İslam’da idarecilere itaat esasları

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
İslam’da idarecilere itaat esasları

‘’Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.’’ (Nisa Suresi/ 59.ayet)

"Emrettiği şey günah olmadığı sürece, bir müslümanın kendilerine yetki verilen yöneticilerin emirlerine, hoşlansın veya hoşlanmasın, itaat etmesi gerekir. Eğer emir ona günah olan bir şeyi yapmasını emrederse, o yöneticiyi dinlememeli ve emirlerine de itaat etmemelidir." (Buhari, Müslim)

Görev istanmez verilir

Ebu Said, Abdurrahman b. Sümra (ra) Rasullulah (sav)'in ken kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. " Ey Abdurrahman b. Sümra idareciliği isteme çünkü şu var ki bu görev sana sen istemeden verilirse sana yardım edilir, eğer bu görev sana senin isteğinle verilirse sende bunun sorumluluğu altına girersin, bir şeye yemin ettikten sonra ondan daha iyisini görmüş isen daha iyi olanı yap yeminine de keffaret uygula. (Buhari, Müslim)

‘’Sahabeden biri şöyle dedi; ‘’Ya Rasulüllah, Allah’ın emrinize verdiği vazifelerden birine beni tayin edermisin?

Rasulüllah (s.a.v) Efendimiz; ‘’Vallahi biz bu vazifeyi isteyen veya hırs gösteren hiç kimseyi tayin etmeyiz.’’ (Müslim Kitabül imare 3/1456)


Gevşemeyin üzülmeyin

Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir. Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez. (Al-i İmran Suresi, ayet 139,140)
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
Bu konuda peygamberimiz de (as): “ALLAH(c.c.)’a itaat etmeyene itaat edilmez” buyurmustur.Hz. Ebu Bekir (r.a ), kendisini halife secen topluma ilk konusmasinda söyle hitab etmis: “Ben sizin en hayirliniz olmadigim halde size emir oldum. ALLAH(c.c.) ve resulüne itaat ettigim sürece sizin de bana itaat etmeniz gerekir. Fakat ben ALLAH(c.c.) ve Resulüne itaat etmeyecek olursam, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez.
itaat toplumsal yasamin olmazsa olmazidir.

ALLAH razi olsun paylasimindan dolayi

 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Görev İSTENMEZ verilir

Acaba

ÖZAL a & ERDOĞAN a & GÜL e kim görev vermiştir? Kimler vesile olmuştur ?


Yukarıdaki makam lar KADER in getirdikleriniz KADER i yazan kim ?
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
İslam’da idarecilere itaat esasları

‘’Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.’’ (Nisa Suresi/ 59.ayet)

"Emrettiği şey günah olmadığı sürece, bir müslümanın kendilerine yetki verilen yöneticilerin emirlerine, hoşlansın veya hoşlanmasın, itaat etmesi gerekir. Eğer emir ona günah olan bir şeyi yapmasını emrederse, o yöneticiyi dinlememeli ve emirlerine de itaat etmemelidir." (Buhari, Müslim)

Görev istanmez verilir

Ebu Said, Abdurrahman b. Sümra (ra) Rasullulah (sav)'in ken kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. " Ey Abdurrahman b. Sümra idareciliği isteme çünkü şu var ki bu görev sana sen istemeden verilirse sana yardım edilir, eğer bu görev sana senin isteğinle verilirse sende bunun sorumluluğu altına girersin, bir şeye yemin ettikten sonra ondan daha iyisini görmüş isen daha iyi olanı yap yeminine de keffaret uygula. (Buhari, Müslim)

‘’Sahabeden biri şöyle dedi; ‘’Ya Rasulüllah, Allah’ın emrinize verdiği vazifelerden birine beni tayin edermisin?

Rasulüllah (s.a.v) Efendimiz; ‘’Vallahi biz bu vazifeyi isteyen veya hırs gösteren hiç kimseyi tayin etmeyiz.’’ (Müslim Kitabül imare 3/1456)


Gevşemeyin üzülmeyin

Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir. Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez. (Al-i İmran Suresi, ayet 139,140)

Efendim, kendilerine Milli Görüşçüyüz diyen Müslümanlar, Erbakan'ı bize mutlak itaat edilmesi lazım ulu'l emir'den biri, bir komutan, bir cihad lideri, bir manevi büyük olarak takdim ediyorlar. Kendileri neye nasıl inanmışsa, inançları ihlasları kendilerini ilgilendirir tabii ki... Lakin bir daha vurgulayalım ki Müslümanlara Erbakan'ı bir manevi lider olarak kabul ettirmek istiyorlar.

Bu çok büyük bir iddia ve davadır. Erbakan adına da... Onun peşinden gidenler adına da...

Evet, malumumuz var; Erbakan siyesete atıldığında, Erbakan ve Mnp kimi meşayıh tarafından desteklenip teşvik edilmiştir. Dualar almıştır. Kabul ediyoruz.

Lakin, o Meşayıhın hiçbiri Erbakan'a sen İslam aleminin liderisin, Müslümanlara baş olacaksın diye bir emir ve işaret vermemişlerdir. Onların teşviki "Baş Olmaya" "riyasete" değildi. Onların teşviki, Erbakan, inançlı bir okumuş olarak Müslümanlara HADİM (hizmetçi) olsun diyeydi.

Efendim, hizmetçiliği düşük görmeyelim. "Bir kavmin efendisi, o kavme hizmet edendir" buyruldu. Burada yalnız bir incelik var: Hadim olan riyaset, baş olma davasından nefsini koruyacak. Hizmet ettiklerinin girip çıktığı kapının eşiğine yüz koyacak hadim. Gelen geçen çığnayıp geçecek. Kendini o kadar tevazuya bürüyecek... Kendini üstün görmeyecek. Ben yok olursam alem de yok olur vehmine kapılmayacak. Hizmetçiliğini unutmayacak. Rahatına, lüksüne düşkün olmayacak. Ortalama insanlar nasıl yaşıyorsa, o da öyle bir yaşam isteyecek. Öyle yaşayacak. Fazlasını infak edecek.

Ayrıca, İslam istişare dinidir. O ne derse o, diye bir şart yoktur. İstişare sünnettir. Sünnet işleyen de yanılmaz. Kısaca, hadim olan, bir cemaatte baş imiş gibi görünse de o ortak aklın, ortak kalb ve vicdanın da uygulayıcısı olacaktır.

Maalesef, bugün Milli Görüş camiası bu dediklerimizden çok uzaktır. Erbakan, bir ulu'l emr değildir. Olsa olsa en çok Müslümanların bir hizmetçisi, bir neferidir. Kendisine mutlaka biat edilecek deniyor. O da, biz de, hepimiz de, Halifemiz olsa idi ona biat etmek durumundaydık. Halifemiz zahirde yok ama, manevi hilafet sahibi Mürşid-i Kamiller yeryüzünden eksik değil. Sözün kısası, Erbakan'ın kendine biat istemeye ne yetkisi, ne de hakkı vardır. Ancak, kendisi de Manevi Halifelere biat etmeye, onların dua ve himmetini talep etmeye muhtaçtır.

Zahir halifemiz yok, ancak; inşallah Mehdi As'ın zuhur etmesi yakındır. Zuhur edince zahir Halifemiz de olacak ve inşallah Müslümanlar olarak O'na biat edeceğiz.

O zamana kadar, Mürşid-i Kamillerden uzak olmayacağız. Erbakan ve sevenleri de bu biat etme işini abartmayacaklar. İnsanlara dayatmayacaklar. Kendileri de Mürşid-i Kamillere sığınsınlar. Bu baş olma sevdasının en tesirli ilacı Mürşid-i Kamil gölgesidir.

Bu şartlarla yine Müslümanlara en fazla hizmeti siz görünüz. İktidara talib olunuz. Meclise giriniz. Mecliste, makamlarda 10 kişi dahi olsa hizmet hizmettir. Hizmetin azı çoğu olmaz. Sizin hizmet etmenizden de ancak sevinç ve bahtiyarlık duyarız. Hizmetiniz oldukça Allah razı olsun der, ayağınıza taş dokunmasın diye dualar ederiz.

Sözlerimiz sizi üzmesin. Din nasihattir. Müslüman, hayrına edilen nasihatı alır baş üstüne der. Söyleyene değil, söyletene bak demişlerdir.

Son olarak; lütfen şu bölen, dışlayan, Müslümanları küçük gören, onları aşağılayan dilden vazgeçiniz. Ayırmayınız. Bölmeyiniz. Ehli Sünnet Cemaatinden ayrılmayınız. Bizden başkası batıl ve helakta lafı, Allah korusun asıl sizi batıl kılar. Kendini bu denli üstün görmek hayra alamet değildir. Fefhem cidden!

(Alinti)
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Bu konuyu Çarşamba'ya (Mahmud efendiye) bağlı bazı muhterem ağabeylere yazıp şu şekilde sorduk ve söyledik:

Muhteremler,

Uzun zamandır Saadetle ve Erbakanla ilgili haberlerde, konuşmalarda, yazmalarda sık sık Mahmud Efendinin ismi geçmekte... Bu da bizi hakikaten rahatsız etmektedir.

Bir Mürşid-i Kamil'in kendisi zaten siyasete bu kadar karışmaz, bulaşmaz; nedeni müridanı içinde farklı siyasi anlayışta bulunanlar olabilir. Zamanla müridanın aşırılıklarını alırlar, fikirlerine istikamet verirler. Ancak doğrudan ve sık olarak siyasi konulara böyle bulaşmazlar. Yapacaklarını, yönlendireceklerini tasarruf ile hallederler. Ayrıca siyasetin cemaati bölüp huzursuzluk çıkarabildiği de bir vakıadır. Tarikat olarak siyasi konular arka planda kalmalıdır, kalabilmelidir. Hani bir ifade var ya bizim işimiz sandıktan sandığa... Gider oyumuzu atarız, orda bırakır gerisini Allah'a havale ederiz diye... (Yanlış anlaşılmasın, elbette Ehli Tasavvuf, yerel ve genel seçimlerde aday olup hizmet etmeye talip olabilir. Bizim kastettiğimiz ise siyaseti araç ederek hizmet etmek değil, siyaset taraftarlığıdır.)

Mahmud efendinin ismini bu işlere bulaştıranlar 2 türlü:

1- İhvan olmayıp Mahmud efendinin ağırlığından yararlanıp oy avcılığına çıkanlar. Genellikle Saadetliler.

2- İhvan olup, açıkça ihvan olduğunu belirtip bu zaviyeden Saadet lehine yazıp çizenler.

Şimdi biz deriz ki:

Mahmud efendi Hz.lerinin bu denli siyaset işleriyle meşgul olduğunu, siyasi meseleleri sık sık gündeme getirdiğini; bir takım emirler verdiğini, bir takım haberler yaydığını sanmıyorum. Açıktan attığı oyu söylediğini dahi sanmıyorum. Belki sadece işaret ediyorlardır. Biz Mürşidlerimizde böyle gördük.

Öyleyse saydığım birinci sınıf kendi çıkarlarına Mahmud efendinin ismini kullanmaya kalkan hadsiz ve densizlerdir. Veballeri ağırdır. İkinci sınıf ise Tarikatı anlayamamış maksadı kavrayamamış müridandır. Bunlar da suçludur. Her ikisi de sıkıntı vermekte, buğza ve şüphelere sebep olmakta, Müslümanların zararına yol açmaktadırlar. Bu densizlerin Tarikat adına hareket ettiklerini söylemeleri (ihvanlığı ve güya efendilerinin kelamlarını bayrak etmeleri) başta Tarikatlerin adına gölge düşürür. Laf getirir.

Yine belirteyim ki bu durumlar bize rahatsızlık ve üzüntü vermekte.

Sizden istirhamım: Bu konudaki açık ve kesin olan ne ise onu ortaya koyup, rastladığınız yerde Mahmud efendinin isminin kullanılmasına rıza göstermemenizdir. Mahmud efendime ve cemaatine, yani Nakşi yoluna yakışan da böyle davranmaktır. Ves'selam.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
http://www.kudsharemi.com/soru-cevab/198-hrka-ile-frka-davas-guedueluer-mue.html

Hırka ile Fırka da'vası güdülür mü?..

Güdülmez kuzucuğum!.. Zira bu iki ma'na biribirinin nâkızıdır (bozanıdır).. (Yani) particilik narı (hışmı) dervişliği pert eder; dervişlik nuru parladığı zaman da particilik vb.. ilişikler kopar: Kökten munkatıa (bitmiş) olur.. Sana ne diyorum bak: ... Lafımı iyi belle!.. Dağ dağa kavuşur particilikle dervişlik bağdaşmaz..

Ma'lum olduğu üzre parti kelimesi fırkanın karşılığıdır.. Fakat şu zamanın fırkaları naciyenin (kurtulmuşların, Ashabın izinde olanların) fırkası mıdır, nariyenin (azap ehlinin) fırkası mıdır?.. Elini vicdanına koy da bunu bir güzelce fehm eyle (düşün).. Cenab-ı Hakk bizleri İslam'ın hizb u fırkasından eylesin.. Ben burda kendi doktrinimden bahsetmiyorum; Tarik-ı Hakk'ın İdealini mevzu bahs etmekteyim..

Bizler şu Fırka figürlerini andığımız kadar Hırka sahiplerini yâd etse idik şimdiye kadar çoktân Evliya olurduk.. Lafı tersinden anlamayalım!.. Bir insan, samimiyi gayr-ı samimiden ayıracak kadar bir temyize (ayırma gücüne) malik olamıyorsa: Bu, onun içtiği şey (şerab-ı gaflet) yüzünden fena halde sarhoş olduğunu gösterir.. Böyle bir kimsenin eşya ve hadisatı doğru olarak okuyabilmesi mümkün değildir..

Derviş âdem "ha" denince derhal Hakk'a intikal ederdir: Zira o Hırka (libâsüt-Taqva) sahibidir.. âdem-i ma'na'dır.. dervişlerin (sufilerin) sultanlarından olan Aziz Mahmud Hüdâî efendimiz hz. (ks.) divan-ı şeriflerinde şöyle buyururlar: " Ol kadar Hayrette olsun Cân u Dîl.. Kande bakarsam: Efendim sanayım.."

Hey gidinin partici dervişi!.. Sen "Er" olamazsın oğlum.. Çünki sen er-doğan'la er-bakan'a "Efendim" diye bakakaldın.. Bu meş'um (kötü) nazarla o denli uçtun ve gözünü kararttın ki İhvanını bile tanıyamadın: İçten içe onu düşman ve ajan belledin.. Ve açıktan açığa Ka'be-i kalbine kasd eyledin....

Ey rabıtası kayık ihvanım!.. Gönlünü Efendi'den ayırma ki Yâr ile ağyarı halt etmeyesin (karıştırmyasın).. senin giydiğin Hırka (intisab keyfiyeti) ile zemane fırkalarının hiç birisi uyuşmaz.. Ha ille de fırka-i zemaneye ayak uydurayım diyorsan "ben sahib-i Hırkayım" deme o zaman.. onu senden câartt diye cüda (uzak) ederler haberin bile olmaz..

Ma'nadan cüda olduğunun alameti şudur: Efkar-ı umumiyeye daldırıp muhakemeyi şaşırırsın: Yalpa yapmaya sekiz çizmeye başlarsın.. (Mesela) politik liderle aziz Efendiyi bağdaştıracam, siyaset ve konjonktürle Bab-ı Hakk'ı (Tarikatı) te'lif edecem (barıştıracağım) diye abuk subuk gerekçeler (ve izahlar) icad edersin.. İşte o zaman anla ki sen "Elif" gibi rast (doğru) ve dürüst olmağa talib olduğun şu yoldan inhiraf etmişsindir (sapmışsındır)... el-Iyazü-Billah!.. (Allah korusun, O'na sığınırız)

Fırkanın biri gelir öbürü gider.. Ve gelen de giden de: ancak lâyıkımız olur.. Hz. Mevlana-i Rumi efendimiz (ks.) şöyle buyurmuş: ".. öküz gelmiş eşşek gitmiş.. bundan bana ne!.." Yani biz kendi siyasetimize bakalım demektir.. Öyle ya, kendi vücud iklimimizde nefs u şeytan cirit oynarken âleme nizam vermemiz mümkün müdür?.. Biz atmışız bu da'vayı arkaya; dalmışız rüesa-i dünya (dünya reisliği) muhabbetine.. Üç beş ihvan bir araya gelir heman başlarlar aleme nizam vermeğe...

Halbuki bir fırkaya rey (oy) vermek o fırkayı mutlak "din ve mezheb" imiş gibi savunmayı; hilafında (tenkidinde) bulunanlarla harb etmeyi gerekli kılmaz.. Ahmaklıktır insafsızlıktır böyle bir şey... Tamam, Mürşidîn hazeratı (ks.hum) sandığa rey atmaya giderler amma: onlar Fırkacılık yapmazlar.. Meşayıhın (ks.hum) reyleri: "..başımıza din düşmanları gelip meydan onlara kalacağına (bari) Müslümanları tutalım; umulur ki onlar Müslümanları kayırır.." demeğe ma'tuftur (yöneliktir).. O kadar...

Cenab-ı Hakk ayıktırır: " Kulillâhu sümme zerhum.. Allah de!.. ve sonra bırak onları.." (En'am 6/91).. ve "Eslemtü li-Rabbil-alemin.. Alemlerin Rabbine bütün varlığımla Teslim oldum.." (Bakara 2/132).. Hüdai hazretlerinin (ks.) mezkur kelam-ı şerifi "Senin kelamından gayrıyı isğa etmiyeyim (kulak vermeyeyim).." ve " Vicdanımla senden gayrıyı bulmayayım.." ve dahi "Senden gayrıyı his ve idrak etmiyeyim.." demektir....

dipnot: Hırkaîlik ile Fırkacılığı bir araya getirmek isteyenin -mümkün değil- iki yakası bir araya gelmez!...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
İsmailağa'yı Doğru Tanıyalım - İsmailağa hocalarından Ali Kara Hoca





Herkes bilir bilmez konuşur ve yorum yapar fakat ne kadarı isabetli gelin ehline sorun!



Bu kapıya gelenler üç kısımdır buyurdular.

1- Allah için gelenler.
2- Para için gelenler.
3- Evlenmek için gelenler.

Bu ana hususu bildikten sonra Allah için gelenler ve devam edenlerden olmak ümidiyle deriz ki;

İsmailağa bir cami gibi görünür ama hakikatte ilmin ve maneviyatın kaynağıdır da bilinmez, değeri anlaşılmaz. Nasıl anlayacağız derseniz, geriye dönüp bakmanız gerekir, evvelki asırlar ile irtibatlandırmanız gerekir.

Bu kapının başı Muhammed Mustafa s.a.v Efendimizdir, devamı Ebu Bekir Sıddık r.h. ve peşinden gelen altın silsiledir. (Ali Haydar) Efendi Baba k.s. son devrin Osmanlı şeyhu'l İslâm'ı olup dört mezheb müftüsü idi. 'Bütün kitaplar yakılsa oturur noktasına kadar yazarım' buyurdu. Böyle bir zat, yerine kimi geçirmiştir zannedersiniz? Aklınızla düşünürseniz yanılırsınız, kalbiniz çalışıyor ve umman gibi genişlemişse belki biraz anlarsınız.

Risale-i Kudsiyye bu zatları tanıtırken şöyle der

Bütün alemin ilmi nihayet, deryaya nisbetle damla gibidir.

Yani bu zatların ilminin muhteviyatını akılla bilemeyiz, ancak kalb ilahi anlayışa nail olursa, o zaman kendine göre bir şeyle anlayabilir. Tasavvuf kitablarımız Mektubat-ı Rabbani ve Risale-i Kudsiyye bunlardan bahsetmektedir. Hatta Mektubat'ın 3. cilt 79 ve 80. mektublarını okuyup anlamayanlar bu zatları asla tanıyamazlar, makamlarını ve vasıflarını bilemezler. Her hakikat her yerde söylenmez. Ehil olana sırlar açılır.

Dışarıdan bakanlar İsmailağa'nın sıradan bir cami veya kendi kabuğuna çekilmiş bir tekke olduğunu zannederler. Sakaldan, sarıktan, çarşaftan başka bir şey bilmezler, ham sofuluk yaparlar diye düşünürler. Tamam, bazı cami cemaatimiz de, böyle sayılan hususları çok zikredenler var, ama cemaati gördüğümüz üç beş kişiye hasredersek, onların davranışlarını İsmailağa camiasına mal edersek hata etmiş oluruz.

İsmailağa kuru kalabalık değildir, suretle uğraşan hakikatten uzak değildir, insana yukardan bakan kibir ehli değildir, insanda noksanlık arayan ucub ehli de değildir.

İsmailağa’yı İsmailağa yapan değerleri iyi düşünmek gerekir. Evvela Ehli sünnet itikadı, sonra sünneti seniyyeye tabi olma ve ihya etme aşkı. Bu iki temeli elde etmek, için ilim-amel-ihlas denklemini yerleştirme, kendi hayatına tatbik etme ve insanlığa sunma gayreti.

Asr-ı saadetten beri gelen o büyük sermaye-manevi birikim, ilahi emanet, sonunda Efendi Hazretlerimize konan şu manevi devlet kime nasib olur! Bundan sonra gelmesi umulan ve müjdelenen ahir zaman halifesinin (Mehdi As'ın) öncüsü ve müjdecisi kim olabilir. Kıravat ve şapkayla şeyhlik yapanlar mı? Kadınlarla tokalaşanlar mı? Düzenbazların düzenini yürütenler mi? Müslümanların itikadlarını ehli kitabla karıştıranlar mı? Papazın elini öpen, ondan medet bekleyenler mi? Bu gibilerinin bırak şeyhliğini din ile ne kadar alakaları var; ilerde anlaşılır.

İsmailağa’nın t.v. si yok, radyosu yok, gazetesi yok, partisi yok, şirketleri kurumları kuruluşları yok, yani dünyalık hiçbir yatırımı yok! Elhamdulillah! Dünya için harcayacak bir dakikası bile yok, ama dünyada yaşadığımız için zaruret itibarıyla herkesin meşru bir işi olması şarttır, kimseye yük olmamalıdır.

İsmailağa adına fikir ve söz söyleyenler bunları unutmasınlar da ona göre konuşup yorum yapsınlar. İsmailağa’da mal davası, bina - arsa – ihale ve sair menfaat kavgası olmaz, olamaz; zira İsmailağa'nın mensubu ancak Allah için vardır, Allah için sever, Allah için buğuz eder, Allah için her şeyini din yoluna Allah ve dostları yoluna feda eder, nitekim iki büyük hoca efendimiz, hayatlarını seve seve ve bile bile feda etmişlerdir; peşlerinden yüzlercesi de o niyetle yaşamaktadırlar.

İsmailağa’nın kimsenin malında canında namusunda makam ve rütbesinde gözü yoktur, asla olamaz da; zira başkasının elindeki nimetin çıkmasını isteyenler hasedçi kimseler olup kendi amellerini yok etmişler, iflas etmişlerdir.

İsmailağa'yı siyasi ortama da kimse çekemez. Geçmişte olan bazı sıkıntılar acemilik ve hüsnü zan itibarıyla olmuştur. Ama herkes büyüğüne sadakatli olmayı çok iyi anlamıştır. Bütün halkımız ve İslam alemi, bu cemaatin duasını almak isterken bu cemaat bir kesime ait bırakılamaz, hepsini duaya ortak ederiz fakat Allah rızasına uygun olanı da canı gönülden destekleriz.

Particilik haramdır, zira tefrikadır, dinimiz bunu yasaklamıştır. Ashab-ı kiram böyle değildi.

Mahmud Efendi Hazretleri k.s., sünneti kılı kırk yararcasına işlemekte ve emretmektedir. Kendisi şöyle buyurmuştur; "bilinen binlerce sünnetten 3 veya 4 tanesini terk ettiğimi görürseniz bana tabi olmayın. "

Efendi Hazretleri k.s., "üzerinizde asla küfür alameti bulunmasın, Allah'ın düşmanlarına benzemeyin" diye nerdeyse her sohbetinde tembih etmiştir. İslami ilimleri ihya için hayatı boyunca gayret etmiş, her tarafta ilmin canlandırılmasını tembih etmiştir: "Her mahalleye bir erkek ve bir kız medresesi açarsanız, kısa zamanda İslam ayağa kalkar" buyurmuştur.

Kazancınızı üç parçaya ayırın. Üçte birini günlük ev ihtiyaçları için harcarsınız. Üçte birini çoluk çocuğa miras olarak biriktirirsiniz. Üçte birini de Kur an yolunda harcarsınız. Böyle olursa İslam galib olur.

Efendi Hazretlerinin k.s. sözlerini Risale-i Kudsiyye tercümesinden, İrşadu'l Müridin ve sohbetler kitablarından öğrenebilirsiniz. Ayrıca Ruhu'l Furkan tefsiri, geniş muhtevasıyla pek çok malumatı önümüze getirmektedir, okuyup ilmimizi genişletelim ve Efendi Hazretlerini daha iyi tanıyalım. Allah Teâlâ onun ve evvelki meşayıhımız yolundan bizleri ve evlatlarımızı ayırmasın. İnkarcılara da tevbe ve istifade nasib eylesin.

alikarahoca.net
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Ercan TEKİN

Bir yerde sana saygı duyuyorum

DAVAN a bağlısın

DAVAN içinde her şeyi mübah görmene saygı duymuyorum.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Teşkilatın selameti için akil olan genel başkanın emrinden çıkmamak anlaşılabilir/anlayışla karşılanabilir bir husus. Sorun yok.

Lakin, Erbakan'a biat etmek denince işin rengi değişiyor. Biat, Hz. Peygambere ve Varislerine yapılır. Yani Mürşid-i Kamillere... Bir de İslam Halifesine... Erbakan ne Mürşid-i Kamildir ne de İslam Halifesidir. Ona biat etmek diye bir kavram söz konusu olamaz. Çok abartılıyor.

Dini kavramları böylesine hırpalayarak kullanmak Saadete de Müslümanlara da zarar veriyor. Bundan vazgeçmek lazım.

Olsa olsa; Erbakan'ın Mürşid-i Kamillere biatından söz edilebilir ki bildiğim kadarıyla Mehmed Kotku efendiye biatı var idi... Onun ahirete irtihalinden sonra, yaşayan bir Mürşid'e biatını tazelemesi gerekirdi. Bu Sünnet olanıdır. Ashab da biat tazelemişlerdir. Tasavvuf büyükleri, ölü aslandansa diri tilki yeğdir demişler. Teşbihte hata olmasın. Tatbikat de bunun üzerinedir, tavsiye de...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
"Onun dediği olur", çok sevdikleri ve dillerinden düşürmedikleri İslam'ın neresindedir?

İstişare sünnettir ve sünnet işleyen yanılmaz, zarar etmez demişlerdir.

Erbakan da olsa Müslüman istişaresiz olmaz. Erbakan'ı Sünnet-i Seniyyeden muaf eden nedir?

Deriz ki:

Erbakan ve halkası, Mürşid-i Kamillerle istişare etmeli. İlim ehliyle bir araya gelmeli. Parti dışından, memleketin meseleleriyle ilgilenen inançlı, sağ duyulu ve akıllı görüş sahipleriyle toplantılar yapmalı. Ne demişler; danışan dağlar aşmış. Belki de bu kargaşa, danışmadıklarından başa geliyor!
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Efendim, Kongre'den sonra yakından izlediğimiz için farkına vardık.

Saadetlilerin en çok kullandığı Ayet-i Kerime:

"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; RESULÜNE itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir." (Nisâ: 59)

Ayet-i Kerimeleri unutmamak güzel, ölçü almaya çalışmak da güzel; lakin Ayetlere kafasına göre ANLAM vermek Ehli Sünnet (Naci) Müslümanın işi değil!

Bu arkadaşlar, merak edip açıp; acaba muteber müfessirler bu Ayete ne mana vermişler, neler rivayet etmişler, Hangi Hadis-i Şerifleri bu çerçevede nakletmişler baktılar mı?

Sanmıyorum.

Oradaki Emir Sahiplerine mutlak İtaat emri; muteber Alimler çoğunluğu hakkındadır. Sevad-ı Azam. Yöneticiler, idareciler DEĞİLDİR!

Mesela Razi Hz.leri ki kendisi Müfessirlerin Sultanıdır; buyurur ki yöneticiler ve idarecilerin yanılma, hatalı karar ve hüküm verme ihtimali her zaman vardır. Öyleyse onlara MUTLAK İTAAT emredilmiş olamaz. Çünkü Ayetin başında ALLAH VE RESULÜNE mutlak itaat emrediliyor. Amenna, ALLAH VE RESULÜ mutlaka yanılmazlar. Aynı şekilde, yanılması, hata etmesi imkansız olan ULEMA topluluğuna da MUTLAK itaat emredilmiştir. ULEMA CEMAATİ bu emre layıktır. Yoksa tek tek Alimler de hata edip yanılabilir. TOPLULUK ise yanılmaz.

Kısaca, Ayet-i Kerimede bahsedilen Emir sahipleri, Ehli Sünnet Ulemasıdır. Parti ya da devlet yöneticileri değildir. Emir, tek bir alime bile değilken; yani çoğul olarak EMİR SAHİPLERİNE denirken; bir tek yöneticiye mutlak itaat farzdır, sevaptır; aksi günahtır demek nerden çıkıyor? Böyle bir sallamayı kim yapmıştır?!

Şu kadarı da vardır ki Ehli Sünnet umdeleri arasında, zalim de olsa Devlet yöneticilerine karşı çıkıp kargaşa çıkarmak men edilmiştir. Ehli Sünnet der ki zalimse ıslah ve kurtuluşuna dua et.

Fakat her halukarda Parti Başkanlarına MUTLAK İTAAT diye bir şey yok. Kullanılan AYET-İ KERİME maalesef kendi kafalarına göre manalandırılıyor. Bu tehlikeli bir iştir.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
erbakan hocada kendisine bu vazifeye verenlerin emirlerine harfiyen itaat edecek.ne derlerse onu yapacak. zira hakiki biat murşidi kamilleredir..
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Ercan TEKİN

Bir yerde sana saygı duyuyorum

DAVAN a bağlısın

DAVAN içinde her şeyi mübah görmene saygı duymuyorum.

Bu ercan tekin farkli bir Milli-Görüscüdür.kendisni mgf den tanirim,milli-dövüscülerden degildir,uslubu güzeldir,sever ve sayarim,seviyelidir,samimidir.
Milli-Görüs konusunda kendisine bazi noktalarda ayni düsünmesekte ehli-sünnet bekcileri calismalarini takdir edenlerdenim,Allah kendisinden razi olsun vesselam
 
Üst