Kaptan
Mecra Yazarı
İlginç bir yazı olmuş. Katıldığım kadar katılmadığım hususlar da var.
Bu çalışmamızda, İslam’ın bir devrim yapmadığı, bir islahat yaptığını, Vahyin nazil olduğu toplumun örfî hukukunu esas aldığını, şeriatını büyük ölçüde Cahiliye şeriatından aldığını göstermeye çalışacağız. Çalışmamızda “Cahiliye’nin ibadetleri / inançlarını ve şeriatı/hukuku” bölümünde büyük ölçüde Mehmet Azimli’nin Cahiliye’yi Farklı Okumak adlı eserinden yararlandık! Son kısmını da biz ilave ettik. Bazı şeyleri farketmeniz için uç örnekleri verdik. Haliyle meseleye bir de bu pencereden bakmanızı istedik.
İslam; Eskinin devamıdır!
İslam devrim yapmamış, ıslah etmiştir. Kur’an içinde doğduğu kültür ve gelenek, örf ve toplumsal algıyı lağvetmedi, aksine yeni gelen vahiy mesajını bunlar üzerinden ulaştırdı. İslam cahiliyenin bütün kurumlarına savaş açmadı, aksine birçoğunu olduğu gibi bıraktı, bir kısmını ıslah etti, az bir kısmını da ibtal etti.
Tevrat ve İncil’de bulunan hükümlerin bir benzerini Kur’an’da bulabileceğiniz gibi, Tevrat’ın hükümlerinin birçoğunu da Sümerler ve Hammurabi kanunlarında bulabilirsiniz. Kur’an daha önce vahyedilmiş kitapların devamıdır.
Hz. Muhammed’in getirdiği mesaj, yaşadığı toplum merkezli olduğu aşikardır. Ayetler nazil olduğu coğrafyanın problemleriyle alakalıdır. Nitekim Mekke’de ayetler müşriklere, Medine’de Yahudilere yönelik ikazlar gelmiştir. Örneğin o tarihte, o coğrafya da Budist veya Zerdüştler olsaydı onlara yönelik vahiyler gelecekti. “Kur’an kendisinden öncekileri tasdik eden ve Mekke civarındakileri uyaran bir kitaptır.” [6/92] Zıhar gibi, hac dönüşü evlere arka kapıdan girmek gibi pek çok uygulama yalnızca o coğrafyadaki Araplara has davranışlar ve problemlerdir.
Kur’an’ın Arapça olması demek, o toplumun diliyle, irfanıyla, kültürüyle seslenmesi demektir. Örneğin yerlerin ve göklerin yedi kat olması. Araplar bunu Batlamyus’tan bu yana bu şekilde biliyorlardı. Bu rakamlar astronomik bir bilgi içermemektedir. Sadece Araplar böyle bildiği için, bu bilgi üzerinden mesajını verdi. Hadi sizin dediğiniz gibi öyle olsun! Pekala bu yedi kat yeri ve göğü kim yarattı? Kim göğü direksiz yükseltti. Ondaki düzeni, intizamı var etti? dedi. Ya da dünyanın düz olduğunu ifade eden ayetler. Ya da yakın semanın yıldızlarla donatılmış olması ve bunların da göğe çıkmaya çalışan, (vahyi dinlemek için, yada ilahi takdiri, kaderi öğrenmek için göğe çıktıklarına inanılan) cinler/ şeytanlar için taşlamalık yapılması gibi ifadeler.
Kur’an o coğrafyadaki atasözlerini, darb-ı meselleri kullanır. Cahiliye Araplarının daha önce kullandığı besmelenin bir benzerini kullanır, örneğin. Kur’an’ın üslubu, yöntemi yeni olmakla birlikte, o cahiliye toplumunun kullandığı dili kullanır. Kullanmak zorundadır ki muhatapları onu anlayabilsin.
Kur’an’daki cennet tasvirleri tamamıyla Arap zevkine göre tasvir edilmiştir. Çadırlar, altından sular akan bahçeler, huriler (beyaz tenli kadınlar) gılmanlar, vs. gibi!
Kur’an yavaş yavaş /tedricen nazil olduğu toplumu değiştirmiştir. Örneğin; Tefecilik en son yasaklanan yasaklardandır. İçki tam olarak Hz. Peygamberin vefatına ancak dört yıl kala yasaklanabilmiştir. Hz. Aişe annemizin dediği gibi birden yasaklansaydı, kimsecikler Müslüman olmazdı. Çünkü bir toplumun alışkanlıklarını bırakması, büyük bir treni durdurmak kadar zor bir iştir. Muta nikahı birkaç kez yasaklanmaya çalışılsa da başarılı olunamamış, en son Hz. Ömer zamanında kaldırılmıştır.
Toplum hürler, mevali ve köleler olmak üzere üç sınıf idi. Bu sosyal yapı büyük ölçüde İslam sonrası da devam etmiştir. Mevaliler azat olmuş köleler veya bir kabileye sığınmış kimselerdi. Zeyd gibi. Bunlar evlenme ve miras konusunda hürler gibi muamele görmezdi. Kölelerin ise hiçbir hakları yoktu. Efendisi öldürse bile kimse itiraz edemezdi.
Bu çalışmamızda, İslam’ın bir devrim yapmadığı, bir islahat yaptığını, Vahyin nazil olduğu toplumun örfî hukukunu esas aldığını, şeriatını büyük ölçüde Cahiliye şeriatından aldığını göstermeye çalışacağız. Çalışmamızda “Cahiliye’nin ibadetleri / inançlarını ve şeriatı/hukuku” bölümünde büyük ölçüde Mehmet Azimli’nin Cahiliye’yi Farklı Okumak adlı eserinden yararlandık! Son kısmını da biz ilave ettik. Bazı şeyleri farketmeniz için uç örnekleri verdik. Haliyle meseleye bir de bu pencereden bakmanızı istedik.
İslam; Eskinin devamıdır!
İslam devrim yapmamış, ıslah etmiştir. Kur’an içinde doğduğu kültür ve gelenek, örf ve toplumsal algıyı lağvetmedi, aksine yeni gelen vahiy mesajını bunlar üzerinden ulaştırdı. İslam cahiliyenin bütün kurumlarına savaş açmadı, aksine birçoğunu olduğu gibi bıraktı, bir kısmını ıslah etti, az bir kısmını da ibtal etti.
Tevrat ve İncil’de bulunan hükümlerin bir benzerini Kur’an’da bulabileceğiniz gibi, Tevrat’ın hükümlerinin birçoğunu da Sümerler ve Hammurabi kanunlarında bulabilirsiniz. Kur’an daha önce vahyedilmiş kitapların devamıdır.
Hz. Muhammed’in getirdiği mesaj, yaşadığı toplum merkezli olduğu aşikardır. Ayetler nazil olduğu coğrafyanın problemleriyle alakalıdır. Nitekim Mekke’de ayetler müşriklere, Medine’de Yahudilere yönelik ikazlar gelmiştir. Örneğin o tarihte, o coğrafya da Budist veya Zerdüştler olsaydı onlara yönelik vahiyler gelecekti. “Kur’an kendisinden öncekileri tasdik eden ve Mekke civarındakileri uyaran bir kitaptır.” [6/92] Zıhar gibi, hac dönüşü evlere arka kapıdan girmek gibi pek çok uygulama yalnızca o coğrafyadaki Araplara has davranışlar ve problemlerdir.
Kur’an’ın Arapça olması demek, o toplumun diliyle, irfanıyla, kültürüyle seslenmesi demektir. Örneğin yerlerin ve göklerin yedi kat olması. Araplar bunu Batlamyus’tan bu yana bu şekilde biliyorlardı. Bu rakamlar astronomik bir bilgi içermemektedir. Sadece Araplar böyle bildiği için, bu bilgi üzerinden mesajını verdi. Hadi sizin dediğiniz gibi öyle olsun! Pekala bu yedi kat yeri ve göğü kim yarattı? Kim göğü direksiz yükseltti. Ondaki düzeni, intizamı var etti? dedi. Ya da dünyanın düz olduğunu ifade eden ayetler. Ya da yakın semanın yıldızlarla donatılmış olması ve bunların da göğe çıkmaya çalışan, (vahyi dinlemek için, yada ilahi takdiri, kaderi öğrenmek için göğe çıktıklarına inanılan) cinler/ şeytanlar için taşlamalık yapılması gibi ifadeler.
Kur’an o coğrafyadaki atasözlerini, darb-ı meselleri kullanır. Cahiliye Araplarının daha önce kullandığı besmelenin bir benzerini kullanır, örneğin. Kur’an’ın üslubu, yöntemi yeni olmakla birlikte, o cahiliye toplumunun kullandığı dili kullanır. Kullanmak zorundadır ki muhatapları onu anlayabilsin.
Kur’an’daki cennet tasvirleri tamamıyla Arap zevkine göre tasvir edilmiştir. Çadırlar, altından sular akan bahçeler, huriler (beyaz tenli kadınlar) gılmanlar, vs. gibi!
Kur’an yavaş yavaş /tedricen nazil olduğu toplumu değiştirmiştir. Örneğin; Tefecilik en son yasaklanan yasaklardandır. İçki tam olarak Hz. Peygamberin vefatına ancak dört yıl kala yasaklanabilmiştir. Hz. Aişe annemizin dediği gibi birden yasaklansaydı, kimsecikler Müslüman olmazdı. Çünkü bir toplumun alışkanlıklarını bırakması, büyük bir treni durdurmak kadar zor bir iştir. Muta nikahı birkaç kez yasaklanmaya çalışılsa da başarılı olunamamış, en son Hz. Ömer zamanında kaldırılmıştır.
Toplum hürler, mevali ve köleler olmak üzere üç sınıf idi. Bu sosyal yapı büyük ölçüde İslam sonrası da devam etmiştir. Mevaliler azat olmuş köleler veya bir kabileye sığınmış kimselerdi. Zeyd gibi. Bunlar evlenme ve miras konusunda hürler gibi muamele görmezdi. Kölelerin ise hiçbir hakları yoktu. Efendisi öldürse bile kimse itiraz edemezdi.