz sözleri yerine getirebiliyor muyuz?

Yoksa ağustos böceği gibi dünyamızı yaşayıp, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna eli boş mu gideceğiz?

Uyan ey gafil insan, üç günlük dünya için ahiretini harcama. Dünyanı yaşarken ahiret hayatın için de hazırlık yap.

Yarın ne olacağını bilemezsin.

Hemen şimdi öyle bir hediye bohçası hazırla ki yarın Cenab-ı Hakk’ın huzuruna vardığında , o hazırladığın hediye bohçasını , seni yaratana sun.

Hem sen hem de O mutlu olsun.

CENAB-I HAKK HEPİNİZİN YAR VE YARDIMCISI OLSUN


 
Üst