namazda Allahın birliğine şehadet eden parmagım bir tağutun hükmünü asla onaylamayacaktır.............bu sözü iyi okuyup iyi aklınıza yerleştirin çünkü bu söz iranın sloganı gibi bişeydir....imam humeyni zamanında ta bu zamana kadar taguta asla boyun eğilmedi ve o tagutun yaptıklarıda onaylanmadı herkes abd nin piyonu oldu fakat iran yani benim ülkem asla olmadı olmayacakta hatemi gibi leri başa çıkarma hatası birkez yaşandı birdahada halk öyle bir hataya düşmez ahmedi nejat ise muhafazakar tutumunu asla bozmaz abd de boş koltuklara konuştu ona tepki olarak herkes salonu terketti ama o davasını sürdürdü konuşmasını yaptı hiçbirini tınlamadı deyim yerindeyse o ve onun arkasındaki destekçileri görüşlerini aldıgı o yüce şahsiyetler varken ahmedi nejatta bu ciddi tutumuna devam ederse iranın sırtı yere gelmez iran güçlü ve kendine yetebilen bir ülkedir........geçmiş geçmişte kaldı önümüze bakalım elhamdulillah
Yıllardır ABD-İran ve İsrail-İran ikilisinin sözlü atışmaları ile büyüyen nesil elbette ki dünyanın jandarması ve Emperyalizmin baş aktörü olan bu iki şer devletinin karşısına çıkan bir İran’ı kahramanı olarak seçecek ve bugün İslam Dünyasına yönelmiş emperyalist işgalcilere karşı durabilcek tek güç olarak İran’ı görecektir. Bu hadise İran’ın Humeyni devrimi ile doruğa ulaşmış ve İslam Dünyasında ki İran popülaritesi gerek iç gerekse dış etkenlerin tetiklemesi ile bilerek ve sahte bir biçimde bugüne değin arttırılmıştır.
iranabdABD’nin 11 Eylül hadisesinden sonra ilk etapta Afganistan ve sonrasında Irak’ı işgal etmesi belki de bölgede tarihin hiçbir döneminde olmamış bir İRAN devleti varlığını ve yayılmacılığını beraberinde getirmiştir. Ve İran yine tarihinden gelen bu Fars milliyetçiliği ile karışmış Şii politikalarını yaymasında kendisine fayda sağlayan ABD’yi bu işgaller esnasında hem resmi hemde resmi olmayan yollardan desteklemiş ve hatta Sünni Taliban ve Sünni Saddam’ın devrilmesi için bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Hatemi tarafından ABD’ye gönderilmiş olan İranlı yetkililerce ABD’ye Taliban ve Irak hakkında istihbari bilgiler sağlanmıştır. Velhasıl İran’ın bölgede ki düşman olarak gördüğü iki merkeze yönelik gerçekleşen İşgal ve saldırılar bugünlere değin uzayan süreçte İran’ı Müslümanlar için cazibe merkezi yapma propagandası ile sürdürülmektedir.
-İran Nükleer Tehtid mi?
Aslında mevzuumuz ya da sahte gündemi oluşturan, doğuran sorumuz budur. Bugünlerde İran’ın sürekli ismi anılarak telaffuz edildiği bir süreçteyiz. ‘Nükleer bir güç!’ olduğu ve Dünyayı tehtid ettiği söylemlerinin sürekli gündemde tutulduğu bu süreç yine ABD-İran ikilisinin her fırsatta kedi-fare kovalamacası misali ısıtılarak Dünyanın gündemine getiriliyor.
Bu noktada İnsanımızın aklına gelebilecek tek soru şu oluyor; İran’ın bir İsrail ve bir ABD kadar nükleer tesisi olamaz mı?
Bu düşünceden hareketle özellikle İslam dünyasının gündemi kesinlikle İRAN
değildir. Haçlı,Batı ve ABD’yi’ bütünü ile topraklarından kovmak ve işgalcileri İslam topraklarından bir daha dönmemek üzere çıkarmak bugün İslam dünyasının başlıca meselesidir. Bunun yerine İran’a odaklanan Müslümanlar ve bütünü ile Dünya kesinlikle ABD –İran atışması ile sahte bir kutuplaşma ve sahte bir gündemin içerisine çekiliyor.
ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in 6 Ekin 2009 tarihli açıklaması ile aynen devam edelim;’ İran konusunda da Clinton ve Gates, ABD'nin hedefinin, İran'ı, nükleer silah geliştirmek yerine barışçı bir nükleer program izlemesinin kendisine daha fazla yarar sağlayacağına ikna etmek olduğunu belirtti. Gates de İran'ı, nükleer silahların uzun vadede kendisine zarar vereceği yönünde ikna edebilmenin olasılık dâhilinde olduğunu söyledi.’
ABD emperyalist politikalarının kesinlikle İRAN’a karşı bir askeri harekata girişmeyeceğini söylemiyoruz. Ama içinde bulunduğu ekonomik kriz ve kaybettiği mevzilere bakarak çöküş aşamasında ki ABD’nin İran’a karşı ikna edici bir politik süreci işlettiği gün gibi ortadadır.Bu işbirliğini ABD’liler barışçı bir şekil diyerek tarif ediyor . İran’lılar ise ABD’yi dize getirdik söylemleri ile meseleye yaklaşmaktadırlar.
ABD ve İran İşbirliğinde Türkiye’nin Rolü
ABD bu süreçte İran ile geliştirilebilecek her türlü işbirliğine açıktır. Ve hedefi de ,İran üzerinde etkisi olabilecek bölgesel ve stratejik güç merkezleri ve yine özellikle Çin ve Rusya devletlerinin İran üzerinde ki etkisini kullanarak İran’ı barışçı bir nükleer silah ve Müslümanlar için barışçı bir cazibe merkezi haline dönüştürmektir.Bunda da başarılı olduğunu Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’a yönelik dostane! Açıklamalarından anlıyoruz.
Velhasıl ABD’nin bölgede ki en iyi müttefiki olan Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerini geliştirdiği ve İslam dünyasını dizayn etmede ABD’nin istediği şekilde İran ile hareket edebileceği sinyalleri çok önceden verilmiştir. Her ne kadar İran ABD ile barışmasında Türkiye’yi arabulucu konumu ile bölgede görmek istemese de bu onun Türk ve Sünni inanca karşı geliştirdiği tarihi bir düşmanlığın tezahüründen başka bir şey değildir. Türk yetkililerin ABD ziyaretinden sonra da İran ve Türk enerji bakanlarının Uluslar arası Ulaştırma Bakanları toplantısında yüzyılın en büyük sömürü Projesi olan Nabucco’ya gaz tedarikinde anlaşmalar imzalandığı biliniyor. Ne hikmet ise bu toplantıda İran ve Türk ulaştırma bakanlarının basına açık gerçekleşen mülakatında sarf edilen kelimeler ABD’yi hiç mi hiç rahatsız etmemiştir. İran bakanına sorulan Nabucco’da neden yer almadınız? Sorusuna, Biz yer almak istedik diye cevap verip Binali Yıldırıma topu atmış ve beklediği karşılığı da almıştır.
‘Nabucco bir ülkenin değil, Avrupa’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Kuzeye herkesin paylaştığı bir insanlık ve evrensel barış projesidir. Şüphesiz İran’ın bu proje dışında olması asla ve asla beklenemez. Hoş geldiniz Nabucco’ya” sözleriyle karşılık vermiştir.’(Binali Yıldırım)
ABD ve Batı emperyalizmi en büyük projesinde mutlaka İran’ı yanında görmek istiyor. Bu yönde İran’ın hiçbir sıkıntısı olmayıp İran’ın anti-emperyalistliği de işte bu noktada sorgulanması gerekiyor.
İran Analiz sitesinde yayınlanan bir makaleden alıntı ile devam edelim
Ali Cevad’ın şu paragrafını okuduğumda Arapların duygusallığı ve saflığı hatırıma geldi: “Arap sokaklarında çoğunlukla İran’ı takdir, kendini yok eden kutuplaşma fırladı. Arap televizyon kanallarında, siyasi talk showlara yapılan yorumlarda İran ile dayanışma sesleri kapladı ve Arap liderlerinin “satılmışlığı” tamamen aşağılandı. Seyyid Hüseyin Nasrallah, Beşşar el Esed ve İsmail Heniyye kalan Arap onurunun sembolleri olarak görüldü ve onların tartışmasız popülerlikleri, her şeyin üzerinde başlarda ve omuzlarda yer aldı, ki bu her kamuoyu anketinde kanıtlandı.” Bu görüş kesinlikle Iraklı Arapların çoğunun görüşü değildir; dahası İran’ın Irak’ta işlediği vahşeti ilk tadan Türkmenlerin ve diğer azınlıkların da görüşleri bu değildir. Nasrallah ile Esed gibi liderleri Arapların mevcut şereflerini sembolü olarak düşünmek son derece gülünçtür.” Zira ikisi bu yılki katliamda Gazzelileri kurtarabilecek ve İsrail’i vurabilecek durumda iken bunu yapmamışlar, bunun yerine kalkıp sloganlar atmışlar ve nutuk vermişlerdir.
Aslında yukarıda okuduğumuz satırlar bile bize meselenin ne boyutlara ulaştığını göstermektedir. İran isimli ve sahte kutuplaşmanın remzi olan devletin sahte güç olduğu ne kadarda aşikâr durumdadır. Yıllardır Filistin meselesi sanki sadece İran’ın meselesi imiş gibi gösterilir ve Türkiye dâhil bütün İslam Dünyasında da bu yönde İrancı grupların faaliyetleri, propagandaları devam eder gider. Bugün Siyonist İsrail’in MESCİD-İ Aksa kuşatması yaşanıyor ise İran gibi devletlerin sahte atışmalarından ve sahte kutuplaşmaya sebebiyet vermelerinden kaynaklanıyor olması ise görülmez, gösterilmez. Artık bu nutuklara ve sloganlara ihtiyacımız yok bu bilinmeli ve Bütün Dünyayı saran bu sahte gündemi tersine döndürmeliyiz. İşgalcilerle, işbirlikçileri sarsacak şekilde kendi gündemimizi mutlaka belirlemeliyiz.
Dünya'nın Sahte Gündemi İRAN - Editör'den - Anadolu Haber Günlüğü