İslam Mezhepleri tarihi

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Açık öğretim ilahiyat ön lisans derslerinden biri olan mezhepler tarihinden düşülmüş bazı notları paylaşacağım inşaAllah.Konunun buraya açılmasını daha uygun buldum.
---------------------------------------------
Mezhep: Türkçe’de “bir dinin görüş, yorum ve anlayış sebebiyle ortaya çıkan kollarından her birini” tanımlamak için kullanılır.Arapça kökenli bu kelimenin dilimizdeki anlam alanı,Hanefilik,Şafiilik gibi fıkhi/hukuki ve Sunnilik, Şiilik gibi itikadi/siyasi dini oluşumları hep birlikte kapsamaktadır.
Dilbilimci İbn Manzur, lügatinde mezhep kelimesine ”takip edilen itikat” anlamını vermektedir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İnsanların dini oluşumlara girişleri, psikolojilerin etkili olduğu sosyal bir faaliyettir.Bireysel karakter farklılıkları ve insan tabiatındaki psikolojik eğilimler, kişileri tepkisel, akılcı, gelenekçi, sezgici, radikal yahut uzlaşmacı tiplerdeki gruplardan birisine girmeye sevkeder(Kutlu, 2008;sarıkaya,2009)
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Sonradan Ehl-i Sünnet adını alan merkezi zümre temsilcileri olan alimler, ilk iki asırda, diğer mezhepleri eleştirmek adına çevrelerindeki rakip akımların müellifleri kadar kaleme sarılmada istekli olmadıklarını görüyoruz.Bu isteksizlikte, dini düşüncenin merkezinde bulunmalarının ve çoğunluğu oluşturmalarının sağladığı özgüven mutlaka rol oynamaktadır.

Ayrıca bu zümrenin belkemiğini oluşturan Ehl-i Hadis taraftarı ve Rey(aklilik) karşıtı Ehl-i Hadis geleneğinin, sapkın saydığı görüşlere ve bu görüşün mensuplarına karşı uyguladığı teberra(uzaklaşma) prensibine dayalı “boykot” onları muhatap almama gibi bir tutum ortaya çıkarmıştır.Onlarla oturmama, sözlerini dinlememe, münakaşa etmeme, kitaplarını okumama şeklinde gelişen söz konusu tavır,Sunni geleneğin bu ilk temsilcilerinin, karşılarındakileri muhatap alır tarzda özel eserler yazmayışlarının kayda değer bir sebebi olabilir…

Rey taraftarları Mu’tezile ile sistemleşen Kelam geleneğine bağlı alimler ise, İnançları yönünden zararlı gördükleri İslam kökenli ya da gayri islami akımların fikir ve pratiklerini doğrudan muhatap alıyorlar, onlarla mücadele etmeyi emr-i bi’l-ma’ruf prensibi uyarınca zorunlu görev kabul ediyorlardı.Diyalektik argümantasyon, yani cedel, bu mücadele için en elverişli yöntemdi.Bu nedenle farklı din, mezhep, fırka ve felsefi ekolleri tanımak, onların düşüncelerini tanıtarak ikazda bulunmak, bunları nakil ve akıl zemininde çürütmek amacıyla en fazla eser üretenler Mu’tezile alimleri olmuştur. Cafer b. Harb, Verrak , Cahız, Zurkan, Hayyat ve Belhi bunlar arasında öne çıkan isimlerdir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İmam Eş’ari, makalat yazarlarının tarafgirliklerinden yakınır.Ona göre bu yazarlar, muhaliflerinin görüşlerini hatalı aktarmakta ya da bu görüşleri kapsamlı bir şekilde vermeyerek okuyucularını yanıltmaktadır.Bizzat muhalifleri hakkında yalan hikayeler uydurarak onları kötü göstermek isteyenlere bile rastlanmaktadır.Eş’ari bu tip yazarların iyi niyetli ve işinde uzman alimler olmadığına hükmetmektedir(Eş’ari,1995,1,s.33).Eş’ari kitabımda, eleştirdiği bu yanlışlara düşmemeye özen göstermiştir.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
İslam Dini hakkında ilmihal düzeyinde bilgi , görgü sahibi olmayan kişilerin 'İslam Mezhebleri'' gibi oldukça girift, alt yapı gerektiren, nazik bir konuda kalem oynatmaları, büyüklerimiz tarafından tavsiye edilmez.
Yapılacak ilk iş Ehli Sünnet inancımızı tashih etmek, bunu için güzel bir kitab okumak, anlamaya çalışmak, sonra Nimeti İslam gibi bir ilmihal kitabını, ehlinden sorarak okumak, sonra fıkıh bilgisini geliştirmek, daha sonra Ebu Zehra gibi zevatın yazdığı islamda mezhebler kitabı okunabilir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İslam Dini hakkında ilmihal düzeyinde bilgi , görgü sahibi olmayan kişilerin 'İslam Mezhebleri'' gibi oldukça girift, alt yapı gerektiren, nazik bir konuda kalem oynatmaları, büyüklerimiz tarafından tavsiye edilmez.
Yapılacak ilk iş Ehli Sünnet inancımızı tashih etmek, bunu için güzel bir kitab okumak, anlamaya çalışmak, sonra Nimeti İslam gibi bir ilmihal kitabını, ehlinden sorarak okumak, sonra fıkıh bilgisini geliştirmek, daha sonra Ebu Zehra gibi zevatın yazdığı islamda mezhebler kitabı okunabilir.
Samimi tavsiyeniz için teşekkür ederim fakat bu konu devam edecek.Tabii ki konu geniş bir konu olup sadece benim göstermek istediğim noktalar yer alacağından bu konuları inceleyenlerin (internette yuhut forumda) kaynaklara müracad etmesi en sağlıklısı.
vesselam...
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İslam Mezhepleri tarihi edebiyatının en tanınmış eserleri olan el-Fark beyne’l-Fırak’ın yazarı Abdülkahir Bağdadi(v.429/1037) ile el-Milel ve’n-Nihal’in yazarı Şehristani(v.548/1153), “kurtuluşa eren fırka” olarak kaydettikleri Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in itikadını, mahiyetini ve özelliklerini kitaplarında açıklamışlardır.Bunlar gibi dördüncü hicri asırdan sonraya ait klasik Sunni kaynaklar, çoğunluğu oluşturan ve merkezde bulunan, ancak sınırları henüz netleşmeyen Ehl-i Sünnet’i belli bir tanıma kavuşturmuşlar, bu yolla örneğin daha önce Ehl-i Hadis geleneğinden bir çok sunni alim tarafından dışlanmış olan ehl-i Rey Sunniliği, yani Hanefiliği Ehl-i Sünnet kapsamı içinde alarak güçlü ve kalıcı bir Sunni bütünleşmenin önü açılmıştır.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına gelindiğinde Mezhepler tarihi disiplininin gelişimi, Darü’l-Fünun İlahiyat fakültesi’nin ders programlarından ve fakülte dergisindeki akademik yayınlardan izlenebilir.Fakültedeki ilgili dersler Yusuf Ziya (yörükan) Bey ile Şerafettin (Yaltkaya) Bey tarafından verilmekteydi.Fakülte 1933’te öğrenci yokluğundan İslam tetkikleri Enstitüsü’ne dönüştürüldü.Enstitünün kapandığı 1936 yılına kadar bu kurumda Türk dinleri ve mezhepleri tarihi dersini Yörükan okuttu(Aydınlı,2008;kutlu,2008)

İslam mezhepleri ve akımları, klasik oryantalizmin ilgi duyduğu araştırma alanlarının baş sırasında yer almıştır.Müslümanlar arasındaki kökleri eskiye uzanan dini ve siyasi ayrılıklar hakkında bilgi toplanması, salt bilimsel gayeler yanında, İslam dünyası üzerindeki siyasi hedeflerine ulaşmada batıcı sömürgeci güçlere çeşitli avantajlar sağlayacaktı.19.yüzyıldan itibaren oryantalistler, mezhep ve fırkalara dair yazılmış birçok önemli kaynağın hem neşirlerini yaptılar hemde bu eserleri batı dillerinden birine kısmen veya tamamen çevirdiler.Şehristani’nin el-Milel’i 1850’de Almanca’ya çevrildi.İbn Hazm'ın el-Fasl’ındaki şii gruplarla ilgili bölüm 1907’de İngilizce’ye aktarıldı.Eş’ari’nin Makalat’ının ilk tahkikli neşri 1924 yılında yine bir oryantalist tarafından yapıldı.

1979’da İran’da gerçekleşen devrim, şia üzerindeki araştırmaları hızlandırdı.Yeni İran yönetiminin teşvik ve desteği ile İmamiye Şia’sının temel eserlerinin modern baskıları yapıldı.Bu gelişmelerle birlikte Şia araştırmalarında bilimsel yayın patlaması yaşandı.ABD’deki 11 eylül saldırısının ardından bu defa Selefilik ve Vehhabilik ilgi odağı oldu.Bu akımlar hakkında batıda akademik düzeyde çok sayıda kitap ve makale yayımlandı.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Yetmiş üç fırka hadisi diye meşhur olan rivayette Hz.Peygamber, geçmişte Yahudi ve Hıristiyanların yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldığını, kendi ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunların birinin cennete, diğerlerinin ise cehenneme gideceğini haber vermektedir.Cennetlik grubu fırka-ı naciye, yani “kurtuluşa eren grup” olarak vasıflayan Hz.Peygamber,bu topluluk için “benim ve ashabımın yolu üzerine olanlardır” demekte, rivayetin başka bir varyantında, bu grubun çoğunluğu ve bütünlüğü(cemaat) temsil ettiğini belirtmektedir.

Yetmiş üç sayısını hakikat olarak anlayan ve mezhep sayılarını bu rakama sabitlemeye çalışan yazarlar yanında, bu sayının kesretten kinaye olduğunu, yani çokluğu bildirdiğini belirten yazarlarda bulunmaktadır.Muhammed el-Makdisi’nin (v.380/900) Ahsenü’t-Tekasim adlı eserinde zikrettiği ve isnad açısından daha sağlam olduğunu söylediği “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.Onlardan yetmiş ikisi cennette, bir taneside cehennemdedir” rivayeti, kucaklayıcı ve tefrikaya yol açan söylemi giderici bir içeriğe sahiptir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İslam tasavvuf düşüncesinde Necmeddin-i Kübra (v.618/1221) tarafından dillendirilen, “Allah’a ulaşan yollar, yaratıkların nefesleri sayışıncadır” söylemi, Orta Asya , Anadolu ve Balkanlar’ı kuşatan coğrafyanın dini anlayışının şekillenmesinde büyük tesir bırakmıştır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin (v.672/1273) “Biz pergel gibiyiz.Bir ayağımız şeriatta sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır” sözü aynı anlayışı ifade etmektedir.Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre gibi şahsiyetler de dini yaşantılarında, irşat tebliğ faaliyetlerinde Yetmiş iki millet kavramını öncelemişler, bu kavram dışlamacı yönü ile değil kuşatıcı özelliğiyle kullanmaya özen göstermişlerdir(Aydınlı,2008,s.157-159)
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Mezhepler dinin anlaşılma biçimleridir.Dolayısıyla özünde insani bir olaydır. İnsanın psiko-sosyal eğilimlerinden kaynaklanan hususların yanı sıra sosyo-politik gelişmeler mezheplerin ortaya çıkışına zemin hazırlayan faktörlerdir.Her bir insan yapısal olarak bir diğerinden farklıdır. Bu durum onun dünya görüşünün şekillenmesinde, hayata ve olaylara bakış açısının biçimlenmesinde son derece etkilidir. Mezhepler dinin anlaşılma biçimi olarak tanımlandığına göre, bu anlama işinin özünde insan yatmaktadır. Bu da insanın psiko-sosyal niteliklerine göre değişiklik arz etmektedir. İnsanın bireysel ve toplumsal olarak yaşadığı değişim ve dönüşümler, dini anlama ve anlamlandırma sürecini etkilemektedir.Bu durum, faklı din algılarının zamanla kurumsallaşmasına ve sistematik hale gelip mezhepleri oluşturmasına yol açmaktadır.
 
Üst