islam zannedilen tasavvuf

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Şeriatle tasavvuf yan yana yürür mü..?

Biraz zor gibi...

Şeriat akl'ı farz görürken, tasavvuf akl'a zerre kadar değer vermez...

Kim daha iyi uçuyorsa ya da uçuruluyorsa işte en mükerrem varlık karşınızdadır...

Hadi afiyet olsun...
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Biz şer'i şerifle kayıtlı İslami tasavvufu kabul ediyoruz..Şeri şerifle kayıtlı olmayan batiniye vb. her türlü gayri islami tasavvufu reddediyoruz..İmamı rabbaninin dediği gibi, ölçümüz ehli sünnetin muhakkik usuluddin ulemasının eserlerinde beyan ettiği düsturlardır..

Tabi öyledir, aynen dediğin gibi.
Yeryüzünde Allah'ın güzel kelimeleri tükenmiş olacak ki, meşayıh hazretleriniz, imanı bakın ne güzel cümleler ile anlatmışlar,
tıpkı dediğiniz gibi takva ve usulü din üzere.


445. MEKTUP


-Şeyhü'l-meşayih Şeyh, Şeyh Şerafeddin Yahya Müniri irşad'üs-salikin adlı risalesinde şöyle yazmıştır:
-Salik kâfir olmadıkça Müslüman olamaz. Kardeşinin başını kesmedikçe Müslüman olamaz. Anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz.
Söylediği bu cümlelerden muradı nedir?
Bilesin ki,
.....

Devam etmiş, kafasına göre oradaki kardeş cinnidir, küfür imandan sonra vuku bulamayacak küfürdür,

Anası ile Zina ise şudur...


-Anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz.
Bu cümlede geçen:
-Anası... tabirinden murad, onun ayan-ı sabitesi olsa gerektir. Zira, bu ayan-ı sabite onun hariçte vücud bulup zuhura gelmesine bir sebeptir.
Ayan-ı sabiteden:
-Ümm... (Ana...) olarak tabir etmek, bu taifenin ıstılahında varid olmuştur. Bu manada, büyüklerin biri şöyle demiştir:
Anam, babasını doğurdu;

Böylesi şaşırtıcı oldu...

Vs.vS Devam Ediyor...



Bu mudur sizin usulu din dediğiniz, siz peygamberin böyle İslam anlattığını nerede gördünüz bir örnek verseniz de biz de görsek...
Allah'ın kelimeleri mi bitti ki, İman'ı Anası ile Zina etmek gibi galiz bir cümle ile açıklama cür'etini bu zatlar kendilerinde nasıl buluyorlar.

Kusura bakmayın, siz atalarınızı bu zatları övücü yolalrda buldunuz diye, biz de bu zatları insanlar arasında Allah'a en yakın makamlara koyma durumunda değiliz.
Siz bulunduğunuz yolu her ne olursa olsun hayra yorma, te'vil etme derdinde olabilirsiniz, biz ise İslam dairesinde konuşmakla mükellefiz.

Bir cümle ile Rabbani bu cümleler ne ifade edilmek istenmiş olursa olsun, haddi aşan ifadelerdir, iman ve bu cümleler yanyana kullanılmamalı diyemez miydi?
Bu sizin ilm-i Ledün dediğiniz, Bu mu sizin üstün anlama yeteneğine sahip, haktan ayrılmayan ulema anlayışınız, iyi hayırlı olsun.
Bu kadar vukuta bile evet haklılık payınız var diyemezsiniz, tek söyleceğiniz şey "Size mi kaldı İmam-ı Rabbaniyi eleştirmek"
olacaktır, cevabınız zaten hazır, sen bizim atalarımızdan iyi mi bileceksini, kusura bakmayın ben iyi biliyormuşum demekki ki, buradaki saçmalığı görebiliyorum.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bütün eserler kaybolsa sadece İmam Gazali'nin İhya'sı kalsa, yeterdi, denilmiş. Biz de deriz ki her esere, her alime, her arife bakmaya lüzum yok. Tasavvufun ümmet için İslam'daki yerini merak eden İmam Gazali hz.lerinin eserlerini; özellikle ihyayı okusun. El munkızu mided dalal adlı kitabını da ayrıyeten vurgularız.

Ehli Sünnet muhalifleri, değil alimlere kendilerine alan açabilmek için Sahabeye dahi kayıtsız kalabilmekteler... Onlar için dua ediyoruz. Allah Teala, cümlemize selamet versin. Muinimiz olsun. Amin.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
445. MEKTUP
...
Devam etmiş, kafasına göre oradaki kardeş cinnidir, küfür imandan sonra vuku bulamayacak küfürdür,
...
Bi kere orada anası ile zina dan bahsetmiyor. Çarpıtma

ANASI İLE BİRLEŞMEDEN Bahsediyor

ANA ile kasdedilen mananın da insanın aslı, temeli, esası olduğunu söylüyor ki o zaman söz "İnsan kul olduğunun farkına varmazsa" olur

Tıpkı Türkiye'nin ANAyasası gibi yani
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
İmam-ı Rabbani, neredeyse avami ifade ile "ne saçmalamış bu adam bize Fusûs değil, Nusûs gerek" diye dalga geçiyor,.
Hayır öyle yapmıyor

Füsusdan yanlış yamalak mana çıkaran adama "Sana Füsus lazım değil, sen füsusu anlayacak kapasitede değilsin, git ne ile emrolunduysan onunla meşgul ol, füsusu okuma anlayamazsın sonra yoldan çıkarsın" diyor
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Hayır öyle yapmıyor

Füsusdan yanlış yamalak mana çıkaran adama "Sana Füsus lazım değil, sen füsusu anlayacak kapasitede değilsin, git ne ile emrolunduysan onunla meşgul ol, füsusu okuma anlayamazsın sonra yoldan çıkarsın" diyor


:glm Hmm....
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bi kere orada anası ile zina dan bahsetmiyor. Çarpıtma

ANASI İLE BİRLEŞMEDEN Bahsediyor

ANA ile kasdedilen mananın da insanın aslı, temeli, esası olduğunu söylüyor ki o zaman söz "İnsan kul olduğunun farkına varmazsa" olur

Tıpkı Türkiye'nin ANAyasası gibi yani

:glm.... Buna da hmmm, demek bütün tasavvuf ehli yanlış anladı, bir tek sen doğru anladın bu manaları.

Peki Kardeşinin başını kesmek derken de, orada başını kesmek demiyor, çakıyla sivriltmek mi diyormuş.
Senin kadar ya Allah Bismillah, saldım çayıra giden biri daha yoktur, heralde.
Susmak çarpıtıp, inkar etmekten iyidir, bari sus, yalan dolanla üstünü kapatacağına.

Bir kere önceki cümlelerin peşinde söylendiğinde hangi mana ile söylendiği ortaya çıkıyor,

şöyle mi anladın sen, Açıkça küfretmeden, kardeşinin başını kesmeden, annesine şefkatle sarılmadan.. :glm
Üçüncü cümle öyle mi çıkıyor, akışta öyle mi geliyor, vallahi olmaz bu kadar.
Kaç tane Arapça bilene, ulemana sor bakalım ne diyormuş orada.. Annesi evlenmek, annesi ile birleşmek, annesi ile zina etmek diye çevrilmiş,
bir yüksek Arapça ihtisası uzmanı Son.Fedai doğru çevirmiş, bravo.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
:glm.... Buna da hmmm, demek bütün tasavvuf ehli yanlış anladı, bir tek sen doğru anladın bu manaları.
Bundan başka mana anlayan tasavvuf ehli ver mı ki?

Hem zaten mübarek mektubatta bu şekilde açıklamıyor mu?


Peki Kardeşinin başını kesmek derken de, orada başını kesmek demiyor, çakıyla sivriltmek mi diyormuş.
Başını kesmek derken nefsini öldürmekten bahsediyor

Yani sana ayetle/hadisle sabit olup ta seninle beraber olan cinin müslüman olmazsa, nefsini de adam etmiş olmazsa vay haline diyor...

Senin kadar ya Allah Bismillah, saldım çayıra giden biri daha yoktur, heralde.
Susmak çarpıtıp, inkar etmekten iyidir, bari sus, yalan dolanla üstünü kapatacağına.
Bak o mektubu alır olduğu gibi buraya yazarım mosmor olursun...

Bunları ben demiyorum, mektubatta kendisi diyor


Bir kere önceki cümlelerin peşinde söylendiğinde hangi mana ile söylendiği ortaya çıkıyor,

şöyle mi anladın sen, Açıkça küfretmeden, kardeşinin başını kesmeden, annesine şefkatle sarılmadan.. :glm
Üçüncü cümle öyle mi çıkıyor, akışta öyle mi geliyor, vallahi olmaz bu kadar.
Kaç tane Arapça bilene, ulemana sor bakalım ne diyormuş orada.. Annesi evlenmek, annesi ile birleşmek, annesi ile zina etmek diye çevrilmiş,
bir yüksek Arapça ihtisası uzmanı Son.Fedai doğru çevirmiş, bravo.
Hayır öyle anlamadım

Şöyle anladım

Hidayetin de, dalaletin de Allah CC dan olduğunu bilmezsen (Birisi HADİ, Birisi MUDİL Esmasının tecellisi)
Ayet/Hadisle sabit olen Seninle beraber olan cinin müslüman olmazsa, nefsini adam etmezse (ki bu durumda seni vesvese ile yoldan çıkarmaya çalışır)
Sen de aslının kul olduğunu, sonradan yaradıldığını, bir gün ölüp hesap kitaba çekileceğini bilmezsen

diyor

İşte asıl müslümanlık buradan sonra başlıyor
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bundan başka mana anlayan tasavvuf ehli ver mı ki?

Hem zaten mübarek mektubatta bu şekilde açıklamıyor mu?



Başını kesmek derken nefsini öldürmekten bahsediyor

Yani sana ayetle/hadisle sabit olup ta seninle beraber olan cinin müslüman olmazsa, nefsini de adam etmiş olmazsa vay haline diyor...


Bak o mektubu alır olduğu gibi buraya yazarım mosmor olursun...

Bunları ben demiyorum, mektubatta kendisi diyor


Bir kere önceki cümlelerin peşinde söylendiğinde hangi mana ile söylendiği ortaya çıkıyor,


Hayır öyle anlamadım

Şöyle anladım

Hidayetin de, dalaletin de Allah CC dan olduğunu bilmezsen (Birisi HADİ, Birisi MUDİL Esmasının tecellisi)
Ayet/Hadisle sabit olen Seninle beraber olan cinin müslüman olmazsa, nefsini adam etmezse (ki bu durumda seni vesvese ile yoldan çıkarmaya çalışır)
Sen de aslının kul olduğunu, sonradan yaradıldığını, bir gün ölüp hesap kitaba çekileceğini bilmezsen

diyor

İşte asıl müslümanlık buradan sonra başlıyor


Bunları anlatabilmek için kullanılması gereken cümleler bunlardı değil mi?


* Annesi ile evlenme (Tezevvüç etme: Annesini Zevce Edinme, başka bir çeviri varsa bu sitede biri çevirsin)

*

Mektub 445...
Burada anlatılan o küfürdür ki, Hüseyin b. Mansur Hallaç ondan şöyle haber vermiş, onda olmuş ve onun üzerine ölmüştür: Küfrettim Allah'ın dinine ki, küfür vaciptir; Bence, amma katında Müslümanların kabihtir...Sofiyenin şathiyatı (vecdin ve halin galebesi ile söylenen aşırı sözler) arasında şu cümleler vardır:
-ENEL-HAK... (Hak ben...)
-Cübbemin içinde Allah'tan başka yoktur...
-Sübhanım, şanım ne kadar büyük...
Bütün bu cümleler, o cem ağacının meyveleridir ki, menşei, mahabbetin istilâsı ve hakiki mahbubun sevgisinin ağır basmasıdır. Bu durumda, onların müşahede gözünde mahbubdan başkası kalmaz; hatta gizlenip saklanır.


İslâmın anlatım ve tebliğ methodu böyle değil mi, Kur'anın cümleleri tebliğindeki güzellik bitti, kullanılan metaforlara bak.
Hâlâ aklama derdindesiniz ya hu, ne denilebilir ki...

Adam önce küfrediyor sonra bu küfrünü te'vil edince en büyük evliya oluyor, bravo... Aynen devam Son.Fedai kardeş.


Ben sana forumda hiç bu konu yokken....

Son.Fedai Sen Anneni zevce edindin mi? Edinmedi isen dinin tamam olmaz, desem sen ne anlarsın?

Sonra sen kızınca niye kızıyosun ya mecaz kullandım desem hoşuna gider mi, mecaz kullanmak bir tek bu şahıslara mı özel,
o halde sana bunu söyleyene de kızmaman gerek.

Bu şekilde metaforlarla güya zühd, takva tabliğ edildiğini düşünen biri varsa, kabul edene söylensin bakalım hoşuna gidiyor mu,
bu cümleler?
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,152
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Bunları anlatabilmek için kullanılması gereken cümleler bunlardı değil mi?


* Annesi ile evlenme (Tezevvüç etme: Annesini Zevce Edinme, başka bir çeviri varsa bu sitede biri çevirsin)

*

Mektub 445...
Burada anlatılan o küfürdür ki, Hüseyin b. Mansur Hallaç ondan şöyle haber vermiş, onda olmuş ve onun üzerine ölmüştür: Küfrettim Allah'ın dinine ki, küfür vaciptir; Bence, amma katında Müslümanların kabihtir...Sofiyenin şathiyatı (vecdin ve halin galebesi ile söylenen aşırı sözler) arasında şu cümleler vardır:
-ENEL-HAK... (Hak ben...)
-Cübbemin içinde Allah'tan başka yoktur...
-Sübhanım, şanım ne kadar büyük...
Bütün bu cümleler, o cem ağacının meyveleridir ki, menşei, mahabbetin istilâsı ve hakiki mahbubun sevgisinin ağır basmasıdır. Bu durumda, onların müşahede gözünde mahbubdan başkası kalmaz; hatta gizlenip saklanır.


İslâmın anlatım ve tebliğ methodu böyle değil mi, Kur'anın cümleleri tebliğindeki güzellik bitti, kullanılan metaforlara bak.
Hâlâ aklama derdindesiniz ya hu, ne denilebilir ki...

Adam önce küfrediyor sonra bu küfrünü te'vil edince en büyük evliya oluyor, bravo... Aynen devam Son.Fedai kardeş.


Ben sana forumda hiç bu konu yokken....

Son.Fedai Sen Anneni zevce edindin mi? Edinmedi isen dinin tamam olmaz, desem sen ne anlarsın?

Sonra sen kızınca niye kızıyosun ya mecaz kullandım desem hoşuna gider mi, mecaz kullanmak bir tek bu şahıslara mı özel,
o halde sana bunu söyleyene de kızmaman gerek.

Bu şekilde metaforlarla güya zühd, takva tabliğ edildiğini düşünen biri varsa, kabul edene söylensin bakalım hoşuna gidiyor mu,
bu cümleler?

"Haq ene" demiş olsa küfürdür
fakat "enel Haq" demek küfür değildir

zira evren Allah cc Nurundandır;
ve bu Nurun bir kısmına, Allah cc Ruhunu üfleyerek insanı varetmiştir, yaratmıştır.
dolayısıyla ben Haq'ım demek bu gerçeğe işaret etmektir.
gerçi ben Haq'tanım demeleri daha güzel ve isabet olurdu.

ancak "Haq benim" demek bunları yapan zat benim demek anlamı taşıyacağından, kabul edilemez.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,916
Tepkime puanı
2,066
Puanları
113
Konum
Mars


"Haq ene" demiş olsa küfürdür
fakat "enel Haq" demek küfür değildir

zira evren Allah cc Nurundandır;
ve bu Nurun bir kısmına, Allah cc Ruhunu üfleyerek insanı varetmiştir, yaratmıştır.
dolayısıyla ben Haq'ım demek bu gerçeğe işaret etmektir.
gerçi ben Haq'tanım demeleri daha güzel ve isabet olurdu.

ancak "Haq benim" demek bunları yapan zat benim demek anlamı taşıyacağından, kabul edilemez.

Bu dediklerin nerede yazıyor?
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63

---------
belki biz anlayamadık, bunların varsa bir tevili rica edelim lütfen.


Bildiklerinizle amel ederseniz, Allah size bilmediklerinizi öğretir ...

17963555-lg.jpg


Evinden ayrılmayana veyl olsun, evinden ayrılmayanı da tebşir et …
 

santamar

Kısıtlı Erişim
Katılım
10 Şub 2015
Mesajlar
19
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Çok cahilsiniz diyeceğim ama cehalet değil bu sadece. Müslümana açık açık düşmanlık. Bunu çok net söylüyorum. Az önce dedin ki tasavvuf ehli ilmi direk Allah'tan alırmış birileri ilim peşinde koşarken.. Halbuki sen de bilirsin ki, tasavvuf ehli nice büyük alimler vardır. Zahiri ulema arasında da... Sizin tarikat düşmanı üç beş çapulcudan çok daha alim nice insanlar vardır ehli tasavvuf. Bunu görmemek için körlük dahi yetmez.

Tabi ki ilmi ledün de vardır. Bu da kimsenin tekelinde değil. Allahu Teala beyan etmiş:

Mealen: "Kim bildiği ile amel ederse Allah ona bilmediklerini de öğretir."

Hasede gerek yok, sizler bizler de öğrendiklerimizle amel ederim, bakarsınız Allahu Teala bize de öğretir.
içinde yalan ayet olan bu mesajı kaldırın....
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
islamın ruyalarla işi olmaz.gerçek bir alim ,doğru yolda olduğuna ruyaları şahid kılmaz..
ilimini ramuzul ehadis'e nakşiliğe heba etmiş birisi
Bunlara göre Kur'an haricinde herşey İslama delil olur, bir tek Kur'an delil olamaz.
Hangi inançları Kur'ana dayanıyor ki bunlar dayansın.
Adam babasından post nişini kurulu tezgahı bulmuş, gelen gelsin, gelmeyen gelmesin çok da tın diyor, nasıl olsa babadan oğula bir mukallid teslim olmuş kitle ve sömürüye açık.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
tasavvuf hep böyle değildi, ilk başlarda zühd bir hayat tarzı olarak ortaya çıktı ki, bunu dahi Rasullullah men etmiştir. Nasıl diyenler, hadisçi arkadaşlara sorabilirler.
(Ben size yeterli bir örnek değilmiyim diye başlayan hadis)

Daha sonraları derenin altından çok sular akmıştır, bu sular dereyi bulandırdı desek yanlış olmaz herhalde. Tasavvufa hintten çok şeyler geçmiştir.. Tasavvuf maalesef islamı budizmleştirmiştir. Tasavvufta olan rituelleri birebir budizmde bulabilirsiniz.

Avatar çizgi filmini, son deönemde çekilen filmini izleyenler olmuştur, bu zat, kurtarıcı şeklinde her dönemdeyer yüzüne bir başka çocuğun bedeninde dünyaya gelir(hulul) olgunlaşması ve bir takım güçlere ulaşması için çeşitli alanlarda değişik hocalarına bağlanmalıdır, onlardan ders alır, esasında tam derste alır diyemeyiz daha çok feyz alır, hocalarından uzakta olduğu dönemlerde rabıta yapar. Ne tuhaf benzerlikler..
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Mesnevi ‘den: "Hüzünleri giderir bir şifadır kalplere, Ledünnî mana verir müteşabih ayete, Kur'an-ı Kerim gibi kimini hidayete, Kimini hak ettiği dalalete sevkeder." [ Mesnevi, s.9, 13-16. mısralar]

Şerefli kâtiplerdir onun yazıcıları, Temastan men ederler temiz olmayanları, Kalbe mutluluk verir huyları güzel eyler, O ilhamla inmiştir alemlerin Rabbından, Gelemez bâtıl onun önünden ve ardından, Koruyucu olan Hak onu korur gözetir, Ki o merhametlilerin merhametlisidir, Mesnevi kitabının başka adları da var, Adlarını verense Allah'ın kendisidir." [a.g.e. s.10]

-----------------

mesnevi eşittir, kuran deyin olsun bitsin bari.

-----------------

Muhyiddin ibn Arabi:"Arif, hakkı (Allah'ı) her şeyde gören, belki her şeyin kendisi olarak görendir." [Ibn Arabi, Fususu'l-Hikem, Bali Şerhi, 374, Kaşani Şerhi, 1/192]

"Kâmil arif, tapılan her şeyin hakkın açığa çıktığı ve kendisinde hakka ibadet edildiğini görendir. Onun için tapılan bu tanrılara taş, ağaç, hayvan, insan, yıldız, melek gibi özel ismi yanında tapanlar onlara ilah adını vermişlerdir." [Fususu'l-Hikem, 1/195, Afifi neşri. )….

O bana hamleder, ben ona hamlederim, o bana ibadet eder, ben ona ibadet ederim." [Fususu'l-Hikem, 1/83.]

Bayezid el-Bistami: "Allah'tan Allah'a çıktım. Nihayet bende 'Ey ben sen olan' diye seslendi." [Dr. Abdurrahman Bedevi, Şatahatu's-Sufiyye, 28-32; Feriduddin Attar, Tezkiretu'l-Evliya, 1/160]

"Sübhani (noksanlık sıfatlarından münezzehim), mâ a'zame şe'nî (şanım ne yücedir)!" [A.g.e. s.30.] "Allah'ım! Senin bana itaatin benim sana itaatimden daha büyüktür." [A.g.e. s.30]

"Allah'a yemin ederim ki sancağım Muhammed'in sancağından daha büyüktür. Nurdan olan sancağamın altında cinler, insanlar ve peygamberler bulunmaktadır." [A.g.e. s.30]

"Beni bir defa görmen, rabbini bin defa görmenden hayırlıdır." [A.g.e. s.30] "Öyle bir denize daldım ki, peygamberler onun sahilinde kalmışlardı." [A.g.e. s.31]

---------
belki biz anlayamadık, bunların varsa bir tevili rica edelim lütfen.


Tarikat ehlinin bu sozleri kabul etmediğini düşünüyorum yani öyle olmali çünki Arabi'nin bazi tehlikeli sözleri olduğunu kabul ederler fakat tehlikeli gördükleri bu sözleri ayni zamanda da savunurlar yoksa onlar başka sözler mi? tenakuz göbek adınız olmuş kuzum. Tarikat ehli ne tam tasavvuf ehli olmustur ne de dillerinden düşürmedikleri sünnet ehli, kolay degil tabi..
 

alitufan2003

Profesör
Katılım
27 Ağu 2013
Mesajlar
1,370
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Konum
Yalova
Tasavvufun Menşei

"Tasavvufun başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtının yaşayışlarında görülmektedir. Bazılarının zannettiği gibi Resulullah Aleyhisselâm’dan sonra başlamış olmayıp, doğrudan doğruya onun zuhuru ile zâhir olmuştur.
Kaynağı Kur’an-ı kerim ve Hadis-i şerif’lerdir.
Asr-ı saâdet’te tasavvuf adı ve mutasavvıf adı ile anılan zümre yoktu. Sufiliğin hakikatı vardı, fakat adı yoktu; yaşanırdı, dâvâsı yoktu.
Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye’nin ne olduğunu bilmiyordu, amma yaşıyordu. Nasıl yaşıyordu? O Nur’un sohbetinde kendilerine icabeden herşey veriliyordu.
Resulullah Aleyhisselâm’ın nuru ile, şeref-i sohbeti ile hemhâl oluyorlardı. O Nur’un karşısında bulunuyorlar, o Nur’dan nur alıyorlardı, ilim alıyorlardı, edep alıyorlardı, feyz alıyorlardı. O Nur’un yanında bulunmak, ona bakmak kâfi idi. Baka baka iman ediyorlardı. Hepsi de Tarikat ehli idi, amma kapalı, meydanda birşey yok. Öylece yetişiyorlardı.

Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye ile meşgul olmamıştır, çok az olmuştur. Amma hepsi de Tarikat-ı aliye’nin içinde idiler. Hele bunların arasında bir zümre vardı ki;
“Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar.” (Müzemmil: 20)
Âyet-i kerime’sinde belirtildiği üzere, fazla ibadetleriyle seçilmişlerdi.
Dikkat edilirse görülür ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zikrullah için çok seyrek halka toplamıştır. Hadis-i şerif’lerde birkaç yerde geçer. Ashâb-ı kiram’ı her yönden yetiştirmeye çalışmıştı. Çünkü herşeyden habersiz bir topluluğun, her yönden eğitime ihtiyacı vardı. Bir yönden, bir noktadan değil, birçok yönlerden onları yönetiyordu.
İslâmî ilimler ilk devirlerde bir bütündü. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf gibi bölümlere ayrılmış değildi. Bugünkü şekliyle bir Tefsir, bir Hadis ilmi yoktu, itikadî ve fıkhî mezhepler de yoktu.
Ashâb-ı kiram ve Tâbiîn devirlerinden sonra muhtelif ilimlerle uğraşanlara, uğraştıkları ilimlere göre isimler verilmişti. Meselâ Tefsir ilmiyle uğraşanlara “Müfessirûn”, Hadis ilmiyle uğraşanlara “Muhaddisûn”, Kelâm ilmiyle uğraşanlara “Mütekellimûn”, Fıkıh ilmiyle uğraşanlara da “Fukaha” gibi isimler verilmişti.
İşte bu arada rûhî kabiliyetlerini geliştirmeye çalışan ve Allah yoluna sülûk eden zümrenin yoluna da “Tasavvuf” adı verildi.

İlk devirlerde zühdî bir hareket tarzında başlayan tasavvuf; İslâm dininin kendi bünyesinde doğmuş, gerçek canlılığının ve tazeliğinin bir devamı niteliğinde gelişmiştir. Tasavvuf ismiyle zuhuru, hicrî ikinci asrın ortalarına rastlamaktadır. Tarikat kelimesi ise tasavvufun sistemleşmesinden sonra kullanılmaya başlamıştır.
Zühd hareketi “Mutasavvıfe” adı ile bir topluluk meydana getirince tasavvuf sistemleşmeye başladı. Fakihler nasıl ki fıkıh ilmini, kelâmcılar kelâm ilmini sonradan meydana getirdilerse; başlangıçta sadece hareket halinde beliren tasavvuf da öteki, İslâmî ilimler gibi, sonradan bir ilim haline geldi.
Bedenî ameller için hükümler konduğu gibi, kalbî ameller için de hükümler kondu. Böylece “Tasavvuf ilmi” doğmuş oldu.
Zâhirî fıkhın hükümleri Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunduğu gibi, bâtınî fıkhın hükümleri de Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunmaktadır.
İslâm dini ruh ile bedenin birleşip kemâle erdiği bir dindir. İnsanın ruh ve beden diye iki cephesi olduğu gibi, dinin de zâhir ve bâtın diye iki yönü vardır.
Namaz, oruç ve diğer amellerin zâhirî bir şekli varsa ve bunlar zâhirî fıkhın mevzusunu teşkil ediyorsa; yine bu ibadetlerin aynı şekilde huzur ve huşû gibi bâtınî bir şekli de vardır. Bu da bâtınî fıkhın yani tasavvufun mevzusunu teşkil eder.
Fıkıh konularının dört mezhep imamı tarafından toparlanıp sistemleştirildiği ve bu imamların adları ile anılmaya başlandığı gibi; zikrin cehri kısmını Abdülkadir Geylâni -kuddise sırruh- Hazretleri, hafi kısmını ise Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri sistemleştirmişlerdir. Bundan dolayı cehri zikir yapanların yoluna “Kadiri tarikatı”, hafi zikir yapanların yoluna ise “Nakşibendi tarikatı” denmiştir.

Bundan sonra çeşitli kollar zuhur etmiş ise de, hepsinin aslı birdir. Tarikat-ı Muhammediye’dir. Gaye, Allah-u Teâlâ’yı en güzel şekilde zikretmek ve O’na kulluk yapmaktır."


Hatem-i Veli Ömer ÖNGÜT -K.S.- Hazretleri






Devamı ve detayı
http://www.hakikat.com/nur/tsvf/tsvf02.html

 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
çift nikle bize hiç rol yapma senin kim olduğunu çok iyi biliyoruz muttaki

İnsanın özü ne ise, gözü de O nu görür …


17943689-lg.jpg

Eyvallah, beli efendi beli elhamdülillah min fazli rabbi ...

Zat-ı Ali'nize müteşekkiriz ... konu dışı olacak ama ne yapalım ki gönlümüze geldi ...

Zatın birisi hicaza gitmek kaydı ile biner eşeğine Şam'dan Bağdat’a gelir burada iki aklınca uyanık, Zatı yakalayarak bu eşek bizim diye iddia etmeye başlarlar ve konuyu kadıya kadar görütürürler. Ayarladıkları yalancı şahitleri de delil göstererek eşeğin kendilerine verlimesini taleb ederler. Kadının bu iddialar hakkında söz vermesi üzerine söz konusu Zat, kadıya hitaben; Allahu zülcelal hazretleri her şeye kadirdir, kadiri mutlakdır, olurda bu vatandaşların eşeğini benim ahırımda doğurtur besletir büyütür onun hikmetinden sual olmaz, müslüman da asla yalan söylemeyeceğine göre doğrudur der, eşek onlarındır. Yalnız bir husus daha vardır ki ben bu eşekle Şam'dan Bağdat’a kadar yolculuk ettim bunun kirasının da ödenmesi lazım der ve bir miktar ödeme daha yaparak o beldeden ayrılır. Sonradan uyanırlar bizim aklınca uyanıklar ama artık ara ki bulasın … Hani meşhurdur dillerde söylenir ya; Usta çırağına git aşağıdaki bir şişe var al da gel der ... Çırak ama der aşağıda iki şişe var aceb hangisi diye cevabeder ... Usta da birini kır ötekini alda gel der ... Ve çırak mahzun geri döner kırınca birini yok oldu diğeri de der ... Şişe tektir, tek olmasına tek de şaşılık çırakta dır biri iki eder ... Evet doğru zahirde bulunan ikiliği kaldırdınız birleştirdiniz ... Buraya kadar güzel güzelde daha da bitmedi ki önemli olan zaten şişe değildi ki … Önemli olan şişenin içinde ki değil mi ki … Daha ne kadar şişelere bakıp, bakıp da içinde kini görmeyeceğiz ki … Senden sana sığınırız aman ya rabbi medet … Bir gün hırsızın biri dere kenarında yalnız başına gezen bir kadını takip ediyormuş … Ve kadının dere kenarında bulunan taşlar içerisinde bir mücevher bulduğunu görmüş … Tabiidir ki dere yatağında çakıl taşı çoktur amma zümrüt ile yakutun hali başka … Onlarda dere yatağında bulunur ama nedretleri nispetince onlara baha biçilir … Hemen koşarak türlü yalanlarla ihtiyaç sahibi olduğuna kadını inandırarak o mücevheri ondan alarak gözden kaybolur … bir müddet gittikten sonra durup hemen geri döner ve dere kenarında gezmekte olan kadının yanına koşarak varır … Kadından aldığı mücevheri geri uzatarak; al bunu artık istemiyorum, sen de bunu bana vermeni sağlayan bundan çok daha değerli bir şey var ben ona talibim onu bana ver der … Yani demem O ki be güzel, müttaki’yi de görme, müttaki’yi de müttaki eden sahib olduğu bir değerli bir şey var O nu gör O nu bil … Şişenin ne önemi var değil mi önemli olan içinde ki …

Sürçü lisanımızı lütfen aff buyurunuz, saygılarımla …
 
Üst