Kafatasçılık tarihi CHP'yle başlamış

Alper...

MarmaranınKralı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
9,574
Tepkime puanı
452
Puanları
0
Konum
İsLamBol
Web sitesi
cennetsarayi.blogcu.com
Tek Parti devrindeki kafatasçılık çalışmaları "bilimsel" kongrelere de yansımış. İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Tıp Fakültesi Antropoloji Müderris Muavini Doç. Dr. Şevket Aziz Kansu, Birinci Türk Tarih Kongresindeki "Türklerin Antropolojisi" başlıklı tebliğinde 1929 yılında antropolojik tetkiklerine başladığını belirtiyor. 25 kadın ve erkeğin kafatasını ölçtüğünü ifade eden Kansu, Ankaralı bir köylü ailesini kürsüye çağırıyor ve şöyle diyor: "Ankara'nın Bağlum köyünden Aptullah'ı, kadınını ve küçük yavrusunu takdim ediyorum. İşte halis dağlı adam, Alp adamı, Türk adamı (Alkışlar) Aptullah, koyu olmayan gözlere, buğdaydan daha kumral bıyıklara ve beyaz bir tene sahiptir... işte Alp adamı. Orta Asya'dan gelmiş olan adam, bizim ecdadımıza bağlı olan adam (Alkışlar)"

12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği referandumu öncesinde meydanlardaki hararetli polemiklerden bir tanesi de "soy" polemiğiydi. Başbakan'ın CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na hitaben, "Önemli olan boy değil soy, soy" diye çıkışması üzerine Kılıçdaroğlu Başbakan'ı, "Başbakan eline pergel ve cetvel alıp insanların kafasını ölçüyor" şeklinde eleştirmişti. Boy-soy polemiği gazete manşetlerine oturmuş, TV ekranlarında tartışılmıştı. Peki, duyanın tüylerini ürperten "kafatası ölçümünün" Türkiye'de herhangi bir geçmişi var mı? Bu sorunun cevabı, ne yazık ki "Hayır" değil! Türkiye'de kafatasçılığın tarihi, Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerinin aksine CHP'nin tek parti iktidarı döneminde başlamış. Tarihsel veriler "Milli Şef" İsmet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde 64 bin kişinin kafatasının ölçüldüğünü gösteriyor. Türkiye tarihinin ünlü faşistlerinden Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt başkanlığındaki 10 ekibin, Türkiye'yi 10 bölgeye ayırarak kafatası ölçümü yaptığı ortaya çıktı. 21 Eylül 1930 tarihli Son Posta gazetesine açıklama yapan Bozkurt, kafatası ölçümlerinin başlayacağını söylüyor ve ekliyordu: "Bu milletin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların bu memlekette tek bir hakları vardır o da hizmetçi olmak, köle olmak." Ölçümü yapacak ekipler işlem öncesinde Prof. Aziz Kansu'dan kurs aldı. Yapılan araştırmalar, Türk Tarih Kurumu kurucusu da olan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti üyesi ve Atatürk'ün manevi kızı Afet İnan tarafından "Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi" ismiyle de kitaplaştırılmış. Afet İnan söz konusu kitapta, "Ari Türk Irkının özellikleri" anlatıyor.

Atatürk'ün teşvikiyle

Afet İnan, Türkiye'de kafatası ölçümünün işlemlerinin nasıl başladığı konusunda şu ifadeleri kullanıyor: "1936'da bütün memlekette büyük ölçüde antropometrik bir anket yaptırma arzumu Atatürk'e anlattım. Uygun gördüler ve beni teşvik ettiler. Bunu hükümetten rica etmemi emir buyurdular. O zamanki Başbakan İsmet İnönü'den rica ettim. Bu iş için; Savunma, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanları'na meşgul olmalarını emretti."

Ölçüm aletleri Avrupa'dan

Tabii ki henüz yeni kurulan bir üçüncü dünya ülkesinde, kafatası ölçmeye yarayan alet-edevat yoktu. Bunun için gerekli ölçüm aletleri 18. yüzyılda kafatasçılığı icat eden Avrupa'da mevcuttu. Ölçümleri yapacak 10 ekip için İsviçre'den ölçüm cihazları getirildi ve işlemler başladı. Kafatası ölçümlerinden nasibini sadece diriler değil, ölüler de aldı. Afet İnan'ın ifadesine göre "hazineden mühim bir miktar" paranın da ayrıldığı kafatası ölçümlerinde 64 bin kişiye "antropometrik anket" uygulandı.

Afet İnan'ın, araştırma sonrasında yayımladığı kitapta, Türkiye coğrafyasında bir "ırk birliğinin" bulunduğu iddia ediliyor ve Türk halkının kafa yapısının 'Brakisefal' olduğu, kafa karinesi 80'in altında olanların Türk olamayacağı kanaatine varıldığı söyleniyor. Kitapta Türklerin antropolojik özellikleri şöyle tanımlanıyor: İşte araştırma sonuçlarına göre Türkler: "Türkiye'de yaşayan halkın çoğunluğu orta boylu, kafa karinesi bakımından yuvarlak (brakhi) kafalıdır. Gözler muntazamdır. Mongoloit tesir pek azdır. Burunlar düzdür. Cilt nadiren çok esmerdir. Gözler açık, hatta ekseriyetle çok açıktır. Saçların çoğunluğu orta yani kestane rengindedir. Şu halde Türkiye halkı umumiyetle 'Homo Alpinus' denilen Avrupa'nın büyük beyaz ırkına mensuptur"

Mimar Sinan'ın mezarını açıp kafatasını ölçmüşler

Kafatası ölçümü için açılan yaklaşık 2 bin mezarın arasında Mimar Sinan'ın da mezarınun bulunduğu öğrenildi. "Rumdu", "Ermeniydi" söylentileri sürerken büyük sanatçı hakkındaki tartışmanın "giderilmesi için" mezarı açıldı ve 64 bin kişi gibi onun da kafatası ölçüldü. Ölçümü de Prof. Aziz Kansu yaptı. Gerekli ölçümlerin ardından kafatasının 89-90 ölçüleriyle hiperbrakisefal özelliklere uyduğu mezarın başında ilan edildi. Sinan'ın Türk olduğunun anlaşıldığına göre; heykelinin dikilmesinin önündeki bir engel kalmamıştı. Atatürk, TTK'ya hitaben tek cümlelik bir direktif yazıp Mimar Sinan'ın heykelinin yapılmasını istedi. Mimar Sinan'ın mezarının açıldığı, kafatasının ölçüldüğü ve kafatasının Antropoloji müzesine konulmak üzere alındığı 5-6 Ağustos tarihli Cumhuriyet ve Kurun gazetelerinde yazılı. Sonraki yıllarda Mimar Sinan'ın türbesinin restorasyonunu yapmak için mezarı açan Mimar Vasfi Egeli, Mimar Sinan'ın kafatasının yerinde olmadığını anladı. Dönemin gazetelerinde kafatasının antropoloji müzesine konulduğu iddia ediliyordu, ama Türkiye'nin herhangi bir yerinde antropoloji müzesi yok!

Gazeteci Mustafa Yılmaz "Dul Kadının Oğulları" kitabında Mimar Sinan'ın kayıp kafatasının mason localarında olabileceğini yazılı. Masonların tuhaf bir kafatası inancı olduğunu ifade eden Yılmaz, kabul törenlerinde gerçek kafatası kullandığını hatırlatıyor ve "Mimar Sinan'ın mezarını açan heyette bulunan Hasan Cemil Çambel'in de bir mason olduğunu" not düşüyor. Kendisi de bir mason olan Mozart'ın kafatasının başına gelenler, iddiayı daha da gizemli kılıyor.

İçinde ölülerin de bulunduğu 65 bin kişinin kafatasının ölçülme çalışmaları ne yazık ki son olmadı. 1938 yılında CHP'li meclis üyeleri ve antropologlar Hatay-İskenderun'a giderek kentte yaşayan halkın Arap olmadığını "ispat" etmek için kafatası ölçümü yaptı. Bir yıl sonra, 1939'da ise dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün özel izniyle Ankara'da bulunan dört ilkokulda kafatası ölçümleri yapıldı.

Tarihçi Mustafa Armağan:

"Olmayan müzeye kaç tane daha kafatası gönderildi bilmiyoruz"

Mimar Sinan'ın kafatası göz göre göre sırra kadem bastı. Kafatasının antropoloji müzesine kaldırıldığı söyleniyor Bugün Antropoloji Müzesi'ni bilen var mı bilmiyorum. Soruşturduğum kadarıyla ilgililerin, TTK yetkilileri de, İstanbul Kültür Müdürlüğü de, böyle bir müzeden haberleri olmadığı gibi, Sinan'ın kafatasından haberi olan hemen hiç kimse yok. Hafızasını yitirmiş bir toplum olduğumuzu hep söyleriz; ama hiç değilse kurumlarımızın hafızası olmalı değil midir? 64 yıl önce mezarından çıkartılan bu kafatasının tek örnek olmadığını biliyoruz. 5 Ağustos

1935 günü yayınlanan Cumhuriyet gazetesinde Kültür Bakanlığı'nın öğretmenlere gönderdiği bir tamim her şeyi açıklıyor aslında: "Eski mezarlardan çıkacak olan Selçuk, Danişmend oğullarına ait kafataslarını İstanbul'da Antropoloji Müzesi'ne göndermeleri..." Başka bir deyişle bugün mevcut olmayan, kayıplara karışmış bu müzeye kim bilir daha kaç tane devlet büyüğümüzün kafatasları gönderildi? Ve bugün kim bilir nerdeler. Toprağın üstündekilere sahip çıkamadığımız gibi altındakilere de ne yazık ki sahip çıkamayan bir garip milletiz vesselam!

Tarihçi Ayşe Hür:Nazi Almanya'sında dahi böyle şeyler yoktu

Türk Tarih Tezi'nin mucitlerinden Afet İnan, "Türklerin brakisefal Alpin ırkının mükemmel temsilcileri olduğunu göstermek üzere" İsviçreli Antropolog Pittard'ın nezaretinde yaptığı doktora çalışmasının önsözünde şöyle der: "Mustafa Kemal Atatürk büyük devlet işleri arasında tarih etütleriyle bizzat meşgul olurdu. Kurtardığı milletin tarihini ilmî yollardan araştırmak için tarihçilere vazifeler vermişti... 1936 yılında bütün memlekette büyük ölçüde antropometrik bir anket yaptırmak arzumu Atatürk'e anlattım. Uygun gördüler ve beni teşvik ettiler. Bunu hükümetten rica etmemi emir buyurdular." Nitekim tam 64 bin kişiyi kapsayan bu dev 'ırkçı' çalışma -ki Nazi Almanyası'nda bile böylesi yapılmamıştır- Başbakanlık, Milli Güvenlik Bakanlığı, Sıhhat Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı'nın her türlü desteği ile yürütülmüş, ölçümler sivil ve askerî doktorlar, sıhhiye memurları, beden eğitimi öğretmenlerince yapılmış, askerler gönüllü denek olarak Afet İnan'ın emrine sunulmuş. O yılların önemli ırkçı siyasetçilerinden biri CHP Genel Sekreteri Recep Peker'dir Ankara ve İstanbul Üniversitesi'nde ders vermekle görevlendirildi. Peker, İnkilap Dersleri Notları adlı kitabında "İnsanlık tarihi yirminci yüzyıla açılırken (...) tek bir şey, Türk kanı bu gürültüler içinde temiz kalmıştı. Batı Türklerini bu çöküntü içinde kanının arılığı korudu ve sakladı. Dünyaya batırlık (babayiğitlik) örneği gösteren Osmanlı ordusunun yüksekliği (...) bu orduları yaratan bay Türk ulusunun kanındaki yücelikten geliyor" derken 24 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir ilana bakılırsa, Ankara Askeri Baytar Mektebi'ne alınacak öğrencilerde aranan özelliklerden biri "Türk ırkından olmak"tır. 6 Eylül 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan Türk Kuşu Direktörlüğü'ne alınacak tayyare öğretmenlerine dair bir başka ilanda ise ifade biraz daha rafine hale gelmiş ve 'Türk soyundan olmak' haline dönmüştür.

Kaynak:Milli Gazete
 
Üst