Kâmil iman sahibi miyiz?

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Sual: Olgun imana kavuştuğumuzu bilebilir miyiz?
CEVAP
Evet bazı alametler vardır. İnsan bunlara bakarak kâmil iman sahibi olup olmadığını anlayabilir. Mesela Hasan bin Muhammed bin Hasan hazretleri buyuruyor ki:
Şu üç şeyi yapan kâmil iman sahibidir:
1- Sever ama sevgisi bâtıla düşürmez.
2- Kızar ama, kızması haktan ayırmaz.
3- Güçlü iken de, hakkı olmayana el uzatmaz.
Eshab-ı kiram, “Biz, insanlardan gelen sıkıntılara sabretmeyenleri, kâmil iman sahibi saymazdık” buyuruyorlar. Bir âyet meali:
(Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak, Allah rızası için akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, saillere ve mükateb köle [ve esirlere] sevdiği maldan harcamak, namaz kılmak, zekat vermek, antlaşmada sözlerini yerine getirmek, sıkıntı, hastalık ve savaşta sabretmektir.) [Bekara 177]
Bu âyet-i kerimede, insanı olgunlaştıran esaslar açıkça bildirilmiştir. Bunlar da sağlam iman, iyilik, yardım ve nefsin ıslahıdır. Bu hasletleri kendisinde toplayan bir kimse, iman ve itikadına göre, sıdkla vasıflandırılmış, takva ile övülmüştür. Peygamber efendimiz, (Bu âyetin bildirdiği hususlarla amel eden, kâmil iman sahibi olur) buyurdu. (Tibyan)

Haramlardan kaçan ve ibadetleri yapan kâmil iman sahibidir.
İbadetleri yapıp imanıma bir zarar gelir diye korkanın ve “Günahlarım çoktur, ibadetlerim beni kurtarmaz” diye düşünenin imanı kuvvetli demektir. (Bezzâziyye)
Konu ile ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini örten hilm.) [Nesai]

(Şu üç kimsenin imanı kemâle ermiştir:
1- Hiç kimsenin kınamasından korkmadan Allah yolunda yürüyen,
2- Ameline riya karıştırmayan,
3- Dünya ve ahiretle ilgili iki işten ahirete ait olanı dünya işine tercih eden.) [Deylemi]

(Şunları yapan kâmil imana sahiptir:
1- Allah için seven, Allah için buğzeden,
2- Diliyle de Allah’ı anan,
3- Kendisine hoş geleni, başkasına da hoş gören,
4- Kendisi için istemediği bir şeyi başkası için de istemeyen,
5- Hayır konuşan veya susan.) [Taberani]

(Sevdiğini yalnız Allah için sevenin imanı kâmildir.) [Beyheki]
(Allah’ın dostlarını sevip, düşmanlarını düşman bilenin imanı kâmildir.) [Ebu Davud]

(İhsan sahibi olanın imanı kâmildir.) [İ.Ahmed]
(İmanı kâmil olan mümin, güzel ahlaka sahip olandır.) [Taberani, Deylemi]
(Nerede olursa olsun, Allahü teâlâyı unutmamak, kâmil imanı gösterir.) [Beyheki]

(Allah ve Resulünü her şeyden çok seven, sevdiğini yalnız Allah rızası için seven ve ateşe düşmekten çok, küfre düşmekten korkanın imanı kâmildir.) [Buhari]

(Belayı nimet, bolluk ve rahatlığı musibet saymayanın imanı kâmil olmaz.) [Taberani]
(Emanete riayet etmeyenin imanı kâmil değildir.) [Taberani]
(Komşusu, zararından emin olmayanın imanı kâmil değildir.) [Bezzar]

Sual: Çocuklarıma Allah korkusunu nasıl öğreteyim?
CEVAP
Çocuklarımıza Allah korkusunu öğretmeye çalışmak, en başta gelen vazifemiz olmalıdır. Bunun için önce Allah sevgisi olmalı. Bunun elde edilmesi için de Peygamber efendimizin sevgisi verilmeli. Bu olursa, her nimetin anahtarı ele geçmiş olur. Bu saadet anahtarına kavuşmanın en kestirme yolu da, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatları sevmek, eserlerini okuyup, itikadını onların bildirdiği şekilde düzeltmektir.


Sual: Aşağıdaki hadislerde aziz ve zelil geçiyor. Bunları açıklar mısınız?
CEVAP
Aziz; izzetli, şerefli demektir. Zelil; hor, hakir, alçak, rezil demektir.

(Kullara dayanarak izzet kazanmaya çalışanı Allah zelil eder.) [Hâkim] (İnsanları, dinin emrine aykırı olarak memnun ederek, şeref kazanmak isteyen rezil perişan olur.)

(Hak için zelillik, bâtıl için azizlikten iyidir. Bâtıl ile aziz olmak isteyen zelil olur.) [Deylemi] (Dinin emrine uyarak yaşarken zelil olmak, dine aykırı iş yaparak aziz olmaktan iyidir.)

(Allah’a ibadet ile nefsini zelil eden, günahta şeref arayandan daha aziz olur.) [Ebu Nuaym] (Dinin emrine uyarak zelil olmak, haram işleyerek itibar kazanmaya çalışmaktan üstündür.)

(Allah’ın emrini aziz edeni Allah aziz eder.) [Deylemi] (Allah’ın emrine uyanlar aziz, şerefli olur.)

(Allahü teâlâ bir kimseyi cehaletle aziz etmez, ilimle de zelil etmez.) [Askeri] (Cahil aziz olamaz, farz-ı ayn bilgilerini öğrenen aziz olur.)

(Nefsini hor gören dinini kıymetlendirmiş, nefsini aziz gören dinini horlamış olur. Din azizdir. Nefsini besleyenin dini zayıflar, dinini besleyenin, nefsine zarar gelmez.) [Ebu Nuaym] (Nefsimiz, her zaman günah olan, kendi zararına olan şeyleri ister. Dinin emrine uyan nefsinin zararından kurtulur. Nefsine uyan da, dinine zarar vermiş olur.)

(Sultanını zelil etmek için koşan ilk fırkayı kıyamette önce Allah zelil edecektir.) [Deylemi] (Sultana isyan etmemek, Ehl-i sünnet itikadı arasına girmiştir. İsyancı dünya ve ahirette zelil olur.)

(Bir sultanı zelil etmeye kast eden kavmi, kıyamette ilk önce Allah zelil eder.) [Nesai] (Sultanı kötülemek, anarşiye sebep olur. Anarşi çıkaranı da Allah ahirette hesaba çeker.)

(Allah beni Müslümanları aziz, kâfirleri zelil kılmak için gönderdi.) [İ.Asakir] (Çünkü İslamiyet aziz, kâfirlik zelildir.)

(Zulme uğrayana gücü yeterken yardım etmeyeni, Allah kıyamette herkesin gözü önünde zelil eder.) [İ. Ahmed] (Gücü yeten, fitne çıkarmadan zulme mani olmalı, mazluma yardım etmeli.)

(Bir Müslümanın gıybeti yapılır da, gücü yeterken ona yardım etmeyeni Allah dünya ve ahirette zelil kılar.) [İbni Ebid-Dünya] (Müslümanın gıybeti yapılırken, mani olmaya çalışmalı, buna imkan yoksa, bir bahane ile çıkıp gitmeli. Bu da imkansız ise, konuşanı tasdik etmemeli, demek öyle diyerek onun konuşmasına fırsat vermemeli.)

(Allah’ın rezil ettiği kimseye ilim ve edep nasip olmaz.) [Cami-us-sagir] (İlim ve edepten uzak olan, dünya ve ahirette rezil olmuş demektir.)

(Borç, bir bayraktır. Allah, birini zelil etmeyi dilerse onu, o kişinin boynuna asar.) [Hâkim] (İktisat edip, israf etmemeli. Lüzumsuz yere borçlanan zelil olur. Ödemek niyetiyle borçlananın da yardımcısı Allah’tır.)

(Musa aleyhisselam, Allahü teâlâya, “Kim daha azizdir” diye sordu. Allahü teâlâ,Kudreti var iken arkadaşını affeden” buyurdu.) [İ. Asakir] (İntikam almaya gücü yeterken, Müslüman arkadaşını affetmek büyük şeref oluyor.)

(Allah, nimet verdiği kulunun üzerinde bu nimetinin alametinin görülmesini ister, zilleti ve zelil görüneni sevmez.) [Beyheki] (Makam ve mevki sahibi bir zenginin, cimrilik etmesi, eski elbiseler giymesi uygun olmaz.)


Sual: İtikadı düzgün Müslümanlar Cehenneme girmez deniyor. Günahları ne olacaktır?
CEVAP
Haramlardan kaçan ve ibadetlerini yapan Müslüman Allah’ın dostudur. Allah dostunu Cehenneme koymaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Vallahi, Allah dostunu ateşe atmaz.) [Cami-us-sagir]

Eğer müslüman küfre düşmemişse, dünyada çektiği sıkıntılar günahlarına kefaret olur, şefaate de kavuşur ve Cehenneme hiç girmez.
 

birgül

Üye
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
s.a birkaçı yapılamıyosa hüküm nedir acaba ??
 
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aslında çok güzel bir konu. Herbiri birbirinden güzel tarifler.

Aklıma takılan bir soru var. Aslında bu genelde İslami bir çok konu ile ilgili yani sadece bu konu ile ilgili değil.

Ashab-ı Kiram'la (Radiyallahu Anhum Ecmain) ilgili bir soru.

Gerçi Ashab-ı Kiram'la (RAE) ile ilgili soru sormak bilhassa ehl-i sünnet'e göre anayasanın değişmez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesi gibi addediliyor. Ben ehemmiyetli olduğunu düşündüğüm için ve konu da iman olduğu için soracağım yine de.

Ashab-ı Kiram'ın (RAE) hayatını veya Rasulullah (SAV) ile ilişkilerini incelediğimizde belki bir çoğu örneğin bu konu ile ilgili tariflerin hiçbirine uymuyor. Veya bir kısmına uyuyor bir kısmına uymuyor.

Sonuçta bu tarifler doğrultusunda bir çoğu kamil imana sahip değiller.

Ama biliyoruz ki onların en düşüğünün makamı İmam-ı Azam-ı Ebu Hanife Hazretleri'nin makamından belki kat be kat üstün. Bunu İslam alimlerinin kahir çoğunluğu hatta tamamı bu şekilde tasdik ediyor.

Sorum şu ki bu durumda ortada bir sorun mu var? Kamil iman tarifleri mi yanlış yoksa kamil iman mertebe olarak yüksek bir mertebe değil mi? Veya hedef yani varılması gereken kamil iman mı?

Hani Ashab-ı Kiram (RAE) bizzat Rasulullah'tan (SAV) Din'i öğrenmişler. Kaynağı'ndan (SAV) içmişler suyu. Bunlar makamları için yeterli deniliyor. Ancak bu imtihan sırrı açısından yeterli olmasa gerektir.

Ashab-ı Kiram (RAE) sahip oldukları makamı ne ile haketmişler? Nasıl heketmişler?

Yani biz Ashab-ı Kiram (RAE) gibi olamayız ama Ashab-ı Kiram'ın (RAE) ayaklarının tozu olabilmemiz için onların (RAE) yaptığı neyi yapmalıyız?

Sonuçta onlar bizim şu anda yaşadığımız ortamda mevcut İslami oluşumların (cemaat, tarikat, grup vs.) yaşantısına benzer bir hayat yaşamamışlar. Gerçi biliyorum: "Sen öyle zannediyorsun. Onlar bizim şu an yaşadığımız gibi yaşıyorlardı." diyor yazdığımı okuyan her cemaat ehli, her tarikat ehli veya bir çoğu. Ama bu malesef benim dediğimin bir nevi tasdiki oluyor. Zira muhal böyle bir olay. Yani herkesin dediğinin doğru olması.

Bazı Hadis-i Şerifler'i okuyorsunuz. Bir Sahabe (RA) Rasulullah'a (SAV) öyle bir soru soruyor ki bu nasıl Sahabe (RA) olmuş diyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki o Sahabe (RA) Ashab-ı Kiram'ın (RAE) en meşhurlarından çıkıyor. Sonuçta o Sahabe (RA).

Sonuçta hepsi (RAE) müslümanlar içinde makamların en yükseğine sahipler.

Biz bir şeyleri yanlış yapıyoruz, yanlış şeylerle uğraşıyoruz sanki bu durumda.

Nedir bu durumun izahı?

Bizde olmayıp Ashab-ı Kiram'da (Radiyallahu Anhum Ecmain) olan ne idi?

Derdimi inşaAllah anlatabilmişimdir.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Bizde olmayıp Ashab-ı Kiram'da (Radiyallahu Anhum Ecmain) olan ne idi?


Ebu Said -radiyallahu anh- anlatıyor:

“Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Kim Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak Muhammed’den râzı ise ona cennet vâcip olmuştur.”
Bu söz hayretime gitti ve: “Yâ Resulellah! Bir kere daha tekrar eder misiniz?” dedim. Aynı sözleri tekrar etti ve akabinde şunu da söyledi:
“Bir şey daha var ki, Allah onun sebebiyle kulun cennetteki makamını yüz derece yüceltir. Bu derecelerden ikisi arasındaki uzaklık gökyüzü ile yer arasındaki mesafe gibidir.”
Ben: “Öyleyse bu nedir?” dedim. Şu cevabı verdi:
“Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad!”
(Müslim: 1884)

“Müminler İçinde Öyle Erler Vardır ki,
Allah’a Vermiş Oldukları Ahde Sadakat Gösterirler,
Onlardan Kimi Bu Uğurda Canını Fedâ Etti,
Kimi de Bu Dâveti Beklemektedir.
Ahidlerini Hiç Değiştirmemişlerdir.”
(Ahzâb: 23)


isde farkimiz bunlar olsa gerek hocam
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ashab-ı Kiram, Hazret-i Resulullah'ın sohbeti ile müşerref olduğundan daha ilk seferde bizim en sonda ulaşabileceğimiz kemalata ve makamlara kavuşuyolardı.. Varın gerisini siz düşünün.. Ya bunların sonu nereye gider.. Ashab'ın bir manası da sohbet eden ya da edilendir..

Biz Ashab'ı görseydik "bunlar delirmiş; yani dindarlıkta deli gibi davranıp titizleniyorlar" derdik.. Onlar bizi görseler, "Bunlar nasıl Müslüman ki?" derlerdi..

Ashab 100 Sünneti işlemiş, tek bir şehid sevabına dahi nail olamamışlar.. Ama bizler, bu ahir zamanda bir sünnet-i şerifi işlesek 100 şehid sevabına nail olabiliyoruz..

Onlar dinin 10'da dokuzunu işleseler, birini bıraksalar olmazmış.. Biz birini işlesek 9'unu bıraksak yine Allah'ın Rahmetiyle kurtulabileceğiz inşallah..

Ashab gökteki yıldızlar gibi.. Biz ise onları izlemek ile mükellef.. Onlara uymak ile..

Hepsinden bize bir örnek bir ibret var.. Ne kadar garip görünse de..

Ashab'ın da fazilette birbirbirlerine üstünlükleri ve derece farklılıkları var..

Ashabı sevmeyen Resulullah'ı layıkıyla sevmiş olamaz.. Resululullah'ı seven, Onun şerefinden dolayı Ashabını da sever ve hürmet gösterir... Hiç birini ayrı tutmaya kalkışmaz..

 
H

hiç

Guest
çok güzel bir paylaşım olmuş..ama bir nokta var takıldıgım...
elbetteki peygamber(asm)in birebir teblig ve sohbetinde bulunmak bir ayrıcalıktı ama örneklik olan bir peygamberin ulaşılmaz kılındıgı kadar ashabı da ulaşılamaz,onların sahib oldugu erdeme erişilemez kılmak ne derece dogru..? yani hep denilen ikinci bir nesil çıkmamış olması elbetteki teslimiyet noktasında zayıflıgımızın da en büyük payı ile birlikte zaten "onlar gibi de olamazsınız!" fikri,karamsarlıgı da tetikleyici degil midir..? herkes adeta bir süper kahramanın(ashab) eylemlerinden bahseder gibi anlattıgı ve daha en başta kendisinden soyutladıgı bu ashab döneminin tekrar yaşanılabilmesi imkansızlıgı içine de sürüklediginin farkında mı acaba..?ya da gerçekten bir ikinci ashab dönemi imkansız mıdır..?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ashabın ahlakıyla ahlaklanmak pekala da mümkündür.. Ashabın yaşantısını da başarabiliriz.. Ama, onların Resulullah'a olan arkadaşlıklarından dolayı asla onların derecelerine ve makbuliyetlerine erişemiyeceğimizi de hatırımızdan çıkarmayız.. Yani bu bir bedbinlik değil, bir haddini ve yerini bilme hadisesidir..

Nitekim deriz ki "Hiç bir Evliyaullah, isterse Kutuplar Kutbu, Mürşidler Mürşidi olsun; en küçük dereceli Ashabın dahi makam olarak yanına yaklaşamaz!"

Ama bütün Evliyaullah Ashabın imanı gibi iman etmiş; onların yaşadığı gibi Allah ile beraber; Sünnet-i Resulullah ile beraber yaşamıştır.. Görüntü mahiyet aynı dahi olsa; fazladan, Ashab da Resulullah'ı cismen görme, O'nu bizzat tanıma ve O'na yakın olma şerefi var..

Karamsarlığa gerek yok.. Yukarıda "Şehid olma sevabıyla" ilgili bir açıklamamız var.. Bu müjde, bizlere pek büyük bir müjdedir.. Allah'ın ve Resulullah'ın şefkatini izhar eden pek büyük bir beşaret..

Ayrıca, Hz. Resulullah kendinden sonraki ümmeti için:

"Onlar, benim gardaşlarımdır!"

diye hitab u ihsanda bulunmuşlardır..
 
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sorum aslında çok farklıydı.

Galiba iyi izah edememişim.

Konuyu açan arkadaşın hakkına girmeyelim.

Başka bir zaman başka bir konu olarak açmak daha uygun olacak.

Tabi yeteri kadar izah edebilirsem.
 

behllul

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sahabelerin hepsi istisnasız Resulullah Efendimizin sohbetiyle müşerref oldular. Onların ruhları, akılları, kalp ve vicdanları ve nihayet bütün hissiyatları, Peygamber terbiyesinden geçti, onun feyziyle büyüdüler. Başka bir ifadeyle, onlar dağın güney yamacındaki çiçekler gibi, güneşten doğrudan doğruya istifade ettiler ve onun zâtıyla görüştüler. Onlardan sonra gelen bütün Müslümanlar ise, dağın kuzey yamacındaki çiçekler gibi, güneşin zâtından değil, ancak aydınlığından faydalandılar.

Kendilerinden sonra gelen hiçbir evliyanın onlara yetişememesinin sırrı, işte bu büyük farkta aranmalıdır. Onlar vahyin gelişine bizzat şahit oldular. Dıhye sûretinde, defalarca Cebrâil’i (as.) gördüler. Binlerce mucizeye şahit oldular. Bütün insanlık âlemini nura, hidayet ve saâdete eriştirmek için gönderilen Kur’ân-ı Kerim’i ilk defa onlar dinlediler. Onlar Kur ân-ı Azimüşşân’ın ilk talebeleri olma şerefine eriştiler. Ondaki yüce hakikatleri Peygamber Efendimizden ders aldılar. Kur’ân-ı Hakimi bütün kalplere, akıllara, vicdanlara ve dolayısıyla hayata hâkim kıldılar. Kendilerinden sonra gelen hiçbir kimsenin ulaşamadığı feyz ve berekete, ilim ve irfana, ihlâs ve sadakate, feragat ve fedakârlığa eriştiler. Bakışları ibretle, fikirleri ilim ve hikmetle, kalpleri ilâhi muhabbetle doldu. Onları ne dünya esir edebildi, ne de Cennetin güzellik ve çekiciliği kayıt altına alabildi. Onlar dünya ve ahiret nimetlerine değil, o nimetleri verene talip oldular ve O’nu buldular. Sadece ve sadece Allah’a kul olmanın yüce şeref ve izzetiyle yaşadılar.

Onların hepsi kurtuluşa erenler zümresindendir; hepsi “Sahabe” olma şerefinde, ortaktır. Allah ve Resulü, onların hepsinden razı olmuş ve onları överek yüceltmiştir.

Cenâb-ı Hak, Tevbe süresinde Ashâb-ı kirâmdan razı olduğunu ve onlar için ebedi nimetler, saâdetler hazırladığını şöyle beyan ediyor:

“Muhacirlerden ve Ensardan İslam’a girmekte ilk önce geçenler ile bunlara güzelce tâbi olanlar… Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara altlarından nehirler akan Cennetler hazırladı ki, içlerinde sonsuz kalacaklar. İşte büyük kurtuluş bu.” (Tevbe Sûresi, 100)

Yine aynı sürede Cenâb-ı Hak sahabe-i Kirâmı överek onların İslâm uğrunda can ve mallarıyla cihat ettiklerini ifade ediyor ve kendilerini hayır ve ihsan ile şöyle müjdeliyor:

“Lâkin peygamber ve emrindeki müminler mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bunları görüyor musun, bütün hayırlar işte onlar içindir. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Allah onlara altından nehirler akan Cennetler hazırladı. İçlerinde sonsuza dek kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.” (Tevbe Sûresi, 88-89) Sahabe hakkında daha birçok ayet-i kerime nâzil olmuştur. Numune olarak bu iki ayetle yetiniyoruz.

Resul-i Ekrem Efendimiz de Ashâb-ı kirâmı birçok hadis-i şerifleri ile sena etmişler, onların Allah katında kabul edilmişliklerini ve şereflerinin ulviyetini ümmetine telkin etmiş ve onlara dil uzatanları tehdit etmişlerdir. Bunlardan birkaçını aşağıda takdim ediyoruz:

“Benim sahabelerim âdildirler.”

“Bir kimse sahabeyi severse beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden de bana düşmanlığından dolayı düşmanlık eder.”

Ashâb-ı kirâmın hiçbirisine düşmanlığın dinen mümkün olmadığı, istisnasız hepsinin birer hidayet meşalesi olduğu, şu hadis-i şerifte en veciz bir ifadeyle ortaya konmuştur:

“Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.”
Evet, İslâm’ın birinci safında olan ve “ Sebep olan işleyen gibidir.” hükmünce kıyâmete kadar gelecek bütün Müslümanların kazandıkları sevabın bir misli sevap kefelerine ilâve edilmiştir.
ayrılığa düşen o sahabelerin her iki kanadından da itikat, ibadet ve ahlâka dair birçok hadis-i şerif rivâyet edilmiştir. Fıkıh âlimlerimiz ve bütün ümmet bu rivâyetlerden birini diğerine tercih etmeden bütününü birden kabul etmişlerdir. Hadisleri rivâyet eden bütün muhaddisler de sahabe ayrılıklarını hiç nazara almamışlar, “Şu hadis, Hz. Ali’ye veya Hz. Muâviye’ye... karşı olan filân sahabeden rivâyet edildiği için sahih değildir.” dememişler, böyle bir hataya düşmemişlerdir.

Bu hâle göre, şu netice ortaya çıkıyor; Bütün müçtehitler, muhakkikler, fakihler, muhaddisler bu ayrılıkları nazara almadan sahabenin hepsine hürmet etmişler, muhabbet beslemişler ve onların rivâyet ettikleri hadis-i şerifleri dinimize temel kabul etmişlerdir. Bizim ne haddimiz var ki, bu muhterem kişilerin nazara almadıkları ayrılıkları sorun hâline getirelim.
Alıntıdır
selametle.........................
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Sorum aslında çok farklıydı.

Galiba iyi izah edememişim.

Konuyu açan arkadaşın hakkına girmeyelim.

Başka bir zaman başka bir konu olarak açmak daha uygun olacak.

Tabi yeteri kadar izah edebilirsem.

Estağfurullah kardeşim... Bilakis konuya gölge düşürmeyecek ve konu içerisinden bazı mümin kardeşlerimizin de akıllarına gelebilecek sorular gibi geldi bana... Bunları siz ayrı konuda açacaksanız burdan cevaplamayalım isterseniz ama burdan da cevaplamakda bir mahsur görmüyorum ben izninizle... Uzun kopyalamalar yapmamak adına çok açık bulduğum bazı kısımları yapıştırdım... Hadis-i Şerifler ile bu konu netleştirildiği için, akıllarda soru kalmaması gerekir aslında... Kamil iman, güzel ahlak ve Allah korkusu ise ve de şartsız koşulsuz iman ise, bunu onlardan daha iyi yapan kimdir ki? Bizler mi? Bizler maalesef çook aciziz... Ne onların idrakine, ne ilmine, ne hafızasına, ne de itaatine erişemeyiz... Bu sebeple onların bizden farkı işte budur... Yani İmanın en üst noktalarında dolaşmalarıdır...
.......................

İmam-ı Rabbani hazretleribuyuruyor ki:
Sahabe-i kiramın hepsi, sonra gelen Müslümanların hepsinden daha üstündür. Çünkü insanların en iyisinin sohbetinin üstünlüğüne benzeyen hiçbir üstünlük olamaz. Eshab-ı kiramın, İslamiyet’in zayıf olduğu ve Müslümanların az olduğu o zamanda, dini kuvvetlendirmek için ve Peygamberlerin efendisine yardım etmek için yaptığı ufak bir hareketine, o kadar sevap verilir ki, başkaları, bütün ömrünü, sıkı riyazetle ve ağır mücahedelerle ve ibadetlerle geçirse, o kadar sevap alamaz. (c.2, m.99)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.)
[Buhari, Ebu Davud, Begavi]

(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.)
[Buhari]

(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz.)
[Darimi, Beyheki, İbni Adiy, Münavi]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab
[arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafındanakraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allah’ın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

............................
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Sual: (Kıyamet günü, tanıdığım çok kimseyi havuzumdan uzaklaştırırlarken, ben, bunlar benim eshabım derim. Fakat, “Senden sonra, onlar neler yapmıştır neler” diye bir ses gelir) mealindeki hadis, sahabenin çoğunun kâfir olduğunu göstermiyor mu?
CEVAP
Hiç birinin kâfir olduğunu göstermez. Hadis-i şerifler ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları olmadan okunursa insan dinden çıkabilir. Bu hadis-i şerife açıklamasız bakan birisi, bir kısım eshab-ı kiramın küfre düştüğüne inanıp, hepsinin Cennetlik olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri inkâr ederek dinden çıkar. Yahut âyet-i kerimelere bakıp, sahih olan bu hadisi inkâr ederek dinden çıkar. Zaten din düşmanlarının maksadı da bu, (Âyetten, hadisten dinini öğren) sözleri ile herkesi dinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu tehlikeli tuzağa düşmemelidir.

Eshab-ı kiramın hepsi Cennetliktir. Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsini Cennete koyacağına söz verdiğini Kur’an-ı kerimde defalarca bildirmiştir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden [1400 kişi olan Eshabından], Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]

(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah
[Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]

(Muhacirlerin
[Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]

(Allah,
[Eshab-ı kiramın] hepsine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

([Habibimin Eshabı olan] sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]


(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun
[Eshab-ı kiramın] babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk etmez. İşte onların [Eshab-ı kiramın] kalbine Allah, iman yazıp katından bir ruh ile onları destekledi. Onları içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razıdır.) [Mücadele 22]

Resulullah efendimiz de Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğunu defalarca bildirmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Beni gören Müslüman [Eshabım], Cehenneme girmez.) [Taberani] (Kur’an-ı kerimde de eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmektedir. Hadid 10)

(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz.)
[Darimi, Beyheki, İbni Adiy, İ. Münavi]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden üstündür.)
[Bezzar]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab
[arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafındanakraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.)
[Buhari]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın! Onlara dil uzatan Allah’a dil uzatmış olur.)
[Buhari]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!)
[Taberani]
(Bedir savaşında bulunanları Cennetle müjdele.) [Dare Kutni]

Bu kadar hadis-i şerifi ve âyet-i kerimeyi görmeyip de, tevil gerektiren bir hadis-i şerifi bahane ederek Eshab-ı kiramı suçlamak Müslüman olan hiç kimseye yakışmaz. Sualdeki o hadis-i şerif, Müslüman görünen münafık ve zındıkları bildiriyor. Dinimiz zahire göre hükmeder. Bir kişi ben Müslümanım derse o Müslüman kabul edilir. Resulullahın (Bunlar eshabımdı) buyurması bundan dolayıdır.
Diğer yandan, gaybı Allah’tan başkası bilmez. Allahü teâlâ bildirmedikçe, Resulullah onların içinde münafık, zındık olduklarını elbette bilemez. Ancak bildirdiklerini bilir. Eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğunu bildirmiştir.

Eshab arasında bulunan sahabi sanılan birkaç kimsenin Resulullah zamanında mürted olduğu, hadis-i şerifle bildirildi. Bunlar Eshablık şerefine dahil değildir. Bunlar, Beni Hanif ve Beni Sakif gibi kabilelerden elçi olarak gelip, Müslüman olduklarını söyleyip gidenlerden idi.

Deve ve Sıffin savaşlarında Hz. Ali’nin yanında bulunup, sonra harici olan Harkus bin Zübeyr de onlardandır. Salih işler yapan ve kâfirlerle cihad eden Eshabın hepsinin imanla vefat ettiklerinde, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliğine varmıştır.

Deve ve Sıffin olaylarında her iki tarafta bulunan Sahabiler, hep böyle idi. İki gruptan hiç biri diğerine kâfir demedi. Hz. Ali, (Onlar bizim kardeşlerimiz) buyurdu.

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur.
(Savaık-ul muhrika)

Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu bildiriyor. Allah’ın sıfatları sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Sonradan mürted olacak, kâfir olacak kimseden Allahü teâlâ razı olmaz. Bu bakımdan Allahü teâlânın razı olduğu Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz. Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının, imansızlıklarını açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Salebe de münafık iken, Müslüman görünmüş, namaz kılmıştır. Sonradan zekatı inkâr edince münafıklığı meydana çıktı. Daha önce Müslüman göründüğü için kendisine (sahabi iken mürted oldu) denilmiştir. Yoksa aşağıdaki âyette bildirildiği gibi, hakiki imana kavuşan, asla mürted olmaz.

Senaullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta Fena makamına kavuşan, elbette imanla ölür. Bekara suresinin (Allah, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyeti ve (Allahü teâlâ, [Fena makamına kavuşan evliya] kulların imanlarını geri almaz) hadisi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-talibin)

Evliyanın bile imanı gitmez, yani mürted olmazken, evliyadan daha yüksek olan sahabi asla mürted olmaz. Allahü teâlâ onları mürted etmez. Allahü teâlâ, Onlardan razıyım, onlara Cenneti söz verdim buyurdu. Allah hiç sözünden döner mi? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31, Rum 6]
 
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
çok güzel bir paylaşım olmuş..ama bir nokta var takıldıgım...
elbetteki peygamber(asm)in birebir teblig ve sohbetinde bulunmak bir ayrıcalıktı ama örneklik olan bir peygamberin ulaşılmaz kılındıgı kadar ashabı da ulaşılamaz,onların sahib oldugu erdeme erişilemez kılmak ne derece dogru..? yani hep denilen ikinci bir nesil çıkmamış olması elbetteki teslimiyet noktasında zayıflıgımızın da en büyük payı ile birlikte zaten "onlar gibi de olamazsınız!" fikri,karamsarlıgı da tetikleyici degil midir..? herkes adeta bir süper kahramanın(ashab) eylemlerinden bahseder gibi anlattıgı ve daha en başta kendisinden soyutladıgı bu ashab döneminin tekrar yaşanılabilmesi imkansızlıgı içine de sürüklediginin farkında mı acaba..?ya da gerçekten bir ikinci ashab dönemi imkansız mıdır..?


Teşekkürler "Hiç" kardeş.

Aslında benim sorumun aynısının tıpkısı olmuş.

Demiştim ya anayasanın değişmez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk 3 maddesi gibi diye.

Hani kaş yapayım derken göz çıkarmak derler ya. Sanki öyle yapılıyormuş gibi.

En azından bir kişinin beni tam olarak anladığını görmek çok güzel. En azından ben öyle düşünüyorum.

Zira Ashab-ı Kiram'ın (RAE) makamatı konusunda hiç bir sorun veya şüphe yok. Kastım zaten bu değildi kesinlikle.

Aslında bir örnek vererek meramımı belki daha iyi anlatabilirim.

Kütüb-ü Sitte'de daha ilk sayfada olan bir hadis-i şerifi aktarayım:

(Link: http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/1-10.html)

"
7 - Ebu Zerr (Cundeb Ibnu Cunade el-Gifari) (radiyallahu anh) hazretleri anlatiyor:Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana Cebrail aleyhisselam gelerek "Ummetinden kim Allah'a herhangi bir seyi ortak kilmadan (sirk kosmadan) olurse cennete girer" mujdesini verdi" dedi. Ben (hayretle) "zina ve hirsizlik yapsa da mi?" diye sordum. "Hirsizlik da etse, zina da yapsa" cevabini verdi. Ben tekrar: "Yani hirsizlik ve zina yapsa da ha!" dedim. "Evet, dedi, hirsizlik da etse, zina da yapsa!"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dorduncu keresinde ilave etti: "Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir".
Buhari, Tevhid 33; Muslim, Iman 153, (94); Tirmizi, Iman 18, (2646).
"

Bu hadis-i şerifi bir arkadaş başka bir konuda da vermişti ("hirahos" vermişti galiba).

Şimdi günümüzde bir İslam'i önderin söylediği bir şeye karşı ona tabi olmuş birisinden beklenen davranış ile Ebu Zerr'in (RA) sergilediği davranışı kıyaslayın. Günümüzde yorum dahi yapmadan direk tasdik. Hatta anlamadan tasdik. Hele itiraz mümkün değil.

Bunun gibi daha bir çok örnek bulabilirsiniz.

Yani sonuçta onlar (RAE) normal birer insandılar. Kimi köylü kimi esnaf kimi ümmi kimi alim.

Yani onlar İslam'ı herşeyiyle dört dörtlük yaşamış, her türlü haramdan kaçınmış, birer melek gibi yaşamış değillerdi.

Onların makamlarının kaynağını bu şekilde açıklamak sadece insanlara narkoz vermek gibi birşey olarak görünüyor.

İşin en kötü yanı "Hiç" kardeşin dediği husus.

Kim bilir bu sorunun cevabı belki de insanların hakiki manada kurtuluşlarının reçetesi olacaktır.

Sonuçta Ashab-ı Kiram ayetle, nasla sabit bir makamı haketmişler.

Bunu da melek gibi bir hayat sürerek elde etmemişler.

Peki nasıl elde etmişler? Yani bizim bunu öğrenip, aynı yolu izleyerek, aynı olmasa bile benzer bir makamı haketme hakkımız yok mu?

Yoksa imtihanın sırrı ne o zaman?

Kader deyip kesip atmak Cenab-ı Hakk'ın "el Hakim", "el Adl" isimlerini bir nevi inkar olmuyor mu?

Bu sefer meramımı anlatabilmişimdir inşaAllah.

Tabi siz de biraz anlamaya gayret ederseniz sevinirim.
 
H

hiç

Guest
"erişilemez" kılan onların bir köylü,bir insan oldugundan ziyade 'teslimiyet ve tevekkül' anlayışlarında bizlerden fersah fersah uzakta olmalarıdır.eyvallah kat'i böyledir de zaten..ama sanıyorum kahramanlıştırmak ile birlikte günlük yaşamlarının 'insan' olma geregi işledigi küçük-büyük(!) günahları ile birlikte verilse idi bu karamsarlık islam camiasında olmaz idi gibi geliyor bana..yani evet ashab gerçekten birer melek degildi.örnegin belki birbirleri ile kavga ediyorlar ama tövbe edip islami bir çözüm yolu ile orta yolu kurabiliyorlar idi..vs..
galiba bunlar o kadar geri plana itildi ki yıldızlar kadar ulaşılamaz bir hayalkahramanlarına dönüştürüldü..

not:yalnış bir cümle kurmamak için defalarca yazdım,sildim..sakın yazdıklarımda art-niyet aranmaya

ve bir konu daha günümüz müslümanı neden hesap soramıyor..?
"edeb" den kardeş şişmiş edeb'den he mi de..zaten 1-0 eksik çıkıyor hocanın karşısına bir de küstahlık edip canını sıkmamalı kişi..dinlemeli sadece..ben bilmiyorum sen bilirsin teslimiyeti yani..
böyle degil midir..?
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
"erişilemez" kılan onların bir köylü,bir insan oldugundan ziyade 'teslimiyet ve tevekkül' anlayışlarında bizlerden fersah fersah uzakta olmalarıdır.eyvallah kat'i böyledir de zaten..ama sanıyorum kahramanlıştırmak ile birlikte günlük yaşamlarının 'insan' olma geregi işledigi küçük-büyük(!) günahları ile birlikte verilse idi bu karamsarlık islam camiasında olmaz idi gibi geliyor bana..yani evet ashab gerçekten birer melek degildi.örnegin belki birbirleri ile kavga ediyorlar ama tövbe edip islami bir çözüm yolu ile orta yolu kurabiliyorlar idi..vs..
galiba bunlar o kadar geri plana itildi ki yıldızlar kadar ulaşılamaz bir hayalkahramanlarına dönüştürüldü..

not:yalnış bir cümle kurmamak için defalarca yazdım,sildim..sakın yazdıklarımda art-niyet aranmaya

ve bir konu daha günümüz müslümanı neden hesap soramıyor..?
"edeb" den kardeş şişmiş edeb'den he mi de..zaten 1-0 eksik çıkıyor hocanın karşısına bir de küstahlık edip canını sıkmamalı kişi..dinlemeli sadece..ben bilmiyorum sen bilirsin teslimiyeti yani..
böyle degil midir..?


Sanıyorum en büyük problemlerimizden biri Örf,Adet, Geleneklerimiz ile İslamı Harmanlamışız. Şİmdi biraz bilinçli nesil Kıvrım Kıvrım Kıvaranıyor. Hangisi din, Hangisi Gelenek...

Birilerinin bunu çözmesi lazım !!!

Peki kim bu birileri ???

Bu birileri Benim , Bu birileri Sensin, Bu birileri O .... Bu birileri kendini Müslüman diyen Her birey...

Nasıl ayıklayacağız bunları ???

Öncelikle Kuran Rehber olacak bize...

Satır satır Anlamını bileceğiz...Dönüp dönüp hangi Ayet ne üstüne gelmiş bunları öğreneceğiz...

Bunları Yaptıkmı Allah ın izni ile işin büyük kısmını hallettik...

Ondan sonra sıra gelecek Hadislere Sünnetlere... Bildiğim kadarı ile Efendimiz (SAV) yaşarken yazılmış olan hadis veya Sünnet yok..Sonradan Alimler Sahabelerden Toparlayarak bunlar derlenmiş. Bugün için en güveniliri KutubU Sitte Onuda öğrenirsek...

E bitti problemler...
 
H

hiç

Guest
Nasıl ayıklayacağız bunları ???

Öncelikle Kuran Rehber olacak bize...

Satır satır Anlamını bileceğiz...Dönüp dönüp hangi Ayet ne üstüne gelmiş bunları öğreneceğiz...

eyvallah baba tam işaret etmek istedigim nokta da bu işte
sen DAMARINI bulmuşsun olayın:shake2[1]:

hangi ayet hangi durumda ve ne üzerine gelmiş..bu ilme sahip olunursa çogu sorunlar da bertaraf edilebilecek..
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Zaten belli, hangi ayetin, ne duruma göre geldiği ve hangi hadisin ne durumda söylendiği... Kardeşler, unutmamamız gereken birkaç nokta var bence...

İlki, ikinci bir ashab dönemi olamaz! Çünkü ashab, Peygamberin sohbetinde bulunmuşlar ve dostlarım dedikleri... Bizler kardeşleriyiz bunu belirtmiştir...

İkinci nokta da şu, bizler zaten büyük nimetlerin içerisindeyiz... Herşey, alimler tarafından bizlere iletilmiş, açıklanmış... Bizim ayrıca uğraşmamaıza gerek yok... Bugün hangi konuda olursa olsun zaten elimizle koymuş gibi bulacağımız bir açıklamamız var... Bunlar nimettir... Bizlerin ilmi öğrenme gayreti tabii ki olmalıdır... Ama neden öğrenmemiz gerektiğini bilmeliyiz... Bİzler ilmi, yaşamak, yaşatmak, anlatmak, öğretmek için öğrenmeliyiz... Yani, bizim yapmamız gereken anlatılmışları almak, bunu adetlerle veya "atalardan alıyoruz, biz boşuz" söylemleriyle birleştirmeyelim... Batılları ayıklamalıyız evet, ama atalardan eğer dinin içeriğini almışsak da oturup Rabbimize şükür etmeliyiz...

Üçüncü olarak da, Sahabeler, köylü veya alim de olsa, ne olurlarsa olsunlar, şartsız koşulsuz imana erenlerdir... Bakın şu anda kendi sorduğumuz sorularımızda dahi neden Sahabe Efendilerimizin kamil imana sahip olduklarını görebilmeliyiz... Biz "neden" diye soruyoruz... Onlar "tamam" deyip yapıyordu... Bİz "nasıl" deyip şaşıyoruz, onlar "tabii ki" deyip kabulleniyordu... Bİz "kim "deyip araştırıyoruz, onlar "eyvallah" deyip susuyordu...
 
Üst