Kalem ucu kasa tuşu

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Kalem ucu kasa tuşu Nobel Edebiyat Ödülü'nü reddeden Boris Pasternak ve Jean Paul Sartre ile Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nün maddi kısmını geri çeviren Sezai Karakoç birer marka mıdır?
Ya da düşünce üreten, edebiyat 'yapan' biri markalaşmalı/kurumsallaşmalı mıdır? Veya üretilen 'şey', bir marka mı olmalıdır? Şiir, öykü, roman edebiyatın alt alanları mıdır yoksa edebiyat 'marka'sının birer ürünleri midir?
***
Sözü dolandırmayalım...
Marka 2010 ödülü bu yıl Elif Şafak'a verildi. Ödülünü almak için bir nefeste Londra'dan İstanbul'a koşan Şafak, kamera karşısında mutluluğunun derecesini ifade edecek kelime bulmakta zorlanırken, 'marka değeri'ne, para üstüne para kazandıracak yeni 'eser'leriyle ilgili önemli bilgiler verdi. Her ne kadar yazarlığı bir 'meslek' olarak görmediğini söylese de artık kurumsallaştığını kabul etmiş oldu.
***
Sartre, "Siyaset, topluluk ya da edebiyat meselelerinde bir tutumu benimseyen yazar, bence ancak kendi imkanlarını, yani kalemini ve kağıdını kullanmalıdır. Kabul edeceği her paye, okuyucularını bir etki karşısında bırakır ki, işte ben bunu istemiyorum" diyerek kurumsallaşmayı ve dolayısıyla Nobel'i reddederken, 'Doktor Jivago' ile edebiyat dünyasını sarsan Pasternak da siyasi nedenlerden dolayı kendisine verildiğine inandığı ödülü 'kendi iradesi'yle geri çevirmişti.


Sezai Karakoç, -birçok yazar ve şairin rüyalarını süsleyen- Kültür Bakanlığı para ödülünü reddetmiş, paranın hayır kurumlarına bağışlanmasını önermiş, plaketin ise posta yoluyla kendisine gönderilmesini istemişti.
***
Edebiyat adamı, 'kalemin ucundan çıkan değerle, kasanın tuşundan çıkan değer' arasında tercih yaparken, temsil ettiği kuşağın 'ödül' denince neden öcü gibi kaçtığıyla da biraz ilgilenmeli.
Elif Şafak'ı televizyonda izledim: Mutluydu, hakkıdır. Gazete yazıları kitaplaşmış. Ardından marka ödülü almış. İmkanları var ve sık sık yurtdışına gidebiliyormuş. Kitapları baskı üstüne baskı yapıyormuş. Hepsi güzel.
Ama artık, 'yazarlık bir meslek değil, bir yaşam biçimi' söylemini terketmesi gerekiyor. Çünkü, yazarlık onun -ve birkaç kişinin daha- mesleği ve yaptığı/yazdığı 'şey'lerin bir proje olduğunu düşünenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalıyor.
***
Gazetelerin, dergilerin, televizyonların ve hatta radyoların zaman zaman nadasa bırakıp demlediği üç-beş isim, gerçek edebiyatın önünde heyula gibi dikilmeyi sürdürüyor. Bir gruba, cemaate, projeye mensup olmayan ya da tercihini 'sahih'likten yana kullananların emekleri, isimleri, eserleri heba olup gidiyor. Çünkü onların, kitaplarını yayımlayacak holding yayınları, medyada kendilerine yıldız verecek tanıdıkları, barları işgal etmiş şovalyeleri, kaleme aldıkları her metni saatlerce anlatabilecekleri ekranları.. bulunmuyor.


Yazarlığı yaşam biçimi olarak seçmiş, reyting peşinde koşmayan, bir proje olmaktan köşe bucak kaçan kalem erbabının ısrarla 'öz'de kalıp, 'eser' üretmeyi sürdürmesi bütün ödüllerin üstünde olmalıdır, öyledir de...
***
Peki nedir marka: Marka, bir işletmenin tüm varlıklarını temsil eden, benzer mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden farklı kılmak için kullanılan ayırt edici işarettir.
Nedir marka değeri: Marka sahibinin bir markanın kullanımından sağlayabileceği gelecekteki bütün finansal girdilerin bugünkü değeridir.


Şimdi söyler misiniz: Kaç -yazarlığı meslek olmaktan çok yaşam biçimi olarak gören- edebiyatçı marka olmak, marka değeri kazanmak için kurumsallaşmanın peşine düşer...


Özcan Ünlü
 
Üst