İsrail’den Küstüm Show

Dergaz

Profesör
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
1,685
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ne fark eder ki
Soru: Sevgili Sivilay Abla, İsrail de olsa hiçbir devlet bu kadar komik duruma düşmeyi hak etmiyor. Genç Sivillere söyleseniz de İsrailli diplomatlara eylem koyma semineri verseler. (Uygar Altay)

Cevap:
Sevgili Uygar, hakikaten bu nedir Allah aşkına. Sok gözüne parmağı, olmadı bir de tarif et. “Bakın anladınız mı bu parmak ve ben bu parmağı onun gözüne sokuyorum.”

Dün İsrailli diplomatların halini izlerken gözümün önüne bizim İlker Başbuğ’un Trabzon’da gemi üzerindeki hali geldi. “Anladınız değil mi bu bir gemi ve ben açıklamamı bir gemi üzerinde yapıyorum. Hem de Trabzon’a demirlenmiş bir gemi. Bilmem anlatabildi mi?”

Teklifini Genç Sivillere sordum. Beş kişi olunca bir sınıf açılabiliyormuş. Odadaki üç İsrailliyi ve Başbuğ’u sayarsak dört ediyor. Bir kişi daha lazım.


Ne sivil ne darbe

Soru:
Sevgili Sivilay Ablacım, ben Şermin. Yaşamlarını şeriat gelecek tehlikesine karşı düzenlemiş bir grup arkadaş adına sana yazıyorum. Bizi her türlü tehlikelere karşı uyaran usta gazeteci İlhan Selçuk “Bunlar şeriat meriat getirmez” dedi. Sonra Nuray Mert “Esas tehlike sivil darbe” dedi. Şimdi nereyi açsak sivil darbe, sivil vesayet tehlikesi. Şimdi efendim, biz Cumhuriyet mitinglerine katılmış ve ne şeriat ne darbe demiştik. Peki, şimdi ne diyeceğiz? (Şermin Çelikkol)

Cevap:
Sevgili Şermin ve arkadaşları, demek ki artık “Ne sivil ne darbe” diyeceksiniz. Değerli meslektaşım İlhan Selçuk’un dediği gibi artık bize şeriat korkusundan ekmek yok. Yüz yıldır korkusuz bir günü geçmemiş insanlar olarak acilen yeni bir korku bulmalıyız ki sahip olduğumuz bu paçoz demokrasiye tahammül etmek daha az acıtıcı olsun. Sağolsunlar; şeriat korkusu yerine geçecek, çiçeği burnunda, dumanı üstünde yeni korkumuz son dönemin umut vaat edenleri olarak anons edilen yazarlarından geldi. “Sivil vesayet, sivil darbe.” Korkarım, çok yaratıcı olduklarını söyleyemeyeceğim. “Öğretmenim Ayşe benim saçımı çekti” şikâyetine maruz kalan mızıkçı Ayşe’nin aklına ilk gelen savunma cümlesi “Hayır öğretmenim, Fatma benim saçımı çekti.”


Seviyor musun, söyle!

Soru:
Sevgili Sivilay Abla, ben Bursa’da üniversite okuyan bir gencim. Sınıfta arkadaşlar arasında bazen derin konulara giriyoruz. Ancak arkadaşlar sıkıştıkları yerde “Söyle sen Atatürk’ü seviyor musun?” diyorlar. Ablacığım, seveceğim varsa bile cevabı “evet” olmak zorunda olan bir soruya cevap vermek istemiyorum, kendimi köşeye sıkışmış gibi hissediyorum. Yardımlarını rica eder, ellerinden öperim. (Emre Kutlu)

Cevap:
Sevgili Emre, seni çok iyi anlıyorum. Atatürk’ü seviyorum demekle sevdiğini söylediğin şeyler için aslında sevmek fiilinin kullanılmasının tuhaf olduğunu, bu durumda sevmemenin de bir o kadar tuhaf olduğunu izah etmek biraz zor. Karşındakinin zaten böyle uzun bir izahata tahammülü yok. Benim cevabım şu olurdu. Atatürk’le dünya turuna çıkmak isteyecek kadar çok seviyorum. Bütün yemekleri ısmarlar, çok kafa dengi bir yol arkadaşı olurdu. Ama bir partinin başkanı olarak sevmiyorum, tek bir oy bile vermem.


İsmet Özel

Soru:
Sevgili Sivilay Abla, ben fikir çatısını İsmet Özel okuyarak çatmış biriyim. Ancak kendisinin son halleri beni karmaşık duygulara itiyor. Nedir bu durumun psikolojideki yeri? (Faruk)

Cevap:
Sevgili Faruk, ne demişler her yaşın ayrı bir güzelliği var. Bütün dünya bana karşı, ben bütün dünyaya karşı ruh hali gençlikte güzel. Yetmişinde de aynı olmaya çalışmak, kırışıklıklardan kurtulmak için yüzünü gerdirmek gibi geliyor bana. (Bakınız Deniz Baykal, yüzü o kadar pürüzsüz ki bebek pudrası reklamlarında oynatırsın.) Yaşlılıkta huzur vermek lazım, hem ruhuna, hem etrafına, hem cildine.


kaynak
 
Üst