İslamı ve Türkiye'yi 100 yıllık yok etme planı

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
oQGGM7.jpg

İSLAMI VE TÜRKİYE'Yİ 100 YILLIK YOK ETME PLANI "HAİM NAHUM DOKTİRİNİ"

TÜRKİYE’yi batıracak proje

Tercüman’dan Behiç Kılıç “Necmettin Erbaka’la sıcak sohbet” yazı dizisinin bugünkü bölümünde Büyük Ortadoğu Projesi ve İsrail’le ilgili Erbakan’ın görüşlerine yer veriyor:

12 Ağustos 2006 15:33

Lozan’dan bu yana Hayim Nahum istilası

Erbakan Hoca’ya göre, Hayim Nahum doktrinini dört ana başlıkta toplamak mümkün Borçlandırma Yoksullaştırma Milli yapıyı bozma Dinden uzaklaştırma.

ERBAKAN Hoca’yı dinliyoruz, anlattıklarından çıkardığımıza bir başlık verecek olursak, Büyük Ortadoğu Projesi denilen stratejinin Büyük İsrail Projesi olduğu sonucuna varıyoruz
Ve Hoca belirtiyor ki:
Türkiye’nin içini boşaltmadan ‘bu iş’ mümkün değil.
Türkiye’nin ‘başına gelenler’ de işte bu yüzden…
Hatırlayalım, ‘Türkiye’nin başında’ ne var…
Geçim sıkıntısı, ülke borçları, milli yapının örselenmesi ve…
Ve noktasında bir parantez açıp Erbakan Hoca’dan dinlediklerime dönmem gerekiyor…
‘Lozan’ın hemen sonrasında işletilen bir Hayim Nahum doktrini vardır.’
Diyor ve bu Hayim Nahum’un Mısır Hahamı olduğunu söyledikten sonra devam ediyor:
‘Son noktanın konulduğu aşamada, Lozan’da İsmet İnönü’nün müzakerecileri içerisindeydi…’
Peki, bu ‘müzakereci’nin adının verildiği ‘doktrin’ nedir?
Bozulan büyük oyun
Erbakan Hoca’dan dinlediklerimizden bir özetle sunalım:
Lozan görüşmelerinde Türk tarafının talepleri, Batı emperyalizminin ‘Büyük oyun’unu bozacak unsurlar taşıyor. Avrupa tarafı kesinlikle bu anlaşmaları onaylamak istemiyor. Savaşın dayatılması konuşuluyor. Türk tarafı taviz vermiyor, masada kilit var…
Sözün burasında Erbakan bir açıklama getiriyor ve ‘Anadolu’nun işgali’nin ana sebebinin, Büyük İsrail Projesi ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu açıklamaya göre, İsrail’in ‘vadedilmiş topraklar’da oluşturacağı çekirdeğin yayılma alanında Anadolu toprakları bulunuyor.
Erbakan diyor ki:
‘Antep ve Maraş’taki Fransız birlikleri neden oradaydı? Amaç buydu ama hesaba katmadıkları karşılarındaydı. O toprakların sahipleri Sütçü İmamlar vardı.’
O ‘kahramanların’ varlığını o zaman Hayim Nahum da biliyormuş ve Lozan’daki masada bunu kullanmış!
Kilidi içerden açmak
Kilitlenen müzakereleri açmış!
İsmet İnönü’nün müzakerecisinin Batılı istilacılara kapalı kapılar ardında verdiği mesaj şu:
‘Uzatmayın, gördüğünüz gibi topla tüfekle istediğiniz sonucu alamıyorsunuz. Zamana ve siyasete bırakın. O zaman sonuç alınacağını göreceksiniz. Bırakın Türkiye yolunda ilerlesin. Yapılacak olan kilidi ‘içeriden’ açmaktır. Türkiye’nin içini boşalttığınızda, amacınıza ulaştığınızı göreceksiniz. Sabır ve plan yeterlidir.’
Erbakan Hoca’nın anlattığı Hayim Nahum doktrini budur.
Bu doktrine göre Türkiye Cumhuriyeti Lozan’dan beri süren bir kuşatmadadır ve şimdi kıskaç giderek daralmaktadır.
Erbakan Hoca, Hayim Nahum
doktrinini dört başlıkta topluyor…
Borçlandırma, yoksullaştırma, milli yapıyı bozma, dinden uzaklaştırma…
Günümüze bakalım ve soralım…
Bu doktrinin unsurlarının bütün ana başlıkları tamam mı?
Bu ‘doktrin’ işlediyse nasıl işlemiştir? Elbetteki ‘taşeron’ hücrelerle.
Doktrini benimseyen Batılı istilacıların, Lozan’ın hemen sonrasında Türkiye’nin her alanına ağlarını serip, faaliyete geçtikleri görülüyor. Siyaset, ticaret, sosyal yapıdaki üstünlük, ‘taşeronların’ hakimiyetine bırakılıyor..
Yoksullaştırma tamam, borçlandırma tamam, milli yapının örselenmesi tamam…
Erbakan Hoca’ya ‘dinden uzaklaştırma’yı soruyorum..
‘Allah rızası için değil, Siyonizm rızası için’ ortalıkta dolaşanları işaret ediyor.
Kuşatmanın boyutları Soruyorum:
Dinden imandan çıkıldı mı?
Hidayetin kararmasının ne kadar kötü bir sonuç olduğunu anlatıyor. ‘Dinden çıkmasanız da hidayetiniz karardı mı…’ Gerisini ‘ben’ anlayayım!..
Benim anladığım ‘dünya nimetlerini kaybetme korkusu!’
Saltanat akla gelince hemen şu ünlü ‘deliğe süpürmeyin’ muhabbeti ile kapı kapı dolaşılması kafalarda canlanıyor.
İlişkiler ‘öyle’ olunca da;
Yani ‘Hayim Nahum Doktrini’nin kaynağından şefaat beklenince de, Türkiye’deki kuşatmanın boyutları görülüyor.
Profesör Doktor Erbakan haklı, Türkiye Lozan’ın hemen sonrasında yeni bir işgal stratejisi ile ‘Bütün kal’alarına’ girilmiş durumda.

——————————————————————————–

PROFESÖR Doktor Necmettin Erbakan’ın George Town Üniversitesi’nde yaptığı konuşma, tarihe iz düşmesi anlamında önem taşıyor. Öğrencilerin yanı sıra ABD ve öteki ülkelerden diplomat ve iş adamlarının dinlediği konuşma, bugün yaşadığımız olayların ayak seslerini veriyor.

Erbakan konuşmasında Müslüman dünyanın barış için çabalarına karşın ‘istila’ emeli taşıyan Batı’nın nasıl ‘Haçlı saldırısı’ bahaneleri aradığını anlatıyor. Dün bir bölümünü verdiğimiz bu konuşmayı sunmayı sürdürüyoruz.

20. Asır’da bir başka deneme daha yapıldı. Batı, ‘Müslümanlığı tamamen yok edelim’ dedi. Asrın başında koskocaman Osmanlı İmparatorluğu dünyanın en büyük devleti olarak insanlığa hizmet etmekteyken, ‘Hayır, Osmanlı İmparatorluğu’nu hep birleşeceğiz, yıkacağız, 100 senenin içinde İslam’ı ortadan kaldıracağız’ dendi. Planlar yapıldı. Bu planlar uygulamalara konmak istendi. İlk 25 senede Osmanlı yıkıldı, bütün Müslüman ülkeler Batılılar tarafından işgal edildi. 25 sene müstemleke olarak, Müslüman ülkeler adeta bir düdüklü tencerede kaynatıldı. Kendi özlerinden hiçbir şey kendilerinde kalmadı. Ama 2. Cihan Harbi’nden sonra her şeye rağmen Müslüman ülkeler bir bir yeniden bağımsızlıklarını kazandılar. ‘O zaman öyleyse sömürelim, ekonomik olarak bunları çökertelim’ planları yürütüldü. Bunlar da bir sonuç vermedi. Bütün bir asır geçti, şimdi ortada bir hakikat var ki, mutlaka Batı ve İslam bir arada yaşayacak. Birbirini yok etmesi diye bir fikir yanlıştır, sapıktır. İnsanlığa hiçbir saadet getirmez. Batın’ın bu yanlış denemesi böylece 20. Asır’da hüsrana uğramıştır.
Müslüman ülkeler çeşitli bahanelerle hep ambargolar altında bırakılmış, buranın halklarına zulüm edilmiş ve ambargolardan hiçbir fayda çıkmayacağı görülmüş. Dolayısıyla çifte standart değil, adaletin esas alınması lazım geldiği anlaşılmıştır.
‘Biz üstünüz, siz bize tabi olacaksınız, bizim dediğimiz olacak.’ Bütün tatbikatta hep bunu gördük. Neden üstünsünüz dendiği zaman da, ‘Bak benim teknolojim var, benim ekonomik gücüm var’ demişlerdir. Halbuki mesela Endonezya’da Prof. Habibi 10 yıllık bir dönemde bir VATAM denemesi yaptı. Bir balıkçı köyünü, fert başına milli geliri 40 bin doların üzerine çıkacak şekilde, dünyanın en mütekamil bilgisayar tesislerinin kurulduğu bir modern şehir haline getirdi. Ve esasen şimdi bütün dünya ekonomisi Asya’ya kayıyor. Deutsche Bank’ın yaptığı araştırmalara göre, 2015 senesinde dünya ekonomisinin yüzde 60′ı Uzakdoğu’ya kaymış olacaktır. Bununla şunu demek istiyorum. Üstünlük taslamak için hiçbir sebep yoktur. Şu anda bazı tesisleriniz olabilir. Ama mazide neydiniz, gelecekte ne olacaksınız, bunları düşünün ve bu üstülük taslamakla yeryüzünü huzursuz etmeyin. Üstünlük değil, eşitlikle hareket ediniz gerçeği, 20. Asır boyunca tecrübelerin arkasından ortaya çıkmıştır.

‘Varoşlar patlar’ ikazı

20. Asır’da yapılan bir önemli deneme de, sömürüden vazgeçip, samimi bir işbirliğine dönme mecburiyetinin ortaya çıkmasıdır. 20. Asır boyunca geri kalmış ülkelere çok yüksek faizlerle borçlar verdi, ‘Elimde kuvvet varken bunları niçin istismar etmeyeyim, niçin ezmeyeyim’ materyalist düşüncesiyle hareket etti. Bu ülkeler şimdi bırakınız borçların faizini, aslını bile ödeyemeyecek hale geldi. Şimdi çeşitli komisyonlarla, faizlerle, paraların asıllarının affedilmesine kalkışılıyor ki, bari hiç değilse alabileceğimizi alalım. Bu olayların hepsi yanlış politikaları, düşünceleri gösteriyor. Sömürü değil işbirliği yapılan hesaplar gösteriyor ki, şu anda Afrika’nın nüfusu 500 milyondur. Bu 500 milyonun içersinde 150 milyon aç insan vardır. 40 sene sonra Afrika’nın nüfusu 1.5 milyar olacak, aç insan 500 milyon kişi olacak.

Ve yapılan tahminlere göre, tıpkı tarihte olduğu gibi, Afrikalılar tarihteki Vandallar, Vizigotlar gibi gelip Avrupa’yı yağmalayacaklar. Siz onları sömürürseniz, sonunda bu sonuç çıkar. Bu yüzden sömürü değil, işbirliği….

İnsan hakları ve demokrasi işlememiştir. Bu sözleri ağzından düşürmediği halde Müslüman ülkelerde insan hakları olmasın, demokrasi olmasın. Demin de söylediğim gibi, Müslümanlar’a insan hakları verilmesin istenmiştir. Bunun tatbikatını herkes bildiği için detayına girmiyorum, fakat bundan da insanlığa bir fayda çıkmayacağı görülmüştür. İnsan hakları ve demokrasinin her ülkede herkes tarafından uygulanmasının, insanlık için en güzel yol olduğu, 20. Asır denemelerinden sonra ortaya çıkmıştır.’
Tercüman
 
Üst