Kalblerin Yumuşama Vakti

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Kalblerin
yumuşama vakti
İbn Mesud buyururlar ki, Müslüman olmamızın üzerinden daha az bir zaman geçmişti ki şu ayet nazil oldu:
"İman edenlerin kalplerinin Cenab-ı Hakk'ı ve O'nun tarafından inen hakikatleri hatırlayarak yumuşayıp saygı ile dirilme vakti gelmedi mi? Hâlâ imanda o noktaya ulaşmadılar mı? Bu kadar marifet kendilerine geldikten sonra, hâlâ kalplerinin yumuşama zamanı gelmedi mi?" (Hadîd, 57/16)



İbn Mes'ud'un bu sözlerini kavramak için onların o zaman itibarı ile nasıl bir cemaat olduklarını düşünmek gerekir. Onlar bu ayet indiği zamanlarda öyle bir topluluk idi ki, aralarında nebi vardı, vahiy devamlı bir surette inmekteydi. Her yerde Kur'an devamlı bir surette okunuyordu, günde beş defa minarelerde rûh-ı revân-ı Muhammedî şehbal açıyor ve Allahü Ekber deniyordu. Yani "Büyük Allah'tır ve siz küçüksünüz, koşun o büyüğün karşısında serfürû edin" deniyordu. İşte bütün bunlar hep Allah'ı anma manasına gelmektedir. Ayetin devamında daha sonra şöyle denmektedir: "... Sakın onlar, daha önce kitap verilen ümmetler gibi olmasınlar! Zira kitabı tanımalarının üzerinden kendilerince uzun zaman geçmesi sebebiyle, onlarda ülfet ve kanıksama meydana gelmiş ve neticede de kalpleri katılaşmıştı. Hatta onların çoğu büsbütün yoldan çıkmışlardı." (Hadid, 57/16)
Yani, onların üzerlerinden bir müddet geçtiği için kalpleri kaskatı olmuştu. Öncekiler, Tevrat'ı, Zebur'u ve İncil'i dinlediler, nebi gördüler ve O'nun aydınlatıcı, gönülleri yumuşatıcı beyanına şahit oldular ama kalbleri kaskatı idi. Kur'an-ı Kerim önümüzde batan ve bataklığa düşen bir zümreyi göstererek: "Sakın, siz de onlar gibi yani kalbi katılaşanlar gibi olmayın" demektedir.
Evet, bir gün derin bir inkisar içinde Aleyhissalatü vesselam Efendimiz bu Müslüman cemaatin, günün birinde gidip onlara uyacağını ve kendi çizgisinden çıkacağını bildirmiş ve: "Siz, sizden evvelkilerin yoluna karış karış adım adım uyup gideceksiniz, gidip de onları adım adım -hafizanallah- takip edeceksiniz, hatta onlar kelerin deliğine girseler, siz de arkalarından kelerin deliğine gireceksiniz." buyurmuştur.
Bu hadis ile alakalı olarak diyebiliriz ki evvela kendilerine kitap verilenlerden kaybedenler oldu, sonra ümmet-i Muhammed'in bir kısmı da
-Rabb'im bizi muhafaza buyursun- kaybetmekle karşı karşıyadır. Dünya hayatına talip olmada, fâniyât u zâilâtı bâki hayata tercih etmekte, Rabb'isini unutup değersiz ve kıymetsiz şeylere dilbeste olmakta, hatta kalbinin kasvet bağlamasında, gönlündeki veya mahiyetindeki letâifin elli bin defa husûf ve küsûfa uğramasında, sinesindeki yıldızların dökülüp ayların batmasında ve güneşlerin gurûb etmesinde.. İşte bütün bu hususlarda kendilerinden önce kaybetmiş olan topluluklara tabi olacak müminler çıkacaktır, çıkmıştır da. Hatta hadisin de bizzat sarih olarak ifade ettiği gibi, o kaybedenler kelerin deliğine girseler, Müslümanlardan kaybetmeye namzet bu insanlar da izzet ve haysiyetlerini ayaklarının altına alarak kelerin deliğine gireceklerdir. Yani birilerinin mukallidi olacaklar, onu mihrap ve kıble yapacaklardır. Geçen bir-iki asrı iyi tetkik ettiğimizde kendi kendimize, "Ne doğru sözlüsün ey Allah'ın Rasulü!" dediğimize şahit olacak ve "Evet, eğer Allah Rasulü'nün bildiğini bilseydik, çok ağlamamız gerekirdi. Buna mukabil gülmelerimizin sayısı da çok az olmalıydı" diyeceğiz.
 
Üst