Bu günlerde hâtırıma geldi ki:
Hayat-ı içtimaiyeye giren, hangi şey'e temas etse ekseriyetle günahlara mâruz kalıyor. Her cihetle günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. Bu kadar günahlara karşı insanların hususî ibâdâtı ve takvâsı nasıl mukabele edebilir? diye me'yusâne düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risalet-ün-Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim.
Risale-i Nur şâkirdleri hakkında, necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işârât-ı Kur'aniyeyi ve beşaret-i Aleviye ve Gavsiyeyi düşündüm.
Kalben dedim ki: Herbiri, bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur? diye mütehayyir kaldım.
Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risalet-ün-Nurun hakikî ve sâdık şâkirdleri mabeynindeki düstur-u esasî olan iştirâk-i a'mâl-i uhreviye kanuniyle ve samimî ve sâdık tesanüd sırriyle herbir hâlis ve hakikî şâkird, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlâs ve sadâkat ve Sünnet-i Seniyyeye mütâbaat ve hizmet derecesine göre o küllî ubudiyete sahib olur.
Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bâzı melâikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, hâlis ve hakikî müttakî bir şâkird dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necâta müstehak olur, inşâallah.
--SİKKE-İ TASDİK-I GAYBÎ--
Hayat-ı içtimaiyeye giren, hangi şey'e temas etse ekseriyetle günahlara mâruz kalıyor. Her cihetle günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. Bu kadar günahlara karşı insanların hususî ibâdâtı ve takvâsı nasıl mukabele edebilir? diye me'yusâne düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risalet-ün-Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim.
Risale-i Nur şâkirdleri hakkında, necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işârât-ı Kur'aniyeyi ve beşaret-i Aleviye ve Gavsiyeyi düşündüm.
Kalben dedim ki: Herbiri, bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur? diye mütehayyir kaldım.
Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risalet-ün-Nurun hakikî ve sâdık şâkirdleri mabeynindeki düstur-u esasî olan iştirâk-i a'mâl-i uhreviye kanuniyle ve samimî ve sâdık tesanüd sırriyle herbir hâlis ve hakikî şâkird, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlâs ve sadâkat ve Sünnet-i Seniyyeye mütâbaat ve hizmet derecesine göre o küllî ubudiyete sahib olur.
Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bâzı melâikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, hâlis ve hakikî müttakî bir şâkird dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necâta müstehak olur, inşâallah.
--SİKKE-İ TASDİK-I GAYBÎ--