M
Murat Sâki
Guest
KAİNAT (EVREN)
“Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle
baksan hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin.
Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?”
baksan hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin.
Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?”
“İçinde yaşadığım şu varlık âlemi nedir? İçindeki varlıklar nedir ve ne vazife görmektedirler?” soruları, aklı başında her insanı meşgul etmiştir. Gelecek ifadelerde, kâinatın ne olduğu sorusuna çok yönlü cevaplar bulabiliriz. Şöyle ki: Kâinat,
• Mükemmel bir şehir,
• İleri bir memleket,
• Muhteşem bir âlem,
• Ezel ve ebed Sultanı olan Allahın hadsiz ordularının muhteşem bir kışlası,
• Hadsiz antika ve acip ve kıymetli şeylerle süslendirilmiş bir saray,
• Her sayfası bir kitap kadar ve her satırı bir sayfa kadar manaları ifade eden İlahi bir kitap.
• Her bir tekvini âyeti ve her bir kelimesi, hattâ her bir noktası, her bir harfi, birer mu’cize hükmünde cismani bir Kur’ân.
• Rahman olan Allah’ın bir mescidi. Kâinat mescidinin her bir köşesinde bir grup varlık, bir çeşit ibadetle meşgul. Bu mescidin içi sayısız âyetlerle ve mânâlı nakışlarla süslenmiş.
• Saadet yurdu olan cennetin tabakalarına, insanların amelleri gibi çok neticeleri ile, levazımat sağlayan bir fabrika.
• Beka âleminde, özellikle cennet-i âla’da, temaşa ehli olan insanlara, dünyadan alınma daimî manzaraları göstermek için, devamlı işleyen yüz bin yüzlü sinemalı bir fotoğraf.,
• Nihayetsiz bir güzellik ve sermedi bir cemalin aynası ve cilveleri..
• İlâhî sanatların sergisi.
• İnsan-ı ekber. Yani, büyük bir insan. İnsan küçük bir kâinat olduğu gibi, kâinat dahi büyük bir insandır.
• Muvahhid-i ekber. Yani, Allah’ın varlığını ve birliğini ilan eden en büyük muvahhid.
• Bir ziyafetgâh.
• Bir seyrangâh. Yani, bir ziyafet ve seyir yeridir.
Kâinatı meydana getiren varlıklar:
• Rabbanî birer mektup
• Allah’a birer ayna
• İlâhî birer memur.
• Anlamlı birer harf.
• Birer san’at mu’cizesi.
• Rabbani birer mühür.
• Tevhide birer pencere.
• Sultan-ı ezel ve ebedin raiyeti.
• Nihayetsiz kudret sahibi bir san’atkârın,
- mukaddes isimlerinin cilveleri
- fiillerinin eserleri
- kader ve kudret kaleminin nakışları ve sayfaları.
• Rububiyet-i İlâhîyenin şahitleri.
• Hikmetli bir mürebbinin hizmetkârları.
• Kerîm bir müdebbirin ameleleri.
• Kudret mu’cizeleri ve meyveleri.
• Hikmet kelimeleridirler.
Keza, her bir varlık,
• Bir mir’at-ı marifet yani, bir marifet aynasıdır. O aynaya bakmakla Allah tanınır.
• Bürhanı vahdaniyet, yani, Allah’ın birliğinin bir delili,
• Çok mânâlı bir lafzı mücessem,
• Birer kudret kelimesi,
• Letafetli birer kaside,
• Hikmetçi birer kelime,
• Şuur sahiplerine ibretli birer mütalagâhtır.
Kâinattaki varlıkların ne olduğunu anladıktan sonra, şimdi de bu varlıkların ne vazife gördüklerine bakalım.
Kâinat büyük bir cami, muazzam bir mesciddir. Bütün varlıklar büyük bir namazda, cemaatle, her biri kendine mahsus bir ibadet yapmakta ve hal dili ile namaz kılmaktadır.
“Vezaif-i eşya” tabir edilen hidematı meşhude, onların ubudiyetlerinin unvanlarıdır. Yani “eşyanın görevleri” tabir edilen, gözle görülen hizmetleri, onların ubudiyetlerinin unvanlarıdır. Meselâ, güneşin aydınlatması, ağaçların meyve vermesi, kuşların cıvıltısı birer ibadettir. Çünkü ibadet, itaattan ibarettir. “Göklerde ve yerdekiler, hepsi Ona (Allah’a) teslim olmuştur” âyetinin hükmünce, bütün kâinat müslümandır. (Al-i İmran, 83)