Kadir Tanır vefat etmiş... Tanıyor muyduk?

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Kadir Tanır'ı tanır mıydınız?

K.Maraş'ın münbit toprağında yetişmiş güzel bir insandan maalesef ancak vefatından sonra dostlarının ve okurlarının yazdıkları yazılar vesilesiyle haberdar olabildik. O yazar, Kadir Tanır. 14 Aralık'ta vefat etti.

kadir-tanir.jpg


Hayatı

Kadir Tanır, 1953’te Kahramanmaraş’ta doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladı. İstanbul Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi (1976).
Kahramanmaraş Belediyesi’nde memur, il imar müdür muavinliği, il imar müdürlüğü, park ve bahçeler müdürlüğü, Kahramanmaraş Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nde mimar ve şube müdür vekili olarak çalıştı, emekli oldu (1998), serbest mimar ve müteahhit olarak çalıştı.
Edebiyat hayatına 1976’da Mavera dergisinde yayınlanan bir öyküsüyle başladı. Öykü ve yazıları Mavera, Kaşgar, Alkış ve Yedi İklim dergilerinde yer aldı.
Alagün (Akabe, Ankara 1982); Güz Yağmurları (Ukde, Kahramanmaraş 1998); Savaş İmparatorluğu (İz, İstanbul 2004); Küskün (anı-öykü) adlı öykü kitapları; Şeytan Sarmalı (2006), Sonsuz Uzun Ölüm (2008), Suikast Selamlığı (2009) adlı romanları bulunan Kadir Tanır 14 Aralık 2011 tarihinde vefat etti.

355875_2.jpg


sonsuz-uzun-olum20101124180324.jpg


228471_2.jpg


327541_2.jpg
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Hakkında Yazılanlar:

Rasim Özdenören
rasim_ozdenoren1_b.jpg


Ah, Kadir Tanır

Yüreği iyilik ve sevgi dolu insan...

Hayatı boyunca belki hep yazar olmak, yazar olarak kalmak, ekmeğini yazarlıktan yemek istedi. Ancak hayatın zorunlulukları onu -Türk yazarlarının nerdeyse ortak kaderi halinde- yazarlık dışındaki işlerle didişme durumunda bıraktı. Sürekli hastalıklarla boğuştu. Ondört yaşındayken yakalandığı menenjit hastalığı kulağında arıza bıraktı. Bir süre hiç duymadı. '90'lı yılların başlarında Eskişehir'de geçirdiği bir operasyondan sonra bir cihaz sayesinde yeniden işitmeye başladı. Öykülerindeyse ses betimlemelerine ayrıntılı olarak yer verdi.

Çocuk yaşta -onüçünde- şiirler, öyküler yazmaya başladı. Onaltısında bir roman denemesi oldu. 1980'li yılların başlarından itibaren Mavera dergisinde öykülerini yayınlamaya başladı. Erdem Bayazıt, onu Maraş'tan tanıyordu. Mavera'ya yazmaya başladığında, biz onu acemi bir yazar olarak karşılamadık. Tam tersine, öyküleri, belli bir deneyimin süzgecinden geçmiş ürünler olarak yayınlandı. Nitekim kısa bir süre sonra ilk öykü kitabı Alagün hepimizin kitaplarının yayınlandığı Akabe Yayınevi'nin listesinde göründü (1982). O münasebetle kendisiyle yaptığım bir konuşma Mavera'da yer aldı. Uzunca bir süre Mavera'da yazdıktan sonra birdenbire sustu, yazmayı bıraktı.

Sonra Güz Yağmurları adını taşıyan öykü kitabıyla yeniden ortaya çıktı(1998). Birkaç yıl sonra, 2004'te Savaş İmparatorluğu öykü ve 2006'da Küskün anı-öykü kitabını yayınladı. Bu kitaptan sonra da Şeytan Sarmalı (2006), Sonsuz Uzun Ölüm (2008), Suikast Selamlığı (2009) adlarını taşıyan romanlarını yayınladı.

Ben, onun öykülerinde olsun, romanlarında olsun, bir mimarın hendese dikkatini görmüşümdür. Ancak bu cümlemizin kuru, geometrik bir yapı bağlamında anlaşılmamasını isterim. Ondaki duyarlık yer yer sınır noktalara ulaşır.

Romanlarında giderek denemeye çalıştığı fantazya unsuru ön almaya başladı.

Bense, onun Yediiklim dergisinde yayınladığı anı-günlük karışımı olan yazılarında sözünü ettiği Maraş insanını anlatmasını istiyordum. Maraş ziyaretlerimde yaptığımız görüşmelerimizde bu hususu sürekli vurguladım. Ve nihayet bir Maraş romanı -Maraş insanını anlatan bir romanı- kaleme alacağını söylemişti.

Sonsuz Uzun Ölüm romanını yayınlanmadan önce okuduğumuzda, kendisine gönderdiğimiz, bilahare kitabın arka kapağında yer alan değerlendirme yazımızda şunları söylüyorduk:

"Sağlam bir mantık, titiz bir kurgu, dikkat ve özen, kelime işçiliği... Bütün bunlar Kadir Tanır'ın metinlerinde belirgin olarak görünen özellikler. Aynı titizliği ve usta örgüyü onun bu son çalışmasında da gözlemliyoruz. Tanır'ın mimar bakışı ve kılı kırk yaran ayrıntı dikkati romanın ana örgüsüyle buluşuyor. Gerilim, entrika, duygusallık, bilim-teknik.. işini bilen bir ustanın elinde harikulade bir titizlikle harmanlanıyor. Edebî-gerilim, Türkçede Tanır'ın kaleminden yeni bir tür halinde fışkırıyor. Yazar, çağının gerçeklerini dile getirirken bu gerçeklerin altına tanıklığının imzasını atıyor. Türkçenin son yıllardaki en nitelikli çıkışlarından biri..."

Keza Sadık Yalsızuçanlar'ın da aynı kitap hakkındaki şu değerlendirmesini buraya almak isterim:

"Yazar, bilim ve teknolojinin geldiği noktadan sık yardım alarak yazdığı bu kitapta, yanı başımızda yaşanan insanlık dışı suçlara karşı hassasiyetini, yine faillerinin de anlayabileceği bir söylemle dile getiriyor. Meraklı bir konunun, sade, akıcı ve tempolu bir üslûpla bir şimşek hızıyla önümüzden geçip gittiğini kanlı ayak izlerinin eşliğinde izliyoruz. Okuru hayrete düşürecek, bu kadarı da olamaz dedirtecek, fakat o kertede de inandırıcı bir roman... Kadir Tanır, modern anlatı diline, kendi öykü ve roman birikiminin sınırlarını da genişleterek yeni katkılarda bulunuyor."

Maraş'a her gittiğimde mutlaka ziyaret ettiğim birkaç isimden biri olan Kadir Tanır, beni edebiyat konusunda mutlaka konuşturmak ister, sorular sorar, çoğu kez konuşmalarımızı bant kaydına da alırdı. O kayıtların kaybolmadığını tahmin edebilirim.

Tekraren söyleyeyim. Kadir Tanır, maddî açıdan olmasa da manevî açıdan çileli bir hayat yaşadı. Ömrünün her döneminde farklı sıkıntılar geçirdi. Ancak hiçbir zaman halinden şikâyetçi olduğunu görmedim. Her defasında yumruğunu sıkıp biraz havaya kaldırarak: "Bomba gibiyim" derdi. Geçirdiği son 1 ayı, bir hastane odasında yalıtılmış halde geçti. Ancak eşinin refakatine müsaade ediliyordu. 14 Aralık 2011, Çarşamba günü, bir ikindi sonunda dünyaya gözlerini yumdu. 16 Aralık Cuma günü Kahramanmaraş'ta toprağa verildi. Onu her zaman rahmetle ve özlemle anacağız.

Yenişafak
 
Katılım
27 Mar 2010
Mesajlar
512
Tepkime puanı
120
Puanları
0
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun..!
Şeytan sarmalı adlı romanını okumuştum. Değerli bir yazar, değerli bir şahsiyetti. Allah (c.c)
derecesini yüksek, makamını âlî eylesin..!
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun Allah Teala rahmet etsin.taksiratını afuv etsin inş. kendisini görmeden sevdim..
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Sadık Yalsızuçanlar
images


Sonsuz Uzun Ölüm: Kadir Tanır

Kadir Tanır, 14 Aralık Çarşamba günü alem-i manaya göçtü. O’nu ilk kez Mavera’daki öykülerinden tanımıştım. Mavera’da yayımlanıyordu ve insanı maveraya çekiyordu bu öyküler. Maraş’ın bereketli iklimindendi. Son Fatih sertürbedarı aziz bilge Ahmed Amiş Efendi’nin seçkin halifesi Maraşlı Aziz diye bilinen Ahmed Tahir Efendi’nin yurdundan. O topraklar da irfanla mayalanmıştır. Maraş, şair ve yazar açısından oldukça münbit bir topraktır. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve diğerleri… Sezai Karakoç da sanırım lise yıllarını Maraş’ta geçirmişti.
Kadir Tanır, bizim edebi kamumuzun üzdüğü yazarlardandı. Ahlaki sınırları çiğneyen bir ortam bu. Kıskançlık, yandaşlık ve çıkar ilişkilerinin kirlettiği bir yer. Oraya girmedi hiç. Eş-dost, ahbap-çavuş ilişkilerinden uzak durdu. Edebi cemaatlerin iletişim ortamlarında yer almadı. Samimi idi. Bağımsız, kendi yolunda yürüyen ve edebiyatın kendine has kalitelerini korumaya çalışan bir yazar oldu. Şimdi timsah gözyaşları dökenlerin onu nasıl üzdüğünü yakından biliyorum. İletişimimiz bazen yüz yüze bazen telefon ve elektronik mektupla daima sürdü. Şeytan Sarmalı romanının yayımında kısmen katkım olmuştu.
Yakın dostu ve çok sevdiği Rasim Özdenören, Yeni Şafak’taki yerinde güzel bir yazı yazdı Tanır için. Rasim Bey’i nasıl sevdiğini de yakinen biliyorum. Tanır’la en son Kahramanmaraş’ta, Özdenören’le ilgili bir etkinlik vesilesiyle görüşmüştük. Rasim Bey’le birlikte son güzel birkaç saat geçirmiştik. Saygıdeğer eşine, sevenlerine, yakınlarına başsağlığı dilerim. Mekânı cennet olsun.

Kadir Tanır, ilk öykülerinden itibaren has bir yazarı haber veriyordu. Gerçek malzemeden beslenen öykülerini, titiz, zengin ve hem akılcı hem metafiziksel boyutu olan bir “dil”le kuruyordu. Rasim Bey’den öğrendiğimize göre onaltı yaşındayken bir roman denemesi olmuş. Sonrasında 80’li yıllardan itibaren Mavera’da görünmeye başladı. Tanır’ın ilk öykü kitabı Alagün, seksenli yıllar öykü ortamımızın güzel meyvelerindendir. Tanır’ı uzun bir aradan sonra 1998 yılında Güz Yağmurları adlı öykü kitabıyla izlemeyi sürdürdük. 2004’te Savaş İmparatorluğu geldi, iki yıl sonra ise anı-öykü türünde Küskün. Timaş Yayınları tarafından okura sunulan Şeytan Sarmalı ve nihayet Sonsuz Uzun Ölüm adlı romanı. Tanır’ın sağlığı elverseydi, roman ortamımıza son derece yetkin eserler kazandıracağını sanıyorum. Sonsuz Uzun Ölüm’e ilişkin Rasim Özdenören şöyle der : “Sağlam bir mantık, titiz bir kurgu, dikkat ve özen, kelime işçiliği… Bütün bunlar Kadir Tanır’ın metinlerinde belirgin olarak görünen özellikler. Aynı titizliği ve usta örgüyü onun bu son çalışmasında da gözlemliyoruz. Tanır’ın mimar bakışı ve kılı kırk yaran ayrıntı dikkati romanın ana örgüsüyle buluşuyor. Gerilim, entrika, duygusallık, bilim-teknik (…) işini bilen bir ustanın elinde harikulade bir titizlikle harmanlanıyor. Edebî-gerilim, Türkçede Tanır’ın kaleminden yeni bir tür halinde fışkırıyor. Yazar, çağının gerçeklerini dile getirirken bu gerçeklerin altına tanıklığının imzasını atıyor. Türkçenin son yıllardaki en nitelikli çıkışlarından biri…”
Rasim Bey’in bu söylediklerine katılmamak mümkün değil. Gerilim, bilim kurgu alanında Sadık Yemni’den sonra ilk kez bu denli güzel bir dil okumuştum. Kurgu sorununa da kafa yoran bir yazardı Tanır.

Tanır’ın bir önceki romanı Şeytan Sarmalı, alışılmış, bildik tanıdık “gerilim” anlatılarına benzemiyordu. Hatta bunun “gerilim” diye nitelenmesi ne ölçüde doğru bilemiyorum. Evet, kuşkusuz olaylarda ve kurgulanma biçiminde bir “gerilim” var ama bu, olağan ya da muhtemel “polisiye” vak’anın çerçevesini fazlasıyla aşıyor; hem soyut anlamda varlığa, hem de yaşadığımız coğrafyaya ve giderek dünyaya ilişkin politik ve ontolojik bir sorgulama haline geliyor. Yine romanın bütünü açısından bakıldığında, Vesvas önemli bir metafor; bu bölümü ürpererek okudum ve ilginç biçimde, “Bayezid Camii’nde Şeytanla Bir Münazara” başlıklı risaleyi hatırladım. Bu bölümde Tanır’ın “dil”inin imkânları büyüleyici biçimde açılıyor ve adeta anlatının sınırları genişliyor. “(…) Evet, bilir, o Vesvas’tır. O, cin neslinin en güçlü ismidir. En azılı ve zorludur. En azman ve en azgındır. En yapışkan, en süreğendir. En avına düşkün ve vurgun olan, en bırakışı, kaçırışı olmayan bir türdür, bilir. Kendi mi anlatmıştır, yoksa hissettirmiş midir, kestiremez, fakat işte bilir… Ve bilir ki o insanı her an bir sinek gibi, bir bit gibi ezebilir, fakat ezmez. Niye ezmez? Onu da bilir. Artık bu yoldaki tüm bilinmezleri okumuş gibidir. Bu yoldaki… Ya ötekiler?”

Bu ve özellikle “Hatıra Defterinden”deki metinle birlikte belki de Şeytan Sarmalı’nın en zengin çağrışımlı dünyasına girmiş oluyoruz. Ardından gelen “Küçük Kirli Çıkın” başlıklı bölümle yazar bizi sürüklediği kuytularda yaşamın kılcal uçlarına doğru iyice çekiyor.
Romanın “Gaybın Derinliklerinden” gelen bir başka dalgası, “Zamanı Duymak”la gerçekleşiyor. Bu bölüm de hem içe doğru bir med-cezir hem de yazının kılcallaştığı bir yer… Dil, varlığın evidir, diyordu Heidegger. Doğrudur, varlık dilde mukimdir. Bir gün bu gerçeğe “uyanır”ız… Sonrası için yazara kulak verelim “Bu, hangi uykunun uyanışıdır, gece mi yatmıştır, gündüz mü, yoksa bir akşam vaktinin iç karartıcı, kasvetli mahmurluğunda, üstüne ölü otu serpilmiş gibi, içine çöken baygınlığa mı yenilmiştir gene kestirmeye çalışır. (…) Hayatla ölümün iç içe geçtiği, birbirine gelip gittiği bu alabildiğine ürkünç ve bilinmezliklerle dolu, kör kapılışların, yaman uğrayışların, bitişlerin, tükenişlerin, mahviyete gark oluşların çığırından çıktığı zorlu ve alevli kıyıda… zamanı… artık dışarısında kaldığı, uzaktan, puslar, sisler, dumanlar içinden, bulutlar ötesinden baktığı zamanı.”

Sarmal’ın dil açısından başkaca uçlar verdiği, göğerdiği yerler arasında, 2. bölümün yedi, sekiz ve onuncu alt bölümleri de anılmalıdır. Buradaki alt (üst mü yoksa) metinler -ki italiktir bunlar- hem anlatının hem olay ve kişilerin iç dünyasının içe doğru büküldüğü yerler olarak düşünülebilir.

Tanır’a rahmet diliyorum. Bu vesileyse kitaplarının tekrar okunmasını ve yaşamında görmediği ilgi ve dikkati görmesini umuyorum.

Milat Gazetesi
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Mevlamız rahmetiyle muamele eylesin.
Şeytan sarmalı adlı kitabını okuduğumda "azlardan" bu adam demiştim.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Maşallah... Forumda merhum yazarı tanımakla kalmayıp kitabını okuyan kardeşlerden haberdar olunca gerçekten sevindim. Yalnız, aynı şehirde yaşamış olduğumuz halde ismini vefatından sonra duymuş olmanın mahcubiyeti ile beraber...


Yazar Kadir Tanır vefat etti!

Roman ve öyküleri ile tanıdığımız, sol kültürel hegemonya bahanesi ile belki de tanımadığımız Kadir Tanır 14 Aralık günü Maraş'ta vefat etti.


İnsan olmanın, dost kalmanın, kardeş kalabilmenin yüklediği sorumluluklar vardır, dostlarımızın, kardeşlerimizin acılarını ve mutluluklarını paylaşmak gibi…

Acılar paylaştıkça azalır, mutluluklar ise paylaştıkça çoğalır.

Bir dostun acılarını paylaşmak, başsağlığı dileğinde bulunmak üzere gittiğimiz taziye evinde tanış(tırıl)mıştık Kadir Tanır ile yıllar önce, baba yurdu Kahramanmaraş’a döndüğüm 1996’da…

Şimdi ise yüreğimiz büyük bir dostu Kadir Tanır’ı kaybetmenin hüznü ile dolu….

Bu yürek yangınını söndürmek mümkün mü?

İlk tanıştığımızda Kadir Tanır ismi hiç de yabancı gelmemişti bana. Dergi koleksiyonlarım içerisinde özel bir yeri olan Mavera’ların ilk sayılarından itibaren okumuştum hikayelerini. Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt’la aynı dergide hikayeleri yayınlanan Kadir Tanır’ın Akabe Yayınlarının ilk kitap yayınları arasında yer alan bir de hikaye kitabı vardı “Alagün” diye…

Sonra aradan yıllar geçmiş ve Kadir Tanır ismine yayın dünyasının içerisinde olmama rağmen hiçbir yerde rastlamamıştım. Oysa Mavera uzun yıllar yayınını sürdürdüğü gibi orada yazan diğer isimler de birçok dergi ve gazetede yazı hayatını devam ettirmişti.

Bu nedenle olsa gerek Kadir Tanır ismi belleğimde hep bir müstear isim gibi algılanmıştı doğrusu o güne dek.

Taziye evinde tanış(tırıl)dığım Kadir Tanır, benim hikayelerini okuduğum Kadir Tanır olabilir miydi? Yoksa sadece bir isim benzerliği mi idi? Sormak en doğalı idi ve öyle de yaptım. Evet… O Kadir Tanır bu Kadir Tanır idi…

Karşılıklı ziyaretleşmeler ile gördüm ki küskünlerimizden biri idi Kadir Tanır. Mimardı. Köy Hizmetleri Kahramanmaraş İl Müdürlüğünden yeni emekli olmuştu.

Üstelik bir zamanlar benim şu an dahi çalışmakta olduğum kurumda, belediyede de çalışmıştı.

Mütevazi bir büroda inşaat işleri ile uğraşıyordu ve onun hikaye yazdığını, üstelik yayınlanmış bir kitabı olduğunu yıllardır aynı odada çalıştığı iş arkadaşları dahi bilmiyordu. Aslına bakılırsa belki kendisi dahi unutmuştu.

Küsmüştü çünkü… Kime, kimlere?…

Küsmek....

Kabuğuna çekilmek...

Bir yazar için ölümden de ağır bir kaderdir herhalde kalemi kırmak...

Ölümden beter bu kaderi yaşayanlardan biri olmuştu Kadir Tanır yıllar yılı...

Ülkenin sayılı hikayecileri arasında ismi sayılırken küsmüş, kabuğuna çekilmiş, aynı odada birlikte çalıştığı iş arkadaşlarından dahi kendini gizlemeyi başarmış... Hem de yıllarca...

Bu kent ne de çok küskün yetiştirmişti böyle…

Yüreği kocaman küskünler…

Cahit Zarifoğlu 1960’da “Inkılab”ı birlikte çıkarttıkları “Yoksul Mustafa”nın küsüp baba mesleği olan terziliğe dönüşünü “düşünen beynin bu ülkedeki kaderi” cümleleriyle dile getirmişti. Kadir Tanır da ilk kitabı “Alagün” ile ülkenin sayılı hikayecileri arasına girmişken küsüp çalıştığı resmi kurumda plan projeler çizerken “Yoksul Mustafa” ile aynı kaderi paylaşmış olsa gerek.

Tâ ki bir taziye evinde adı açığa çıkıncaya dek...

Sanat takdir edilmediği yerden gider. Sanatçı da gitmese bile küser, kabuğuna çekilir. Toplum için üretebileceği eserler kendisi ile birlikte yok olur gider. Atalar boşa dememiş “marifet iltifata tabiidir” diye.. İltifat sanatkarın ekmeğidir, aşıdır. Toplum önderi olmaya, yönetici olmaya soyunanlar gönüllerinden sevgiyi, dillerinden iltifatı düşürmemelidir.

O mütevazi mimarlık bürosunda Kadir Tanır’la konuşmalarımız sanattan ve edebiyattandı hep. Mimarlık bürosunun havası değişmiş, yeni bir heyecan, yeni bir kıvılcım parlayıvermişti.

Bu sohbetler kısa sürede güzel sonuçlar verdi. Bir gurup arkadaşla birlikte Kahramanmaraş’ın kültür hayatına kazandırdığımız ve bir gazete ve derginin yanı sıra kitap yayıncılığı da yaptığımız Ukde Yayınları Kadir Tanır’ı harekete geçirdi. Tanır, ikinci hikaye kitabı “Güz Yağmurları”nı Ukde Yayınlarının 17. kitabı olarak neşretti. Üstelik yeniden yazmaya, yarım kalan romanını tamamlamaya da karar vermişti.

Hikayelerinde bu ülke insanının trajik boyuttaki yalnızlığını dile getiren Kadir Tanır on yıl aradan sonra kalemi yeniden eline almış, yeni hikayelerin yanısıra “Kurtuluş” ve “Alkış” dergileri için denemeler de yazmaya başlamıştı. “Yedi İklim” ve “Kaşgar” da yayınlanan hikayeler yazarın üçüncü hikaye kitabı olarak “Savaş İmparatorluğu” adıyla 2004’de İz Yayıncılık tarafından kitaplaştırılır.

Yedi İklim’de bir dönem hemen her sayıda bir hikaye ile yer alan Kadir Tanır’ın dördüncü hikaye kitabı “Küskün” de yine Ukde Yayınları arasında “anı/öykü” altbaşlığı ile 2008’de neşredildi.

Sanat hayatının 40. yılında, ilk romanı yayınlanır. Adı “Şeytan Sarmalı”. Yıl 2006.

Eser Timaş Yayınlarından çıkmıştır. İkinci romanı “Sonsuz Uzun Ölüm” Karakutu Yayınları arasında 2008’de neşredilir. Roman birilerinin dikkatini çekmiş olmalı ki Türkiye Yazarlar Birliği’nce yazarına 2008 yılı en iyi romancısı ödülünü aldırır. Ödül dediysek gösterişli bir plaket o kadar… Ne var ki okurdan yine ses seda yok. Yazarın yayınlanan üçüncü romanı ise farklı bir arayışın sonucudur. “Suikast Selamlığı” adını taşıyan bu eser ise 2009’da İver Yayınları arasında neşredilir.

1953’de Maraş’ta doğup 13-14 yaşlarında geçirdiği menenjit hastalığı sonucu kaybettiği işitme yeteneğinin yerine bahşedilen duyarlılıkla daha o yıllarda roman yazmaya başlar Kadir Tanır. Yıl 1967’dir. Okul gazetesi “Bilezik”te yayınlanan ilk hikayenin üzerinden tam kırk dört koca yıl geçmiş.

İşitme yeteneğini kaybedince lise birinci sınıfı tekrar etmek durumunda kalır. O yıldan itibaren dünya ile iletişimini artık dudak okuyarak, yetmediği durumlarda yazışarak yapacaktır. 1987 yılında ameliyatla sınırlı da olsa duyma yetisini kazanacaktır.

Geçirdiği hastalık sonucu kaybettiği işitme yeteneği ona başta yazmak olmak üzere bir çok yeni dünyalar kazandırırken okuma azmini kıramaz. Başlangıçta geçirdiği uyumsuzluk sorununu kısa sürede çözer ve tüm olumsuzluklara rağmen okulun derece alan öğrencileri arasında yer alır.
Resimde, müzikte, edebiyatta, matematikte ve sporun her dalında başarılı bir öğrencidir. Mehmet Tanır’ın ifadesi ile; “çok yönlü bir kişiliktir.”

1970-1971 eğitim öğretim döneminde Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümünü derece ile, ilk on içerisinde yer alarak kazanır. 1976 da ise buradan üçüncülükle mezun olur.

Onüç yaşında “Toprak Ete Doymazdı” diye başladığı ve dosyalarda kalan romanını üniversite öğrencilik yıllarında defalarca yeniden yazar.

1976’da Erdem Bayazıt’la tanışması ve Erdem Bayazıt’ın ısrarla hikaye yazmaya yönlendirmesi onu ülkenin sayılı hikayecileri arasına taşıyacaktır.

Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt gibi isimler tarafından yayınlanmakta olan edebiyat dergisi Mavera’da ilk hikayesi yayınlanır.

Onüç yaşından bu yana roman yazan Kadir Tanır hikayelerini de tıpkı roman yazar gibi uzun uzadıya yazmaktadır.

İş hayatına 1976’da Kahramanmaraş Belediyesinde Mimar olarak başlayan Kadir Tanır, İmar Müdürlüğü ve Park ve Bahçeler Müdürlüğü gibi idari görevlerde dört yıl çalıştıktan sonra kendi isteği ile belediyeden ayrılarak Köy Hizmetleri İl Müdürlüğüne geçiş yapar.

Cahit Zarifoğlu’na göre Kadir Tanır’ın bu yeni görevi bulunmaz bir nimettir.

Hastalıkların Kadir Tanır’ın hayatında derin bir izi vardır. “Ben senin derdinle hoşem, el çek dermanından tabip” der gibi hastalıkların aklına ayıklık, hayatına çeki düzen, ilişkilerine ölçü getirdiğini söylemektedir. 13 yaşında menenjit hastalığı ile başlayan hastane hayatı, guatr ameliyatı, mide ülseri, bronşit, kulak ameliyatı ve bir dizi ameliyatın ardından gelen ilik nakli ameliyatından sonra 14 Aralık 2011’de Ankara’da noktayı koyar.

O şimdi sonsuzluk aleminde.

Cenazesi memleketi Kahramanmaraş’a getirilerek 16 Aralık Cuma günü Ulu Camiden dostlarının omzunda yükselerek Şeyhadil Mezarlığına kaldırılır...

Diller lâl şimdi…

Ruhu şâd olsun…

Serdar Yakar
Dünya Bizim
 

uykusuz

Kıdemli Üye
Katılım
18 May 2011
Mesajlar
7,798
Tepkime puanı
1,236
Puanları
0
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun...
 
Üst