girdap
Ordinaryus
- Katılım
- 8 Şub 2007
- Mesajlar
- 2,541
- Tepkime puanı
- 252
- Puanları
- 0
Geçen çarşamba çok uzun bir gündü. Uzun bir gece olacakmış. Cumaya taşacak kadar uzun olacakmış.
Ne enteresan. Ben Muharrem-i Şerif'in Hilal'ine Sultanahmet'ten bakarken; zihnimdeki "O gece" şiirinin ateşiyle bakarken; ikisi de arkadaşım olan Ayşe-Havva Sula'nın kıymetli pederlerinin ölüm haberini alacak gibi bakıyormuşum.
Ali Şükrü Sula merhum Çaykara doğumlu emekli müftü idi. Hiç karşılaşmadık. Fakat hikâyelerine aşina idim. En son "Bir şu bilgisayarın dilini çözemedik. Öbür dünyada Allah bize sorarsa ne diyeceğiz" dediğini nakletmişlerdi.
Ali Şükrü Sula hoca kimdir dense koro halinde şu cevap verilir derhal: "Kur'an kurslarının, İmam Hatiplerin, camilerin banisi; hocaların hamisi, çocukların dedesi."
Hangi çocukların? Bütün çocukların.
Hayatını cami yaptırmaya adamış merhum Ali Şükrü Sula'nın kızı Dr. Havva Sula'dan babasını anlatacak hikâyeler istedim. Onun cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Cenazeler hayata ve ölüme dair ne büyük bir ibret alma vesilesiymiş, bunu ilk kez tattım. Babamın vefatı ile.
Sıradan bir ölüm değildi, Rabbin muradını anlamakta zorlanıyor bazen insan.
Hikâye çok ibretli:
Arkadaşım S. 6 Aralık Pazartesi günü karşılaştığımızda selam bile vermeden "Şükrü Amca nasıl? Onu rüyamda gördüm" diye biraz endişeli bir sesle sordu. "Hamdolsun" dedim, "koşturup duruyor". S. rüyayı anlattı bir solukta, katıldığımız bir açılış programının o kalabalığının içinde. "Tayyip Bey'le (Erdoğan) Ahmet Bey (Davutoğlu) hac dönüşü, üzerlerinde ihramlarıyla babanın evine Şükrü Amca'yı ziyarete geliyorlar, biz de senle onlara ne ikram edebiliriz diye telaşla koşturuyoruz..."
Hemen bu rüyayı babama anlatmalıydım, rüyadaki iki kişiyi de çok severdi çünkü. Ertesi sabah evi aradım. Babam çıkmış. Anneme rüyayı anlattım. "Bir üniversite kuruyorlarmış, onun için koşturuyor. Bir de Malatya Valisi'nin babası geldi akşam, birlikte Sultan Murat Camisi'ni büyüteceklermiş, onunla uğraşıyor" diyerek yordu annem rüyayı.
Babamı aradım cepten. Bankadan çıkıyormuş, ayaküstü ona da anlattım rüyayı. Çok sevindi, "Üniversite için birisi arsa bağışladı, işler biraz sıkıntılıydı, demek ki bundan sonra yoluna girecek" diye o da hayra yordu. Anlattı bana İslam Üniversitesi'ni, neler yapacaklarını. Güzel bir konuşmaydı, son konuşmamızmış. Bizi dinleyen iş arkadaşım "İnsanın böyle babasının olması ne güzel, 77 yaşında üniversite kurmaya çalışıyor" dediğinde böyle bir babam olduğu için şükrettim.
Ertesi gün akşam da yeğenimin telefonu ile kaza ve vefat haberini öğrendim...
Hikâyenin esas ibret kısmı bundan sonra:
Malatya Valisi'nin babası olan arkadaşı Ali Kemal Saran -o da emekli müftü- de cenazedeydi.
Akşam evde Kur'an okurken biraz önce evden ayrılan bir memleketlimiz geri döndü. Söyledikleriyle hepimiz donup kaldık. Bu kişi babamın kazasını görüp abime haber veren kişi aynı zamanda... Babamın dava arkadaşı Ali Kemal Saran babamın cenazesinden sonra bir trafik kazasında can vermiş. Karşıdan karşıya geçerken... Tıpkı babam gibi...
Merhum Ali Şükrü Sula Hoca Efendi hayatında daima bir hatırlatıcı idi. Onu hiç tanımamış olan bendeniz bile ne çok hikâyesinden istifade etmişimdir. Ölümü de pekçoğumuzun unuttuğu şeyleri hatırlamamıza vesile oldu.
Efendimizin "Nasıl yaşadıysanız öyle öleceksiniz" hadis-i şerifini bütün manaları ile idrak etmemize vesile oldu ölümü.
Allah rahmetini ziyade etsin.
Fatma K. Barbarosoğlu
Yenişafak
77 yaşında İslam Üniversitesi için koşuşturan Ali Şükrü Sula'nın 1960 yıllardaki bir fotografı:
Merhum Ali Şükrü Hoca'nın arkadaşı ve aynı zamanda onun gibi emekli müftü olan Malatya Valisi'nin babası Ali Kemal Saran da cenazeden sonra aynen dava arkadaşı gibi karşıdan karşıya geçerken otomobil çarpması sonucu vefat etti..
Ali Kemal Saran
Ne enteresan. Ben Muharrem-i Şerif'in Hilal'ine Sultanahmet'ten bakarken; zihnimdeki "O gece" şiirinin ateşiyle bakarken; ikisi de arkadaşım olan Ayşe-Havva Sula'nın kıymetli pederlerinin ölüm haberini alacak gibi bakıyormuşum.
Ali Şükrü Sula merhum Çaykara doğumlu emekli müftü idi. Hiç karşılaşmadık. Fakat hikâyelerine aşina idim. En son "Bir şu bilgisayarın dilini çözemedik. Öbür dünyada Allah bize sorarsa ne diyeceğiz" dediğini nakletmişlerdi.
Ali Şükrü Sula hoca kimdir dense koro halinde şu cevap verilir derhal: "Kur'an kurslarının, İmam Hatiplerin, camilerin banisi; hocaların hamisi, çocukların dedesi."
Hangi çocukların? Bütün çocukların.
Hayatını cami yaptırmaya adamış merhum Ali Şükrü Sula'nın kızı Dr. Havva Sula'dan babasını anlatacak hikâyeler istedim. Onun cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Cenazeler hayata ve ölüme dair ne büyük bir ibret alma vesilesiymiş, bunu ilk kez tattım. Babamın vefatı ile.
Sıradan bir ölüm değildi, Rabbin muradını anlamakta zorlanıyor bazen insan.
Hikâye çok ibretli:
Arkadaşım S. 6 Aralık Pazartesi günü karşılaştığımızda selam bile vermeden "Şükrü Amca nasıl? Onu rüyamda gördüm" diye biraz endişeli bir sesle sordu. "Hamdolsun" dedim, "koşturup duruyor". S. rüyayı anlattı bir solukta, katıldığımız bir açılış programının o kalabalığının içinde. "Tayyip Bey'le (Erdoğan) Ahmet Bey (Davutoğlu) hac dönüşü, üzerlerinde ihramlarıyla babanın evine Şükrü Amca'yı ziyarete geliyorlar, biz de senle onlara ne ikram edebiliriz diye telaşla koşturuyoruz..."
Hemen bu rüyayı babama anlatmalıydım, rüyadaki iki kişiyi de çok severdi çünkü. Ertesi sabah evi aradım. Babam çıkmış. Anneme rüyayı anlattım. "Bir üniversite kuruyorlarmış, onun için koşturuyor. Bir de Malatya Valisi'nin babası geldi akşam, birlikte Sultan Murat Camisi'ni büyüteceklermiş, onunla uğraşıyor" diyerek yordu annem rüyayı.
Babamı aradım cepten. Bankadan çıkıyormuş, ayaküstü ona da anlattım rüyayı. Çok sevindi, "Üniversite için birisi arsa bağışladı, işler biraz sıkıntılıydı, demek ki bundan sonra yoluna girecek" diye o da hayra yordu. Anlattı bana İslam Üniversitesi'ni, neler yapacaklarını. Güzel bir konuşmaydı, son konuşmamızmış. Bizi dinleyen iş arkadaşım "İnsanın böyle babasının olması ne güzel, 77 yaşında üniversite kurmaya çalışıyor" dediğinde böyle bir babam olduğu için şükrettim.
Ertesi gün akşam da yeğenimin telefonu ile kaza ve vefat haberini öğrendim...
Hikâyenin esas ibret kısmı bundan sonra:
Malatya Valisi'nin babası olan arkadaşı Ali Kemal Saran -o da emekli müftü- de cenazedeydi.
Akşam evde Kur'an okurken biraz önce evden ayrılan bir memleketlimiz geri döndü. Söyledikleriyle hepimiz donup kaldık. Bu kişi babamın kazasını görüp abime haber veren kişi aynı zamanda... Babamın dava arkadaşı Ali Kemal Saran babamın cenazesinden sonra bir trafik kazasında can vermiş. Karşıdan karşıya geçerken... Tıpkı babam gibi...
Merhum Ali Şükrü Sula Hoca Efendi hayatında daima bir hatırlatıcı idi. Onu hiç tanımamış olan bendeniz bile ne çok hikâyesinden istifade etmişimdir. Ölümü de pekçoğumuzun unuttuğu şeyleri hatırlamamıza vesile oldu.
Efendimizin "Nasıl yaşadıysanız öyle öleceksiniz" hadis-i şerifini bütün manaları ile idrak etmemize vesile oldu ölümü.
Allah rahmetini ziyade etsin.
Fatma K. Barbarosoğlu
Yenişafak
77 yaşında İslam Üniversitesi için koşuşturan Ali Şükrü Sula'nın 1960 yıllardaki bir fotografı:

Merhum Ali Şükrü Hoca'nın arkadaşı ve aynı zamanda onun gibi emekli müftü olan Malatya Valisi'nin babası Ali Kemal Saran da cenazeden sonra aynen dava arkadaşı gibi karşıdan karşıya geçerken otomobil çarpması sonucu vefat etti..

Ali Kemal Saran