İslam’da cehri ve hafi zikir var mıdır?

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Soru: İslam’da cehri ve hafi zikir var mıdır? Günümüzdeki uygulamaların dayanağı nedir?

Cevap: Tasâvvuf ehline göre, Hz. Muhammed (s.a.s) dört halifeye ayrı ayrı zikri öğretip tavsiye etmiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a)'a hafî (gizli) zikri, Hz. Ömer ve Hz. Ali'ye cehrî (sesli) zikri ve Hz. Osman'a da kalbî zikri öğretmiştir (1-3).

Tasavvufî telakkîye göre Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Ebû Bekir'e Sevr mağarasında gizli zikri telkîn ve ta'lîm buyurmuştur. Delil olarak da; "ikisi mağarada iken O, arkadaşına: "Üzülme Allah bizimle beraberdir." (et-Tevbe, 9/40) ayetini göstermektedirler. Ayetin tevilini ise şu şekilde yapmaktadırlar: “Ebu Bekir Sıddık (ra) Efendimiz mağara içerisinde, müşriklerin Rasulullah (sav) Efendimize zarar vereceği endişesiyle, korkuya kapılmıştı. O’nun bu halini gören Sevgili Peygamberimiz:
“Korkma Ya Ebu Bekir! Dilini damağına yapıştır; “La İlahe İllallah” de. Üzülme! Allah (cc) Habir ismi şerifi ile haberdardır. Basir ismi şerifi ile bizi görür. Bize bizden yakın olan O’dur. (Veli ismi şerifi ile dostlarına yardım edendir. Âlim ismi şerifi ile bilendir. Semi’ ismi şerifi ile işitendir. Selam ismi şerifi ile selamete ulaştırandır...) Sen dediğimi yap.” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Efendimiz dilini damağına yapıştırarak, bir nefeste yirmi bir defa; “La İlahe İllallah” kelime-i tevhidi zikredince, üzerindeki korku geçti. Ve kalp aynası açıldı. Hafi zikri, Peygamber (sav) Efendimiz bu şekilde Ebu Bekir Efendimize telkin etmiş oldu.”

Anlatılan rivayet sahih hadis kaynaklarında bulunmadığı gibi muteber tefsir kaynaklarında da bu ayetin hafi zikir ile alakasının olmadığı kayıtlıdır (bkz. Elmalılı tefsiri).

Yine sufilere göre başka bir rivayette: Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra.)’ın komşusu bir gün Peygamber (sav) Efendimize gelerek; “Ya Rasulullah! Ebu Bekir’in evinden ciğer kokuları geliyor. Komşusu olduğum ve kaç gündür aç olduğum halde bize ikram etmedi.”, diye söyler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kalkar ve Ebu Bekir-i Sıddık (ra)’ın evine gelir. Fakat evin içerisinde yiyecek hiçbir şey yoktur.

Ebu Bekir Sıddık (ra) Hazretleri, Rasulullah (sav) Efendimize:

“Buyur, Ya Rasulullah! Anam, babam Sana feda olsun! Sizi buraya getiren sebep nedir?”, diye sorar.

─Ya Ebu Bekir! Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Komşun, Senin ciğer yediğini söylüyor. Evinden ciğer kokuları geliyormuş ve Sen ona ikram etmemişsin. Bu doğru mu?”

“Ya Rasulullah! Hâlim, Allah-u Teâlâ Hazretlerine ve Size malumdur. Ben günlerdir ağzıma bir şey koymadım! Sadece Allah’ı zikrediyordum!”, dedi ve dilini damağına yapıştırıp; “La İlahe İllallah”, demeye başladı.

Biraz sonra evin içerisinde ciğer kokusu gibi bir koku meydana geldi. Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir’in komşusuna dönerek:

“Bahsettiğin koku bu muydu ?” diye sordu.

O da: “Evet, Ya Rasulallah! Bu kokuydu. Ben anlayamadım. Allah’ım beni affetsin! Sen de affet! Meğerse Ebu Bekir’in ciğeri Allah aşkından püryan olmuş, gelen koku buymuş” dedi.

Ebu Bekir Sıddık (ra) Hazretleri, Serveri Kâinat Efendimize:

“Ya Rasulullah! Hafi zikre devam ettikçe, Bende acayip garaip haller oldu. Nereye baksam Sizi görüyorum. Hacete gitmeye dahi utanıyorum. Zevcemle münasebete bile hayâ ediyorum. Bundan dolayı çok mahcubum. Bunda bir hata var mı?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz:

“Hayır, Ya Ebu Bekir! “Fenafir Resül” makamına gelmişsin”, dedi.

Ebu Bekir Sıddık Hazretlerinin yapmış olduğu esmaları değiştirdi ve Hazreti Ebu Bekir “Fenafillâh” makamına geldi. O makama ulaştığında;

─ Ya Rabbi! Ne olur Benim bedenimi öyle büyüt ki; “La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah” diyen hiçbir mü’min Cehennem’e girmesin” diye dua etti.

İşte Peygamber Efendimiz’in terbiyesi altında hafi zikir yapan o mübarek sahabe Allah-ü Teâlâ Hazretlerine vasıl oldu (4).

Bu rivayet de sahih hadis kaynaklarında bulunmamaktadır.

Diğer taraftan yukardaki fasid tevillere nispeten sufilerin aşağıdaki yaklaşımı hafi zikrin izahını daha makul hale getirmektedir. – “Tabakat kitapları ve Hz. Ebû Bekir (r.a.) hakkında yapılan araştırmalar, onun hafî meşrebliğine işaret ediyor. Hz. Ömer sadakasını açıkça halkın arasında getirip teslim ettiği halde Ebû Bekir (r.a.), gizlice veriyor. Hz. Ömer, gece kıldığı namazlarda Kur'an'ı yüksek sesle okuduğu halde o, alçak sesle okumayı tercih ediyor. Niçin öyle yaptığı sorulduğunda da: "Kendisine münâcâttâ bulunduğum zatı dinliyorum. O'ndan anlıyorum ki, O, bana uzak değildir, O'nun işitmesi açısından alçak sesle, yüksek ses, birdir." karşılığını verirdi. Nitekim Hz. Ebû Bekir'de "hafî zikir" sırrı tecelli ederken, Hz. Ali ve Hz. Ömer'de "cehrî zikir" sırrı tecelli ediyor. Sonuç olarak: sufilere göre Hz. Ebû Bekr'in karakter yapısına en uygun hafî zikirle meşgul olması ve tamamen ruhî bir hal olan bu zikre aid yazılı ve sözlü rivayetlerden ziyade, silsile ile gönülden gönüle intikal eden bir in'i'kasın bulunması gayet tabiîdir (5).”

Sufilere göre Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine vasıl olmanın ikinci yolu ise; cehri zikir ile olur. Rivayete göre: Hazreti Ali (ra) Efendimiz, bir gün Rasulullah (sav) Hazretlerinin hane-i saâdetlerine gelir.

“Ya Rasulullah! Allah’a varan yolların en kısa olanını, kullarına en kolay gelenini, nezdinde en üstün olanını bana bildir”, diye istekte bulunmuş; bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

─ Ya Ali! Ben ve Benden önceki peygamberlerin söylediği sözlerin en kabule şayanı; “La İlahe İllallah”, Kelime-i Tevhit’tir. Yedi kat yer ile yedi kat gök terazinin bir kefesine konsa, “La İlahe İllallah” Kelime-i Tevhit de diğer kefesine konsa “La İlahe İllallah” hepsinden ağır gelir” buyurdu.

Hz. Ali (ra) Hazretleri:

─ Ya Rasulullah, Allah’ı nasıl zikredeyim?

Peygamber Efendimiz:

─ Ya Ali! Dizini dizime daya. Alnını da alnıma koy. Gözlerini kapa ve üç defa söyleyeceğimi dinle. Sonra Sende üç defa söyle, Ben dinleyeyim.

Akabinde, Peygamberimiz gözünü yumup yüksek bir sesle, üç kere “La İlahe İllallah” dedi. Hz. Ali (ra) Efendimizde dinledi.

Hz. Ali (ra) Efendimiz gözünü yumup, sesini yükselterek üç defa “La İlahe İllallah” dedi.

Bu şekilde Peygamber Efendimiz, Hz. Ali (ra) Efendimize cehri zikri telkin etti (6,7).

Bu rivayet de sahih hadis kaynaklarında bulunmamaktadır.

Diğer taraftan Fetâvâ-ı Halîlî’de (8) “Yeryüzünde “Allah, Allah” diyen kimse kalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” (9) hadisi şerifinin Hz. Ali (r.a)'ye telkin buyrulan cehri ve ferdi zikrin bir delili olduğu zikredilmektedir. Başta Sahihi Müslim olmak üzere diğer sahih hadis kaynaklarında bu şekilde tevil bulunmamaktadır.

Hz. Osman Efendimize Peygamber Efendimiz tarafından telkin edilen zikr-i kalbî’ye mesnet teşkil eden rivayete göre Hz. Peygamber Ümmü Seleme’nin evinde otururken, Hz. Osman’ı oraya davet etmiş, o da davete icabet ederek Ümmü Seleme validemizin hanesine gelmişlerdir. Bu özel buluşmada Hz. Osman efendimiz huzuru nebeviden ayrılınca kendilerinde bazı kemalâtın kaybolduğundan şikâyet ettiler. Hz. Peygamber Hz. Osman’ı yanlarına davet edip, mübarek kulaklarına bazı sözler söylediler. O anda rengi değişti. Hz. Peygamber’in işareti üzerine karşısına geçip oturdular. “Bâtının tahliyesi” ile emir olunarak, karşılıklı yüz yüze sessizce oturup, harfsiz ve sözsüz, kalbî bir ifade tarzı ile kelime-i tevhidi Hz. Osman’a tâlim ettiler. Belirtildiğine göre Nurbahşiyye, Aşkıyye ve Hz. Osman’a müntehi olan tarikatlar bu usule riayet etmektedirler [2].

Bu rivayet de sahih hadis kaynaklarında bulunmamaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında bakıldığında hafi/cehri (sesli ve/veya sessiz) zikirlerin ismi zikredilen Sahabe Efendilerimize öğretildiğine dair sahih hadis kaynaklarında rivayetler bulunmayıp, daha çok tasavvufi kaynaklarda yer alan tevillere dayanmaktadır. Bununla birlikte sesli ve/veya sessiz zikretmenin de herhangi bir mahsuru yoktur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde buna işaret vardır (bk. el-A'raf, 7/205; el-Hacc, 22/35-36; er-Ra'd, 13/28; el-Ahzab, 33/41-42; el-Kehf, 18/23-24; el-İnsan, 76/25, el-Cum’a, 62/10).

Şüphesiz Allah (cc) en doğruyu bilendir.

Ebu Taha bin Mahmud
10 Safer 1438
(m. 10 Kasım 2016)



Kaynaklar:
1. Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, 1340, 198 vd.
2. Muhiddin Usta, Tabibzâde Mehmed Şükrî Efendi Ve Silsilenâme-İ Sûfiyye İsimli Eseri, YLT, İstanbul 2006.
3. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1985, 200 vd.
4. Şemsüddin Ahmed Sivasi, Dört Büyük Halife Hayatı ve Menkıbeleri, 27. Menkıbe.
5. Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi - 1991 - Mayis, Sayı: 63, s. 28.
6. Sultanımdan Gönüllere / Allah’a Vasıl Olmanın İki Yolu Var. Lamelif Dergisi / 38. Sayı Kasım 2010.
7. El İnayetür Rabbaniye.
8. Ömer Ziyaüddin Dağıstani "Tasavvuf Ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar” adlı eserinden.
9. Sahihi Müslim, 64/118. Tirmizî, Fiten 35, 2207; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/162, 268; Ebu Ya'lâ, Müsned, 3526; Ebu Avâne, Müsned, 1/101; İbn Hibbân, Sahih, 6848, 6849; Beğâvî, Şerhu's-Sünne, 4284; Ma'cer, Cami', 20847.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Yukarıdaki açıklamalar ışığında bakıldığında hafi/cehri (sesli ve/veya sessiz) zikirlerin ismi zikredilen Sahabe Efendilerimize öğretildiğine dair sahih hadis kaynaklarında rivayetler bulunmayıp, daha çok tasavvufi kaynaklarda yer alan tevillere dayanmaktadır.

Bu yazıya göre, sesli ve sessiz zikrin sahih hadis kaynaklarında olmadığını fakat tasavvufi kaynaklarda olduğunu anlıyoruz.

Şimdi, Kuran'da yok hadis kaynaklarında yok, peki nerede var? Tasavvufi kaynaklarda. İslam'ın temel kaynakları arasında tasavvufi kaynak var mı? Yok.
Peki Tasavvufi kaynak nedir? İlham, rüya, keşif.. bana bildirildi, rüyamda gördüm, içime doğdu, Allah bildirdi, peygamber söyledi vs.

Bilgi önemlidir, önemli olduğu kadar risklidir de. Söz konusu din yani dünya ve ahiretin selameti olunca riski göze alamayiz arkadaslar. Onun bilgi ve bilginin kaynağı çok önemlidir. O halde İslam'ın kaynakları bellidir. Bunun dışında bünyesinde İslami bir takım motifler barındırıyor diye, din içinde din oluşturmaya kadar varan tasavuffun ilham, rüya, keşif gibi İslam dışı kaynaklarına itibar edemeyiz.
 
Üst