PEYGAMBERİMİZDEN fetih müjdesini alan Sahabiler ve daha sonraki nesil, bu şerefe nail olmak için asırlar boyu mücadele ettiler. Ama fetih, Sultan Fatih'e nasip oldu.
Bir rivayettir anlatılır:
Birgün Sultan II. Murad oğlu küçük Mehmed'i yanına alarak Hacı Bayram Veli'nin ziyaretine gider.
Fetih meselesini açar. Büyük veli, bir süre başı yerde düşündükten sonra şöyle der:
"Sultanım, bana öyle geliyor ki, bu Konstantiniye şehrini siz alamayacaksınız. Şehir mutlaka Müslümanların eline geçecektir. Lâkin şehrin Müslümanların eline geçmesini sen ve ben göremeyeceğiz. Kostantiniye'yi senin şehzade ile benim köse el ele vererek fethedecektir"
"Şehzade", Sultan Fatih'ti; "köse" de Fatih'in hocası ve manevî desteği Akşemseddin Hazretleri idi.
Konstantiniye'nin "belde-i tayyibe", güzel şehir haline gelmesi, "Dersaadet", saadet kapısı olması ve nihayet "İslâmbol" sırrına ermesi Sultan II. Mehmed'in eliyle gerçekleşecekti.
Bundan önceki bütün fetih teşebbüsleri sonuçsuz kalmıştı, ama hepsi de Fatih'e bir zemin hazırlamıştı. Onun başarısı için bir "ön çalışma" şeklindeydi.
"İstanbul'u fetheden komutan ne güzel komutandır" müjdesine mazhar olan Sultan Fatih aynı zamanda iyi bir şairdi. Fetihteki hedefini ve asıl gayesini şöyle mısralaştırıyordu:
İmtisâl-i 'câhidûfillah' olubdur niyyetüm
Din-i İslâmın mücerredgayretidür gayretüm
Bu ifadelerle, Kur'ân'ın cihad emrine uyup sırf İslâmî bir gayret niyetiyle yola çıktığını söylüyordu.
Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile
Ehl-i küfrü serteser kahreylemektür niyyetüm
Bu mısralarla da, niyetinin küffârı baştan başa kahreylemek olduğunu, bu gücü de
Cenab-ı Hakkın fazlından ve Hak dostlarının himmetinden aldığını belirtiyordu.
Enbiyâ ü evliyaya istinâdüm var benüm
Lütf-i Haktandur hemen ümmîd-ifeth u nusretum
Bu sözleriyle, fethe ve başarıya ümit bağlamayı Allah'ın lütfunda, peygamberlere ve velilere dayanmakta görmektedir.
Nefs ü mâl ile n'ola kusan cihande ictihad
Hamdü lillah var gazaya şad hezârân rağbetüm
Bu beytiyle, varını yoğunu ve canını cihad yoluna vakfettiğini ve bununla da yüzbinlerce gazaya ve sefere iştiyakının, istek ve arzusunun var olduğunu dile getiriyor Hamdini ve şükrünü ifade ediyordu.
Ve son olarak İki Cihan Serverinin mucizesine mazhar olmayı istemektedir
Ey Muhammed mûcizât-ı Ahmed-i Muhtar ile
Umarum gâlib ola âdâ-i dîne devletim
Din düşmanlarına devlet gücünün üstün geleceğini Hz. Ahmed'in mucizesinden beklemekte ve ümit etmektedir.
Bu sözler hem halis bir niyetti, hem de güzel bir duaydı.
Sonunda kader cilvesini gösterdi. Fatih'in şâhi topları, Akşemseddin'in yakarışları, Ulubatlıların
Peygamber müjdesinden aldıkları şevkle Konstantinapol İslâmbol oldu.
Surlara tevhid sancağı dikildikten sonra, Rumlar, "Biz de Osmanlı idaresine lâyıkız" diyerek Ayasofya'da toplanmışlar, Fatih'i bekliyorlardı. İslâm'ın adaletine hasret kalmışlar, derin bir nefes almak istiyorlardı. Kaybettiklerine hiç acımıyorlardı. Mumu yitirmişlerdi, ama güneşi bulmuşlardı. Neden üzüleceklerdi?
Bundan sonra fethin tapusu imzalandı. Allah'ın adını yüceltme gayesiyle Topkapı'dan hareket eden Fatih, ilk olarak Bizansın şaheseri olan "Ayasofya'nın" kıblesini Kabe'ye çevirdi. Manevi fatih Akşemseddin de ilk rastlayan Cuma namazında fetih hutbesini okudu.
Ayasofya 482 sene cami olarak hizmet gördü. Ama 1935'te müzeye çevrildiğinden bu yana melül mahzun duruyor ve sabır içinde Fatih'in bıraktığı şekle dönmeyi bekliyor.
Mehmed Paksu