spesifik
آزادی قید و بند
Akıl sahibi, bilgili ve tecrübeli dindar bir hanıma danışılmayı yasaklayan bir rivayet olması düşünülemez. Çünkü istişare erkek olmak kadın olmak gibi yaradılışla ilgili değil vasıfla ilgili bir şeydir. Nitekim Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Hudeybiye'de müminlerin annelerinden Ümmü Seleme'nin tavsiyesine uygun davrandığı hepimizin malumudur.
Aşağıdaki yazı bir hanım kardeşimizin elektronik posta adresime gönderdiği soruya yazdığım cevaptır.
Soru şöyle:
Selamun aleykum hocam,
“Kadınlarla istişare edin fakat dediklerinin tersini yapın” şeklinde bir hadisin sıhhati nedir? Arkadaşlarla aramızda geçen bir tartışma neticesinde ileri sürülen bu hadis-i şerif hakkında bir arkadaşımızın “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklindeki reformist, materyalist tutumu neticesinde, hadisin sıhhatini araştırmak istedik. İnternetten uydurma olduğu bilgileri mevcut. Fakat güvenilirliği meçhul. İşin aslı nedir? Hocam, bizler aklımızla çelişen, daha dürüst olmak gerekirse, işimize gelmeyen bir hadis duyduğumuzda, neden “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklinde küstah bir soru ile mukabele ediyoruz? Bu işin adaba uygun olan yolu nedir?
Cevap:
Ve aleykumusselam ve rahmetullah…
Sormuş olduğunuz “Kadınlarla istişare edin fakat (rivayetin orijinalinde: “ve”) dediklerinin tersini yapın” şeklindeki rivayetin Allah Rasûlü’ne (s.a.v.) aidiyeti kesinlikle söz konusu değildir; olamaz da. Zira istişare edilecek insanda aranan vasıf “istişareye ehil olmak”tır. Kendisine danışılan konuda bilgi ve tecrübe sahibi, akıllı, samimi, hikmet ve firaset sahibi insan istişareye ehil insandır. Bu insanın erkek veya kadın olması fark etmez.
Aynı konudaki benzer rivayetler olan; ”Kadına itaat pişmanlıktır”, “Sizden biriniz istişare etmeden kesinlikle bir şey yapmasın. İstişare edecek kimse bulamazsa bir kadına danışsın. Sonra da onun söylediğinin tersini yapsın. Çünkü onlara muhalefette bereket vardır”, “Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helak olurlar” rivayetleri ile Hz. Ömer’e nisbet edilen “Kadınlara aykırı davranın. Zira onların söylediklerinin hilafına davranmakta bereket vardır”, Hz. Muaviye’den nakledilen “Kadınları “Hayır!”a alıştırın (Sizden, “Hayır” cevabı almaya alışsınlar) …” sözleri de rivayet açısından sahih olmaktan uzaktır.
Akıl sahibi, bilgili ve tecrübeli dindar bir hanıma danışılmayı yasaklayan bir rivayet olması düşünülemez. Çünkü istişare erkek olmak kadın olmak gibi yaradılışla ilgili değil vasıfla ilgili bir şeydir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hudeybiye’de müminlerin annelerinden Ümmü Seleme’nin tavsiyesine uygun davrandığı hepimizin malumudur. Yine Müsned, Ebu Davud gibi kaynaklarda -benzer ve yakın rivayetler hep bir arada değerlendirildiğinde anlaşıldığına göre- kabul edilebilir bir senedle yer alan (özellikle evlilik hususunda) “Kızlarıyla ilgili annelerine danışın” rivayeti de, Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan, babasına Hz. Musa’yı işçi olarak tutmasını tavsiye eden kızının sözünü tutarak Hz. Musa ile anlaşma imzalayan Hz. Şuayb’ın hikayesi de anlayış ve dirayet sahibi güvenilir bir kadının görüşü istikametinde davranmanın yalnız bir izin değil bir tavsiye, yerine göre bir emir olduğunu göstermektedir.
Ancak tarihî-edebî kaynaklarda veya bazı irfan ve hikmet ehlinin dilinde görülen “Kadının sözünü tutan pişman olur”, “Kadına uyan iflah olmaz” şeklindeki sözler, yaradılış itibariyle kavvam, söz sahibi, metbû durumda olması gereken erkeğin bu vasıflarından tamamen sıyrılarak ipini bir kadının eline vermesi, yani tamamıyla ona teslim olması durumunu ifade ettiği için dinî alana değil, kadının yaradılışına, imkânlarına, sosyal gerçeklik ve tarihî tecrübeye atıf yapan sözlerdir. Uzun tarihî tecrübe sonucu söylenmiş olduğu anlaşılan bu sözlerde haklılık payının büyük olduğu inkâr edilemez. Ayrıca, kadını başlarına geçiren, yönetici yapan bir toplumun iflah olmayacağı bizzat Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) dilinden ifade edilmiştir: “Yönetimini kadına tevdi etmiş bir topluluk asla iflah olmaz”. Kadın vilayet veya hilafet-i uzmâ gibi büyük sorumluluk, dirayet, donanım, kuvvet ve dış dünyada olmayı gerektiren siyasî yöneticiliğe uygun yaratılmamıştır. Nitekim aynı sebeple kadınlardan peygamber gönderilmemiştir. Ancak kadının ev içinde reis, ev dışında yönetici olamamasıyla, bilgisi, tecrübesi olan bir alanda kendisine danışılamayacak olması birbirinden tamamen farklı iki husustur.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince… Bir arkadaşınızın ”Peygamber böyle bir şey diyebilir mi? şeklindeki reformist, materyalist tutumu” hakkında -ilgili arkadaşı tanımadığım için- bir değerlendirme yapamayacağım. Ama böyle her tepkinin arkasında muhakkak ”reformist, materyalist” bir tutum ve tavır olması gerekmez. İnsanlar kendi bildiklerine çok aykırı gördükleri, kendilerine saçma, kabul edilemez gelen bir durum veya bilgi karşısında benzer tepkiler verebilirler. Ancak sizin yansıttığınız şekilde, yani “aklımızla çelişen, işimize gelmeyen” bir hadis duyduğumuzda Peygamber böyle bir şey diyebilir mi diyerek bilmeksizin ve aceleyle tepki göstermek bir mümin için caiz olmaz. Burada, böyle bir durum söz konusu olduğunda bir müminin tavrının nasıl olması gerektiği sorusunu cevaplayalım.
Eğer yeterli derecede İslamî ilimlere, Hz. Peygamber’in Sünnet’ine vâkıf bir insan karşılaştığı böyle aykırı bir rivayet için “Bu, olmaz. Böyle bir söz veya davranış Peygamber’e ait olamaz” diyorsa bu tepki -öncesinde İslamî bilgi ve vukuf söz konusu olduğu için- mümkün ve makul görülebilir. Ama böyle bir tepki İslamî tahsili olmayan, hele İslamî bağlılık ve değerleri zedeleyen, selim fıtratı bozan, insanı bir aidiyet ve kimlik krizine sokarak kendi kendine yabancılaştıran ve daha geniş çerçevede toplumsal çözülme ve yozlaşmaya sebep olan modern eğitim ve terbiye almış birisi tarafından geliyorsa kabul edilemez. Çünkü İslamî bir ön bilgi olmaksızın modern kafa yapısına sahip, algı ve değerlendirmelerinde batılı normlara teslim olmuş birinin hakka isabet etme ihtimali azdır.
Bu gibi durumlarda belki de her zaman için en doğru olan davranış, böyle bize aykırı/yanlış/kabul edilemez gözüken bir rivayet söz konusu olduğu zaman -Kur’an ve Sünnet’in çok açık naslarına yahut saf aklın temel yasalarına aykırı değilse- hemen olumlu veya olumsuz bir tepki vermekten uzak durmak, tesebbüt etmek, etraflıca araştırıp, sahanın uzmanlarına sorduktan sonra aykırı gözüken bilginin sahih ve sabit olduğu anlaşılırsa hemen bir mümin teslimiyetiyle “sem’an ve tâaten” deyip o bilgiyi baş göz üstüne koymak, sonra onu anlamaya çalışmak, değilse onu dinî alanın dışına taşımak ve bu alanın dışında doğruluk veya yanlışlığını konuşmaktır.
Vallahu a’lem en doğru olan yol budur.
Selam ve dua ile.
Mehmet Fatih Kaya
Aşağıdaki yazı bir hanım kardeşimizin elektronik posta adresime gönderdiği soruya yazdığım cevaptır.
Soru şöyle:
Selamun aleykum hocam,
“Kadınlarla istişare edin fakat dediklerinin tersini yapın” şeklinde bir hadisin sıhhati nedir? Arkadaşlarla aramızda geçen bir tartışma neticesinde ileri sürülen bu hadis-i şerif hakkında bir arkadaşımızın “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklindeki reformist, materyalist tutumu neticesinde, hadisin sıhhatini araştırmak istedik. İnternetten uydurma olduğu bilgileri mevcut. Fakat güvenilirliği meçhul. İşin aslı nedir? Hocam, bizler aklımızla çelişen, daha dürüst olmak gerekirse, işimize gelmeyen bir hadis duyduğumuzda, neden “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklinde küstah bir soru ile mukabele ediyoruz? Bu işin adaba uygun olan yolu nedir?
Cevap:
Ve aleykumusselam ve rahmetullah…
Sormuş olduğunuz “Kadınlarla istişare edin fakat (rivayetin orijinalinde: “ve”) dediklerinin tersini yapın” şeklindeki rivayetin Allah Rasûlü’ne (s.a.v.) aidiyeti kesinlikle söz konusu değildir; olamaz da. Zira istişare edilecek insanda aranan vasıf “istişareye ehil olmak”tır. Kendisine danışılan konuda bilgi ve tecrübe sahibi, akıllı, samimi, hikmet ve firaset sahibi insan istişareye ehil insandır. Bu insanın erkek veya kadın olması fark etmez.
Aynı konudaki benzer rivayetler olan; ”Kadına itaat pişmanlıktır”, “Sizden biriniz istişare etmeden kesinlikle bir şey yapmasın. İstişare edecek kimse bulamazsa bir kadına danışsın. Sonra da onun söylediğinin tersini yapsın. Çünkü onlara muhalefette bereket vardır”, “Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helak olurlar” rivayetleri ile Hz. Ömer’e nisbet edilen “Kadınlara aykırı davranın. Zira onların söylediklerinin hilafına davranmakta bereket vardır”, Hz. Muaviye’den nakledilen “Kadınları “Hayır!”a alıştırın (Sizden, “Hayır” cevabı almaya alışsınlar) …” sözleri de rivayet açısından sahih olmaktan uzaktır.
Akıl sahibi, bilgili ve tecrübeli dindar bir hanıma danışılmayı yasaklayan bir rivayet olması düşünülemez. Çünkü istişare erkek olmak kadın olmak gibi yaradılışla ilgili değil vasıfla ilgili bir şeydir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hudeybiye’de müminlerin annelerinden Ümmü Seleme’nin tavsiyesine uygun davrandığı hepimizin malumudur. Yine Müsned, Ebu Davud gibi kaynaklarda -benzer ve yakın rivayetler hep bir arada değerlendirildiğinde anlaşıldığına göre- kabul edilebilir bir senedle yer alan (özellikle evlilik hususunda) “Kızlarıyla ilgili annelerine danışın” rivayeti de, Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan, babasına Hz. Musa’yı işçi olarak tutmasını tavsiye eden kızının sözünü tutarak Hz. Musa ile anlaşma imzalayan Hz. Şuayb’ın hikayesi de anlayış ve dirayet sahibi güvenilir bir kadının görüşü istikametinde davranmanın yalnız bir izin değil bir tavsiye, yerine göre bir emir olduğunu göstermektedir.
Ancak tarihî-edebî kaynaklarda veya bazı irfan ve hikmet ehlinin dilinde görülen “Kadının sözünü tutan pişman olur”, “Kadına uyan iflah olmaz” şeklindeki sözler, yaradılış itibariyle kavvam, söz sahibi, metbû durumda olması gereken erkeğin bu vasıflarından tamamen sıyrılarak ipini bir kadının eline vermesi, yani tamamıyla ona teslim olması durumunu ifade ettiği için dinî alana değil, kadının yaradılışına, imkânlarına, sosyal gerçeklik ve tarihî tecrübeye atıf yapan sözlerdir. Uzun tarihî tecrübe sonucu söylenmiş olduğu anlaşılan bu sözlerde haklılık payının büyük olduğu inkâr edilemez. Ayrıca, kadını başlarına geçiren, yönetici yapan bir toplumun iflah olmayacağı bizzat Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) dilinden ifade edilmiştir: “Yönetimini kadına tevdi etmiş bir topluluk asla iflah olmaz”. Kadın vilayet veya hilafet-i uzmâ gibi büyük sorumluluk, dirayet, donanım, kuvvet ve dış dünyada olmayı gerektiren siyasî yöneticiliğe uygun yaratılmamıştır. Nitekim aynı sebeple kadınlardan peygamber gönderilmemiştir. Ancak kadının ev içinde reis, ev dışında yönetici olamamasıyla, bilgisi, tecrübesi olan bir alanda kendisine danışılamayacak olması birbirinden tamamen farklı iki husustur.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince… Bir arkadaşınızın ”Peygamber böyle bir şey diyebilir mi? şeklindeki reformist, materyalist tutumu” hakkında -ilgili arkadaşı tanımadığım için- bir değerlendirme yapamayacağım. Ama böyle her tepkinin arkasında muhakkak ”reformist, materyalist” bir tutum ve tavır olması gerekmez. İnsanlar kendi bildiklerine çok aykırı gördükleri, kendilerine saçma, kabul edilemez gelen bir durum veya bilgi karşısında benzer tepkiler verebilirler. Ancak sizin yansıttığınız şekilde, yani “aklımızla çelişen, işimize gelmeyen” bir hadis duyduğumuzda Peygamber böyle bir şey diyebilir mi diyerek bilmeksizin ve aceleyle tepki göstermek bir mümin için caiz olmaz. Burada, böyle bir durum söz konusu olduğunda bir müminin tavrının nasıl olması gerektiği sorusunu cevaplayalım.
Eğer yeterli derecede İslamî ilimlere, Hz. Peygamber’in Sünnet’ine vâkıf bir insan karşılaştığı böyle aykırı bir rivayet için “Bu, olmaz. Böyle bir söz veya davranış Peygamber’e ait olamaz” diyorsa bu tepki -öncesinde İslamî bilgi ve vukuf söz konusu olduğu için- mümkün ve makul görülebilir. Ama böyle bir tepki İslamî tahsili olmayan, hele İslamî bağlılık ve değerleri zedeleyen, selim fıtratı bozan, insanı bir aidiyet ve kimlik krizine sokarak kendi kendine yabancılaştıran ve daha geniş çerçevede toplumsal çözülme ve yozlaşmaya sebep olan modern eğitim ve terbiye almış birisi tarafından geliyorsa kabul edilemez. Çünkü İslamî bir ön bilgi olmaksızın modern kafa yapısına sahip, algı ve değerlendirmelerinde batılı normlara teslim olmuş birinin hakka isabet etme ihtimali azdır.
Bu gibi durumlarda belki de her zaman için en doğru olan davranış, böyle bize aykırı/yanlış/kabul edilemez gözüken bir rivayet söz konusu olduğu zaman -Kur’an ve Sünnet’in çok açık naslarına yahut saf aklın temel yasalarına aykırı değilse- hemen olumlu veya olumsuz bir tepki vermekten uzak durmak, tesebbüt etmek, etraflıca araştırıp, sahanın uzmanlarına sorduktan sonra aykırı gözüken bilginin sahih ve sabit olduğu anlaşılırsa hemen bir mümin teslimiyetiyle “sem’an ve tâaten” deyip o bilgiyi baş göz üstüne koymak, sonra onu anlamaya çalışmak, değilse onu dinî alanın dışına taşımak ve bu alanın dışında doğruluk veya yanlışlığını konuşmaktır.
Vallahu a’lem en doğru olan yol budur.
Selam ve dua ile.
Mehmet Fatih Kaya