İmtihan Alevinde - MÜNİR GAVRANKAPETANOVİÇ

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Allah yolunda imtihana tabi tutularak, çok anlamlı ve dolu bir hayat yaşadığım için, bu vesileyle çok değerli insanlarla tanışıp birlikte çile çektiğim için kendimi çok mutlu hissediyorum. Ve şimdi herhangi bir kimse çıkıp bana, daha kolay bir yaşamla kendi ağır durumumu ve geçirmiş olduğum imtihanımı değiştirip değiştirmeyeceğimi sormuş olsa, benim cevabım, “Asla, hiçbir zaman ve hiçbir şeyle değişmem” olur.

1948 yılının yaz mevsiminde Zagreb Üniversitesi talebeleri, 3. çalışma birliği olan ‘’Marko Vuçiç’’ ile izci çavuşu olarak Yeni Belgrad’ın inşasında çalışmaya katılmıştım. Sağlık komisyonunun, ağır işlerinde çalışacak olan 180 izcinin arasından seçtiği en güçlü en sağlıklı on beş izci arasında, bende vardım.

Sremska Mitroviça hapishanesinde üç yıl kaldıktan sonra göğüs kafesim ağır zedelenmiş, sol tarafımın kaburgaları kırılmış, kafam zedelenmiş, ayaklarım sakatlanmış ve tüberküloz olarak taburcu oldum. Benim bu durumum hapishaneden çıktıktan iki ay sonra, daha da vahimleşti. Hastalığım kuru zatürreden sulu zatürreye dönüştü. Ve üç ay geçtikten sonra, bu tüberküloz beyin bölgesine yayılarak, menenjit olmama sebep oldu. Bunun sonucu olarak her iki ayağım da hareketsiz kaldı.

Zamanla bu durumun hafifledi; fakat omurilik sinirlerimin rahatsızlığı kronikleşmişti, o bakımdan küçük bir grip veya enfeksiyon rahatsızlığı, kol ve bacaklarımı etkiliyordu. Omurilik bölgesi çok hassaslaşmıştı. Bugün her iki bacağım tamamen ve sol kolum kısmen hareketsiz şekilde %100 malül olarak başkalarının yardımına ve bakımına muhtacım.

Hapishaneden çıktığım günden son iki yıla kadar; belki on kez “enformasyon konuşmaları” dedikleri yerlere çağrıldım. Bazen buralara, hasta yatağımdan ateşli olarak da gitmek zorunda kalıyordum. 1983 yılında Müslüman entelektüelleri tutukladıklarında, benim evim yedi saat aranmıştı.

Emniyet yetkilileri, tutuklanmış olan dostlarımı lekelemem ve suçlamam için beni saatlerce sorguya çektiler. Fakat ben kendilerine sadece gerçeği söyleyebildim ve bizim dostlarımızla yaptığımız konuşmaların, hiçbir zaman mevcut yönetim aleyhinde bir propaganda olarak değerlendirilemeyeceğini söyledim.

Benim sorgulamamı yapan görevli, bana karşı oldukça anlayışlı davrandı ve benim ifademi itirazsız bir gerçek olarak kabul etti. O sırada pasaportumu da almışlardı. Yurt dışında tedavi olabilmem için pasaportumun iade edilmesini talep ettiğim halde, her seferinde red cevabı aldım. Ancak 1988 yılının Ekim ayında Belgrad’daki İnsan Hakları Komisyonu’na SFRY Meclisi’nin dilekçeleri tetkik komisyonu ve içişleri bakanlığı dilekçeler komisyonuna müracaat ettikten sonra pasaportum iade edilmiş oldu.

Geçirdiğim çok ağır maddi ve manevi sıkıntı ve işkenceleri sadece Allah bilir. Hastalığım süresince çektiğim ağrıların, hareket gücümün kaybının ağır etkisinin ve hasta yatağına düşmenin Şahid’i O’dur.

Benim gözlerimin önünde, hareketimizin mensuplarından kardeşim Nusret’in ve diğer genç kardeşlerimin korkunç imtihan dramı oynanıyordu. Buna tahammül etmek çok zordu, fakat biz yine hiçbir zaman Allah’ımıza “Bu çektiğimiz nedir?’’ diye sormuyorduk.Çünkü her imtihanın Allah tarafından yapıldığını biliyorduk. İmtihanı O hazırlamıştır. Ve bizim en büyük dostumuz yine O’dur. Allah’ın kararlarında, biz insanların hiçbir zaman tam anlayamayacağımız büyük hikmetler vardır. Biz, Allah katından gelen her şeyin -isterse bu işkence, hastalık veya ölüm olmuş olsun- en güzel bir hediye olduğuna inanıyorduk. Biz biliyorduk ki, Allah’ın hazırladığı imtihanların zorluğu insanların iman gücü nispetinde artar.

Belki de Allah, bizi tabi tuttuğu imtihanla, daha önce işlemiş olduğumuz günahlarımızdan arındırmak istemişti. Belki cennet kapılarına ulaşabilmemiz için, bizim yolumuzu aralamak istiyordu veya belki de bizim kalplerimizi öyle hassaslaştırmak istiyordu ki, bununla, ulaşılabilmesi mümkün olabilecek imanın en yüksek derecesine ulaştırmak istiyordu. Biz Allah’tan bu dünyanın nimetini istemiyorduk; biz sadece O’nun rızasını kazanmak için dua ediyorduk. Ve bu bizim için bütün maddi güzelliklerden daha önemliydi. Allah’a olan imanımızı sabırla kuvvetlendiriyorduk.

Allah Kur’an’da şöyle demişti: “Sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz da mal, can ve ürün eksikliği ile imtihan edeceğiz. Fakat sabredenleri müjdele; o sabredenler ki, kendilerine bela geldiğinde: ‘Bizim bütün varlığımız Allah’ındır, sonunda da O’na döneceğiz’ derler. Onlara rablerinden bol bol mağfiret vardır ve onlar doğru yola yönlenmişlerin ta kendileridir.” (Bakara, 155-157)

“Yoklukta, hastalıkta ve şiddetli savaşlarda sabredenler gerçek mü’minlerdir, onlar Allah’tan korkarlar ve kötü davranışlardan sakınırlar.” (Bakara, 177)

Biz Allah’a her halimizle şükrediyorduk. Bizim her sözümüzün ve her işimizin O’nun yolunda olmasına gayret gösteriyorduk. En ağır darbeleri yediğimiz anlarda dahi “Allah’ımız, seni işitiyor, sana itaat ediyoruz; bizim günahlarımızı affeyle” diyorduk.

Oysa yatağında yatarken, Allah yolunda imtihana tabi tutularak, çok anlamlı ve dolu bir hayat yaşadığım için, bu vesileyle çok değerli insanlarla tanışıp birlikte çile çektiğim için kendimi çok mutlu hissediyorum. Ve şimdi herhangi bir kimse çıkıp bana, daha kolay bir yaşamla kendi ağır durumumu ve geçirmiş olduğum imtihanımı değiştirip değiştirmeyeceğimi sormuş olsa, benim cevabım, “Asla, hiçbir zaman ve hiçbir şeyle değişmem” olur.

Birçok zalim kişi bana kötülük etti; bana işkence yaptılar, kutsal bildiğim ve sevdiğim her şeyime küfrettiler, şerefimle oynadılar, fiziki darbelerde canımı yaktılar…

Kendi kendime hep: “Bunu bana nasıl yapabiliyorlar ve neden yapıyorlar?” diye sorar dururdum.

Peygamber efendimiz Veda Haccı’ndaki hutbesinde şöyle bir hadis okumuştu: “İnsan Allah’ın en büyük eseridir; vay haline o kimsenin ki, Allah’ın eserini zedelemiş olur.”

Bana karşı yapılmış olan bütün bu kötülüklere rağmen, bugün benim kalbimde onlara karşı hiçbir nefret veya intikam duygusu yoktur; sadece bir üzüntü kalmıştır…

Fakat son Mahkeme Günü’nde Yaratan’ımızın huzurunda, korku ve dehşet içinde diz çöküp kendisinden günahlarımızın bağışlanmasını ve O’nun büyük merhametini dileyeceğimiz zaman; O, en adil ve son hükmünü verecektir.

Münir Gavrankapetanoviç, İmtihan Alevinde, Çev: Ataullah Sadak, Pınar Yayınları, 1. Baskı, 1993, s. 281-284, Sonsöz

————————

Münir Gavrankapetanoviç: 14 Haziran 1928 yılında Sarayevo’da doğmuş, ilk, orta ve lise tahsilini Sarayevo’da yapmıştır. 1947 yılının Eylül ayında Zagreb Üniversitesi’nin İnşaat Fakültesi’ne kaydolmuştur. 1949 yılının 25 Mayıs’ında Genç Müslümanlar teşkilatı üyesi olarak Zagreb’de tutuklanmıştır. Aynı yılın Ekim ayında, hürriyetlerinden tamamen men ve zorunlu çalışma ile 8 yıla mahkûm edilmiştir. 1951 yılının Nisan ayında, Zeniça KPD’sinden Sremska Mitroviça KPD’sine nakledilirken, meydana gelen tren kazasında diğer mahkûmlarla birlikte ağır yaralanmıştır. Yugoslavya Büyük Millet Meclisi kararıyla 1951 yılının Temmuz ayında affedilerek serbest bırakılmıştır. 1958 yılının Şubat ayında Sarayevo İnşaat Fakültesi’nden mezun olmuştur.Yazdığı eserler: Din Gücünden Ruhun Mükemmelliğine, Ümit ve Teselli Yolunda ve Veda Haccı ile ilgili bir broşür. Zemzem ve Mücahid dergilerinde İslamî konularda kırk makale kaleme almıştır. Hidroelektrik ve trafik tekniği alanında değişik dergilerde on altı meslekî çalışması yayınlanmıştır. 1991 yılında baskıya hazır 4 eseri bulunmaktaydı.
 
Üst