İslam'in DÜnÜ Ve BugÜnÜ

reyyan

Üye
Katılım
11 Kas 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İSLAM'IN DÜNÜ VE BUGÜNÜ


“BİR DÜNYA DİNİ OLARAK İSLAM’IN DÜNÜ VE BUGÜNÜ”
KONULU KONFERANS ÖZETİ

Stuttgart Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, 2001 yılının Temmuz ve Ağustos aylarını kapsayan 2 ay boyunca gerçekleştirilmiş olan, “STUTTGART’TA DÜNYA DİNLERİ” üst başlıklı konferanslar dizisi içerisinde yer alan, “Bir Dünya Dini Olarak İslam’ın Dünü ve Bugünü” konulu konferans 4 Temmuz 2001 tarihinde, Stuttgart Belediye binasında yapılmıştır.

Merkezi Baden-Württemberg eyaletinin Tübingen şehrinde bulunan, Weltethos Vakfı'nın yöneticilerinden olan İlahiyatçı Stephan SCHLENSOG tarafından verilen söz konusu konferansın muhtevası ile ilgili özet bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

1- Konferansın açış konuşmasını Stuttgart Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Wolfgang SCHUSTER yapmış, özetle; “Stuttgart’ta Dünya Dinleri” konferanslar serisinin altıncısı olarak İslam dinini ele aldıklarını, bu konferanslar vasıtasıyla dünyada varlığını devam ettiren önemli dinleri tanımayı ve tanıtmayı, bu dinlere mensup çok sayıda insanın Stuttgart’ta yaşaması sebebiyle, dinler arasında diyalog sağlanması için, konunun uzmanlarınca ele alınmasının daha faydalı olacağını belirtmiş, ayrıca, gerek Almanya’da din dersleri, gerekse diğer dini konularda karar mercii olacak bir “Dinlerarası Komisyon” kurmak istediklerini, bunun kendileri için bir entegrasyon stratejisi olduğunu ifade etmiştir.

2- Konferansın giriş kısmında, İlahiyatçı Stephan SCHLENSOG, mensubu olduğu Weltethos Vakfı’nın asıl hedefinin dinlerarası diyalogu gerçekleştirmek olduğunu belirterek; “Biz gerçekten multi kültürel (çok kültürlü) bir toplum istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bu, farklı kültürlere sahip insanlar için bir hak mıdır, değil midir?” sorularını sormuş, bu soruların cevabını, vakfın ismi olan “Weltethos” kavramının etimolojik yapısıyla kısmen açıklamıştır. SCHLENSOG’un açıklamasına göre, “Weltethos”, “dünya dinleri arasında yeni bir diyalog, yeni bir bakış açısını” ifade etmekte, “Ethos” ise, “herhangi bir kültürün diğerlerinden üstün tutulması anlamına gelmemekte, aksine farklı kültürlere sahip insanların birbirleriyle paralel olduğunu” vurgulamaktadır.

3- Konferans süresince, Weltethos Vakfı’nın kurucusu, Dinlerarası diyalog çalışmalarıyla tanınan Şarkiyatçı Prof. Hans KÜNG tarafından, belgesel nitelikli olarak hazırlanan “Spurensuche” (İz arayışı) adlı film bölümler halinde sunulmuş, ilk bölümde, Avrupa’da, Müslümanlarla Hıristiyanların uzun zamandan beri bir arada yaşadığı, Fransa’nın Marsilya şehrindeki müslümanların hayatı, örnek olarak ele alınmıştır. Prof. KÜNG, söz konusu filmde, Marsilya’yı ele almalarının sebebini, tarih boyunca müslümanlara karşı yürütülen Haçlı Seferlerinde rol oynayan, önemli bir merkez olması şeklinde açıklamaktadır.

Marsilya örneğinde ön plana çıkarılan nokta, bu şehirdeki müslüman kitlenin, çoğunlukla Kuzey Afrika ülkelerine mensup olması sebebiyle, sosyal hayat içinde, dini, katı şekilde uygulamaya çalışmasıdır. Ancak Prof. KÜNG, dînî fanatizmin sadece müslümanlar arasında olmadığını, Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer bütün inanç mensupları arasında da fanatizmin mevcut olduğunun altını çizmektedir.

4- İlahiyatçı SCHLENSOG, Yahudilik-Hıristiyanlık-Müslümanlık arasındaki ortak noktanın, aynı Allah’a inanmak olduğunu, bu hususta Hz. İbrahim’in üç din arasında “anahtar” rolü oynadığını ortaya koymuştur. Çünkü, hem Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa, hem Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa ve hem de İslam peygamberi Hz. Muhammed soy olarak, Hz. İbrahim’e bağlıdır.

5- Belgesel filmin ikinci bölümünde, Hz. Muhammed’in kişiliği ve yetiştiği toplum yapısı hakkında bilgi verilmiş, kendisinin ruhani bir özelliğe ya da olağanüstü bir kişiliğe sahip olmadığı, herkes gibi normal bir insan olduğu; peygamberlik göreviyle birlikte, en yakınındaki fertlerden başlamak suretiyle, içinde yaşadığı topluma, Allah’tan aldığı dini emirleri aktardığı üzerinde durulmuştur.

6- İslam’ın 5 esası hakkında detaylı bilgilerin aktarıldığı bölümde, ritüel ibadetlerin İslam’daki yeri ve uygulaması açıklanmış, Hz Muhammed’in ilk etapta, iki ana tema üzerinde durduğu anlatılmıştır. Bunlar :

a) Tek Allah inancının insanlar tarafından kabul edilmesi,

b) Toplumdaki gelir adaletsizliğinin, ortadan kaldırılarak, zengin-fakir arasında sosyal dengenin sağlanmasıdır.

Her iki madde de, Mekke’de yaşayan zengin ve güçlü kimseler tarafından kabul edilemez nitelikteydi. Çünkü:

a) Tek Allah inancı, yıllardır Kabe’de varlığını sürdüren ve tapınılan putları reddediyordu,

b) İnsanlar arasında zengin-fakir farklılığının kaldırılması ise, materyalist düşünceye sahip Mekke’liler açısından uygulanamazdı.

Ancak Hz. Muhammed’in, Mekke toplumundan ayrılarak Medine’ye hicret etmesinden sonra, İslam’ın inanılmaz bir gelişme gösterdiğini ve hiçbir dinin bu kadar hızlı gelişmediğini vurgulayan SCHLENSOG, bu gelişmenin zannedildiği gibi savaşla gerçekleşmediğini, İslam’ın kendi içindeki atraksiyonu ve esnekliğinin bu gelişmeyi sağladığını belirtmiştir.

7- Kur’an’ın muhtevası ile ilgili olarak da, İslam inancına göre, Kur’an’ın peygamber tarafından yazılmayıp, bizzat Allah tarafından gönderildiği ve hiçbir değişiklik olmadığı için İncil ve Tevrat’tan farklı bir şekilde değerlendirilerek, en kutsal kitap olarak kabul edildiği anlatılmıştır.

8- Her dinde çeşitli anlaşmazlıkların yaşandığı, İslam dünyasında Kur’an’ın ilahi kitap olduğu hususunda hiçbir anlaşmazlık olmamakla beraber, anlaşmazlığın Hz. Muhammed’in vefatından sonra, halifelik konusunda ortaya çıktığının anlatıldığı bölümde, İslam dininin, Arap yarımadasından Asya içlerine, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya kadar hızlı bir şekilde yayıldığının altı çizilmiş ve daha sonra İslam’ı anlama açısından, Pers İmparatorluğu’nun temsil ettiği “Şiilik” ile Osmanlı İmparatorluğu’nun temsil ettiği “Sunnîlik” olarak, iki farklı anlayışın ortaya çıktığı üzerinde durulmuştur.

9- SCHLENSOG, İslam teolojisinin diğer dinlerde olduğu gibi çeşitli aşamalardan geçtiğini açıklarken, İslam dünyasındaki halifeliğin konumunu, Ortaçağdaki Katolik Kilisesi’nin konumuyla mukayese etmiş, sadece dini ritüellerin ve ahlak kurallarının uygulanması bakımından değil, aynı zamanda, içtimai hukukun cereyan ettiği her sahada, sosyal hayata şekil veren mekanizmalar olarak işlemesi bakımından da, her ikisinin birbirine çok benzediğini belirtmiştir.

10- Prof. Hans KÜNG tarafından hazırlanan belgesel filmin son bölümünde, Türkiye örneği ele alınmış, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk tarafından gerçekleştirilen inkılaplarla, Türkiye’nin seküler bir yapıya kavuşarak batıya açıldığı, böylece modernleşme sürecine girdiği aktarılmıştır. Bu suretle, belgeselin bütünlüğü içinde, Avrupa’da bir şehir olmasına rağmen Marsilya’da yaşayan müslümanların İslam anlayışı ile, Türkiye’de yaşayan müslümanların İslam anlayışı arasındaki fark ortaya konulmuştur.

Sonuç olarak; muhtevasını özetlemeye çalıştığımız konferansta, İslam anlayışının temel esaslarını, tarihi süreç içinde bu esasların geçtiği aşamaları ve uygulama farklılıklarını genelde objektif bir bakış açısıyla ele alan SCHLENSOG, Weltethos Vakfı’nın bu tür çalışmalarla gerçekleştirmeye çalıştığı hedefin, dinler arasında irtibatı sağlamak ve bu konuda köprü görevi yapmak olduğunu, bunun için de farklı din mensuplarının karşılıklı önyargılardan kurtulmaları gerektiğini belirtmiştir.
 
Üst