islamda "BİD'AT" dosyası

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Mezhepçilik bizi istikametten saptırır mı? - Alpaslan Kuytul
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0

A. Kuytul ve N. Yıldız Teymiyyecidir. İbni Teymiyye hakkındaki videolarını dinledim. İkisi de (İbni Teymiyye hakkında) cahilce konuşmaktadırlar. Bu şahıslar bilmedikleri konularda iddialı bir şekilde konuşabilmektedirler. Söyledikleri arasında doğrular da mevcuttur. Ama, bu kişilerden din bilgisi almak hatadır. Meselâ, komutla tesbih çekmek doğru değildir, ama U. Arslan tam bir Vehhabîdir. Bunları referans almak ciddi bir iflasın alâmetidir. İslâm tarihinde âlim mi yok, bu cahillerin sözlerini öne sürüyorsun? Asırlardır ulemanın itibar ettiği, meşhur ve muteber fıkıh kitaplarından nakil yapılırsa, bakarız, tedkik ederiz. Zamane din adamlarına itibar edilmez.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
A. Kuytul ve N. Yıldız Teymiyyecidir. İbni Teymiyye hakkındaki videolarını dinledim. İkisi de (İbni Teymiyye hakkında) cahilce konuşmaktadırlar. Bu şahıslar bilmedikleri konularda iddialı bir şekilde konuşabilmektedirler. Söyledikleri arasında doğrular da mevcuttur. Ama, bu kişilerden din bilgisi almak hatadır. Meselâ, komutla tesbih çekmek doğru değildir, ama U. Arslan tam bir Vehhabîdir. Bunları referans almak ciddi bir iflasın alâmetidir. İslâm tarihinde âlim mi yok, bu cahillerin sözlerini öne sürüyorsun? Asırlardır ulemanın itibar ettiği, meşhur ve muteber fıkıh kitaplarından nakil yapılırsa, bakarız, tedkik ederiz. Zamane din adamlarına itibar edilmez.


anlamadığınız şey, alıntı yapmamız, alıntı yaptığımız kişinin tüm görüşlerini kabul ettiğiniz anlamına gelmez.



İbn-i Teymiye kimdir? - Nureddin Yıldız




Sofiler ve Şiiler İmam İbn-i Teymiyye yi Neden Sevmez ? Kuytul Cevaplıyor !
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bir yaşıma daha girdim:

İmam İbni Teymiyye'ye ne kadar ağır ve büyük küfür edersen,
O kadar ağır ve büyük alim oluyorsun demek...

Böyle bir garabet müslümanın ihlasçısında, ya da süleymencısında ya da ne bileyim gelenekçisinde bulunur...

Afiyet olsun zehir zıkkım olmasın..!!!
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
anlamadığınız şey, alıntı yapmamız, alıntı yaptığımız kişinin tüm görüşlerini kabul ettiğiniz anlamına gelmez.

Sen benim söylediğime cevap vermiş değilsin.

Ehl-i sünnet âlimleri 1400 senedir binlerce akaid, fıkıh ve ilmihal kitabı yazdılar. Yüzbinlerce âlimin asırlardır itibar ettiği, muteber ve meşhur kitaplardan nakil yapmayıp, sapık-cahil veya ne idüğü belirsiz kişilerden nakil yapmak ne oluyor?

Bu kişilerin bütün görüşlerine katılmıyorsun da, doğrusu yanlışını sen mi ayırıyorsun? Doğruyu neye göre tespit ediyorsun? Ya sen bu kişilerin yanlış söylediğini beğenir de, doğru söylediklerini beğenmezsen, ne olacak? Her türlü dinî konuda, muteber kaynaklara müracaat etmek lâzımdır. İslâm dini yeni gelmiş bir din değildir. Kaynaksız-senedsiz-mesnedsiz yapılan "sohbet" türü konuşmalara dayanarak haram-helal-bid'at tespit edilemez. Üstelik, sapık kişilerin reklamını yapmış oluyorsun.

Konuşmacılar içinde kaynak göstererek bir bilgi aktaran olursa, tedkik etmeye değer olabilir. Ama genellikle kendi doğru bildiklerini kaynaksız-senedsiz anlatıyorlar. Ekserîsi Ehl-i sünnet âlimlerine değer vermiyor, kendi anlayışına göre konuşuyor.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Sen benim söylediğime cevap vermiş değilsin.

Ehl-i sünnet âlimleri 1400 senedir binlerce akaid, fıkıh ve ilmihal kitabı yazdılar. Yüzbinlerce âlimin asırlardır itibar ettiği, muteber ve meşhur kitaplardan nakil yapmayıp, sapık-cahil veya ne idüğü belirsiz kişilerden nakil yapmak ne oluyor?

Bu kişilerin bütün görüşlerine katılmıyorsun da, doğrusu yanlışını sen mi ayırıyorsun? Doğruyu neye göre tespit ediyorsun? Ya sen bu kişilerin yanlış söylediğini beğenir de, doğru söylediklerini beğenmezsen, ne olacak? Her türlü dinî konuda, muteber kaynaklara müracaat etmek lâzımdır. İslâm dini yeni gelmiş bir din değildir. Kaynaksız-senedsiz-mesnedsiz yapılan "sohbet" türü konuşmalara dayanarak haram-helal-bid'at tespit edilemez. Üstelik, sapık kişilerin reklamını yapmış oluyorsun.

Konuşmacılar içinde kaynak göstererek bir bilgi aktaran olursa, tedkik etmeye değer olabilir. Ama genellikle kendi doğru bildiklerini kaynaksız-senedsiz anlatıyorlar. Ekserîsi Ehl-i sünnet âlimlerine değer vermiyor, kendi anlayışına göre konuşuyor.

bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. sizi rahatlatacaksa, varın siz bize "bozuk saat" deyin.

önemli olan; paylaşımlarımızdaki görüşleri kimin söylediği değil, bu görüşlerin islam şeriatına uygun olup olmamasıdır. konuya bu pencerden bakarak istifade edelim inşaallah.


not: bu arada islam şeriatına (bundan kasıt kurana ve sünneti seniyyeye uygun olmayan görüşlerdir, yoksa uydurulmuş islama ait görüşler değil) uygun olmayan görüşlerimiz olursa uyarmanızı rica ederiz. delilleri ile ortaya koyacağınız görüşlerinizden istifade etmek ve kendimizi düzeltmek isteriz. aynısını sizin de yapacağınızıa inancımız tamdır.
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Zuhru ahir bidat değildir..Ulema , cumanın sihhat şartlarındaki şübheler ortaya çıkmasından dolayı, zuhru ahir namazının kılınmasını ihtiyat olarak görmüşlerdir.hanefilerin büyük alimlerinden ve şeyh halidi bağdadinin kahraman halifesinden İbnu abidin ,zuhru ahirin kılınmasını ihtiyat olarak gördüğünü ifade etmiştir..Bu nun bid'at olarak görülmesi bid'attır!

1354 te vefat eden şeyh muhammed bahit, kasabalarda cumanın kılınması hakkındaki, ' Risaletü Ahsen il-Kura' adlı eserinde, şafii ve hanefi mezhebine göre , bir yerde cumanın teaddüdü caiz olmadığından zuhru ahirin kılınmasının gerekli olduğunu yazmaktadır.
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
B. Zuhr-i Ahirin Kılınmaması Gerektiğini İleri Sürenlerin Delilleri


Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı düşüncesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, "belki Cuma namazı sahih olmamıştır" diye zuhr-i ahir kılmak doğru olmaz. Ayrıca zuhr-i ahir kılınması gerektiğini ileri sürmek, halkın gözünde, Cuma namazının farz olmayıp, öğle namazının farz olduğu ya da bir vakitte ikisinin de farz olduğu zannını uyandırır. İbn Nüceym, Alaü'd-din Haskefî, Cemaleddin el-Kasimî, Mehmet Zihni Efendi gibi bilginler bu görüştedirler (İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, II/154-155; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, I/536; Cemalettin el-Kasımî, Islahu'l-Mesâcid, s.50; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 439-440).

http://www2.diyanet.gov.tr/dinisleriyuksekkurulu/Sayfalar/Cuma-Namazı-ve-Zuhr-i-Ahir-.aspx

Not: Bugün Türkiye'de Ulu Önder Atatürk'ün izni ile cuma namazı kılındığını da hatırlatalım!!!
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Kafirlerin müslümanlar üzerinde velayet hakkı yoktur.Küffarın istila ettikleri beldelerde dahi cumanın sahih olduğunu ibnu abdin ifade etmektedir.Hükümdar olmasa dahi halk birini tayin eder seçer, şimdiki durumda halkın imama rıza göstermesi yeterlidir, lakin zuhru ahir iade edilir.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
imam rabbani elfi sani hazretlerinin, mektubat isimli eserindeki, 255. mektubundan yola çıkarak, islamda "bid'at" dosyasını açıyoruz.


istifade edelim inşaallah




255. MEKTUP


Bu mektûb, molla Muhammed Tâhir-i Lâhorîye yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeyi her yere yaymağı ve bid’atleri yok etmek lâzım olduğunu bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği sevdiği iyi insanlara selâm olsun! Hâfız Behâeddîn ile göndermiş olduğunuz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Ne büyük ni’metdir ki, yanınızda olanlar ve sevdikleriniz, bütün gücleri ile, Resûlullahın sünnetlerinden bir sünneti diriltmeğe çalışmakdadırlar ve bütün varlıkları ile, kötü ve beğenilmeyen bid’atlerden bir bid’ati yok etmeğe uğraşmakdadırlar.
Sünnet ile bid’at, birbirlerinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmekdir. Sünneti diriltmek, bid’ati yok eder. Bid’ati diriltmek de, sünneti yok eder. İster hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder. Belki, bir bakımdan güzel denilmiş olabilir. Hiçbir bid’atin kendisi güzel olamaz. Çünki Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini beğenir. Sünnetlerin zıddı ise, şeytânın beğendiği şeylerdir. Bugün, bid’atler, her yere yayılmış olduğundan, bu sözümüz çok kimseye ağır gelir. Fekat, âhıretde, hangimizin doğru olduğunu anlıyacaklardır. İşitdiğimize göre, hazret-i Mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i Mehdînin emrlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandığı bid’atin, kötü olduğunu bildirecekdir. Bu, Allahü teâlânın ni’metidir. Dilediğine verir. Onun ihsânı çokdur. Size ve yanınızda olanlara selâm ederim. Çok unutkan oldum. Mektûbunuzu kime verdiğimi hâtırlıyamıyorum. Süâllerinize cevâb veremediğim için afvınızı dilerim. Meyân şeyh Ahmed-i Garmelî, sevdiklerimizdendir. Size yakındır. Kendisine teveccüh buyurunuz!


bu konu çok önemli.

peygamberimiz zamanında ezan varmıydı? evet vardı.

peygamberimiz zamanında minare varmıydı? hayır yoktu.

minareler ilk kimin zamanında icad edildi? bir araştırmak gerek.



bilgi:


"İslamiyette ilk minare Mısır'n başkenti Yeni Kahire'deki Amr İbn Al-As camisinde (miladi 641 yılında Amr bin el-As tarafından inşa edilen bu cami, Afrika'nın ve Mısır'ın ilk camisidir.) inşa edilmiştir. Minare ana parçaya Emevi meliki I. Muaviye zamanında vali Meslem bin Muhalled tarafından 678 yılında eklenmiştir.
Arap, İran, Hint, Türk, Mısır minare şekilleri farklıdır. Minare sanatının büyük ustası Mimar Sinan bu yapı öğesine geometrik ve zarif şeklini vermiştir. İnce çubuk ve kabartma süslü minarenin benzersiz örneği Şehzade Camii minareleridir. Selimiye Camii'nde uyguladığı teknikte minarenin üç şerefesine ayrı merdivenlerden çıkılmakta ve her merdivenden çıkan diğerini görmemektedir. Osmanlı minareleri ve şerefeleri süsleme sanatlıdır. Boyları 10 ila 40 m.dir. Camiye bitişik veya ayrı hatta biraz uzaktaki minarenin yapımında taş, tuğla ve horasan harcı kullanılmıştır. Bayezid Camii minaresinde renkli süsleme tekniği kullanılmıştır. Hırkai Şerif Camii, Ortaköy Camii, Dolmabahçe Camii minarelerinde süsleme sonuna kadar kullanılmıştır. Klasik, rokoko dışında gotik, korint tarzlarında minareler dahi vardır, Bahçekapı Hacı Küçük Camii, Ali Paşa Mescidi ve Suadiye Camii minareleri gibi.
Büyükçekmece Sokullu Camii minaresinin merdiveni dışardadır. Tahtakale Timurtaş Mescidi ile Topkapı Sarayı Beşir Ağa Mescidi'nin minareleri merdivensiz, dışarı taşan asma cumbalardır. Cavid Ağa Mescidi, Yağkapanı Mescidi, Karabaş Mescidi, Eminönü Arpacılar Camii, Köprülü Camii ile Arpacı Hayreddin Mescidi'nin minareleri ahşaptır. Karabaş Mescidi minaresi ise, çinko kaplamadır. Mimar Sinan'ın kendi adına yaptığı Yenibahçe'deki Mimar Sinan Mescidi minaresi çokköşeli, baca gibi, en üstü süslü pencerelidir. Minareler camilerin üst kısmında yer alır."

kaynak:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Minare


yani miladi 641 yılına kadar minare diye birşey yok. üstelik 4 halife de , araştırdığımız kadarı ile minare inşaa ettirmemişler. hani din kemale ermişti. biraz araştırdığınızda bunun altında da muaviye çıkıyor.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
İmam Rabbani R.a 'ın Bidat Hakkında ki Görüşü

Mühim Bir Süâl:

Râbıta inkârcıları bize sorsalar; Ey Râbıtayı kabûl eden Nakşî Tarîkati mensûbları!.. Yukarıdaki nakillerinizden bid'atin, hasene/güzel ve seyyie/kötü diye ikiye ayrıldığı görülmektedir. Hâlbuki, Râbıta’yı kabûl edip onunla amel eden sizlerin imâmlarınızın en büyüklerinden olan İmâm Rebbânî, bunu kabûl etmemektedir; bid’atin hepsi kötüdür, güzeli olmaz demektedir;[56] buna ne dersiniz?

Cevâb: Büyük Muhaddis ve Fakih Abdülğenî el-Müceddidî, İbn-i Mâce Hâşiyesi İncâhu’l-Hâce’de, Kim bizim bu dîn işimizde ondan olmayan şeyi uydurursa o (uydurduğu) merdûddur hadîsini îzâh ederken şöyle diyor: Ondan (dînden) olmayan şeyi demek, dînin vesîlelerinden (de) olmadıkça demektir.

Zîrâ vesîleler, ona (dîne) dâhildir. İşte bundan dolayı, Müceddid (İmâm Rebbânî) -Allah celle celâlühû ondan râzı olsun- dîn işinin vesîleleri olan sarf ve nahiv gibi ilimlerin, Sünnet’e dâhil olduğunu bid’at ta'bîrinin bunlar için kullanılmayacağını, söylemiştir.

Zîrâ O’na göre, -Allah celle celâlühû Ondan râzı olsun- bid’atta kesinlikle bir güzellik yoktur. İşte bu yüzden O şöyle diyor: Nûru, sabâhın aydınlığı gibi de olsa, bid’at-i hasene[57] terk edilir.

Çünki bid’at kesinlikle Sünnet’i kaldıran bir şeydir. Bir kişi Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in yapmadığını yaparsa o hususta ona muhâlif olur. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptığını yapmazsa yine öyle olur. (O’na muhâlif olur. İmâm Rebbânî) İşte bundan dolayı, namaza başlarken dil ile yapılan niyyeti men' etti.

Zîrâ niyyetin dille yapılması ne Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, ne Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim, ne de müctehidlerden birinden sâbit olmamıştır.

Âlimlerden bid’at-i hasene/güzel ve seyyieye ayıran da vardır. Bununla beraber âlimlerimiz şöyle demişlerdir: Helâya girerken önce sol ayağı içeriye sokmak gibi küçük bir şey de olsa, Sünnet’i işlemek, medreseler inşâ etmek gibi büyük bir iş de olsa bid’at-i haseneden evlâdır, daha iyidir.[58] (El-Müceddidî’nin sözü bitti.)


Hâsılı, bid'atin, hasenesi/güzeli olmaz; hepsi, seyyiedir/kötüdür diyenler Şer'î ıstılâhı kasdediyorlar; lügat ma’nâsındaki bid'at’i kasdetmiyorlar. Bid’atin güzeli de vardır diyenler, Şer’î Istılâhı kasdetmeyip lüğat ma’nâsını murâd ediyorlar.

Yani her iki guruba göre de bid’at-i hasene Şer’î ma’nâda bid’at değildir. İmâm Rebbânî Şer’î ıstılâhı esas alarak Şer'îat’ı ve Sünnet’in temel esaslarına uyan ama şeklen sonradan ortaya çıkan bir şeye bid’at demez. Diğerleri de şeklen sonra ortaya çıkmasından dolayı lügat ma’nâsıyla bid’at, Şerîat esasına dayandığından dolayı hasene demişlerdir. Kısacası hilâf/anlaşmazlık lafzîdir, ma’nevî değildir. Esâsda hepsi bir kapıya çıkmaktadır.[59]


Mecmuamızın ileriki sayılarında delîller getirildiğinde de görüleceği ve anlaşılacağı gibi, Râbıta’ya Şer’î ma’nâda bid’at denemez. Çünki, Kur’ân ve Sünnet’e uymayan bir yanı bulunmadığı gibi, onlarla emredilen zikrin vesîlesi olmanın yanında, Şer’î delîllerden bir nicesinin umûmu/geneli ve kapsamı çerçevesinde düşünülebilecekleri çok açık ve esaslı dayanakları vardır.

Guraba mecmuası



Hayrettin Karaman: Bid'atlar, sünnetleri yok eder

hayrettin-karaman-bid-atlar-sunnetleri-yok-eder_m.jpg

Yeni Şafak yazarı ve İslami ilimler profesörü Hayrettin Karaman, 'Kutlu Doğum' tartışmalarının yoğunlaştığı dönemde ilginç bir yazı kaleme aldı. İşte Karaman'ın yorumu:

Bid’atlar sünnetleri yok eder

Bid'at, sahih dinde bulunmadığı halde sonradan uydurulan ve dine sokulan inançlar, ibadetler ve dînî denilen kurallardır.
“Hurafeler ve bid'atlar, avâmın (din bilgisi ve ilgisi zayıf olan kimselerin) din ile ilişkilerini ve bağlarını korur, onları kaldırırsanız avam, saf dini de yaşayamaz hale gelir, bu sebeple hurafeler ve bid'atlarla mücadele etmemek gerekir” diyenler de vardır. Ama bu görüşe katılmamız mümkün değildir.
Evet avama yönelik din eğitiminde ve avamın din hayatını ıslah etmede hikmete (en uygun söylem ve yönteme) riayet etmek gerekir, bu sebeple bazı bid'atlarla mücadele ertelenebilir, önem sırasına göre ıslah yoluna gidilebilir, ama “bırakalım insanlar hurafe ve bid'atlarıyla yaşasınlar” demek doğru değildir; çünkü bunun sonu; sünnetlerin, sahih dinin yerini, hurafelerin ve bid'atların alması olur.

Bid'atların sünnetleri yok edip onların yerini aldığına dair üç örnek üzerinde duracağım:

1. Peygamberimiz (s.a.) ö
lüyü gömdükten sonra cemaatin bir süre kabir başından ayrılmayıp istiğfarda bulunmalarını (kendilerinin ve ölünün bağışlanması için Allah'a yalvarmalarını) istemiş ve bunu uygulamıştır. Bugün çok yaygın olarak uygulanan “telkin” ise uydurmadır ve bid'attır. Sünnete uygun telkin, son nefeslerini vermekte olduğu anlaşılan hastanın başında bulunanların ara sıra, hastanın işitebileceği bir sesle “Lâ İlâhe İllallah Muhammed Resulullah” veya “Eşhedü En Lâ İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhû ve Resûlüh” demeleridir.
Ne yazık ki, bu iki sünnet terk edilmiş ve bunların yerini, ölüyü gömdükten sonra imamın, kabir başında yaptığı uydurma telkin almıştır.
Kur'an-ı Kerîm'in bir mezarlık ve ölü kitabı haline getirilmiş olması da bu noktada hatırlanması gereken öldürücü bir bid'attır.

2.
Kandil adı verilen bereketli gecelere ait belli sayıda ve vakitte kılınacak bir namaz ibadeti yoktur. Peygamberimiz'in devamlı okuduğu ve tavsiye ettiği belli dualar da yok denecek kadar azdır. Ama hem kandil gecelerinde hem de yılın diğer gün ve gecelerinde devamlı yapılacak namaz, oruç, yoksullara yardım, tevbe ve istiğfar gibi sünnet ibadetler vardır. Bundan sonraki birkaç yazıda bu “nafile namaz ve oruçlar” hakkında özet bilgiler vereceğim. Ne yazık ki, sünnet olan bu nafile namaz ve oruçlar ihmal edilmekte, bunların yerine yılın birkaç gecesinde uydurma namazlara yer verilmektedir.

3. Hac ve umre ibadetlerinde tavafta her bir şavta (yedi turun her birine) ve sa'yde dört gidiş üç dönüşün her birine ait sünnet olan zikir ve dua yoktur. Bazı zevat bu hareketleri yaparken bazı duaları okumuş, bazı zikirleri yapmış olabilirler, ama bunlar sünnet olmaz. Tavafın ve sa'yin başlangıcında bir okuma, iki köşe arasında da bir dua vardır o kadar. Yaygın uygulamada ise grupların başında bulunan bir kişi ya ezberinden veya elindeki kitaptan sünnette yeri olmayan duaları yüksek sesle okumakta, ona uyanlar da bunları okumazlarsa ibadetleri eksik kalacak inanç ve duygusu içinde duyduklarını, manasını anlamadan ve telaffuzunu da yapamadan tekrarlamak için bütün dikkat ve gayretini sarf etmektedirler. Bu bid'atın zararı da tavafın ve sa'yin her bir mümine ait düşünce, duygu, haz ve maneviyatı yok etmesidir. İnsanlar kendi hallerine bırakılsa, ne yaptıklarının farkında olmaya çalışsalar, bu arada bildikleri kadar Kur'an okusalar, zikir yapsalar, dua etseler ve bunları yaparken de bütün dikkatlerini yaptıkları ibadete ve onun yöneldiği Yüce Zat'a verseler asıl o zaman sünnet yerini bulacaktır.

Üç aylara girdik, bu aylarda kandil gecelerini de yaşayacağız. Yılın bütününe ait nafile ibadetleri bırakıp birkaç gecede “işi halletme” kabilinden sünnette yeri olmayan şeyleri yapmayalım, ömrümüzün her gün ve gecesini sünnete uygun olarak yaşadığımız takdirde bu gecelerde de tarif edilemez ilâhî lütuflara nail olacağımıza inanalım, Güzel Örnek (s.a.) ne yapmış ve neyi yapın demiş ise onu yapalım.

Peki bütün yılda ne yapmış, neyi yapın demiş?
İşte gelecek yazılarda namaz ve oruç olarak bu sorulara verilmiş cevapları özetleyeceğim.

kaynak:
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/hayrettinkaraman/bidatlar-sunnetleri-yok-eder-2010322




imam rabbani elfi sani hazretlerinin, mektubat isimli eserindeki, 255. mektubundan yola çıkarak, islamda "bid'at" dosyasını açıyoruz.


istifade edelim inşaallah




255. MEKTUP


Bu mektûb, molla Muhammed Tâhir-i Lâhorîye yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeyi her yere yaymağı ve bid’atleri yok etmek lâzım olduğunu bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği sevdiği iyi insanlara selâm olsun! Hâfız Behâeddîn ile göndermiş olduğunuz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Ne büyük ni’metdir ki, yanınızda olanlar ve sevdikleriniz, bütün gücleri ile, Resûlullahın sünnetlerinden bir sünneti diriltmeğe çalışmakdadırlar ve bütün varlıkları ile, kötü ve beğenilmeyen bid’atlerden bir bid’ati yok etmeğe uğraşmakdadırlar.
Sünnet ile bid’at, birbirlerinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmekdir. Sünneti diriltmek, bid’ati yok eder. Bid’ati diriltmek de, sünneti yok eder. İster hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder. Belki, bir bakımdan güzel denilmiş olabilir. Hiçbir bid’atin kendisi güzel olamaz. Çünki Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini beğenir. Sünnetlerin zıddı ise, şeytânın beğendiği şeylerdir. Bugün, bid’atler, her yere yayılmış olduğundan, bu sözümüz çok kimseye ağır gelir. Fekat, âhıretde, hangimizin doğru olduğunu anlıyacaklardır. İşitdiğimize göre, hazret-i Mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i Mehdînin emrlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandığı bid’atin, kötü olduğunu bildirecekdir. Bu, Allahü teâlânın ni’metidir. Dilediğine verir. Onun ihsânı çokdur. Size ve yanınızda olanlara selâm ederim. Çok unutkan oldum. Mektûbunuzu kime verdiğimi hâtırlıyamıyorum. Süâllerinize cevâb veremediğim için afvınızı dilerim. Meyân şeyh Ahmed-i Garmelî, sevdiklerimizdendir. Size yakındır. Kendisine teveccüh buyurunuz!
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0

Mektubât-ı Rabbânî (186.Mektup)


Bu mektûb, Kâbil müftîsi hâce Abdürrahmâna yazılmıştır. Sünnet-i seniyyeye uymağı, bid'atlerden kaçınmağı istemektedir:

Allahü teâlâya ağlıyarak, sızlıyarak ve Ona sığınarak ve güvenerek yalvarıyorum ki, bu fakiri ve ona bağlı olanları, bid'at olan işleri yapmaktan korusun ve bid'atlerin güzel ve faydalı görünmelerine aldanmaktan muhâfaza buyursun! Seçilmiş olanların, sevilenlerin efendisi, en üstünü hâtırı için bu duâyı kabûl eylesin!

Bid'at demek, Resûlullahın zamanında ve Onun dört halîfesi zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkan şeylere denir. Bid'atleri ikiye ayırmışlar: Hasene[güzel] ve Seyyie[kötü]. Resûlullahın ve dört halîfesinin zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkan ve bir sünnetin unutulmasına sebep olmıyan güzel şeylere, Hasene demişlerdir. Sünneti ortadan kaldıran bid'ate de, Seyyie demişlerdir. Bu fakir, bu bid'atlerin hiçbirini güzel ve parlak görmemektedir. Yalnız karanlık ve bulanıklık duyuyorum. Eğer bugün, kalbler kararmış olduğundan, bid'at sahibinin işleri iyi ve güzel görülürse de, yarın kıyâmet günü, kalbler uyandığı zaman, bunların zarar ve pişmanlıktan başka bir netîce vermedikleri görülecektir.

Sabah olduğunda gün gibi ortaya çıkar,
Karanlıkta âşık olduğunun hakikati


Resûlullah buyurdu ki, "Her kim, bu işimizde olmayan birşeyi icat ederse, o reddedilir." Atılması lâzım olan şeyin neresi güzel olur? Bir hadis-i şerifte buyurdu ki: "Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitabıdır. Yolların en iyisi, Muhammed aleyhisselâmın gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, (dinde) sonradan ortaya çıkandır. Dinde sonradan ortaya konan herşey bid'attir ve her bid'at sapkınlıktır. Başka bir hadis-i şerifte, "Allah'a takva olmanızı, (idareciniz) Habeşli bir köle dahi olsa dinleyip itaat etmenizi vasiyet ediyorum. Kuşkusuz benden sonra yaşayanlarınız birçok ihtilaf görecektir. Size düşen, benim sünnetime ve hidayete ermiş Raşit halifelerin sünnetine tabi olmaktır. Onlara sımsıkı sarılın ve azı dişlerinizle yapışın. Sonradan ortaya çıkan işlerden sakınınız. Hiç şüphesiz (dinde) sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir ve her bid'at sapıklıktır." buyuruldu. Dinde yapılan her değişiklik bid'at olunca ve her bid'at, dalâlet olunca, bid'atlerin hangisine güzel denilebilir? Bu hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, her bid'at sünneti ortadan kaldırmaktadır. Bid'atlerin, bir kısmı kaldırır, bir kısmı kaldırmaz demek, pek yanlıştır. Görülüyor ki, bid'atlerin hepsi seyyiedir, kötüdür. Resûlullah buyurdu ki: "İnsanlar, ortaya bir bid'at çıkarırlarsa, Allahü teâlâ, buna karşılık bir sünneti yok eder. Sünnete yapışmak, ortaya bid'at çıkarmaktan iyidir". Hassân bin Sâbitin bildirdiği hadis-i şerifte, "Bir millet, dinlerinde bir bid'at yaparsa, Allahü teâlâ, buna benzeyen bir sünneti yok eder. Kıyâmete kadar bir daha geri getirmez" buyuruldu.

Bilinmesi gerekir, alimlerin ve şeyhlerin hasene dedikleri bid'atlerden bir kısmına dikkat edilirse, sünneti yok etmekte oldukları görülmektedir. Meselâ, meyyiti kefenlerken, ölünün başına sarık sarmaya "Bid'at-i hasene" demişler. İyi düşünülürse, bu bid'at, sünneti bozmaktadır. Çünkü kefende sünnet, üç parça olmasıdır. Sarık dördüncü oluyor. Sünneti değiştiriyor. Değiştirmek, yok etmek demektir. Aynı şekilde bazı şeyhler, sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmak güzel olur demiş. Hâlbuki, iki kürek arasına sarkıtmak sünnettir. Bu bid'at de, sünneti, açıkça yok ediyor. Bunun gibi âlimler, namazda, kalb ile niyet etmekle berâber, ağız ile de söylemek müstehab olur demiştir. Hâlbuki, Resûlullah efendimizin, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiîn-i ızâmın söz ile niyet ettikleri, ne kuvvetli bir haber ile, ne de zayıf bir haber ile bizlere hiç ulaşmamıştır. İkâmet okununca hemen "Allahü ekber" diyerek namaza dururlardı. Bunun için, ağız ile niyet etmek bid'at oluyor. Bu bid'ate hasene demişlerdir. Hâlbuki anlıyorum ki, bu bid'at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünkü ağız ile niyet etmek câiz olunca, çok kimse, yalnız ağızla niyet ederek kalb ile niyet etmediklerinden hiç korkmuyorlar. Böylece, namazın farzlarından biri olan kalb ile niyet yapılmıyor. Bu farz yok oluyor. Namaz kabûl olmuyor. Bunlar gibi daha nice bid'atler, yenilikler, buna kıyas edilmelidir. Hiç şüphesiz bunların tamamı sünnete eklemelerdir. Ekleme nesih'tir; nesih ise ortadan kaldırmaktır!

O hâlde, Resûlullahın sünnetine birşey katmamalı ve Onun Eshâb-ı kirâmına uymayla yetinmelidir. Çünkü, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız uyun hidayete ulaşırsınız.
Kıyâs ve ictihâd, bid'at değildirler. Çünkü bunlar, "Nusûs"un, yâni âyetlerin mânalarını meydana çıkarmaktadırlar. Bu mânalara başka birşey eklemezler. "Ey basiret sahipleri! ibret alın!"

Hidayete tabi olanlara selam olsun. Mustafa'ya sımsıkı sarılanlara selam olsun. O'na ve ehl-i beyt'ine eksiksiz salavatlar ve en mükemmel selamlar olsun.




kaynak:

http://www.mumsema.org/tasavvuf-ile-ilgili-genel-konular/84781-mektubat-i-rabbani-186-mektup.html
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Tarikatçıların Dine Bid'at Sokmaları (Salavat Uydurmaları) - Mehmet Emin Akın
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Diyanet neden yanlışlara ses çıkarmıyor! Ali Akın
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bid'at sonradan çıkan şey demektir. Bir anlamda yenilik demektir.

Âlimlerimiz nitelik ve nicelik perspetifine malik olsalardı Bit'at mevzusunda buna bakarlardı. Bit'at'in kötü olduğuna dair rivayetlerde kastedilen nedir? Nitelikte yenilik mi yoksa nicelikte yenilik mi? Örneğin bir köprünün iki ucu birleştirici özelliği ''köprü'' kavramının niteliğidir. Bir köprünün ahşap, beton, çelik veya asma olması ise o köprünün niceliğidir. Madde ve mânâ perspektifi diyebiliriz buna. Unutmayalım ki madde, mânâya hizmet eder. Tersi olursa maddeci bir zihniyyete kapılırsınız. Belki dünyaya meyletmeyin düsturundan kestedilen şey budur. Felsfe bilse âlimlerimiz bu nüansları görüp üzerinde akledebilirlerdi. Ama malesef kör kütük gidiyorlar. Ne maddesel ne de mânâsal bakış açısı var. Yazık, çok yazık.. Yüzeysel denince siz bütün bunları anlayın. Tepeden tırnağa yüzeyseller. Hafız olmak, hadis ezberlemekle bu perspektifi elde edemezsiniz. Felsefe bileceksin kardeşim, boşuna bas bas bağırmıyoruz. Felsefe bilmezden akledemezsin. Karanlıkta kalırsın.. Bu işler bana kalsa var ya felsefî bir alt temeli olmayan âlimlere sakız fetvası dahi verdirmezdim. Veremez kardeşim, ve-re-mez. Zarar verir ancak..

Evet, artık siz düşünün. Bid'at'ten kastedilen nedir? Her yeniliğe karşı olmak mıdır yoksa mânâdan saptıracak işlere karşı olmak mıdır? Mesela ilk dönem âlimleri akleden alimler olduğu için minare mevzusunu tıpkı köprü örneğinde olduğu gibi anlamış ve yükseğe çıkmaya hizmet edecek her maddesel değişimi bid'at olarak değerlendirmemişlerdir. Aslolan mânâdır. Madde, mânâya hizmet edecek. Tersi olursa Bid'at olur. Bu kadarını bilin kâfi inşallah..

Yahu, ne tiplerle tartıştım ben. Anlatamıyorsun. Anlamıyorlar. Minareye, tesbihe bid'at diyen aptallar var, kendini müslüman olarak niteleyen.. Hafız, hoca bunlar..

İlimde ve bilimde geri kalmışlığımızın falan hepsi nüansları kaybetmekle alakalı arkadaşlar. Akletmeyen toplumların feraseti körelir. Bu körelme ile nüansları görme keskinliği kaybolur. Alsheimer hastası gibi yavaş yavaş kaybolur. Renkler bile kaybolur. En sonunda siyah ve beyazdan ibaret aptal bir dünya kalır geriye.. İşte bugün biz müslümanlar bu dünyada esiriz..

Edit: Bu anlamda Bid'at'in iyisi kötüsü yoktur. İmam-ı Rabbani bu konuda haklıdır. Şu kadarını bilin: Bid'at= Mânâdan uzaklaştıracak her maddesel değişime bid'at denir. Mânâya hizmet eden maddesel değişimler bid'at kavramına girmez.. Fakirin bu tarifi fıkıh literatüre girse yeridir. Zira bu kolay tarifi anlarsanız neyin bid'at neyin bid'at olmadığını ilk bakışta anlarsınız biiznillah.. Bakın size hocalarımızın görmediği bir BİD'AT söyleyim: Borsa.. Evet, paranın mânâdan saptırılarak sanki aynı şeymiş gibi yutturulmasıdır Borsa.. Âlimlerimiz bu borsa mevzusunu bambaşka platformlarda tartışıyor, içinden de çıkamıyorlar. Çıkamazsın kardeşim çünkü sen onu para anlamında ele alıyorsun. Ve ne yazık ki bu nüansları görmeyip borsanın caiz olduğu fetvasını verebiliyorlar. Borsada işletilen şey para ve o paranın temsil ettiği mana değildir. O algıyı oturtup sömürüyorlar insanları. Borsada, para adı altında direk imaj/algı oluşturulup zan sömürülüyor. Başka bir bid'at, günümüz reklam sektörüdür. Amacın dışına çıkıyor reklamlar. Reklam yapmak caizdir lakin amacını aşıyor. İslamda reklam, çıkarsın, şöyle şöyle özellikleri olan bir ürünümüz var, ihtiyaç sahiplerine duyrulur, der geçersin.. Kadının araba lastiğiyle ne ilintisi var? Böyle bir metodun bid'at olduğunu kaç kişi farketmiştir sizce? Bütün bu hakiki bid'âtleri görmeyen aptallar kalkıyor MEVLİDİ ŞERİF okumaya bid'at diyor.. Âlimlerimiz bu yüzeysel kafada olduğu sürece hiçbir sahada yol alamaz bu ümmet.. Dolayısıyla ne minare, ne tesbih bid'attir ne de tarikat ve mevlit okumak bid'attir. Mevlevîlerin semah etmesi bid'at değildir ama lokanta açılışında semah etmeleri bid'at olur. Dolayısıyla bütün bu bid'at sanılan işler, mânâya hizmet eden dış platformda ki yeni işlerdir ki bu olması da gerektir. Zira mânâya hizmet edecek olan şekilde yenilik durduğu anda çürüme başlar.. Mânâya elbise olan madde eskimeye mahkum edilmiş. Bunda hikmet var. Elbise eskidikçe yenilenir. Bu yenilenme elbiseye değil, giyene hizmet eder. Ve eğer yenilenmezse giyen kişiye zulmetmiş olursunuz. İslam dinine kimsenin zulmetmeye hakkı yoktur. Bid'at, elbiseyi yenilemek değildir. Bi'at, kadın elbisesini erkeğe, erkek elbisesini kadına giydirmektir. Ve dahi kışın yaz elbisesi, yazın kış elbisesi giymektir. İşte bütün bu çarpık işleri yapmakla bazı son dönem âlimleri bu ümmeti delirttiler. Biz şu an ne yaptığını bilmeyen deli bir ümmet olduk arkadaşlar..

Unutulan bütün bu kavramları tek tek hakikat aleminde ki gediğine koyarak taze bir medeniyetin temelini atacağız arkadaşlar, başka çare yok..
 
Üst