Kadının hikayesi,

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88
Kadının hikayesi..

Dünyanın neresinde olursa olsun, kadın olmak zor iş. Yaradan, erkek ve kadını birbirinin tamamlayıcısı olarak yaratmış. Fakat kadın hep erkeğin gölgesinde kalmış, sürekli suiistimal edilmiş. Pek çok ürünün reklam aracı olmuş. Ne kadın bunlardan kurtulabilmiş, ne de başkaları kurtarabilmiş. Hâlbuki insan halife-i arz olarak gönderilmiş ve her şey insanın emrine verilmiş. Böyle değerli bir varlık olan kadına sahip çıkılamamış. Doğurganlığı ve üretkenliği ile üst seviyelerde bulunan kadının yeri korunamamıştır. Çocuğu doğuran, büyüten ve adam eden, ayağının altında cennet olan kadın böyle olmamalıydı. Kadına sadece cefa gösterilmiş, köle gibi gece-gündüz çalışması istenmiştir. Her fedakârlık kadından beklenmiş. Erkek sadece evinin maişetini temin etmekten sorumlu tutulmuş. Geri kalan bütün işler kadına bırakılmıştır. Kadın; erkeğin isteklerine cevap verecek, evde ne kadar insan varsa hepsi iş üretecek, kadın da bunları yapacak. Ayrıca, yemek, çamaşır, temizlik işleri gibi ne varsa onun üzerinde olacak. Sofrayı kurup kaldıracak. Suyu, bardağı, çatalı, kaşığı, tuzu, biberi velhasıl ihtiyaç olan her şeyi getirip, götürecek. Erkek kullanıcı olacak. Bir de kadına kafa tutacak. Herkesin huzurunda şiddet gösterecek. Dönüp buna da insanlık denecek. El insaf olmaz böyle şey! Çağlar ötesinden beri erkek, kadına egemen olmuş ve kadın sürekli ezilmiştir. Eline sopayı alan erkek, kadının üzerine yürümüş, dövmüş, sövmüş, ezmiş, itmiş, kakmış ve horlamış. Umumi görüntü böyle.

Yaratılış itibariyle erkeğin korumasında olan kadın korunamamış, hep istismar edilmiş. Korunup kollanması yönüyle erkeğe emanet edilen kadına sahip çıkılmadığı için toplum sürekli yozlaşmaya maruz kalmış. Erkek çocuğu doğuran kadın, ağzı dolu, dolu “oğlum” oldu derken, kız doğuran ağzında kaybolan kısık sesiyle “kız” diyebiliyor. Geçmişte kız çocuklarını okutmak istemeyenler; “ okursa gözü açılır, yavuklusuyla mektuplaşır, ahlakı bozulur” diyerek kız çocuklarını okula göndermezlerdi. Saçı uzun, aklı kısa, eksik etek, sırtından sopa, karnından sıpa eksik olmamalı, anlayışı ile ötelenmiş. Sevgiden mahrum, kalan kadın, pek çok sebeplere bağlı olarak çalışıp başarılı olma yolunu seçmiş. Ezilmişlikle büyütülen ve evlenen kızlar; “Erkeğin iki yakası bir araya gelmemeli. İki tabağı varsa biri kırılmalı” anlayışıyla yola çıkmış, böylece erkek de, kadın da kaybetmiş. İki taraf da birbirini zayıf düşürmüş. İki zayıftan bir kuvvetli çıkmamıştır. Taraflar, bütün donanımlarıyla cennet gibi bir hayatı cehenneme çevirme yolunda, birlikte çalışmaktadır.

Bugün kadınların iş alanında, çalışmaya istekli olmasının sebeplerinden başta geleni, erkeğin baskısından kurtulmak içindir. Dikkat edildiğinde de görülecektir ki, kadınların başarısı erkeklerden daha ileridedir. Eğitim sektöründe, özel sektörde, tarlada, evde kadın daha çok çalışıyor ve başarılı oluyor. Aynı zamanda emeğini de ucuza satıyor. Bütün bunlar gösteriyor ki kadın erkek sultasından kurtulmak istiyor. Çalışma alanlarında, toplum temel prensiplere uymalı ki başarılı ve mutlu sonuçlar alınabilsin. Müslüman gibi inanıp, Hıristiyan gibi yaşamak mutluluk getirmez. Hayat, sorumsuzluğu reddeder. Evlenmeden önceki birliktelikler genelde nefsanî olduğundan, iki ayrı cinsin bir arada olmaları gayet zevkli ve hızlı geçer. Nikâhlanıp hayat birleşince gerçekle yüz yüze gelinir. Devamlı olan birliktelikte hakikat ortaya çıkar. Sorumluluğun ağırlığı tarafları düşündürmeye başlar. Sonra tamam mı devam mı sorusu sorulur. Buraya kadar deyip, ayrılmaya karar verenler artar. Arada çocuk da varsa, yük çocuğun üzerinde kalır. Çocuk, ömrünün sonuna kadar ayrılan anne-baba arasında git-gel yapar. Toprak ürettiğine ihanet etmez. Kadın ve erkek de çocuklarına ihanet etmemeli.

05. 11. 2015
Durmuş Göktekin
 
Üst