Darul_Beka
Profesör
- Katılım
- 17 Kas 2013
- Mesajlar
- 2,214
- Tepkime puanı
- 174
- Puanları
- 63
İRTİD
İRTİDAT VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Dinin, “ hayat tarzı” olduğunu düşünürsek günümüzde bir çok din vardır. İnsan ve toplum hayatını anlamlandırma ve hayata egemen olma iddiasındaki ideolojilerin hepsi birer dindir. Kapitalizm, sosyalizm, sekülerizm, pozitivizm, masonluk, nasyonel sosyalizm, hatta popüler kültürün oluşturduğu yaşam biçimleri de birer dindir. Müslümanlıktan muharref bir dine intikali irtidat olarak görüp ideolojik yaklaşım ve hayat tarzını seçmeyi bir din değişimi olarak görmemek çok yanlış bir yaklaşımdır. Kuran-ı Kerim ve sünnetten böyle bir yaklaşıma dayanak bulmak imkansızdır.
Dünya ticaret merkezi ekseninde oluşan “dünya düzeni”, Yahudi, Hıristiyan ve Grek kültürünü yedeğine alarak sermaye çıkarlı bir din /hayat tarzı oluşturmuştur. Bu dinin merkezine ise kendileri gibi düşünen “Hüman(insan)” oturtulmuştur. Böyle bir dini kabul eden kimseler sermayeye ve onun varlığını borçlu olduğu tüketime boyun eğmeye icbar edilmişlerdir. Sermayeye kul olmakla medeni ve uygar olmak eşitlenmiştir. Böyle bir dinin elçileri çok uluslu şirketlerin temsilcileridir. İslam dininin dışında hiçbir ideoloji ve sözde din bu tür bir hayat tarzıyla hesaplaşamaz. Müslümanlardaki hesaplaşma ruhunu kırabilmek için İslam’ la ilgili Kitapsız ve Sünnetsiz yorumlar yapılmakta veya yaptırılmaktadır. Ona güç veren cihat ve iktidar ruhu zedelenmek için her türlü faaliyet hem gayri müslimler hem de işbirlikçi müslümanlar tarafından eksiksiz ifa edilmektedir. Müslümanlar bu vahim durumu fark etmez ve “nöbet yerinde değil uyumak şekerleme bile yapacak” olurlarsa bir günde yüz binlerce Müslüman ve çocuğu kafir olabilir. Böyle bir durumda Abdullah b. Amr’ ın şu sözünü iyi düşünmek gerekir: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki mescitleri tamamen dolduracaklar fakat içlerinde hiç Müslüman olmayacaktır.” Bu günler imanı korumanın “avuçta kor ateş tutmak gibi” zor olduğu günlerdir. Küfrün her türlüsüne ve ideolojik yapılanmalara karşı durarak İslam dışı bir dünya düzenine set olup vahiy merkezli bir hayatı tercih eden ve bu hayatın varlık alanı için mücadele edenler avuçlarında kor ateşi tutabilenlerdir…
İslam; Kuran-ı Kerim ve sünnetle bildirilen emir ve yasakların tamamıdır. Bu nedenle Müslüman olabilmek için Kuran’ ın ve sünnetin muhteviyatına iman edip gereğince amel etmek gerekir. Yüce Allah bu durumu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin…”[1] ve “ey iman edenler! (Hayatınızın her anında ve tüm davranışlarınızda ilahi hükümler arasında bir ayrım yapmadan ve hiçbirini dışta bırakmadan) her şeyinizle İslam’ a giriniz…”[2] diyerek bizleri imanda bütünlüğe çağırmıştır. Bu ve benzeri birçok ayeti kerime İslam’ ın bir bütün olduğunu; İslam’ ın hükümlerinin bir tecezzi kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Tersi bir durum vaki olursa; din parçalanırsa, irtidat dediğimiz “dinden dönme” ortaya çıkar.
Aslolan İslam olduğundan dolayı irtidat sadece İslam’ dan dönme ile ilgili bir durumdur. Çünkü “Allah katında tek (hak) din İslam’ dır.”[3] Ve “İslam’ ın dışındaki hiçbir din Allah katında geçerli değildir; sahibinden kabul edilmeyecektir.”[4] Bu durumda Allah’ ın makbul saydığı tek din İslam’ dır. İslam’ dan başka hiçbir din, Allah yanında hiçbir değer ifade etmez.[5] Hatta bazı müfessirler “Allah katında tek din İslam’ dır” ayetinin İslam’ ı terk eden Yahudiler ve Hıristiyanlar hakkında indiğini söylemişlerdir.[6] Nitekim, Hıristiyanlıkla ilgili bir soruya Hz. Peygamber: “Ne kendilerinde , ne de dinlerinde bir hayır yoktur.”[7]buyurmak suretiyle onların Hak’ tan uzak olduklarına dikkat çekmiştir. Hz. Ali’ ye de (Ö:40/660) Yahudi veya Hıristiyan iken zındıklaşan biri hakkında soru sorduklarında:”Bırakın onu, sapık bir dinden bir başka sapıklığa girmiştir.”[8]diyerek İslam’ ın dışındaki dinler için bir irtidatın olmadığına işaret etmiştir. Çünkü onların hiçbirisi hak din değildir. Bu açıklamaları yapmamızdaki sebep, halkı Müslüman ülkelerdeki misyonerlerin veya misyonerlere hizmet eden kurum ve kuruluşların üç semavi din (!) gibi bir yanlışı ve sapkınlığı öne çıkararak İslam dini ile tahrif olmuş dinleri aynı değerde kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu girişten sonra irtidatı şöyle tanımlayabiliriz: İslam dininin iki şehadetini; Allah’ın varlık ve birliğini, Hz. Peygamber’ in risaletini tasdik ve ikrardan; İslam’ ın hükümlerine daimi olarak bağlanmayı kabulden sonra söz veya davranışlarla İslam’ ı reddetmektir.[9] Hz. Peygamber’ in beyanına göre ise:”İmandan sonra küfürdür.”[10] Sözlükte, bir şeyden bir başka şeye dönmek anlamına gelen irtidat, terimsel anlamda ise; kişinin İslam dininden küfre dönmesidir. Bu dönüş ister niyetli olsun ister olmasın fark etmez.[11] Yukarıda da beyan edildiği gibi İslam bir bütündür. Onun hükümlerinden (farzlarından) birini bile inkar edenin irtidat ettiğine hükmolunur.[12] Kim ki şeriat(İslam)ın apaçık hükümlerinden birini reddederse “La ilahe illallah” kelime-i tevhidini iptal etmiş olur.[13] Allah’a, peygamberlerine, meleklerine, küfreden bir kişi kesinlikle İslam dininden çıkmış sayılır.[14] Abdullah b. Mesud da (Ö:34/654) “Kuran Allah’ ın kelamıdır. Kim, ondan bir şeyi inkar ederse Allah’ ı inkar etmiş olur.”[15]diyerek irtidata açıklık getirmiştir. “Kim, Kuran’ ın bir harfini bile inkar ederse, tamamını inkar etmiş sayılır.”sözü de Abdullah b. Mesud’ a aittir.(Musannef,Abdurrezzak, c. VII, s.422)
İnsanın, marifeti ne kadar çok olursa küfre karşı da o denli duyarlı olur. Peygamber Efendimiz marifetle huşu ve takva arasındaki orantıya şu hadisiyle dikkat çekmiştir: “Allah’ ın koymuş olduğu hududu (dini emir ve yasakları; helal- haram sınırını) en iyi bileniniz benim, en takva olanınız da benim.”[16] Bu bilgi ve marifet yoğunluğu Resulullah’ı, namazların arkasından şöyle dua etmeye sevk etmiştir: “Ey Allah’ ım! Kafirlikten, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[17] Allah’ a sığınılması gereken kafirlik veya İslam’ dan sonra küfre dönüş dediğimiz irtidat durumu, kelime-i tevhidi bozan bir haldir. Tevhidi ifsad eden bu durumları ne kadar iyi bilirsek imanımızı da o denli korumuş oluruz. Şehadeti/ kelime-i tevhidi bozan şeyler şunlardır:
1-Allah’a ibadette başka varlıkları O’ na şirk koşmak.
2-Allah ile kendi arasına putları aracı koymak ve onlardan yardım talebinde bulunmak. Putların şefaatini ummak.
3-Müşriklerin kafir olmadıklarına inanmak veya onların küfürlerinden şüphe etmek; gidişatlarını doğru ve hak kabul etmek.
4-Peygamber’ in getirdiği hayat tarzından başka bir hayat tarzını daha sahih kabul edip başkalarının verdiği hükümleri Resulullah’ ın hükümlerinden bile güzel görmek. Tağutların hükmünü Allah’ ın hükmüne tercih etmek.
5-Peygamberin getirmiş olduğu dini emirleri yaşasa bile onun getirmiş olduğu dini hükümlerden her hangi birine kin duymak.
6-Hz. Peygamber’ in insanlığa tebliğ ettiği din ile veya bu dinin belirlediği sevap ve ikap ile alay etmek.
7-Müslümanların aleyhine olarak kafirlere yardım etmek.
8-Bazı insanların, Hz. Peygamberin getirmiş olduğu dinden çıkmalarında veya bu dine tabi olmamalarında bir sakınca olmadığına inanmak.
9-Sihir yamanın veya yaptırmanın meşru olduğunu kabul etmek.
10-Bile bile Allah’ ın dininden yüz çevirmek, öğrenmemek ve amel etmemek.[18]
Yukarıda sayılan on hususun her birisi ile ilgili ayetler olmasına rağmen bu ayetleri konuyu daha da uzatmamak için çalışmamıza almadık. Fakat şunu unutmamak gerekir ki irtidat, dinde aşırılıktır. Bu aşırılık ya dinin özüne bir şeyler katmakla veya içerisinden bir şeyler çıkarmakla olur. Kısacası dini tahrif etmektir.[19] Böyle bir aşırılığa müptela olarak tevhidi çizgiden ayrılıp Yahudileşen ve Hıristiyanlaşan insanlar gibi olmamak için, Hz. Muhammed (s.), ümmetini şu önemli buyruğu ile uyarmıştır: “Ey İnsanlar! Sizi, dinde aşırı gitmekten sakındırırım. Sizden önceki ümmetler, dinlerindeki aşırılıkları nedeniyle helak oldular.”[20] Hatta Hz. Peygamber, Müslümanları etkiler endişesi ile kafirlerle aynı yerde mesken tutmayı yasaklamıştır.[21] “İslam’ ın halkalarının teker teker koptuğu bir zamanda”[22] insanlar karanlık geceler gibi fitnelerle karşı karşıyadır. Bu fitne günlerini Resulullah (s.) şöyle tasvir etmiştir: “Kişinin bedeninin öldüğü gibi kalbi de ölecektir. Mümin olarak sabahlayıp akşama kafir olarak ulaşacaktır. Mümin olarak akşamlayıp sabaha kafir çıkacaktır. O günde insanlar dinlerini ve şahsiyetlerini az bir dünyalık karşılığında satacaklardır.”[23] Toplu irtidat da diyebileceğimiz bu durumu Hz. Peygamber, Nasr Suresi nazil olduğunda sureyi okuduktan sonra şu açıklamayı yaparak izah etmiştir: “İnsanlar bölük bölük İslam’a girdiği gibi, öyle bir zaman gelecek ki bölük bölük de dinden çıkacaklardır.”[24]
Kitlesel bir irtidata karşı tüm müminlerin teyakkuz halinde olmaları gerekir. Çünkü irtidatı doğuran bir çok neden vardır ama şunlar çok önemlidir. 1- Yahudi ve Hıristiyanların hayat tarzlarını üstün saymak suretiyle onlara benzemek; Ehl-i Kitabı ve diğer kafirleri veli edinerek[25] onlara itaat etmek: Hz. Peygamber; “Yahudi ve Hıristiyanların yollarını adım adım, karış karış takip AT VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Dinin, “ hayat tarzı” olduğunu düşünürsek günümüzde bir çok din vardır. İnsan ve toplum hayatını anlamlandırma ve hayata egemen olma iddiasındaki ideolojilerin hepsi birer dindir. Kapitalizm, sosyalizm, sekülerizm, pozitivizm, masonluk, nasyonel sosyalizm, hatta popüler kültürün oluşturduğu yaşam biçimleri de birer dindir. Müslümanlıktan muharref bir dine intikali irtidat olarak görüp ideolojik yaklaşım ve hayat tarzını seçmeyi bir din değişimi olarak görmemek çok yanlış bir yaklaşımdır. Kuran-ı Kerim ve sünnetten böyle bir yaklaşıma dayanak bulmak imkansızdır.
Dünya ticaret merkezi ekseninde oluşan “dünya düzeni”, Yahudi, Hıristiyan ve Grek kültürünü yedeğine alarak sermaye çıkarlı bir din /hayat tarzı oluşturmuştur. Bu dinin merkezine ise kendileri gibi düşünen “Hüman(insan)” oturtulmuştur. Böyle bir dini kabul eden kimseler sermayeye ve onun varlığını borçlu olduğu tüketime boyun eğmeye icbar edilmişlerdir. Sermayeye kul olmakla medeni ve uygar olmak eşitlenmiştir. Böyle bir dinin elçileri çok uluslu şirketlerin temsilcileridir. İslam dininin dışında hiçbir ideoloji ve sözde din bu tür bir hayat tarzıyla hesaplaşamaz. Müslümanlardaki hesaplaşma ruhunu kırabilmek için İslam’ la ilgili Kitapsız ve Sünnetsiz yorumlar yapılmakta veya yaptırılmaktadır. Ona güç veren cihat ve iktidar ruhu zedelenmek için her türlü faaliyet hem gayri müslimler hem de işbirlikçi müslümanlar tarafından eksiksiz ifa edilmektedir. Müslümanlar bu vahim durumu fark etmez ve “nöbet yerinde değil uyumak şekerleme bile yapacak” olurlarsa bir günde yüz binlerce Müslüman ve çocuğu kafir olabilir. Böyle bir durumda Abdullah b. Amr’ ın şu sözünü iyi düşünmek gerekir: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki mescitleri tamamen dolduracaklar fakat içlerinde hiç Müslüman olmayacaktır.” Bu günler imanı korumanın “avuçta kor ateş tutmak gibi” zor olduğu günlerdir. Küfrün her türlüsüne ve ideolojik yapılanmalara karşı durarak İslam dışı bir dünya düzenine set olup vahiy merkezli bir hayatı tercih eden ve bu hayatın varlık alanı için mücadele edenler avuçlarında kor ateşi tutabilenlerdir… İslam; Kuran-ı Kerim ve sünnetle bildirilen emir ve yasakların tamamıdır. Bu nedenle Müslüman olabilmek için Kuran’ ın ve sünnetin muhteviyatına iman edip gereğince amel etmek gerekir. Yüce Allah bu durumu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin…”[1] ve “ey iman edenler! (Hayatınızın her anında ve tüm davranışlarınızda ilahi hükümler arasında bir ayrım yapmadan ve hiçbirini dışta bırakmadan) her şeyinizle İslam’ a giriniz…”[2] diyerek bizleri imanda bütünlüğe çağırmıştır. Bu ve benzeri birçok ayeti kerime İslam’ ın bir bütün olduğunu; İslam’ ın hükümlerinin bir tecezzi kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Tersi bir durum vaki olursa; din parçalanırsa, irtidat dediğimiz “dinden dönme” ortaya çıkar.
Aslolan İslam olduğundan dolayı irtidat sadece İslam’ dan dönme ile ilgili bir durumdur. Çünkü “Allah katında tek (hak) din İslam’ dır.”[3] Ve “İslam’ ın dışındaki hiçbir din Allah katında geçerli değildir; sahibinden kabul edilmeyecektir.”[4] Bu durumda Allah’ ın makbul saydığı tek din İslam’ dır. İslam’ dan başka hiçbir din, Allah yanında hiçbir değer ifade etmez.[5] Hatta bazı müfessirler “Allah katında tek din İslam’ dır” ayetinin İslam’ ı terk eden Yahudiler ve Hıristiyanlar hakkında indiğini söylemişlerdir.[6] Nitekim, Hıristiyanlıkla ilgili bir soruya Hz. Peygamber: “Ne kendilerinde , ne de dinlerinde bir hayır yoktur.”[7]buyurmak suretiyle onların Hak’ tan uzak olduklarına dikkat çekmiştir. Hz. Ali’ ye de (Ö:40/660) Yahudi veya Hıristiyan iken zındıklaşan biri hakkında soru sorduklarında:”Bırakın onu, sapık bir dinden bir başka sapıklığa girmiştir.”[8]diyerek İslam’ ın dışındaki dinler için bir irtidatın olmadığına işaret etmiştir. Çünkü onların hiçbirisi hak din değildir. Bu açıklamaları yapmamızdaki sebep, halkı Müslüman ülkelerdeki misyonerlerin veya misyonerlere hizmet eden kurum ve kuruluşların üç semavi din (!) gibi bir yanlışı ve sapkınlığı öne çıkararak İslam dini ile tahrif olmuş dinleri aynı değerde kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu girişten sonra irtidatı şöyle tanımlayabiliriz: İslam dininin iki şehadetini; Allah’ın varlık ve birliğini, Hz. Peygamber’ in risaletini tasdik ve ikrardan; İslam’ ın hükümlerine daimi olarak bağlanmayı kabulden sonra söz veya davranışlarla İslam’ ı reddetmektir.[9] Hz. Peygamber’ in beyanına göre ise:”İmandan sonra küfürdür.”[10] Sözlükte, bir şeyden bir başka şeye dönmek anlamına gelen irtidat, terimsel anlamda ise; kişinin İslam dininden küfre dönmesidir. Bu dönüş ister niyetli olsun ister olmasın fark etmez.[11] Yukarıda da beyan edildiği gibi İslam bir bütündür. Onun hükümlerinden (farzlarından) birini bile inkar edenin irtidat ettiğine hükmolunur.[12] Kim ki şeriat(İslam)ın apaçık hükümlerinden birini reddederse “La ilahe illallah” kelime-i tevhidini iptal etmiş olur.[13] Allah’a, peygamberlerine, meleklerine, küfreden bir kişi kesinlikle İslam dininden çıkmış sayılır.[14] Abdullah b. Mesud da (Ö:34/654) “Kuran Allah’ ın kelamıdır. Kim, ondan bir şeyi inkar ederse Allah’ ı inkar etmiş olur.”[15]diyerek irtidata açıklık getirmiştir. “Kim, Kuran’ ın bir harfini bile inkar ederse, tamamını inkar etmiş sayılır.”sözü de Abdullah b. Mesud’ a aittir.(Musannef,Abdurrezzak, c. VII, s.422) İnsanın, marifeti ne kadar çok olursa küfre karşı da o denli duyarlı olur. Peygamber Efendimiz marifetle huşu ve takva arasındaki orantıya şu hadisiyle dikkat çekmiştir: “Allah’ ın koymuş olduğu hududu (dini emir ve yasakları; helal- haram sınırını) en iyi bileniniz benim, en takva olanınız da benim.”[16] Bu bilgi ve marifet yoğunluğu Resulullah’ı, namazların arkasından şöyle dua etmeye sevk etmiştir: “Ey Allah’ ım! Kafirlikten, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[17] Allah’ a sığınılması gereken kafirlik veya İslam’ dan sonra küfre dönüş dediğimiz irtidat durumu, kelime-i tevhidi bozan bir haldir. Tevhidi ifsad eden bu durumları ne kadar iyi bilirsek imanımızı da o denli korumuş oluruz. Şehadeti/ kelime-i tevhidi bozan şeyler şunlardır: 1-Allah’a ibadette başka varlıkları O’ na şirk koşmak. 2-Allah ile kendi arasına putları aracı koymak ve onlardan yardım talebinde bulunmak. Putların şefaatini ummak. 3-Müşriklerin kafir olmadıklarına inanmak veya onların küfürlerinden şüphe etmek; gidişatlarını doğru ve hak kabul etmek. 4-Peygamber’ in getirdiği hayat tarzından başka bir hayat tarzını daha sahih kabul edip başkalarının verdiği hükümleri Resulullah’ ın hükümlerinden bile güzel görmek. Tağutların hükmünü Allah’ ın hükmüne tercih etmek. 5-Peygamberin getirmiş olduğu dini emirleri yaşasa bile onun getirmiş olduğu dini hükümlerden her hangi birine kin duymak. 6-Hz. Peygamber’ in insanlığa tebliğ ettiği din ile veya bu dinin belirlediği sevap ve ikap ile alay etmek. 7-Müslümanların aleyhine olarak kafirlere yardım etmek. 8-Bazı insanların, Hz. Peygamberin getirmiş olduğu dinden çıkmalarında veya bu dine tabi olmamalarında bir sakınca olmadığına inanmak. 9-Sihir yamanın veya yaptırmanın meşru olduğunu kabul etmek. 10-Bile bile Allah’ ın dininden yüz çevirmek, öğrenmemek ve amel etmemek.[18] Yukarıda sayılan on hususun her birisi ile ilgili ayetler olmasına rağmen bu ayetleri konuyu daha da uzatmamak için çalışmamıza almadık. Fakat şunu unutmamak gerekir ki irtidat, dinde aşırılıktır. Bu aşırılık ya dinin özüne bir şeyler katmakla veya içerisinden bir şeyler çıkarmakla olur. Kısacası dini tahrif etmektir.[19] Böyle bir aşırılığa müptela olarak tevhidi çizgiden ayrılıp Yahudileşen ve Hıristiyanlaşan insanlar gibi olmamak için, Hz. Muhammed (s.), ümmetini şu önemli buyruğu ile uyarmıştır: “Ey İnsanlar! Sizi, dinde aşırı gitmekten sakındırırım. Sizden önceki ümmetler, dinlerindeki aşırılıkları nedeniyle helak oldular.”[20] Hatta Hz. Peygamber, Müslümanları etkiler endişesi ile kafirlerle aynı yerde mesken tutmayı yasaklamıştır.[21] “İslam’ ın halkalarının teker teker koptuğu bir zamanda”[22] insanlar karanlık geceler gibi fitnelerle karşı karşıyadır. Bu fitne günlerini Resulullah (s.) şöyle tasvir etmiştir: “Kişinin bedeninin öldüğü gibi kalbi de ölecektir. Mümin olarak sabahlayıp akşama kafir olarak ulaşacaktır. Mümin olarak akşamlayıp sabaha kafir çıkacaktır. O günde insanlar dinlerini ve şahsiyetlerini az bir dünyalık karşılığında satacaklardır.”[23] Toplu irtidat da diyebileceğimiz bu durumu Hz. Peygamber, Nasr Suresi nazil olduğunda sureyi okuduktan sonra şu açıklamayı yaparak izah etmiştir: “İnsanlar bölük bölük İslam’a girdiği gibi, öyle bir zaman gelecek ki bölük bölük de dinden çıkacaklardır.”[24] Kitlesel bir irtidata karşı tüm müminlerin teyakkuz halinde olmaları gerekir. Çünkü irtidatı doğuran bir çok neden vardır ama şunlar çok önemlidir. 1- Yahudi ve Hıristiyanların hayat tarzlarını üstün saymak suretiyle onlara benzemek; Ehl-i Kitabı ve diğer kafirleri veli edinerek[25] onlara itaat etmek: Hz. Peygamber; “Yahudi ve Hıristiyanların yollarını adım adım, karış karış takip
İRTİDAT VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Dinin, “ hayat tarzı” olduğunu düşünürsek günümüzde bir çok din vardır. İnsan ve toplum hayatını anlamlandırma ve hayata egemen olma iddiasındaki ideolojilerin hepsi birer dindir. Kapitalizm, sosyalizm, sekülerizm, pozitivizm, masonluk, nasyonel sosyalizm, hatta popüler kültürün oluşturduğu yaşam biçimleri de birer dindir. Müslümanlıktan muharref bir dine intikali irtidat olarak görüp ideolojik yaklaşım ve hayat tarzını seçmeyi bir din değişimi olarak görmemek çok yanlış bir yaklaşımdır. Kuran-ı Kerim ve sünnetten böyle bir yaklaşıma dayanak bulmak imkansızdır.
Dünya ticaret merkezi ekseninde oluşan “dünya düzeni”, Yahudi, Hıristiyan ve Grek kültürünü yedeğine alarak sermaye çıkarlı bir din /hayat tarzı oluşturmuştur. Bu dinin merkezine ise kendileri gibi düşünen “Hüman(insan)” oturtulmuştur. Böyle bir dini kabul eden kimseler sermayeye ve onun varlığını borçlu olduğu tüketime boyun eğmeye icbar edilmişlerdir. Sermayeye kul olmakla medeni ve uygar olmak eşitlenmiştir. Böyle bir dinin elçileri çok uluslu şirketlerin temsilcileridir. İslam dininin dışında hiçbir ideoloji ve sözde din bu tür bir hayat tarzıyla hesaplaşamaz. Müslümanlardaki hesaplaşma ruhunu kırabilmek için İslam’ la ilgili Kitapsız ve Sünnetsiz yorumlar yapılmakta veya yaptırılmaktadır. Ona güç veren cihat ve iktidar ruhu zedelenmek için her türlü faaliyet hem gayri müslimler hem de işbirlikçi müslümanlar tarafından eksiksiz ifa edilmektedir. Müslümanlar bu vahim durumu fark etmez ve “nöbet yerinde değil uyumak şekerleme bile yapacak” olurlarsa bir günde yüz binlerce Müslüman ve çocuğu kafir olabilir. Böyle bir durumda Abdullah b. Amr’ ın şu sözünü iyi düşünmek gerekir: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki mescitleri tamamen dolduracaklar fakat içlerinde hiç Müslüman olmayacaktır.” Bu günler imanı korumanın “avuçta kor ateş tutmak gibi” zor olduğu günlerdir. Küfrün her türlüsüne ve ideolojik yapılanmalara karşı durarak İslam dışı bir dünya düzenine set olup vahiy merkezli bir hayatı tercih eden ve bu hayatın varlık alanı için mücadele edenler avuçlarında kor ateşi tutabilenlerdir…
İslam; Kuran-ı Kerim ve sünnetle bildirilen emir ve yasakların tamamıdır. Bu nedenle Müslüman olabilmek için Kuran’ ın ve sünnetin muhteviyatına iman edip gereğince amel etmek gerekir. Yüce Allah bu durumu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin…”[1] ve “ey iman edenler! (Hayatınızın her anında ve tüm davranışlarınızda ilahi hükümler arasında bir ayrım yapmadan ve hiçbirini dışta bırakmadan) her şeyinizle İslam’ a giriniz…”[2] diyerek bizleri imanda bütünlüğe çağırmıştır. Bu ve benzeri birçok ayeti kerime İslam’ ın bir bütün olduğunu; İslam’ ın hükümlerinin bir tecezzi kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Tersi bir durum vaki olursa; din parçalanırsa, irtidat dediğimiz “dinden dönme” ortaya çıkar.
Aslolan İslam olduğundan dolayı irtidat sadece İslam’ dan dönme ile ilgili bir durumdur. Çünkü “Allah katında tek (hak) din İslam’ dır.”[3] Ve “İslam’ ın dışındaki hiçbir din Allah katında geçerli değildir; sahibinden kabul edilmeyecektir.”[4] Bu durumda Allah’ ın makbul saydığı tek din İslam’ dır. İslam’ dan başka hiçbir din, Allah yanında hiçbir değer ifade etmez.[5] Hatta bazı müfessirler “Allah katında tek din İslam’ dır” ayetinin İslam’ ı terk eden Yahudiler ve Hıristiyanlar hakkında indiğini söylemişlerdir.[6] Nitekim, Hıristiyanlıkla ilgili bir soruya Hz. Peygamber: “Ne kendilerinde , ne de dinlerinde bir hayır yoktur.”[7]buyurmak suretiyle onların Hak’ tan uzak olduklarına dikkat çekmiştir. Hz. Ali’ ye de (Ö:40/660) Yahudi veya Hıristiyan iken zındıklaşan biri hakkında soru sorduklarında:”Bırakın onu, sapık bir dinden bir başka sapıklığa girmiştir.”[8]diyerek İslam’ ın dışındaki dinler için bir irtidatın olmadığına işaret etmiştir. Çünkü onların hiçbirisi hak din değildir. Bu açıklamaları yapmamızdaki sebep, halkı Müslüman ülkelerdeki misyonerlerin veya misyonerlere hizmet eden kurum ve kuruluşların üç semavi din (!) gibi bir yanlışı ve sapkınlığı öne çıkararak İslam dini ile tahrif olmuş dinleri aynı değerde kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu girişten sonra irtidatı şöyle tanımlayabiliriz: İslam dininin iki şehadetini; Allah’ın varlık ve birliğini, Hz. Peygamber’ in risaletini tasdik ve ikrardan; İslam’ ın hükümlerine daimi olarak bağlanmayı kabulden sonra söz veya davranışlarla İslam’ ı reddetmektir.[9] Hz. Peygamber’ in beyanına göre ise:”İmandan sonra küfürdür.”[10] Sözlükte, bir şeyden bir başka şeye dönmek anlamına gelen irtidat, terimsel anlamda ise; kişinin İslam dininden küfre dönmesidir. Bu dönüş ister niyetli olsun ister olmasın fark etmez.[11] Yukarıda da beyan edildiği gibi İslam bir bütündür. Onun hükümlerinden (farzlarından) birini bile inkar edenin irtidat ettiğine hükmolunur.[12] Kim ki şeriat(İslam)ın apaçık hükümlerinden birini reddederse “La ilahe illallah” kelime-i tevhidini iptal etmiş olur.[13] Allah’a, peygamberlerine, meleklerine, küfreden bir kişi kesinlikle İslam dininden çıkmış sayılır.[14] Abdullah b. Mesud da (Ö:34/654) “Kuran Allah’ ın kelamıdır. Kim, ondan bir şeyi inkar ederse Allah’ ı inkar etmiş olur.”[15]diyerek irtidata açıklık getirmiştir. “Kim, Kuran’ ın bir harfini bile inkar ederse, tamamını inkar etmiş sayılır.”sözü de Abdullah b. Mesud’ a aittir.(Musannef,Abdurrezzak, c. VII, s.422)
İnsanın, marifeti ne kadar çok olursa küfre karşı da o denli duyarlı olur. Peygamber Efendimiz marifetle huşu ve takva arasındaki orantıya şu hadisiyle dikkat çekmiştir: “Allah’ ın koymuş olduğu hududu (dini emir ve yasakları; helal- haram sınırını) en iyi bileniniz benim, en takva olanınız da benim.”[16] Bu bilgi ve marifet yoğunluğu Resulullah’ı, namazların arkasından şöyle dua etmeye sevk etmiştir: “Ey Allah’ ım! Kafirlikten, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[17] Allah’ a sığınılması gereken kafirlik veya İslam’ dan sonra küfre dönüş dediğimiz irtidat durumu, kelime-i tevhidi bozan bir haldir. Tevhidi ifsad eden bu durumları ne kadar iyi bilirsek imanımızı da o denli korumuş oluruz. Şehadeti/ kelime-i tevhidi bozan şeyler şunlardır:
1-Allah’a ibadette başka varlıkları O’ na şirk koşmak.
2-Allah ile kendi arasına putları aracı koymak ve onlardan yardım talebinde bulunmak. Putların şefaatini ummak.
3-Müşriklerin kafir olmadıklarına inanmak veya onların küfürlerinden şüphe etmek; gidişatlarını doğru ve hak kabul etmek.
4-Peygamber’ in getirdiği hayat tarzından başka bir hayat tarzını daha sahih kabul edip başkalarının verdiği hükümleri Resulullah’ ın hükümlerinden bile güzel görmek. Tağutların hükmünü Allah’ ın hükmüne tercih etmek.
5-Peygamberin getirmiş olduğu dini emirleri yaşasa bile onun getirmiş olduğu dini hükümlerden her hangi birine kin duymak.
6-Hz. Peygamber’ in insanlığa tebliğ ettiği din ile veya bu dinin belirlediği sevap ve ikap ile alay etmek.
7-Müslümanların aleyhine olarak kafirlere yardım etmek.
8-Bazı insanların, Hz. Peygamberin getirmiş olduğu dinden çıkmalarında veya bu dine tabi olmamalarında bir sakınca olmadığına inanmak.
9-Sihir yamanın veya yaptırmanın meşru olduğunu kabul etmek.
10-Bile bile Allah’ ın dininden yüz çevirmek, öğrenmemek ve amel etmemek.[18]
Yukarıda sayılan on hususun her birisi ile ilgili ayetler olmasına rağmen bu ayetleri konuyu daha da uzatmamak için çalışmamıza almadık. Fakat şunu unutmamak gerekir ki irtidat, dinde aşırılıktır. Bu aşırılık ya dinin özüne bir şeyler katmakla veya içerisinden bir şeyler çıkarmakla olur. Kısacası dini tahrif etmektir.[19] Böyle bir aşırılığa müptela olarak tevhidi çizgiden ayrılıp Yahudileşen ve Hıristiyanlaşan insanlar gibi olmamak için, Hz. Muhammed (s.), ümmetini şu önemli buyruğu ile uyarmıştır: “Ey İnsanlar! Sizi, dinde aşırı gitmekten sakındırırım. Sizden önceki ümmetler, dinlerindeki aşırılıkları nedeniyle helak oldular.”[20] Hatta Hz. Peygamber, Müslümanları etkiler endişesi ile kafirlerle aynı yerde mesken tutmayı yasaklamıştır.[21] “İslam’ ın halkalarının teker teker koptuğu bir zamanda”[22] insanlar karanlık geceler gibi fitnelerle karşı karşıyadır. Bu fitne günlerini Resulullah (s.) şöyle tasvir etmiştir: “Kişinin bedeninin öldüğü gibi kalbi de ölecektir. Mümin olarak sabahlayıp akşama kafir olarak ulaşacaktır. Mümin olarak akşamlayıp sabaha kafir çıkacaktır. O günde insanlar dinlerini ve şahsiyetlerini az bir dünyalık karşılığında satacaklardır.”[23] Toplu irtidat da diyebileceğimiz bu durumu Hz. Peygamber, Nasr Suresi nazil olduğunda sureyi okuduktan sonra şu açıklamayı yaparak izah etmiştir: “İnsanlar bölük bölük İslam’a girdiği gibi, öyle bir zaman gelecek ki bölük bölük de dinden çıkacaklardır.”[24]
Kitlesel bir irtidata karşı tüm müminlerin teyakkuz halinde olmaları gerekir. Çünkü irtidatı doğuran bir çok neden vardır ama şunlar çok önemlidir. 1- Yahudi ve Hıristiyanların hayat tarzlarını üstün saymak suretiyle onlara benzemek; Ehl-i Kitabı ve diğer kafirleri veli edinerek[25] onlara itaat etmek: Hz. Peygamber; “Yahudi ve Hıristiyanların yollarını adım adım, karış karış takip AT VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Dinin, “ hayat tarzı” olduğunu düşünürsek günümüzde bir çok din vardır. İnsan ve toplum hayatını anlamlandırma ve hayata egemen olma iddiasındaki ideolojilerin hepsi birer dindir. Kapitalizm, sosyalizm, sekülerizm, pozitivizm, masonluk, nasyonel sosyalizm, hatta popüler kültürün oluşturduğu yaşam biçimleri de birer dindir. Müslümanlıktan muharref bir dine intikali irtidat olarak görüp ideolojik yaklaşım ve hayat tarzını seçmeyi bir din değişimi olarak görmemek çok yanlış bir yaklaşımdır. Kuran-ı Kerim ve sünnetten böyle bir yaklaşıma dayanak bulmak imkansızdır.
Dünya ticaret merkezi ekseninde oluşan “dünya düzeni”, Yahudi, Hıristiyan ve Grek kültürünü yedeğine alarak sermaye çıkarlı bir din /hayat tarzı oluşturmuştur. Bu dinin merkezine ise kendileri gibi düşünen “Hüman(insan)” oturtulmuştur. Böyle bir dini kabul eden kimseler sermayeye ve onun varlığını borçlu olduğu tüketime boyun eğmeye icbar edilmişlerdir. Sermayeye kul olmakla medeni ve uygar olmak eşitlenmiştir. Böyle bir dinin elçileri çok uluslu şirketlerin temsilcileridir. İslam dininin dışında hiçbir ideoloji ve sözde din bu tür bir hayat tarzıyla hesaplaşamaz. Müslümanlardaki hesaplaşma ruhunu kırabilmek için İslam’ la ilgili Kitapsız ve Sünnetsiz yorumlar yapılmakta veya yaptırılmaktadır. Ona güç veren cihat ve iktidar ruhu zedelenmek için her türlü faaliyet hem gayri müslimler hem de işbirlikçi müslümanlar tarafından eksiksiz ifa edilmektedir. Müslümanlar bu vahim durumu fark etmez ve “nöbet yerinde değil uyumak şekerleme bile yapacak” olurlarsa bir günde yüz binlerce Müslüman ve çocuğu kafir olabilir. Böyle bir durumda Abdullah b. Amr’ ın şu sözünü iyi düşünmek gerekir: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki mescitleri tamamen dolduracaklar fakat içlerinde hiç Müslüman olmayacaktır.” Bu günler imanı korumanın “avuçta kor ateş tutmak gibi” zor olduğu günlerdir. Küfrün her türlüsüne ve ideolojik yapılanmalara karşı durarak İslam dışı bir dünya düzenine set olup vahiy merkezli bir hayatı tercih eden ve bu hayatın varlık alanı için mücadele edenler avuçlarında kor ateşi tutabilenlerdir… İslam; Kuran-ı Kerim ve sünnetle bildirilen emir ve yasakların tamamıdır. Bu nedenle Müslüman olabilmek için Kuran’ ın ve sünnetin muhteviyatına iman edip gereğince amel etmek gerekir. Yüce Allah bu durumu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin…”[1] ve “ey iman edenler! (Hayatınızın her anında ve tüm davranışlarınızda ilahi hükümler arasında bir ayrım yapmadan ve hiçbirini dışta bırakmadan) her şeyinizle İslam’ a giriniz…”[2] diyerek bizleri imanda bütünlüğe çağırmıştır. Bu ve benzeri birçok ayeti kerime İslam’ ın bir bütün olduğunu; İslam’ ın hükümlerinin bir tecezzi kabul etmediğini ortaya koymaktadır. Tersi bir durum vaki olursa; din parçalanırsa, irtidat dediğimiz “dinden dönme” ortaya çıkar.
Aslolan İslam olduğundan dolayı irtidat sadece İslam’ dan dönme ile ilgili bir durumdur. Çünkü “Allah katında tek (hak) din İslam’ dır.”[3] Ve “İslam’ ın dışındaki hiçbir din Allah katında geçerli değildir; sahibinden kabul edilmeyecektir.”[4] Bu durumda Allah’ ın makbul saydığı tek din İslam’ dır. İslam’ dan başka hiçbir din, Allah yanında hiçbir değer ifade etmez.[5] Hatta bazı müfessirler “Allah katında tek din İslam’ dır” ayetinin İslam’ ı terk eden Yahudiler ve Hıristiyanlar hakkında indiğini söylemişlerdir.[6] Nitekim, Hıristiyanlıkla ilgili bir soruya Hz. Peygamber: “Ne kendilerinde , ne de dinlerinde bir hayır yoktur.”[7]buyurmak suretiyle onların Hak’ tan uzak olduklarına dikkat çekmiştir. Hz. Ali’ ye de (Ö:40/660) Yahudi veya Hıristiyan iken zındıklaşan biri hakkında soru sorduklarında:”Bırakın onu, sapık bir dinden bir başka sapıklığa girmiştir.”[8]diyerek İslam’ ın dışındaki dinler için bir irtidatın olmadığına işaret etmiştir. Çünkü onların hiçbirisi hak din değildir. Bu açıklamaları yapmamızdaki sebep, halkı Müslüman ülkelerdeki misyonerlerin veya misyonerlere hizmet eden kurum ve kuruluşların üç semavi din (!) gibi bir yanlışı ve sapkınlığı öne çıkararak İslam dini ile tahrif olmuş dinleri aynı değerde kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu girişten sonra irtidatı şöyle tanımlayabiliriz: İslam dininin iki şehadetini; Allah’ın varlık ve birliğini, Hz. Peygamber’ in risaletini tasdik ve ikrardan; İslam’ ın hükümlerine daimi olarak bağlanmayı kabulden sonra söz veya davranışlarla İslam’ ı reddetmektir.[9] Hz. Peygamber’ in beyanına göre ise:”İmandan sonra küfürdür.”[10] Sözlükte, bir şeyden bir başka şeye dönmek anlamına gelen irtidat, terimsel anlamda ise; kişinin İslam dininden küfre dönmesidir. Bu dönüş ister niyetli olsun ister olmasın fark etmez.[11] Yukarıda da beyan edildiği gibi İslam bir bütündür. Onun hükümlerinden (farzlarından) birini bile inkar edenin irtidat ettiğine hükmolunur.[12] Kim ki şeriat(İslam)ın apaçık hükümlerinden birini reddederse “La ilahe illallah” kelime-i tevhidini iptal etmiş olur.[13] Allah’a, peygamberlerine, meleklerine, küfreden bir kişi kesinlikle İslam dininden çıkmış sayılır.[14] Abdullah b. Mesud da (Ö:34/654) “Kuran Allah’ ın kelamıdır. Kim, ondan bir şeyi inkar ederse Allah’ ı inkar etmiş olur.”[15]diyerek irtidata açıklık getirmiştir. “Kim, Kuran’ ın bir harfini bile inkar ederse, tamamını inkar etmiş sayılır.”sözü de Abdullah b. Mesud’ a aittir.(Musannef,Abdurrezzak, c. VII, s.422) İnsanın, marifeti ne kadar çok olursa küfre karşı da o denli duyarlı olur. Peygamber Efendimiz marifetle huşu ve takva arasındaki orantıya şu hadisiyle dikkat çekmiştir: “Allah’ ın koymuş olduğu hududu (dini emir ve yasakları; helal- haram sınırını) en iyi bileniniz benim, en takva olanınız da benim.”[16] Bu bilgi ve marifet yoğunluğu Resulullah’ı, namazların arkasından şöyle dua etmeye sevk etmiştir: “Ey Allah’ ım! Kafirlikten, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[17] Allah’ a sığınılması gereken kafirlik veya İslam’ dan sonra küfre dönüş dediğimiz irtidat durumu, kelime-i tevhidi bozan bir haldir. Tevhidi ifsad eden bu durumları ne kadar iyi bilirsek imanımızı da o denli korumuş oluruz. Şehadeti/ kelime-i tevhidi bozan şeyler şunlardır: 1-Allah’a ibadette başka varlıkları O’ na şirk koşmak. 2-Allah ile kendi arasına putları aracı koymak ve onlardan yardım talebinde bulunmak. Putların şefaatini ummak. 3-Müşriklerin kafir olmadıklarına inanmak veya onların küfürlerinden şüphe etmek; gidişatlarını doğru ve hak kabul etmek. 4-Peygamber’ in getirdiği hayat tarzından başka bir hayat tarzını daha sahih kabul edip başkalarının verdiği hükümleri Resulullah’ ın hükümlerinden bile güzel görmek. Tağutların hükmünü Allah’ ın hükmüne tercih etmek. 5-Peygamberin getirmiş olduğu dini emirleri yaşasa bile onun getirmiş olduğu dini hükümlerden her hangi birine kin duymak. 6-Hz. Peygamber’ in insanlığa tebliğ ettiği din ile veya bu dinin belirlediği sevap ve ikap ile alay etmek. 7-Müslümanların aleyhine olarak kafirlere yardım etmek. 8-Bazı insanların, Hz. Peygamberin getirmiş olduğu dinden çıkmalarında veya bu dine tabi olmamalarında bir sakınca olmadığına inanmak. 9-Sihir yamanın veya yaptırmanın meşru olduğunu kabul etmek. 10-Bile bile Allah’ ın dininden yüz çevirmek, öğrenmemek ve amel etmemek.[18] Yukarıda sayılan on hususun her birisi ile ilgili ayetler olmasına rağmen bu ayetleri konuyu daha da uzatmamak için çalışmamıza almadık. Fakat şunu unutmamak gerekir ki irtidat, dinde aşırılıktır. Bu aşırılık ya dinin özüne bir şeyler katmakla veya içerisinden bir şeyler çıkarmakla olur. Kısacası dini tahrif etmektir.[19] Böyle bir aşırılığa müptela olarak tevhidi çizgiden ayrılıp Yahudileşen ve Hıristiyanlaşan insanlar gibi olmamak için, Hz. Muhammed (s.), ümmetini şu önemli buyruğu ile uyarmıştır: “Ey İnsanlar! Sizi, dinde aşırı gitmekten sakındırırım. Sizden önceki ümmetler, dinlerindeki aşırılıkları nedeniyle helak oldular.”[20] Hatta Hz. Peygamber, Müslümanları etkiler endişesi ile kafirlerle aynı yerde mesken tutmayı yasaklamıştır.[21] “İslam’ ın halkalarının teker teker koptuğu bir zamanda”[22] insanlar karanlık geceler gibi fitnelerle karşı karşıyadır. Bu fitne günlerini Resulullah (s.) şöyle tasvir etmiştir: “Kişinin bedeninin öldüğü gibi kalbi de ölecektir. Mümin olarak sabahlayıp akşama kafir olarak ulaşacaktır. Mümin olarak akşamlayıp sabaha kafir çıkacaktır. O günde insanlar dinlerini ve şahsiyetlerini az bir dünyalık karşılığında satacaklardır.”[23] Toplu irtidat da diyebileceğimiz bu durumu Hz. Peygamber, Nasr Suresi nazil olduğunda sureyi okuduktan sonra şu açıklamayı yaparak izah etmiştir: “İnsanlar bölük bölük İslam’a girdiği gibi, öyle bir zaman gelecek ki bölük bölük de dinden çıkacaklardır.”[24] Kitlesel bir irtidata karşı tüm müminlerin teyakkuz halinde olmaları gerekir. Çünkü irtidatı doğuran bir çok neden vardır ama şunlar çok önemlidir. 1- Yahudi ve Hıristiyanların hayat tarzlarını üstün saymak suretiyle onlara benzemek; Ehl-i Kitabı ve diğer kafirleri veli edinerek[25] onlara itaat etmek: Hz. Peygamber; “Yahudi ve Hıristiyanların yollarını adım adım, karış karış takip