Istasyon

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
İstasyondayız


Biletliyiz




Ahiret gayretimizi gölgeler hale gelen DÜNYEVİLEŞME meylimizin tahlili




Ne günlere geldik!
Tarla,
Arsa,
Ev,
Dükkân,
Diploma,
Tatil,
İş…
Uğruna çok şeylerin feda edilebildiği, yüzsuyu dökülen, gerekiyorsa münafıklığa bile katlanılabilen değerler oldu. Üç günlük denen dünya, ebedi kıymetlerimize denk oldu. Belki daha da kıymetli oldu. Artık dünya ve dünyalık peşinde yürümüyor, sanki yuvarlanıyoruz. Gülünç bulup ahlaklarından iğrendiğimiz kâfirlerin yaptığını yapıyor, yediğini yiyor, giydiğini giyebiliyoruz. Onların girdiği delik keler deliği bile olsa peşlerinden giriyoruz.
Dünya, Allah’ın nazarında sivrisinek kanadından değersizken, bizim nazarımızda değil dünyanın kendisi mobilyası bile kendi canımızdan daha değerli oldu. Faiz, zina, alkol gibi Allah’ın en büyük haramları mubahlarla aynı raflarda dizilir oldu. Ne ar duyulacak şeylerden ar duyan kaldı, ne de fazilet mücadelesi yapan kaldı.
Evler otelleşti; yatılıp kalkılan, ucuz yemek yenen yerler gibi oldu.
Büyük küçük, kadın erkek, âlim cahil, ahlaklı ahlaksız, hayırlı hayırsız denkleşti. Bütün iyi ve kötü değerler; ilim ve cehalet, fazilet ve rezalet, büyüklük ve küçüklük paranın önünde denkleşti. İlim parayla ölçüldü, cehalet parayla kapatıldı. Ahlaksızın parası ahlaklının ahlakına muadil sayıldı. Daha da vahimi, bu gidişatı iyi ve kötü herkes gözleri ile seyrettiği halde bir şey yokmuş gibi davranıyor. Herkes şikâyet ediyor. Şikâyet eden ve şikâyet edilen aynı koltukta oturuyor, bazen aynı mescidde namaz kılıyor.
İslam’a ait değerler, Müslümanlığın şiarı olarak bilinen özellikler kimse için referans değil artık. Belki de suistimal göstergesi.
Dünyayı peşlerinden sürüklemiş büyük insanlar, Ebu Bekir’ler, Ömer’ler, Salahaddin’ler tarihin küflü sayfalarında kaldı. Onlara ait hatıralar küçüklere masal oldu.
Kur’an ölülere okunan, doktordan ümidi kesilmişlere tavsiye edilen kitap haline geldi. Kime ne diyor, öncekiler onu nasıl okudu, onunla nasıl amel etti, ne dert eden var ne de araştıran!
Varsa yoksa
Para,
İş,
Aş,
Ev,
Emeklilik,
Sosyal hak…
Dünya… Dünya… Dünya…


Nübüvvet Gözüyle Hastalığa Teşhis



عن ثَوْبَانَ قال: قال رَسُولُ الله صلى الله عليه وسلم:

" يُوشِكُ الأُمَمُ أَنْ تَدَاعَي عَليْكُم كَمَا تَدَاعَي الأَكَلَةُ إلَى قَصْعَتِهَا،

فقالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قالَ:


بَلْ أنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السّيْلِ، وَلَيَنْزِعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ اَلمَهَابَةَ مِنْكُمْ ، وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ اَلْوَهْنَ،


فقالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ الَّلهِ وَمَا الْوَهْنُ؟ قالَ:

حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ المَوْتِابو داود:4297

Sevban radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdular:


Oburların sofraya üşüştüğü gibi, milletlerin sizin üzerinize üşüşeceği gün vardır!



Biri dedi ki: O gün azınlık olacağımızdan dolayı mı? Buyurdular ki:



Bilakis o gün siz çok olacaksınız; ancak suyun üzerindeki çerçöp gibi.


Allah, düşmanlarınızın göğsünden size karşı saygınlığı çekip alacak!


Ve Allah sizin kalbinize



VEHN


atacak!



VEHN nedir ya Resulellah, dediler. Buyurdular ki:



Dünya sevgisi ve


ölümden nefret!

Ebu Davud, 4297


Dünyevileşme hastalığı nasıl belirginleşiyor?

Ø Obur Sofraları: Bedenlerimizin ihtiyacını giderip, yaşamak ve kulluk yapmak için yiyip içmemiz gerekirken, zevk için hatta gösteriş için yiyip içmeye başladık. Hastalıkların en önemli nedenlerinin başında yemek geldi. Yiyecekler dert oldu. Midelerimiz çürüdü. Açlıktan korkan insanoğlu yemek bolluğundan ötürü helak olacak. Kilo vermek, zayıflamak hemen her ailede bulunan yaygın bir dert haline geldi.
Ø Giyim kuşam abartıldı: Örtünmek, avretimizi gizlemek için giyiniyorduk. Şimdi ise bizi görenlerin gözlerini okşamak, beğenilmek için giyiniyoruz. Biz giyiniyoruz, arabalarımızı, duvarlarımızı giydiriyoruz. İhtiyacımıza, bedenimize ve zevkimize göre giyinmek yerine modaya göre, bize uysa da uymasa da başkalarının beğenisine göre giyiniyoruz.
Ø Dört tekerli olduk: Araba ne büyük bir nimet! Üzerine binilip, ulaşımımızı sağlasa ne güzeldi! Ne güzel bir nimetti, bize binip gezmese! Biz ona binecektik o bize bindi. Çocuğumuzdan, canımızdan tatlı oldu.
Ø Ev, bina yarışı: Başımızı sokup, sıcaktan soğuktan koruyacak, üç günlük misafirhane lazımdı. O niyetle şehirlere geldik. Şimdi evler bizi aldı. Biz evlerin olduk. Taksitleri, masrafları, debdebesi, iç tefrişatı, mobilyası tam bir esarete dönüştü. Evlerle evlendik. Hâlbuki bina yarışı kıyamet alametlerindendi. Öyle inanmıştık.
Ø Nasırsız ellerimiz var: Ağır işe, erken uyanmaya, az yemeye, az konuşmaya, yüke tahammülümüz kalmadı. Tarlada çalışmak, elinin emeğini yemek, merdiven çıkmak, yol yürümek, pişirip yemek, soğan soymak, kirlettiğin tabağı yıkamak ‘zor’ işlerden oldu. Kremli ellerin, nasırsız ayakların, terlememiş yüzlerin sahibi olduk. Rahatımıza tapınır olduk.
Ø Ziynetlere boğulduk: Helali ile haramını, gerekli olanı ile gereksizini, uygun olanı ile uygun olmayanını karıştırdık. Süs ve dekor için ne satılıyorsa onu alır olduk. Güzel olsun çirkin olsun önemli değil, yeter ki reklâmı yapılmış olsun!
Ø Dipsiz kovaları dolduruyoruz: Büyük bir mal biriktirme aşkına tutulduk. Haramdır mubahtır demeden, nereden geldiğine bakmadan bir yandan topluyor bir yandan da tüketiyoruz. Ne kadar tüketirsen o kadar onurlu sayılıyorsun gibi algıladık tüketmeyi. Ticaret için kurulu merkezler ‘ticaret ve eğlence’ merkezi olarak anıldı. Eskimeden attığımız, bitmeden çöpe koyduklarımız israf kelimesine bile sığmayacak hale geldi.
Ø Vakit ve beyinler heder edildi: Eğlenmeye ayırdığımız zaman dilimi büyüdü. Kimi zaman dinlenme adı altında, kimi zaman da başka adlarla çalıştığımız ve yorulduğumuzdan fazla dinlenme ve eğlenme hakkı gördük kendimizde. Küçük şeylerle ilgilenen büyük kalıplı insanlar çoğaldı. Ömrümüz en değersiz eşya gibi kolay harcanır oldu.
Ø Kendini beğenmişlik ur gibi yayıldı: Ölçü mal, şöhret ve makam olunca, elinde bunlardan birisi olan kendini beğendi. Gizli kibir yayıldı.
Ø
Osman bin Affan radıyallahu anh diyor ki.
“Allah dünyayı, onunla ahireti kazanasınız diye verdi. Ona tapınasınız diye vermedi. Dünya gidici, ahiret kalıcıdır. Gidici olan sizi meşgul edip kalıcı olandan alıkoymasın. Siz kalıcı olanı gidici olana tercih edin. Dünyanın sonu var. Varış Allah’adır.”

Zayıflar kimsesiz kaldı: Gariplerin sahibi, elinden tutanı olmadı. Eğer bir zavallı ile ilgilenilecekse o da kameralar önünde oldu. Duası makbul insanların sözü makbul olmadı.
Ø Kör taklit: ‘Ne derler acaba?’ ya, ‘Allah ne diyecek?’ten çok değer verdik. Sanki bizim gibi fani olan kullar bizim hesabımızı tutuyor gibi bir tavır içine girdik. Allah’tan çok kullarından utandık. Toplantılarına, düğünlerine gitmemek, insanların ayıplamasına neden olur diye endişe ettik; ama camiye gitmemek Allah’ın gazabına neden olur diyemedik.
Ø Yalana yalanlar söylendi: En büyük günahlardan olan yalan, heybetini yitirdi. Orta ve kötü yalan, zararsız yalan üretildi. Yalan dünya yalancı yaptı.
Ø Kılıf ustasıyız: Müzik için engel çıkınca hoşumuza giden müziğe ‘İslamî, tasavvuf müziği’ dedik helal oldu. Zevklerimizi, giyinme hobimizi ‘gelenek ve kültürün’ içine koyduk mubah oldu. Giydir bir kılıf, kılıfı da içi de senin olsun.
Ø İbadetler şova dönüştü: Cihad orduları uğurlanır gibi hacı uğurlamaları, flamalaştırılmış sadakalar, kameraların önünde ibadetler…
Ø
Ömer bin Hattab radıyallahu anh diyor ki:
“Her hoşuna gideni yemen
israf olarak yeter!”

‘İyi Fetva’: Bize uygun veya bize uydurulmuş bir din için âlimler arasında mekik dokuduk. Hangisinin bizim ‘şartlarımıza’ daha elverişli bir fetva verebileceğini araştırdık. İstedik ki ne din gitsin ne dünya. Hem istediğimiz gibi yaşayalım hem de ahiret garanti olsun. Biz dine gidemiyorsak din bize gelsin. Bu tavrımız, aynı hastalığı başka türleri ile yaşayan okumuşlarımızın ‘ilim ve takva’larını etkiledi. Fiyatına göre fetvalar bulundu. Adamına göre, zamanına, köyüne kasabasına göre fetvalar icad edildi.
Neden acaba?
En büyük neden, uzun emeller ve ölümü yok saymaktır. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktır. Kör taklit, sürüden ayrılmaktan korkmak da işin cabası oldu. Hayatın gerekleri ile kulluk arasında denge kuramamak tuz biber oldu.

Ölümü unutturmayan,
Namaz, zikir, Kur’an tilaveti ve cihadı erteletmeyen,
Sadaka ve infakı yapılan,
Sıla-i rahimi koparmayan,
İman kardeşliğini zedelemeyen, cemaatten koparmayan,
Obur sofrasına oturtmayan zenginlik ve dünya zararlı değildir. Bilakis gereklidir de.

Bir imtihan olarak bollaşan mal ve servet peşinden sürükledi. Eğitim Kur’an ve Sünnet eksenli olmayınca da çizgi büyüdü. Şehvetler gözleri perdeledi. Ana baba, hak hukuk çiğnendi.
Denge şart!
Hedef elbette dünyadan el etek çekmek değildir. Dünyayı, iman etmeyenlerin tasallutunda bırakıp ibadete çekilemeyiz. Bizim dünyayı imar etmemiz de kulluk dairemiz içinde kalır. Şu kadar ki, dünyayı imar etmekle dünyanın esiri olmak arasında beyaz ve siyah kadar fark vardır. Zengin olmanın bile sınırı yoktur. Bir mümin dilediği kadar zengin olabilir. Dilediği kadar mal mümine helaldir. Yeter ki elde edilme yolları helal olsun ve o mal Allah’a kulluktan, insani kimlikten tavize neden olmasın o kadar. Kınanan şey mal edinmek, dünyalık sahibi olmak değil, mala ve dünyaya esir olmaktır.

Sürüklenme ve
Dünyevileşme süreci

1- Yaşamak, hatta kulluk için mal gerekli. Bu gerekçe esasen doğrudur. İmtihan da zaten burada başlıyor.

2- Önce mal edinme ihtiyacı benimsenirken, kısa bir sürede bu ihtiyaç hırsa dönüşüyor. Sakınca yok. Çizgiler bellidir.

3- Şüpheli işler burun gösteriyor. Haramlar helallere sızıyor. Tehlike uyarıları başladı. Kulluk sınavı ağırlaştı.

4- Cimrilik ortaya çıkıyor. Değil çevresine, hak sahiplerine, kendisine bile harcamıyor. Yara kanamaya başladı. Mikrop ürüyor.

5- Kazanmaya hile karıştı. Yara kaşınıyor, yayılıyor.

6- Mal için imandan, ahlaktan, insanlıktan taviz başlıyor. Şeytanın aradığı ortam oluştu.

7- Gelecek endişesi büyüyor. Tehlike hayalleri kuruluyor. Rızkı Allah değil de kul takdir etmiş gibi bir endişe var. Hastalık masaya yatırdı

8- Dünya kula hâkimdir. İş bitti.

Ashabtan yamalı giyinenler de vardı, büyük serveti olanlar da. İki gurup da aynı safta namaz kılıyor, birbirlerinden uzak kalmıyorlardı. ‘Allah’ın elindekini senin elindekinden daha değerli ve güvenli’ gördükçe mal ve dünya tehlikeli değildir.



Okusunlar, düşünsünler diye


Allah, kullarına dedi ki:


“Bu dünya hayatı oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Kâfirler keşke bunun bilincine varsalardı.” Ankebut, 64

“Dünya hayatı şuna benzer: Biz gökten su yağdırdık, su sayesinde yörenin çeşitli bitkileri birbirine karıştı, insanların yiyeceği bitkiler ile hayvanların yiyeceği bitkiler iç içe girdi. Sonunda bu yöre süsünü takındı, alabildiğine güzelleşti, yöre halkı da bu ürünleri artık ellerine geçirilmiş sayıyorlardı. Derken bir gece ya da gündüz sırasında, yok etmeye ilişkin emrimiz o yöreye geldi de orayı biçilmiş, çıplak bir arazi parçasına dönüştürdük. Sanki bir gün önceki yeşillikle meyveli yer orası değilmiş gibi oldu. İşte biz düşünen kimselere ayetlerimizi böylesine ayrıntılı biçimde açıklarız.” Yunus,24

“Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.” Fatır,5

“Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Kalıcı iyilikler ise Rabbin katında sevap kazandırma bakımından daha yararlı ve umut kaynağı olmaya daha lâyıktır.” Kehf,46

“Mal ve evlat çoğaltma yarışı sizi oyaladı.
Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
Hayır, yakında bileceksiniz.
Yine hayır yakında bileceksiniz.
Hayır, gerçeği kesin bilgi ile bilseydiniz,
Andolsun ki cehennemi göreceksiniz.
Andolsun ki onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.
Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” Tekasür, 1-8
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:

“Dünya ve dünyadakiler lanetlidir. Allah’ı zikir ve zikirle ilgili olan, âlim ve öğrenen hariç!” Tirmizi

“Dünyanın Allah katında sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı, ondan kâfire bir yudum su içirmezdi.” Tirmizi

“Müjde edin. Umutlu olun. Vallahi sizin için fakirlikten korkmuyorum. Ama sizden öncekilere açıldığı gibi dünyanın size açılmasından korkuyorum. Onların yarıştığı gibi siz de dünya için yarışır, onların helak olduğu gibi siz de helak olursunuz.” Buhari-Müslim

“Dünya yeşildir, tatlıdır. Allah size onu verecek ve ne yapacağınıza bakacak. Dünyadan sakının. Kadınlardan sakının.” Müslim

“Dünyada kendini bir yabancı veya yolcu gibi bil.” Buhari

“Benim dünya ile ne işim olabilir ki? Ben, bir ağacın altında dinlenip sonra giden yolcu gibiyim.” Tirmizi

“Dünyalıklardan uzak dur, Allah sevsin seni. İnsanların elindekinden uzak dur, insanlar sevsin seni.” İbni Mace



Ye, iç, gez, neşelen, tv izle


Ammaa!


- Yaptıkların mubah olsun. Harama veya harama sürükleyen bir işe bulaşma. Haramlar arasında ayrım yapma. Bir haramın yaygınlaşmasına, kimileri tarafından kışkırtılmasına aldanma. Bunu bir tuzak olarak bil. Adının, kılıfının değişmesi sadece bir tuzaktır. Mesela alkolden de kaç müzikten de.
- Yaptıkların kimseye eziyet olmasın. Kul hakkına riayet et. Kul hakkının malla, elle ve sözle oluşabileceğini unutma. Eğlencen bir mümin ile alay ve yalan etrafında olmamalıdır.
- Hayvan hakkı diye bir hakkı bil. Hayvanları yiyip gıdalanmak helaldir. Onlarla eğlenmen ise haramdır.
- Kiminle beraber olduğuna dikkat et. Herkes düşüp kalktığı kimseler gibi muamele görecektir. Kötülerin arasında iyi bir insan çöplükte bir meyve gibidir.
- Kadın-erkek karma ortamlara Allah’ın rahmetinin inmeyeceğini bilesin. Mahrem ve namahrem uygulaması yap.
- İsraftan kaçın. Bilhassa vakit israfından şiddetle kaçın.
- Allah’ın hakkına saygını yitirme. Namaz ve diğer ibadetlerin Allah’ın üzerimizdeki hakları olduğunu bil. Önce namaz, sonra gerisi…
- Sıhhatini heder etme hakkın olmadığını bil. İntihar etmeyi günah bildiğin gibi, vücudunun bir organına bile bile zarar vermen de günahtır.
- Giyim kuşamda dini ölçülerin olduğunu, onları aşmanın da yasaklardan olduğunu unutma.
- İnsanlığın şehvetlerini kudurttuğunu ve hayvanlarla yarışa girdiğini gör. Kendini ve etrafını korumaya çalış. Şehvetlere uydurulmuş ‘tüketim-yaşam-hürriyet’ gibi kılıflara kanma.
- Şeytanın hilelerine dikkat et. Mesela, faize düşürmek için nasıl tuzaklar kurduğunu ibretle izle.
- Spor yap. Ama spor olsun. Birilerinin toplumsal uyuşturucu olarak kullandığı ağlara takılma.
- İstikrarlı ol. Bir başlayıp bir bırakma.
- Kör taklitçi olma. Sana ve imanına uygun olanı yap. ‘Keler deliğine girme pahasına bile olan’ bir iş yapma.
- Kötü örnek olma. Bilhassa çocuklarına ve üzerlerinde etkin bulunan kimselere örnek olmanın, onların sorumluluğunu taşımak olduğunu bil.
- Mensubu olduğun ümmeti unutma. En doruktaki mukaddesatından en alt konularına kadar hangi hallerde bulunduğunu unutma.
- Paran malın gibi şahsiyetini ve imanî kimliğini de düşün. Şahsiyetinin yıpranmasına karşı hassas ol.

nureddin yıldız hoca efendinin ders notlarından

91i82904.jpg
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
en kötüsü bu degil UBEYDUN hocam
halimizden şikayetçi,
imanımızdan endişeli olmayacak kadar bir iç rahatlıgı içinde bulunmamız dehşet verici..
yoksa hastalıga teşhis ve dogru tedavi yöntemlerini bulmak an meselesi..
rehavet mi bunun adı,hastalıga tutulanın müptela hali mi bunun tanımının yapılması gerek ve ıslah için yardım
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
en kötüsü bu degil UBEYDUN hocam
halimizden şikayetçi,
imanımızdan endişeli olmayacak kadar bir iç rahatlıgı içinde bulunmamız dehşet verici..
yoksa hastalıga teşhis ve dogru tedavi yöntemlerini bulmak an meselesi..
rehavet mi bunun adı,hastalıga tutulanın müptela hali mi bunun tanımının yapılması gerek ve ıslah için yardım
sevgili hiç kardeş eğer dediğin gibi ise söz biter mucizelerde görünse fayda vermez
rabbim dertlilerden eylesin
umuyorum bir kaç kişi olan ukba yolunun dostları arşın gölgesine girmeye sebeb olacaktır Allah dostların arasını sabitlesin aralarına girmesi muhtemel vehn hastalığından korusun amin
 
Üst