İsraf Deyince

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
İSRAF DEYİNCE ?!

Hedeflerimiz ve amaçlarımız uğruna neleri sarf ediyoruz acaba? İsraf en salt anlamıyla sarf etmek değil midir?Belki bir emeği,belki bir zamanı belki ele geçirilmiş bir nimeti…

Kurutulmuş ekmek nasıl ki damağı acıtırsa, kurutulmuş gönüller de yüreği acıtır.
Bizlere israf denildiğinde kurutulmuş ekmek,tabağımıza konulan yeterli miktarda ki yemek fazlalığı,artık bırakmamak anlatıldı daha çok .Oysa israf hem lüksü söndürmesi gereken bir kavram hem de hayata geçirilmesi gereken bir eylemdi.

Yoksul insanların haklarını koruyan israf zenginin de gönül açlığına merhem olabilmeliydi.
Bir insan vermesi gerektiği duyguları muhatabına vermiyorsa da müsrif kategorisinde yer alır.Yer almalı yada en azından. İsraf denildiğinde aklımıza sadece rızk gelmemeli.Eğer geliyorsa bunun sorumlusu da üzerinde yaşadığımız kapitalist düzendir.Bu köhne dünya ,amacını yalnızca menfaat alanına kilitlemiş bu insanlık teneffüsünü ettiği her ortamda ilk başta kendi nefsini düşünen yığınlara dönmüştür. Bunca ruhsuz bedenler her kavramda olduğu gibi israf kavramını da bozmayı başarmıştır.

Yeryüzünde muktedir güçlerin yasalarıyla yaşıyor,onların algılarıyla hedef belirliyor farkında olmadan yanlış üzerine yanlış yapıyoruz. Bugün en büyük israflardan birisi de öldürülen zaman olsa gerek. Zamanı o kadar boş tüketiyoruz ki farkında olmadan. Geleceğe umut edebileceğimiz bir nesil bırakmama pahasına eğlenceden ibaret olan bu mekanı başıboş bir şekilde tüketiyoruz. Teknoloji ilerlediği için insanlar muhataplarının yüzlerine bakmıyorlar,öğüt verdikleri tecrübelerinden faydalanmak isteyen insanların suretlerini hatırlamıyorlar kim bilir. Kime ne anlattığını bilmeyen ya da hatırlamayan insanlar haline geldik.Oysa bir tebessüm bir bakış bile sevgi doyumunu sağlayabilecek karşımızda ki insana sevgimizi verebilecektik. Suni ilişkiler kurar olduk adeta ne acı.

Fikirlerimiz bulanık ,kavramlarımız bulanık hayatımızın karmaşasında çözülemez çözümlenemez bir hal aldık. Bir yetimin başını okşamaktan daha öte bir duruma geldi o yüzden müsrif olmak.Hayatta herkes bir kavram dairesinde müsrifliği barındırıyor.

İnsanın kendini avutma statüsü vardır. Geliştikçe kendini haklı çıkaran bir yanı vardır.Ve insan daha çok suçu başkasında aramayı sever. Kendine yüklenemez de neticenin sebebini atacak bahaneler bulur. Bahaneleri kabullenmedikçe müsriflik vasfını bünyemizden arındıramayacağız.

Bir hastalığı tedavi edebilmenin en önemli yolu hastalığın ne olduğunu tesbit edebilmektir.Eğer bizler de varolan müsrif olgusunu kabullenmezsek bu hastalığın hem bedenimize hem de ruhumuza verdiği zararları önleyemeyiz. Gün gelir bu zararlar bizi hayattan koparır,ardımızda bırakacak faydalı bir eylemimiz dahi olmaz.

Demiştik ya teknolojinin gelişimi faydaları kadar zararı da beraberinde getirdi. Ortamlarda ki tatlı sohbeti aldı götürdü.Gurbette ki sıcak sesleri ,görüntüleri evlerimize kadar taşıdı belki ama büyüklerin hikayelerini sanal ortama terk etti. Bugün teknolojinin içerisinde yer alan bütün insanlık yer yer iletişim kopukluğunda ki muzdaripliği dillendiriyor. Saatlerce vaktini öldürüyor. Benliğine o kadar yerleşmiş ki müsriflik sözcüğü yalnızca bir değerde algılıyor. Allahın buyruğunu unutuyor. Allah müsrifleri sevmediğini beyan ederken bizler hangi müsrifliği taşıdığımızı bilmiyoruz.


Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez (Araf 31)
İyilik insanın özünde tohumu atılmış bir ağaca benzer. Bu ağaç verimli bir şekilde beslendikçe büyür,gelişir boy verir meyve verir. Kökleri beslenen bir ağaç meyvesini dallarına bırakır. İnsan da bir ağaç gibidir. Nedendir bilinmez meyvesini başka dallara vermekle meyvesinin daha leziz olacağını düşünür.Oysa kendi dalında kendi suyuyla kendi bağrından çıkan meyvelerin tadına doyum olmaz.

Hasılı izaha çalıştığımız şey şudur; toplumda algılara yerleşmiş cemaatsel bakış açısı kişinin cemaat bağlarını öz kardeşlerinden neredeyse koparır hale gelmiştir.Bakıyorsunuz İslam için can hıraş mücadele eden insanlar eşe dosta iyiliği hor görüyor ,akrabaya el uzatmaya türlü bahanelerle burun kıvırıyor. Oysa elinden tutulması gereken ilk kişi halkanın bitişiğidir. Hayatın hiçbir kademesinde boşluk bırakmamış olan dinimiz. Yardımlaşma noktasında da insanlığın izlemesi gereken rotayı belirlemiştir.

Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (İsra 26-27)

Ayette görüldüğü üzere ilk başa akrabayı koyan Rabbimiz saçıp savuranların şeytanın kardeşi olduğunu beyan ediyor. Günümüzde ki kardeşliğin geldiği hali anlatmaya gerek olmasa gerek. Tabi ki insanın yoldaşlarının ehemmiyeti vardır.Bir Ensar- Muhacir kardeşliğinin özlemini hâlâ taşıyoruz. Her geçen gün böylesi bir kardeşliğin yolunu gözlüyoruz,sıhrıyyeten öte İslam kardeşliğini yaşamayı umuyoruz. Velakin yalnızca Rabbin rızasını gözettiğimizde huzuru yakalayabileceğimiz bu geçici dünya da kardeşler arası adaletsizlik yapıyorsak ebedi dünyada önümüze hesabını vermemiz gereken bir amel olacağını unutmamalıyız. İmtihan olunan bu dünya basamaklarını teker teker çıkarken Rabbim bizleri neleri israf ettiğinin farkında olanlardan,fark ettiği an israfı terk edenlerden eylesin.

Rabbim bizleri hem bedeni hem benliği israftan uzak tutabilmeyi yaptıklarının karşılığını Rahmanı razı etmekle yeterli görenlerden olabilmeyi nasib eylesin…

Betül Güler
Mart 2017

Üç yıl olmuş kaleme alalı tesadüfen karşılaştım burada paylaştığımı hatırlamıyorum
Tazeliğini koruyor sanki =)
 
Üst