İş Dünyasında Bir Günüm!

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Her gün sabah ve akşam serviste yaklaşık bir saat yolculuk yapıyorum. Konuşmadan duramayan mesai arkadaşlarım, sağ olsun tipik bir Türkiye görüntüsü çiziyor. Araba hareket eder etmez atışmalar başlıyor.

“ Ya bugün televizyonda hangi dizi var”
“ Ya ben şu diziyi seyrediyorum. Mutlaka seyredin. Hele bir adam var ki...”
“ Ev, araba alacağım. Yeni lüks bir şey var mı?
“ Param yok ama bankadan kredi alacağım. Alırım kolayca böylece…”
“ Bugün size sabah çayına geleceğiz… Kuru kuru çay olmaz ama… Ha ha haaa…”
“ Bir torpilim olsa da Başkan olsam.”
“ Hangi kuruluş daha çok para veriyor?”
“ Bir emekli olsam da yan gelip yatsam.”

Mecburen seyrediyorum veya işitiyorum bu görüntüyü. Arabada kitap okuyan sadece ben varım. Kimse, hazır elde edebileceği şeyden başkasıyla ilgilenmiyor. Hep almakla, istemekle, hasetle bir arada gidiyoruz. Kimsenin aklında ölüm yok! Sanki sonsuz bir hayatın içindeyiz. Kime sorsanız dinini, hepside övünerek İslam diyecek. Ama bu bir saat içinde, hatta hayatlarımız içinde ne kadar İslam ile olmaktayız ki… Kendimize ne kadar vakit ayırabiliyoruz ki… Yaşadığımız her şey başkasının hayatında gizli. Zaman boşu boşuna akıp gidiyor ve işin kötüsü de biz bununda farkında değiliz.

İşe geliyoruz. Ekip denilen, kendini beğenmiş ve içinde her türlü enaniyet duygusunun olduğu bir çalışma ortamı içinde sekiz saat yaşıyoruz. Ekip diyor ki,

“ O Hangi okul mezunu ki… Bizimle kıyas yapıyor!”
“ Yurt dışlarına biz layığız.”
“ Her işi biz herkesten daha iyi biliriz.”
“ Herkesten çok maaş almalıyız.”
“ Her çalışanı eleştirmek bizim hakkımız”
“ Lavaboya gittiğine bile karışmalıyız. Hem niye böyle sıkça gidiyor ki?”
“ Yıllık iznini nasıl engelleyebilirim ki?”
“Kurum yemeklerinde ayrıcalıklı olmak hakkımız.”

Beş vakitte secdeye alnı değse bile, bu enaniyet duygusu ile Allah duygusu ile bir nevi tanrı kimliğinde insanların kaderi ile oynuyorlar. Şirk içinde yaşıyorlar. Kim yanlarına gitse, onlara övgü yetiremiyorlar, çünkü bunu seviyorlar. İslam’da insanın yüzüne karşı övmek yerilmiştir. Çıkar amaçlı, yaltaklanmak amaçlı ne çok yapıldığını görüyorum. İnsandaki enaniyet duygusunu tetikliyor bu. Kişide azda olsa var olan böyle şeyler, “ Ben Neymişim de haberim yokmuş” Dedirtiyor. Bir süre sonrada yoldan çıkıyor. Hangi dönemde, görüşte olursa olsun bu senaryo hep aynı, insanlar değişiyor sadece. Benim üzüldüğüm nokta, nasıl olurda alnı secdeye varan bu insanların, müslüman olduğunu iddia eden ekipler tarafından kardeşliğe yakışmayan bu gibi düşünceler içinde oluyorlar. Müslüman Müslüman’ın kardeşi değil midir? Dünyalık için insan öbür dünyasını nasıl böyle ucuzca harcıyor, anlamak mümkün değil. İnsan kimi severse, kimlerle beraber olursa bu dünyada, öbür dünyada da onlarla beraber yeniden hayata döndürülecekmiş. Siz kimi seviyorsunuz, dizideki sanatçıyı mı? Aldığınız lüks arabayı ya da villayı mı? Sizi terk edecek dünya makamını mı? Cebinizde kulluk ettiğiniz para mı? …

Lütfen hayatımızı yeniden gözden geçirelim. Sonsuz bir yolculuğa hazırlanırken ne tür hazırlıklarımız var. Dünya seyahatinde bile en kısa yolculuklarımızda bavullar dolusu eşyayı yanımızda taşırken, hiçbir şeyi unutmazken, ölümden sonrası yolculukta ne alıyoruz yanımıza. Saniyelerde dünya ile uğraştığımız her emanet bizi terk edecek. Hatta onun ağırlığı bize ne yükler tattıracak, yansıyan görüntülerinde. Şimdi öldüğünüzü düşünün ve Allah’ın huzurundasınız… Mevla söylese, “ Kulum yanında ne getirdin benim için?” demiş olduğunu düşün, ne cevabımız olacaktı… Ne vereceksin Allah’^? Şimdi bir tefekkür zamanı… Kısa bir zaman ayırın kendinize, aciz bende… Lütfen!


Saffet Kuramaz
 
Üst