İnsan ve diğer canlılar arasındaki kalın çizgi

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
Önce çalışma odanızda yer alan aşağıdaki cisimleri gözden geçirelim.

Kitaplar,
Masa,
Saat ,
Cep telefonu,
Bilgisayar,
Sandalye,
Müzik seti,
Halı…

Yukarıdaki eşyaları bilinç ve donanım yönüyle gelişigüzel büyükten küçüğe sıralayalım:

Bilgisayar: Yüzlerce program, software, hardware, insanla etkileşim kapasitesi
Cep telefonu: Bir sürü elektronik devre, uydularla iletişim yeteneği, ses iletme
Müzik seti: Elektronik teçhizat, hoparlörler, ses çıkarabilme…
Saat: Zamanı gösteren mekanizma, birkaç elektronik veya mekanik devre
Kitaplar: Ağaçların işlenmesiyle ayrıştırılan selülozun temiz tabaklar halinde üretimi ve mürekkep baskı
Halı: Pamuk ve yün iplerin örgülenmesi
Masa, sandalye: Basit ahşap mamuller

Yukarıda cihazların değerini belirleyen sahip oldukları donanımdır.
En kompleksi en pahalısıdır.

Şimdi de dünyayı önümüze alıp Allah’ın yarattığı tüm varlıklara göz atalım gezdirelim.

İnsan, at, kuş, maymun, balık, koyun, fil, zürafa, ağaç, çiçek, ot, toprak…

Ve dıştan yeryüzüne gelmiş bir uzaylı gibi Dünya’yı ve içinde yer alan varlıkları inceleyelim.

Daha dünyaya gelişte bile insan farklılıkla kendini belli eder.
Tüm canlılar kolay bir doğumdan sonra kısa zamanda dünyaya alışırlar.
Civciv yürümeye, tay adımlamaya başlar.
Arı, beyin programına göre yapması gerekenleri bir kuş asker gibi yapmaya koyulur.
Ördek, bir süre sonra yüzmeye; kuzu, otlamaya; sinek, uçmaya başlar.
İnsanın dışındaki tüm canlılar, belli işleri yapmaya programlı, iradesiz birer robot gibidirler.

Kendi haline bırakılan hiçbir çocuğun -film senaryoları hariç- yaşama şansı yoktur.
Yeni doğmuş her çocuğun aylarca aziz bir misafir gibi ağırlanması, bakılması gerekir.

Zaten doğar doğmaz da eşzamanlı olarak ilk gıdasını, anne sütünü emmeye başlar.

Ve maddi varlığını besleyecek sütün yanında onun ruhunu, geldiği bu yabancı âlemde yalnız bırakmayacak bir sevgi ve şefkati, bir anne olarak yanı başında bulur. Anne yavrusuna olan bu sevgiyle aylarca ve yıllarca müthiş sıkıntılara katlanır.

Diğer tüm canlıların aksine olgunluğa erişmesi yıllar sürer.
Daha dünyaya gelişte başlayan insan farklılığı önce fiziki görünümde kendini gösterir.
İlk fark fiziki güzelliktedir.
Ne kadın güzelliğine eş bir estetik güzelliği
Ne de erkeğin güzelliğine denk bir erkek güzelliği diğer canlılarda görülmez.

Bir uzaylı gibi yeryüzü canlılarını gözlemleyen her göz ilk olarak bunu fark eder.

Yazının başındaki eşyaları hatırlayalım. İçlerinde en donanımlısı bilgisayardı.
Bilgisayara göre sandalye, masa, halı basit birer dekor parçacığı olarak görünüyordu.

Bu açıdan bakarak yeryüzündeki tüm canlıların beyinlerini büyük bir meydana toplayıp birbirleriyle karşılaştıralım.
Sivrisinek beyninden leylek beynine, ondan fil beynine… tüm hayvanların beyinlerini sergileyelim.
Ve her beynin yanına o beynin kapasite ve gücünü belirten bir kâğıdı iliştirelim.

Nasıl bir manzara ortaya çıkar?

İnsan beyninin kapasite, yetenek ve gücüne yakın bir beyne sahip herhangi bir canlıdan söz edilebilir mi?

Düşünebilmekten, karar vermeye; organize edebilmekten uyum sağlayabilmeye kadar yüzlerce yetenek sadece insanda vardır.

Her canlı beynine konulan programları robot gibi uygular. Karar veremez.
Her hayvan türünün kendine has birkaç düzine davranış şekli vardır. O iradesizcesine bu sınırlar içinde hayat sürer.
Yetenekleri sınırlıdır. Gelişmeye kapalıdır.
Bir hayvan bugün nasılsa ömrü varsa on yıl sonra da aynıdır.

Sadece zor kullanılarak belli davranışlar sergilemesi sağlanabilir.
En yetenekli hayvanlar birkaç insan özelliğini taklit edebilenlerdir.
Papağan birkaç kelime edebilir, maymun fındık kırabilir.

Bunun ötesinde düşünerek hareket etmek hayvan için söz konusu değildir.
Tüm hayvanlar, insana ait özelliklerden sadece birkaçını taklitle sınırlı bir beyne sahiptirler.

Dünya üzerinde yaşayan tüm canlı türlerine ait beyinleri topladığımız meydana geri dönecek olursak, şunu kesinlikle fark edeceğiz:

İnsanı bir kenara alacak olursak tüm diğer canlıların beyinleri bir robot çipi gibidir.
Hangi işi yapmaya programlandıysa o program beynine yüklenmiştir.

(Freehand programı yüklü bir bilgisayar, sahibinin grafiker olması, autoCAD programı kullanan bir insanın mimar olması tahmin edilebileceği gibi)

Arı, beynine yerleştirilmiş program gereği sadece bal yapar, tavuk önündeki ot ve yemi yer yumurta yapar, inek sadece ot yiyerek vakit geçirir süt verir. Hayatlarında başka bir aktivite yoktur.

Hiçbir koyun insansı bir akla sahip değildir ve bu nedenle tüm insanlar toplansa üretemeyecekleri sütü imal edecek muhteşem bir bedene sahip olsa da yediği otları toparlayıp kendine güzel bir yemek yapmayı akıl edemez.

Bir mimarlık harikası olan yumurtayı farkında olmadan üreten tavuk, yediği yemin miktarını bile ayarlama aklına sahip değildir.
Bir şey planlayamaz, organize edemez. (Chicken Run’ın aksine)

Her canlı, Allah’ın yeryüzünde ona biçtiği fonksiyona göre donanım yüklenerek dünyaya
gelir.

At, şarkı söyleyemez; aslan, konuşamaz; köpek, neden bekçilik yaptığını bilmez.
Hayvanlar, belirli sesler çıkarabilir, birbirlerine sınırlı mesajlar iletebilir ama konuşmaz.
Konuşmak, cümle kurmak, anlaşmak sadece insana mahsustur.

Her hayvan türü, o türe ait tek bir şablondan çıkar. Tüm güvercinlerin siması aynıdır.
Aynı cinsten koyunlar birbirinden ayırt edilmez. Binlerce martıyı yan yana getirseniz farklı bir tasarıma rastlayamazsınız. Bir balığa ait cins, her zaman aynı görüntüdedir. Bir arı türüne ait milyonlarca arı, aynı kalıptan çıkmışçasına aynıdırlar.

Bu, aynı fabrikadan çıkmış bir araba modelinin binlercesinin aynılığı; ama şase numarasının farklılığı gibi bir benzerlik taşır.

Ama insana gelince milyarlarca insanın tüm fonksiyonları aynıdır: Hepsi göz, kulak, ağız, dil… taşır ama hiçbiri bir diğerine benzemez.
Oysa ikizlerdeki benzerlik niçin tüm insanların benzerliği gibi bir sonucu doğurmamıştır.

Evet, buradan hareketle bir insanın değerinin milyonlar ve milyarlarcasıyla bir hayvan türüne denk olduğunu söyleyebiliriz. (İnsanın her ferdi birer ‘nev’i gibidir.)

Bir bakıma bütün canlıların donanımı insana göre şekillenmiştir.

Odamızda yer alan sandalyeyi oturma şeklimize göre biçimlendirdiğimiz, ses işitme aralığımıza göre teyp imal ettiğimiz, ağzımızın şeklini göz önüne alarak kaşık tasarladığımız gibi…
Allah, dünya ve içindekileri bize hizmet edecek şekilde programlayarak yaratmış bizim hizmetimize vermiştir.

Ağız ve dilimiz, binlerce meyve ve yemekten lezzet alacak bir anatomik yapıdadır.
Hayvanda, lezzet arayışı yoktur. O, sınırlı gıdalarla karnını doyurur.

Size çok leziz gelen bir et yemeği, bir aslan için bir şey ifade etmez. Onun lezzet yelpazesi kanlı bir et parçasıyla sınırlıdır.

Gülmek, ruha ait bir sevinç köpürmesidir. Yaratan, ruhta duyulan neşe ve mutluluğun dışa yansıması için insan yüzüne fırça darbeleriyle çizgiler atmıştır. Bunu diğer canlılarda göremeyiz. Diğer canlılardaki coşku ve sevinç hali, ruha ait bir memnuniyetin mimiklerle kendini göstermesi değil; bir anlık bir bedeni hazdır.
Diğer canlılarda ne aşırı gülme ne de kahkaha diye bir şey vardır.
Ne gülen bir koyuna ne de tebessüm eden bir güvercine ne de kahkaha atan bir kediye rastlarsınız.

Diğer canlılarda ne bebeklerin ağlaması ne de yetişkinlerin ağlaması diye bir şey söz konusudur.
Ağlama, metafizik bir halin yani üzüntünün fiziksel görüntüsüdür.
Ruhi olarak üzülürsünüz ve biraz sonra bu duygular gözyaşı halinde fiziki damlalara dönüşür. Gözlerinizden süzülür.
Dünyaya geliş yönüyle diğer canlılardan farklı olan insan, daha bebekliğinden itibaren annesi tarafından korunup kollanması için ‘ağlama’ ile sigortalanmıştır. Ağlama diye bir uyarıcı olmasa belki çoğu bebeğin ne hastalığı ne de ihtiyaçları bilinemeyecekti.
Allah’ın bebek ağlamasına yerleştirdiği uyarıcı ve tedirgin edici ton sayesindedir ki bebek ağladığında bütün bir aile, alarma geçer.
Bu da yine Allah’ın emaneti olan çocukları her türlü tehlikeye karşı korumamız için bebeğe verilmiş bir alarm zilidir.
Böyle bir uyarıcı diğer canlılarda yoktur.
Diğer canlılarda görülen acı ve ıstırap kaynaklı ‘inleme’yi ağlama ile karıştırmamak gerekir.

Düşünmek, gelecekle ilgili plan yapmak, okumak, yazmak, ilim öğrenmek hepsi insana mahsustur.

Evet, tüm canlılara ait beyinleri bir araya topladığımız meydana geri dönüp, uzaydan gelmiş bir yabancı gibi gözlem yapsak şunu rahatlıkla görürüz:
Donanımı en zengin varlık insandır.

İnsan ve hayvan beyni arasındaki fark, yüzlerce programla yüklü gelişmiş bir bilgisayarla, tek bir yaşama refleksi programıyla çalışan, gelişmeye kapalı basit bir bilgisayarın farkı gibidir.

Yeryüzünde her şey, insana göre dizayn edilmiş, tüm varlık insanın ihtiyaçları gözetilerek tasarlanmış,
rengârenk çiçekler insanların göz zevkine göre sergilenmiş,
meyve ağaçları meyve müjdesiyle renk renk çiçeklerle boyanmıştır.

Bir hayvan, varlığı ve “Yaratan”ını sorgulayamaz.
Ama insan, kendi donanımına yerleştirilen aklı kullanmayıp varlığı, var olma nedenini, “Yaratan”ın isteklerini araştırmıyor, diğer canlılar gibi yeme-içme-üreme eksenli yaşamakla yetiniyorsa diğer canlılarda ne gibi bir farkı olabilir ki?
 
Üst