K. Mısıroğlu'na göre Cemaleddin Efganî

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0

Not: Burada ifade edilenler konuşmacının kendi bilgi ve görüşleridir; ancak bu videoda söyledikleri benim bildiklerimle büyük oranda tutarlıdır.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Daha "yumuşak" bir üsluba sahip olan Dr. E. Sifil de şunları söylemiş:

 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Her iki konuşmacı da Abduh'un şu ifadesine atıfta bulunuyorlar:

"Dinin kafasını dinin kılıcıyla kesmek..."

Bunu anlamak için, bir iktibas yapalım:

http://muratyazici.blogspot.com.tr/2009/09/afgani-sapknlgn-ve-dalaletin-basdr.html

Cemalüddîn Afgânî hakkında ne düşünüyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Afgânî, sapkınlığın ve dalâletin başıdır. Ben Allah'ın izniyle, karakter olarak övgüde ve medihde mübalağayı sevmem. Afgânî ve ekolü, Muhammed Abduh ve takipçileri dalâletin ve sapkınlığın öncüleridir. Cemâluddîn Esedâbâdî adında bir kitap var. Bu kitapta, mutlaka bilinmesi gereken bir hadise anlatılır. Afgânî'nin seferde-hazarda, gece-gündüz yanından ayırmadığı bir çantası vardır. Çantada çok özel belgeleri var. Bir defasında geceleyin Tahran'da bir arkadaşının yanında uyumaktayken Sultan Abdülhamid'den bir haber gelir. Sultan, Afgânî'yi çağırmaktadır… Afgâni apar-topar hazırlanır ve yola koyulur. Ancak çantasını arkadaşının evinde unutur. Adam çantayla ilgili olarak dostlarıyla istişarede bulunur. Sonunda tarihe bir hizmet olsun diye çantanın içindeki belgeleri çoğaltmaya ve Farsçaya çevirip incelemeye karar verirler. Cemâlüddîn Afgânî'nin 26 farklı imza kullandığı tesbit edilir. Ayrıca, evrakların arasında Afgânî'nin Mason mahfiline sunduğu masonluğa katılma dilekçesi ve masonluğa kabul edildiğine dair belge de vardır. Kabul merasiminin yeri ve zamanı da belirtilmiştir.

Başka bir belge, Muhammed Abduh'un bir mektubudur. İngilizler, Muhammed Abduh'u Mısır halkı nezdinde popülaritesini artırması için –İngilizler Mısır ahalisinin kalbini kazanan bir Arap öncü yetiştirmek istiyordu- Lübnan'a sürdüklerinde mektubu buradan yazmış. Diyor ki Muhammed Abduh: "Biz senin sağlam yolundayız. Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemezsin. Bizi görsen âbid, zâhid, rükû ve secdeden başını kaldırmayan kimseler zannedersin." Çantada daha birçok belge vardır.

***

Aynı sözler, İngilizce bir kaynakta şöyle aktarılmış:

AbduhSword.png
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Masonlar da bu şahıslarla iftihar ediyorlar. Aşağıda iki kısa makalenin tamamını vereceğim. Bunlardan birincisini Türkiye'ye ilk ben getirttim ve forumlarda yaydım, blogumda da bulunabilir. İkincisi Yusuf Hanif'in kısa ama istifadeli bir makalesidir.

efgani_p1%2B001.jpg


efgani_p2.jpg



efgani_p3.jpg


MasonEfgani1.jpg


MasonEfgani2.jpg
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Efgani ve abduh hakkında ki , üstad kadir mısıroğlunun uslubu doğru değil.Ehli sünnete göre, bir kişinin mutlak kafir olarak öldüğü söylenebilir mi? Doğru olan yaklaşım, sözleri tenkid etmek, bu söz yanlış veya küfürdür demektir.Ayrıca üstadın efganiye atfen söylediği

Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemezsin. mealindeki söz muhammed abduhun ait değilmi?

Belki üstad sehven demiş olabilir..Özellikle muhammed abduh hakkında şeyhulislam mustafa sabri efendi muhalled eseri mevkiful akl'de ciddi tenkidleri vardır.Efganide kendisinde bir çok şübheler bulunan bir kimsedir..Ülkemizdede bir çok ilahiyatçı ve yazar takımının akıl hocalığını bu isimler yapmışlar, modernizm dalgası islam ülkelerine bunlar vasıtasıyla yayılmıştır..
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0

Not: Burada ifade edilenler konuşmacının kendi bilgi ve görüşleridir; ancak bu videoda söyledikleri benim bildiklerimle büyük oranda tutarlıdır.

Konuşmada bir yerde yanlışlıkla Abduh'un Efgani'ye yazdığı mektub için, "Efgani'nin Abduh'a yazdığı mektub" diyor; bunun dışında bir hata göremedim. Ancak, aşağıda izah edeceğim gibi, Abduh bu "dinin kafasını dinin kılıcıyla kesmek" yaklaşımını zaten hocasına atfederek yazıyor.

Bu mektubun hikayesini de verdiğim İngilizce kaynak şöyle anlatıyor: Efgani Renan'a bir mektub yazar (aşağıda verdim). Bu mektub Efgani'nin nasıl bir zındık olduğunu açık göstermektedir. Abduh üstadı Efgani'ye yazdığı mektubda "Efgani'nin Renan'a yazdığı mektubun Arapçaya tercümesine ve Mısır'da yayınlanmasına mani olduğunu" müjdeledikten sonra şöyle der:

"Biz hareketlerimizi senin sağlam kuralına göre şekillendiriyoruz: [Burasını M. Avvame şöyle aktarmış: "Biz senin sağlam yolundayız."] Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemeyiz. Bundan dolayı, bizi şimdi görsen âbid, zâhid, rükû ve secdeden başını kaldırmayan kimseler zannedersin."

Şimdi Efgani'nin felsefeci Renan'a mektubunu okuyalım:

Batı karşısındaki acziyete dair bir örnek: Efgânî’nin Renan’a cevabı(!)

Ernest Renan batılı bir filozof olup bütün dinlere düşmanlığıyla tanınır. Ernest Renan İslâm’ın gelişmeye mâni olduğu yönünde bir konferans vermişti. Renan konferasında özetle şunları söylüyordu:

“... İslâmiyet ilme ve felsefeye daima ezâ etmiş ve nihâyet onları boğmuştur... İslâmiyet’i müdafaa eden serbest fikir sahipleri onu tanımıyorlar. İslâmiyet, rûhâni ile cismâninin birbirine kaynaması, bir akidenin tahakkümü , insanlığa vurulan zincirlerin en ağırıdır... İslâmiyet, fethettiği memleketlerin fikrî ve rûhi varlığını ezmiştir... İnsan zekâsı için İslâmiyet yalnız zararlı olmuştur... Bir Müslümanı ayırt eden vasıf ilim düşmanlığıdır.”(1)

Bu hezeyanlara karşı ise Tevhidî hareketin sarsılmaz mücahidi(!) Cemaleddin Efgânî bakın nasıl cevap veriyor:

“İlmin tekâmülünde İslâm’ın bir mâni teşkil ettiği doğru ise de bu mâninin bir gün ortadan kalkmayacağını söylemek mümkün müdür? İslâm bu mevzuda diğer dinlerden hangi cihetle ayrılır? Bütün dinler kendi bünye ve üslublarına göre müsamahasızdırlar... (Hristiyan cemiyeti Hristiyanlık mânisini aştıktan sonra) hür ve serâzad terakki ve ilim yolunda ilerlemektedir. Halbuki İslâm cemiyeti henüz dinî vesayetten kurtulmamıştır... İslâm cemiyetinin de bir gün bu vesayet bağını koparacağı ümidini beslemekten kendimi alamıyorum. Batı cemiyeti için Hristiyan akidesi bütün şiddet ve müsamahasızlığına rağmen hiçbir zaman yenilemeyecek bir mâni olmamıştır. Hayır, İslâm’da bu ümidin beslenmediğini kabul edemem. Ben burada M.Renan’a karşı Müslümanlığı değil, barbarlıkta ve cehalette yaşamağa mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmî tekâmülü yok etmek isteği bir hakikatdir... (Din ehli) Bir öküzün arabaya koşulduğu gibi bir dogmanın, mezhebin esiri olarak şeriat ehli tarafından evvelce çizilmiş yolda aynen yürümeye mecburdurlar... Arab medeniyetinin (İslâm medeniyeti yerinde kullanıyor) dünyaya canlı bir parlaklık saçtıktan sonra nasıl birdenbire söndüğünü sormamıza müsaade edilmelidir. Bu meş’ale o zamandan beri nasıl tekrar yakılmamış ve Arab âlemi neden tekrar karanlıklara gömülmüştür? Bu noktada İslâm Dini’nin mesuliyeti tamamen meydandadır. Gayet açıktır ki (İslâm) Dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımında çokça faidelenmiştir... Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir halbuki felsefe, onu itikadlardan tamamen veya kısmen uzaklaştırır... Din üstün olduğu zaman felsefeyi bertaraf etmiştir. Felsefe hakim olduğu zaman ise aksi varid olmuştur. İnsanlık var oldukça Nass ile serbest tenkid, Din ve felsefe arasındaki mücadele bitmeyecektir. Bu hırslı mücadelede, hür düşüncenin galip gelmeyeceğinden korkuyorum.”(2)

Böyle bir cevapla karşılaştığında şaşkınlığını gizleyemeyen Ernest Renan, memnuniyetini şöyle belirtir:

“Şeyh’in vukufla yazılmış makalesinde, üzerinde gerçekten uyuşamadığımız yalnız bir nokta görüyorum”
“Şeyh’e haksız görünebildiğim bir cihet, vahye dayanan her dinin kendisini ister istemez pozitif bilime düşman gösterdiği ve Hrıstiyanlığın da bu bakımdan İslâmlıktan aşağı kalmadığı fikrini yeteri derecede geliştirmemiş olmamdır.”
“... Madem ki Şeyh Cemaleddin, muhtelif dinler hakkında eşit bir adaletle hüküm vermemi istiyor... Serbest düşüncelilerin bu muhtelif noktalar üzerindeki anlaşmazlığı derin bir anlaşmazlık değildir, çünkü İslâmlığın lehinde de olsalar aleyhinde de olsallar hepsi de aynı amelî neticeye varmaktadırlar: Müslümanlar arasında öğretimi yaymak... (Bu olursa) bizim Katolikler’den ayrıldığımız gibi İslâmlıktan ayrılacak seçkin şahsiyetler yetişecektir. –Şeyh Cemaleddin kadar seçkinleri herhalde az olacaktır-.”
“... Öyle zannediyorum ki, Müslüman memleketlerini uyandırıp kalkındıracak olan şey İslâmlığın kendisi değil onun zaafa düşmesi olacaktır... Bazı kimseler konferansımda Müslüman dinine mensup olanlara karşı düşmanlık sezmişlerdir. Bu hiç böyle değildir; İslâmlığın en büyük kurbanları Müslümanlardır.”
“...İnsan zekâsı asıl işine yani pozitif bilimin kurulmasına çalışmak istiyorsa, her türlü tabiatüstü itikaddan kurtulmalıdır... Hrıstiyan aydınları için dinî itikadların zararsız bir hal aldıkları hayırhah bir lakaydlık haline varmak bahis mevzuudur. Bu Hristiyan memleketlerinin aşağı yukarı yarısında olmuştur; İslâm memleketlerinde de aynı şeyin olmasını temennî edelim. Şüphe yok ki bu olduğu gün, Şeyh’le ben birlikte alkışlayacağız.”(3)

Kaynak: http://muratyazici.blogspot.com.tr/2007/07/dinde-reformcular-1.html
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
siz önce bir Afganinin verdiği mücadeleyi inceleyin. Anlaşılan bir habersizsiniz. Hiç bir şey bilmeyen bi wikipedia tıklasın.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Mısıroğlunun tezini çürütmek çok kolay... Abdulhamid' e karşı çıktığı için Afganiyi suçluyor. Ancak İslamda Şura prensibini vurgulayan bir tek Afgani olmamıştır. Abdulhamid bir dönem çok eleştiri alan bir sultandı. Nitekim Said Nursi de karşı tavır almıştır. Sırf sultana karşı tavır aldı diye birini ajan ithami yapmak doğru değildir.

Afganiyi ingiliz ajanlığıyla suçlamak abestir, Britanya krallığına karşı direnişe çağıran ümmetin birliği için çalıp çabalayan birisini suçluyorsunuz Siz gerçekten onun verdiği uğraştan bi habersizsiniz.
Afgani, panislamizm diye tabir edilen ümmetin vahdetin amaçlayan fikrin bir nevi öncüsüdür.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Mısıroğlunun tezini çürütmek çok kolay... Abdulhamid' e karşı çıktığı için Afganiyi suçluyor. Ancak İslamda Şura prensibini vurgulayan bir tek Afgani olmamıştır. Abdulhamid bir dönem çok eleştiri alan bir sultandı. Nitekim Said Nursi de karşı tavır almıştır. Sırf sultana karşı tavır aldı diye birini ajan ithami yapmak doğru değildir.

Afganiyi ingiliz ajanlığıyla suçlamak abestir, Britanya krallığına karşı direnişe çağıran ümmetin birliği için çalıp çabalayan birisini suçluyorsunuz Siz gerçekten onun verdiği uğraştan bi habersizsiniz.
Afgani, panislamizm diye tabir edilen ümmetin vahdetin amaçlayan fikrin bir nevi öncüsüdür.

Bir şey bilmiyorsun, ama biliyor gibi yapıyorsun. Onu da tam beceremiyorsun.

Yukarıda Efgani'nin Renan'a mektubunu aktardım. Bu mektub sahihtir. Bu adamın İslâm düşmanı olduğu açıktır. Bu fikirleri beğenen de onun gibidir. İşte hezeyanları:

İlmin tekâmülünde İslâm’ın bir mâni teşkil ettiği doğru...

İslâm cemiyeti henüz dinî vesayetten kurtulmamıştır... İslâm cemiyetinin de bir gün bu vesayet bağını koparacağı ümidini beslemekten kendimi alamıyorum.

Ben burada M.Renan’a karşı Müslümanlığı değil, barbarlıkta ve cehalette yaşamağa mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmî tekâmülü yok etmek isteği bir hakikatdir...

Gayet açıktır ki (İslâm) Dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımında çokça faidelenmiştir... Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir halbuki felsefe, onu itikadlardan tamamen veya kısmen uzaklaştırır... Din üstün olduğu zaman felsefeyi bertaraf etmiştir. Felsefe hakim olduğu zaman ise aksi varid olmuştur. İnsanlık var oldukça Nass ile serbest tenkid, Din ve felsefe arasındaki mücadele bitmeyecektir. Bu hırslı mücadelede, hür düşüncenin galip gelmeyeceğinden korkuyorum.

***

Cemil Meriç şöyle der:

“Bizim "Büyük İslâm Birliği”nin kurucusu olarak selâmladığımız Efgani'nin Fransa'daki dostu Hıristiyan Halil Ganem'dir. Sultan Abdülhamid han’ın hasm-ı biamânı Ganem. Renan, Efgani'yi bir masal kahramanı olarak değil, gerçek kişiliği ile yani dinsiz, bir "libre penseur" olarak tanımaktadır. ...Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmağa cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş.”
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Bir şey bilmiyorsun, ama biliyor gibi yapıyorsun. Onu da tam beceremiyorsun.

Yukarıda Efgani'nin Renan'a mektubunu aktardım. Bu mektub sahihtir. Bu adamın İslâm düşmanı olduğu açıktır. Bu fikirleri beğenen de onun gibidir. İşte hezeyanları:

İlmin tekâmülünde İslâm’ın bir mâni teşkil ettiği doğru...

İslâm cemiyeti henüz dinî vesayetten kurtulmamıştır... İslâm cemiyetinin de bir gün bu vesayet bağını koparacağı ümidini beslemekten kendimi alamıyorum.

Ben burada M.Renan’a karşı Müslümanlığı değil, barbarlıkta ve cehalette yaşamağa mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmî tekâmülü yok etmek isteği bir hakikatdir...

Gayet açıktır ki (İslâm) Dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımında çokça faidelenmiştir... Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir halbuki felsefe, onu itikadlardan tamamen veya kısmen uzaklaştırır... Din üstün olduğu zaman felsefeyi bertaraf etmiştir. Felsefe hakim olduğu zaman ise aksi varid olmuştur. İnsanlık var oldukça Nass ile serbest tenkid, Din ve felsefe arasındaki mücadele bitmeyecektir. Bu hırslı mücadelede, hür düşüncenin galip gelmeyeceğinden korkuyorum.

***

Cemil Meriç şöyle der:

“Bizim "Büyük İslâm Birliği”nin kurucusu olarak selâmladığımız Efgani'nin Fransa'daki dostu Hıristiyan Halil Ganem'dir. Sultan Abdülhamid han’ın hasm-ı biamânı Ganem. Renan, Efgani'yi bir masal kahramanı olarak değil, gerçek kişiliği ile yani dinsiz, bir "libre penseur" olarak tanımaktadır. ...Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmağa cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş.”


sen çok iyi biliyorsun... !??

ama bunları bilmiyorsun anlaşılan. Yaptıkları , verdiği mücadele ortada.
Afganiyi ingiliz ajanı diye itham etmekle neyi gölgeliyorsun farkındamısın acaba.

Afgani denince akla ne gelir, Afgani neyi temsil eder bunu bilmiyormusunuz. Temsil ettiği şey ingilizin işine mi gelir yoksa ümmeti Muhammedin mi? Biraz saksıyı çalıştırın.

Akıl var mantık var.. Afgani demek islamı bir uyanış , islamı birlik demek.
Bumu ingiliz oyunu...birlik olmak ihanet mi?

İslami uyanışın çilekeş öncülerinden: Cemaleddin Afgani

Afgani, İslam coğrafyasının değişik bölgesindeki diriliş hareketlerini ve bir çok önemli ismi etkiledi.
Türkiye, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi birçok ülkeyi gezdi. Bir yıl süren bu seyahatten sonra Afganistan’a geri döndü. Bu seyahat boyunca bir yandan zihninde taşıdığı ıslahat düşüncesini netleştirirken, diğer yandan Batı’nın sömürgeci yüzünün çirkinliğine şahit oldu.

Bu sırada Afganistan’da, vefat eden Dost Muhammed Han’ın yerine Muhammed A’zam Han geçince başbakan oldu. İngilizlerin entrikasıyla Muhammed A’zam’ın iktidarı 1868 yılında Şir Ali Han’a geçince Afganî Hindistan’a geçti. Burada kendisine gösterilen büyük teveccühten ve faaliyetlerinden rahatsız olan İngilizler Afganî’yi Hindistan’ı terke zorladılar.


1870 yılı başlarında Mısır’a geçip burada kırk gün kaldıktan sonra İstanbul’a hareket etti. İstanbul’da büyük bir hürmet ve ikram ile karşılandı. Osmanlı sultanı Abdulaziz, Sadrazamlar Ali Paşa, Fuat Paşa ve diğer üst kademe siyasetçilerle tanıştı. Afganca, Arapça, Farsça, Urduca ve Fransızcadan sonra İstanbul’da Türkçe de öğrendi.


Afganî, burada kaldığı süre içerisinde Yüksek Maarif Şurası’na üyelik yaptı ve halka açık konferanslar verdi. Aynı yıl Daru’l Fünun açılışında, müdür Tahsin Efendi’nin daveti üzerine sanat üzerine bir konferans verdi. Başta dönemin Şeyhülislamı Hasan Fehmi Efendi olma üzere Afganî’nin muhalifleri, bu konuşmadaki misalleri çarpıtıp bir yaygara çıkarınca, sultanın ricası üzerine 1871 yılında tekrar Mısır’a gitti.

Burada ikamet ettiği sekiz yıl içerisinde Mısır uleması üzerinde büyük fikrî ve siyasî etkisi oldu. Bununla birlikte onun en büyük talebesi ve aynı zamanda arkadaşı, bu bölgedeki İslamî hareketin önemli bir şahsiyeti olan Muhammed Abduh’tur.
Cemalettin Afganî, Mısır’da kaldığı sürece, Hidiv İsmail Paşa’yı, zulmünden ve israfından dolayı uyardı, ülkenin bağımsızlığını tehlikeye soktuğu için ona muhalefet etti. Afganî'nin, fikirlerini daha etkin bir şekilde yaymak için ortaya koyduğu faaliyetleri Hidiv İsmail Paşa’nın oğlu ve ondan sonra da Hidiv olan Tevfik Paşa’nın hoşuna gitmeyince; müteakip aylarda kendisinin faaliyetlerinden rahatsız olan İngilizlerin de telkinleriyle Mısır’ı terk etmesi istendi. Böylece Afganî’nin hayatının Mısır dönemi, arkasında önemli izler ve talebeler bırakarak sona erdi.

1879 yılında Mısır’dan tekrar Hindistan’a geçen Afganî, İslâm aleminde büyük bir tehlike halinde yayılan materyalizm fikrine karşı Haydarabad’da Materyalizm’e Reddiye isimli bir risale yazdı.

1882 yılında Mısır’da patlak veren Urabî kıyamının başarılı olması için Hindistan halkının sömürgecilere karşı isyana çağırdığı istihbaratını alan İngilizler Afganî’yi gözetim altına aldılar. Bilahare isyan bastırıldıktan sonra Afganî de Paris’e geçti.
Burada, Mağrib’ten Hindistan’a kadar uzanan El-Urvetü’l-Vüska isimli bir cemiyet kuran Afganî, Mısır’dan talebesi ve dostu olan, o sıralarda Beyrut’ta sürgünde bulunan Muhammed Abduh ve Mirza Muhammed Bâkır’ı Paris’e davet etti. 1883 yılında Abduh’la birlikte bu cemiyetin ismi altında bir de gazete çıkarmaya başladılar. Gayeleri ise müslümanların uyanmasını, Doğu’nun kendisine gelip sömürgecilerden kurtulmasını, İslâm ülkelerinde gerekli ıslahatların yapılmasını ve hilafetin canlanmasını sağlamaktı. Bir süre sonra İngiltere gazetenin neşriyatının ve yaydığı fikirlerin kendi sömürge politikasına aykırı olduğuna karar vererek söz konusu gazetenin Mısır, Hindistan ve Osmanlı ülkesinde yasaklanması için girişimlerde bulundu. Böylece ancak 18 sayı çıkan gazete kapanmak zorunda kaldı.

Afganî, 1885 yılında İran Şahı Nasırüddin’den aldığı davet üzerine bu ülkeye gitti. Ancak Şah’tan ülkede ıslahat yapmasını isteyince Şah’la ters düşen Afganî bilahare bu ülkeden ayrılarak 1886-1889 yılları arasında Rusya’da kaldı. Burada kalırken, emperyalizme karşı durmanın tek yolunun İslam Birliği olduğu tezini savunan bir gazete çıkardı.


1889’da ise Şah Nasırüddin’in daveti üzerine tekrar İran’a gitti ise de tenkit ve ıslahat düşüncelerinde ısrar edince Şah’la yine ters düştü. Bunun sonucu olarak 1890 yılının çetin kış aylarında kuvvet zoruyla İran’dan sınırdışı edildi. Osmanlı yöneticileri tarafından Basra’ya nakledildi. Burada sürgün olan Caferi Müctahid eş-Şirazi’yi, İngilizlerin İran’daki tütün sömürgesine son verdiren ve ünlü ‘tömbeki’ kıyamını hazırlayan fetvayı yayınlamaya teşvik etti.

Afganî, dinlenmek ve kendisine gelmek için bir süre Londra’da kaldı. Londra’da şah aleyhine makaleler yazıp Ziyau’l Hafıkîyn gazetesinde yayınlamaya başladı. Osmanlı sultanı II. Abdülhamid’in de daveti üzerine 1892’de ikinci defa İstanbul’a geldi. Hayatının bu ikinci İstanbul döneminde Afganî, geniş bir ilmî ve siyasî çevre edindi, II. Abdülhamid’in de teşvikiyle Sünni-Şii diyalogu ve yakınlaşması için çaba sarf etti. Lakin İran şahına yapılan suikast sonucu, Sultan Abdulhamid, Cemaleddin Afganî’nin manevra alanını son sınırına kadar daraltı...
İslam Birliği düşüncesini, “Lider halife, merkez Mekke” ana sütunları üzerine kuran Cemaleddin Afganî, modern çağda İslamiyet’in yeni bir düşünce ve proje olarak ortaya konulmasında büyük çaba ortaya koydu. O, hürriyet, milliyet, kendine güven ve hak-adalet konularında önemli tespitlerde bulundu. İslam coğrafyasının değişik bölgesindeki diriliş hareketlerini ve bir çok önemli ismi etkiledi. Bunlar arasında Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura gibi Türkçüler, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Muhammed İkbal, Seyyit Bey, Mehmet Akif, Said Nursi gibi mütefekkirler var.

II. Abdülhamit ise, zamanının ve ülkenin bir takım şartları gereği, fiilen olmasa da fikir planında Afgani’den etkilendi; kendisine daima hürmet etti.

İslam’ın tüm ekollerinden beslenmiş, tahkik ehli bir iman ve eylem adamı olan Cemalettin Afganî, çenesinde başlayan bir boğaz kanseri sonucu 9 Mart 1897’de İstanbul’da vefat etti. Nişantaşı’ndaki Şeyhler Mezarlığına defnedildi. Cemalettin Afgani’yi rahmet ve dua ile anıyoruz.

http://www.islamvehayat.com/609_islami-uyanisin-cilekes-onculerinden-cemaleddin-afgani.html
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
sen çok iyi biliyorsun... !??

ama bunları bilmiyorsun anlaşılan. Yaptıkları , verdiği mücadele ortada.
Afganiyi ingiliz ajanı diye itham etmekle neyi gölgeliyorsun farkındamısın acaba.

Afgani denince akla ne gelir, Afgani neyi temsil eder bunu bilmiyormusunuz. Temsil ettiği şey ingilizin işine mi gelir yoksa ümmeti mıhammedin mi? Biraz saksıyı çalıştırın.

Akıl var mantık var.. Afgani demek islamı bir uyanış , islamı birlik demek.
Bumu ingiliz oyunu...birlik olmak ihanet mi?

Bir siteden kopyalayarak buraya yapıştırdığın övgüler, Efgani'nin aşağıda tekrar verdiğim hezeyanlarını temizlemez:

İlmin tekâmülünde İslâm’ın bir mâni teşkil ettiği doğru...

İslâm cemiyeti henüz dinî vesayetten kurtulmamıştır... İslâm cemiyetinin de bir gün bu vesayet bağını koparacağı ümidini beslemekten kendimi alamıyorum.

Ben burada M.Renan’a karşı Müslümanlığı değil, barbarlıkta ve cehalette yaşamağa mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmî tekâmülü yok etmek isteği bir hakikatdir...

Gayet açıktır ki (İslâm) Dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımında çokça faidelenmiştir... Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir halbuki felsefe, onu itikadlardan tamamen veya kısmen uzaklaştırır... Din üstün olduğu zaman felsefeyi bertaraf etmiştir. Felsefe hakim olduğu zaman ise aksi varid olmuştur. İnsanlık var oldukça Nass ile serbest tenkid, Din ve felsefe arasındaki mücadele bitmeyecektir. Bu hırslı mücadelede, hür düşüncenin galip gelmeyeceğinden korkuyorum.


Yahu, neyi konuşuyoruz? Yukarıdaki ifadeleri yazan bir kişinin İslâm düşmanı olduğundan şüphe etmeye imkân var mı?

***

Not: Şu ifade Efgani'nin lehine değil, aleyhine delildir: "Bunlar arasında Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura gibi Türkçüler, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Muhammed İkbal, Seyyit Bey, Mehmet Akif, Said Nursi gibi mütefekkirler var. "
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
kopyalayıp yapıştırmayı biz pek bilmeyiz, o hususta sizin üstünüze yok.
Sizin görüşünüz size, bizim ki bize.
Ancak son bir soru: madem Afgani size göre ajan, hain o halde Abdulhamit niye astırmadı kendisini.

Haksızlık ediyorsunuz, ama farkına varacak gibide değilsiniz gördüğüm kadarıyla.
vesselam
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
kopyalayıp yapıştırmayı biz pek bilmeyiz, o hususta sizin üstünüze yok.
Sizin görüşünüz size, bizim ki bize.
Ancak son bir soru: madem Afgani size göre ajan, hain o halde Abdulhamit niye astırmadı kendisini.

Haksızlık ediyorsunuz, ama farkına varacak gibide değilsiniz gördüğüm kadarıyla.
vesselam

Sultan Abdülhamid Han Sultan Abdülaziz'i şehid edenlerden Midhat Paşa'yı ve kendisine suikasd tertip eden Ermeni tedhişçiyi dahi astırmadı.

Bu gerçek kendisine "kızıl sultan" ve "despot" diyen müfterileri utandırmalıdır.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
"Abdülaziz'in ölümü hep tartışma konusu olmuştur. Resmi tarih olarak intihar ettiği yazılsa da özellikle son yıllarda öldürüldüğüne dair iddialar daha da artmıştır. "(wikpedia )

Abdulhamide suikast meseelsi iktidar mücadelesi , Arkasında ermeni bir komite var. Afgani tek bir adam ihanefine kanaat getirse öldürtür. Birilerinin telkiniyle Şüphelenmiş olacakki istanbulda misafir edilmeye zorluyor bir nevi.

Dediğim gibi Afganin neyi temsil ettiği ortada verdiği mücadele ortada. Her insan gibi yaptığı yanlışlar olabilir, ancak ajandı, haindi gibi ithamları hak etmiyor kanaatimce.

vesselam.



 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
"Abdülaziz'in ölümü hep tartışma konusu olmuştur. Resmi tarih olarak intihar ettiği yazılsa da özellikle son yıllarda öldürüldüğüne dair iddialar daha da artmıştır. "(wikpedia )

Abdulhamide suikast meseelsi iktidar mücadelesi , Arkasında ermeni bir komite var. Afgani tek bir adam ihanefine kanaat getirse öldürtür. Birilerinin telkiniyle Şüphelenmiş olacakki istanbulda misafir edilmeye zorluyor bir nevi.


Sana bir soru: Sultan Abdülhamid Han rahimehullah 33 sene boyunca kaç kişiyi (siyasî sebeplerle) öldürttü?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Daha önce, bu forumda biz de bunları yazmıştık. Arşivimden arayınca, gördüm:

Mısıroğlu:

"Efgani, gittiği her yerde IRKÇILIĞI yayıyor. Kavmiyetçiliği körüklüyor. ... Abdulhamid Han, Efgani'yi İran'da doğduğu şehri olan Esebad'da iken yanına çağırdı. Zannetti ki Padişah kendisine iltifat edecek. ... Alelacele İstanbul'a hareket etti. Orda çantasını unuttu. Ev sahibi olan şii, bunun çantasını karıştırdı. Orada Efgani'nin sağa sola yazdığı mektupların suretini buldu. Kopyalardan biri, Mehmet Akif'in hayran olduğu Mısır'daki Abduh'a gönderilmiş mektubun suretiydi... O yazıda:

'Bu dinin boynunu, kendi kılıcıyla vuracağım!'

diye yazmış! Şii ev sahibi sinirlendi, mektubu hükumete bildirdi veya bir yayınevine teslim etti. O kitap yayınlandı. Yeni geldi elimize...

'Bu dinin boynunu, kendi kılıcıyla vuracağım!' Ne anlama geliyor? Yani din adamı sıfatıyla, alim görünümüyle görünüp bu dini içten yıkacağım! Gavurluğunu gizlemese kime tesir edecek?! ... Dindar görünen hainler, sapıklar tehlikelidir!

Zannediyordu ki padişah buna iltifat edecek; Abdulhamid Han, bunu Nişantaşı’nda göz hapsine alıp tecrid etti... Orda geberdi... ... Sonradan kemiklerini alıp Afganistan'a götürdüler.

Bu adamın hiçbir doğrusu kendisini temizlemez. Böyle şahıslar, yanlışları, doğruların arasına karıştırıp söylerler. Afgani, İngilizler namına casusluk yapmıştır. ... "

Aynı bilgiye başka kaynaklarda da rastlıyoruz:

Cemalüddîn Afgânî hakkında ne düşünüyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Afgânî, sapkınlığın ve dalâletin başıdır. Ben Allah'ın izniyle, karakter olarak övgüde ve medihde mübalağayı sevmem. Afgânî ve ekolü, Muhammed Abduh ve takipçileri dalâletin ve sapkınlığın öncüleridir.

Cemâluddîn Esedâbâdî adında bir kitap var. Bu kitapta, mutlaka bilinmesi gereken bir hadise anlatılır. Afgânî'nin seferde-hazarda, gece-gündüz yanından ayırmadığı bir çantası vardır. Çantada çok özel belgeleri var.

Bir defasında geceleyin Tahran'da bir arkadaşının yanında uyumaktayken Sultan Abdülhamid'den bir haber gelir. Sultan, Afgânî'yi çağırmaktadır… Afgâni apar-topar hazırlanır ve yola koyulur. Ancak çantasını arkadaşının evinde unutur. Adam çantayla ilgili olarak dostlarıyla istişarede bulunur. Sonunda tarihe bir hizmet olsun diye çantanın içindeki belgeleri çoğaltmaya ve Farsçaya çevirip incelemeye karar verirler.

Cemâlüddîn Afgânî'nin 26 farklı imza kullandığı tesbit edilir. Ayrıca, evrakların arasında Afgânî'nin Mason mahfiline sunduğu masonluğa katılma dilekçesi ve masonluğa kabul edildiğine dair belge de vardır. Kabul merasiminin yeri ve zamanı da belirtilmiştir.

Başka bir belge, Muhammed Abduh'un bir mektubudur. İngilizler, Muhammed Abduh'u Mısır halkı nezdinde popülaritesini artırması için –İngilizler Mısır ahalisinin kalbini kazanan bir Arap öncü yetiştirmek istiyordu- Lübnan'a sürdüklerinde mektubu buradan yazmış. Diyor ki Muhammed Abduh:

"Biz senin sağlam yolundayız. Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemezsin. Bizi görsen âbid, zâhid, rükû ve secdeden başını kaldırmayan kimseler zannedersin."

Çantada daha birçok belge vardır.

Riyad'da Dr. Fehd er-Rûmî, İmam Muhammed üniversitesinde yaptığı doktora tezinin konusu Menhecü'l-Medrese el-Akliyye el-Hadîse fi't-Tefsîr (Modern Akılcı Ekolün Tefsir Yöntemi)

Çalışmanın başında bu akımın öncüleri olan Afgânî, Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ'nın biyografileri var. Benim az önce sözünü ettiğim belgeleri de oraya koymuş. Muhammed Abduh da bu çizgide olan bir kimsedir.

İngilizler Mısır'da Abduh'u ciddî anlamda desteklemiş ve bir "din ıslahatçısı" olarak öne çıkarmışlardır. İslam dünyasını bütünüyle ifsad etmesi için Abduh'u Mısır müftülüğü makamına atamışlardır. Çünkü Mısır Ezher'e ev sahipliği yaptığı için tüm İslam dünyasının ilim kıblesiydi.İngilizlere göre Muhammed Abduh'u aktör yaptıkları bu ifsad projesi Mısır'da tutarsa İslam dünyasının diğer ülkelerinde de tutacaktı.

Bu yüzden Muhammed Abduh aleyhine konuşanlara baskı uygulamışlardı. Ama tüm bunlara rağmen Allah Teâlâ hak yolunda malını ve canını feda eden kimseler gönderdi.

....

Avvame Hoca Mülakatı Rıhle Dergisi'nde yayınlanmıştır
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Kapanan Halidiye forumdan hunbek isimli bir forum üyesinden almış, arşive atmışım:

hunbek:

Sebilürreşad'ın káğıdı ve parasının nereden/kimlerden geldiği ortada. Bunu öğrendik... Peki...

Bu derginin düşünce ideoloğu kimdi: Cemaleddin Efgani... Cemaleddin Efgani

Said Nursi, Mehmet Akif, Eşref Edip, Şemsettin Günaltay, Said Halim Paşa gibi dergi yazarları en çok ondan etkilendi. Cemaleddin Efgani ve öğrencisi Muhammed Abduh'un makaleleri Sebilürreşad'da sık sık yer aldı. Ama nedense "Doğu'nun Çırpınan Şahini" Efgani ve öğrencisinin gizli kimlikleri bu yayınlarında pek geçmedi...

Oysa...

Cemaleddin Efgani masondu!

Kahire'deki Şarkın Yıldızı Locası'na 7 Temmuz 1868'de girmişti.

Numarası 1355 idi.

"Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler." (Yahudilik ve Masonluk s. 350)

Muhammed Abduh "Efgani'nin talebesi Abduh gibilerin kimler tarafından destek gördüğüne dair zamanında İngiltere'nin Mısır sömürge Valisi Lord Cromer'in söylediği şu söz ibretliktir: "Kuşkusuz İslami reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh'un çizdiği yolda ümit vaat ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktırlar." (M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi, 91-92)

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de, Abduh ile ilgili şunları söyledi: "Üstadı Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher'e idhal (sokan) eden odur." (M. Sabri Efendi, Mevkıfu'l-Akl ve'l-ilm ve'l-Alem, Beyrut 1314, c. I s. 133)"

Tarihte sürpriz çok!

Cemil Meriç "Umrandan Uygarlığa" kitabında şöyle yazdı:

"Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmaya cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş." (Soner YALÇIN)
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Cemaleddin AFGANİ de ömrünü tamamlamış ahirete hicret etmiştir.
O, kimine göre İslam düşmanı...
Kimine göre İslam için gayret gösteren bir kardeşimiz...
Hatası var mıdır, elbet vardır,
Yanlışı var mıdır, elbet vardır,
Günahı da var mıdır, o da olabilir,

Nihayetinde bir "müslüman insan"dan bahsediyoruz,

Kamil bir veli'den bahsetmiyoruz, o kamil bir veli olsaydı "hatadan günahtan münezzeh olurdu..." Öyle değil mi(!!!)...?
Gelelim sadede:
Cemaleddin AFGANİ o günkü şartlar muvacehesinde kendi disiplini ekseninde bir usul takip etmiştir...
Niyeti, düşüncesi, ideali elbet İslam'dı... İslam'ı safiyane olarak Kur'an ve Sünnet ekseninde yaşamak yaşatılması için de İslam topluluğu kurmak ve oluşturmaktı...

Niyetini ikmal etti ya da etmedi, bunlar önemli değildir...

Gayret bizden tevfik Allah'tandır...

Netice:

AFGANİ, mü'min, muvahhid bir müslümandır, hayatı boyunca İslam'a hizmet etmeye gayret etmiştir...

Allahü Teala kendisine rahmet eylesin, - varsa - taksiratını da affeylesin...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
AFGANİ, mü'min, muvahhid bir müslümandır, hayatı boyunca İslam'a hizmet etmeye gayret etmiştir...

Efgani tescilli masondur. Renan'a yazdığı mektubda kullandığı ifadeler İslâm düşmanı olduğunun açık delilidir:

İlmin tekâmülünde İslâm’ın bir mâni teşkil ettiği doğru...

İslâm cemiyeti henüz dinî vesayetten kurtulmamıştır... İslâm cemiyetinin de bir gün bu vesayet bağını koparacağı ümidini beslemekten kendimi alamıyorum.

Ben burada M.Renan’a karşı Müslümanlığı değil, barbarlıkta ve cehalette yaşamağa mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmî tekâmülü yok etmek isteği bir hakikatdir...

Gayet açıktır ki (İslâm) Dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımında çokça faidelenmiştir... Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir halbuki felsefe, onu itikadlardan tamamen veya kısmen uzaklaştırır... Din üstün olduğu zaman felsefeyi bertaraf etmiştir. Felsefe hakim olduğu zaman ise aksi varid olmuştur. İnsanlık var oldukça Nass ile serbest tenkid, Din ve felsefe arasındaki mücadele bitmeyecektir. Bu hırslı mücadelede, hür düşüncenin galip gelmeyeceğinden korkuyorum.

(Bunlar Efgani'nin sözleri.)
 
Üst