İmanın asıl şartları

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlânın en sevdiği ibadet, Müslümanların birbirini sevmesidir. Bu, imanın asıl şartıdır. İman, altı şeye inanmaktır. Bu altı şey, inanılacak hususlardır. Bu altı şartın geçerli olması için iki şart daha vardır. Nasıl vakit, namazın şartıysa, yani vakti girmeden kılınan namaz sahih olmazsa, bu iki şart olmadan altı şeye inanmakla kişi Müslüman olmaz.
Bu iki şarttan birincisi, gayba imandır, görmeden inanmaktır, ölmeden önce, gözden perde kalkmadan önce, hakikatler görülmeden önce, Allah’a ve Resulüne inanmaktır. Firavun boğulacağı sırada, Allahü teâlâ gözünden perdeyi kaldırdı. Firavun, gerçekleri görünce, (Musa’nın Rabbine iman ettim) dediyse de, geçerli olmadı, çünkü o, Hazret-i Musa’nın bildirdiğine değil, kendi gördüğüne inandı. Görmeden önce, gayba iman etmediği için geçerli olmadı.
İkinci şart, hubb-i fillah ve buğd-i fillah’tır. Allahü teâlânın dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek yani Müslüman olmayanları, Allah’a ve Resulüne düşman olanları sevmemek ve Müslümanları da, Müslüman oldukları için sevmektir. Bir kimse, bir kimseye, Müslüman olduğu için düşmanlık beslese, Amentü’deki altı şarta inansa da, Müslüman olamaz. Bu yüzden Müslümanların birbirine düşmanlıkları tehlikelidir. Din büyüklerimiz, (Eğer kavga edecekseniz kendinizle yani kâfir olan nefsinizle kavga edin! Sakın bir Müslümana yan gözle bakmayın, bu Allah dostuna düşmanlığa sebep olabilir. Maazallah, secdeden başınızı kaldırmasanız yine Cehenneme gidersiniz) buyuruyorlar. Bir Müslümanın diğer kardeşini çekiştirmesi, onun aleyhinde bulunması, olacak iş değildir. Bir müminin ismi duvara yazılı olsa, oradan geçerken ceketini ilikleyip, hürmetle geçmek gerekir, çünkü orada Allahü teâlâya ve Resulüne inanan birinin ismi var. Yani Allah dostu var. Dolayısıyla, bu iki şart olmadan, iman edilmiş olamaz.
Büyük zatlar, iki talebesi arasında ufak bir kırgınlık olunca perişan olurlardı. En çok üzüldükleri olay buydu. Bu olayda biri haklı olur. İkisi de Müslüman. Kırgınlık sebebiyle biri niye yansın ki? Elimizi ateşe bir sokalım da, ondan sonra, ateş neymiş, kavga neymiş, haram neymiş, gıybet neymiş, o zaman anlayalım. Çünkü haramlar ateştir. Müslüman ateşe nasıl gider? Demek ki ateş unutuluyor, görülmüyor da gidiliyor. Onun için bu gözle bakan aldanır. Bu gözle bakanlar, Peygamber efendimize bile iman etmediler. Onu gördüler, ama bu gözle baktıkları için, kendileri gibi, sıradan biri sandılar. Kalb gözüyle görenler kurtuldu, baştaki gözle görenler yandı.
kaynak dinimizislam mail grubu
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:


Allahü teâlânın en sevdiği ibadet, Müslümanların birbirini sevmesidir. Bu, imanın asıl şartıdır. İman, altı şeye inanmaktır. Bu altı şey, inanılacak hususlardır. Bu altı şartın geçerli olması için iki şart daha vardır. Nasıl vakit, namazın şartıysa, yani vakti girmeden kılınan namaz sahih olmazsa, bu iki şart olmadan altı şeye inanmakla kişi Müslüman olmaz.
Bu iki şarttan birincisi, gayba imandır, görmeden inanmaktır, ölmeden önce, gözden perde kalkmadan önce, hakikatler görülmeden önce, Allah’a ve Resulüne inanmaktır. Firavun boğulacağı sırada, Allahü teâlâ gözünden perdeyi kaldırdı. Firavun, gerçekleri görünce, (Musa’nın Rabbine iman ettim) dediyse de, geçerli olmadı, çünkü o, Hazret-i Musa’nın bildirdiğine değil, kendi gördüğüne inandı. Görmeden önce, gayba iman etmediği için geçerli olmadı.
İkinci şart, hubb-i fillah ve buğd-i fillah’tır. Allahü teâlânın dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek yani Müslüman olmayanları, Allah’a ve Resulüne düşman olanları sevmemek ve Müslümanları da, Müslüman oldukları için sevmektir. Bir kimse, bir kimseye, Müslüman olduğu için düşmanlık beslese, Amentü’deki altı şarta inansa da, Müslüman olamaz. Bu yüzden Müslümanların birbirine düşmanlıkları tehlikelidir. Din büyüklerimiz, (Eğer kavga edecekseniz kendinizle yani kâfir olan nefsinizle kavga edin! Sakın bir Müslümana yan gözle bakmayın, bu Allah dostuna düşmanlığa sebep olabilir. Maazallah, secdeden başınızı kaldırmasanız yine Cehenneme gidersiniz) buyuruyorlar. Bir Müslümanın diğer kardeşini çekiştirmesi, onun aleyhinde bulunması, olacak iş değildir. Bir müminin ismi duvara yazılı olsa, oradan geçerken ceketini ilikleyip, hürmetle geçmek gerekir, çünkü orada Allahü teâlâya ve Resulüne inanan birinin ismi var. Yani Allah dostu var. Dolayısıyla, bu iki şart olmadan, iman edilmiş olamaz.
Büyük zatlar, iki talebesi arasında ufak bir kırgınlık olunca perişan olurlardı. En çok üzüldükleri olay buydu. Bu olayda biri haklı olur. İkisi de Müslüman. Kırgınlık sebebiyle biri niye yansın ki? Elimizi ateşe bir sokalım da, ondan sonra, ateş neymiş, kavga neymiş, haram neymiş, gıybet neymiş, o zaman anlayalım. Çünkü haramlar ateştir. Müslüman ateşe nasıl gider? Demek ki ateş unutuluyor, görülmüyor da gidiliyor. Onun için bu gözle bakan aldanır. Bu gözle bakanlar, Peygamber efendimize bile iman etmediler. Onu gördüler, ama bu gözle baktıkları için, kendileri gibi, sıradan biri sandılar. Kalb gözüyle görenler kurtuldu, baştaki gözle görenler yandı.
kaynak dinimizislam mail grubu

Yazar İmanın şartları hakkında galatı meşhur olan maddelerin(altı madde) asıl imanı şartları olmadığı husundaki sözü doğru, neki, ileri sürdüğü iki şarttan ''Ğayba iman dışındaki ''İkinci şart, hubb-i fillah ve buğd-i fillah’tır.'' cümlesi ise yanlıştır.Ulemanın kadim kitablarını ve bunları bizlere aktaran alim zatların kitablarını okumaktan aciz kalan kimseler, imanın rükünlerinin, imanın şartlarıymış gibi öğrenmeleri üzüntü verici bir durumdur.Halbuki ''Nurul İzah(Nurul Misbah) ve İbnu Abidin gibi kitabların tercümeleri ortada olduğu halde halen ısrarla galatı meşhur olmuş bir meselenin(İmanın şartları) yanlış şekilde öğretilmesi ve öğrenilmesi, İslami istilahların ne derece zayi olduğunu göstermektedir.Ehli Sünnet Ehli Sünnet diye reklam yapan yukarıdaki neşriyatçıların, Ehli Sünnetin kadim kitablarından yüz çevirmeleri ve İslami istilahlardan gafil olmaları neyle izah edilebilir!??Daha önce bu meseleyi açıkladığım halde muhatablarım Ömer Nasuhi Hocaefendinin ilmihali dışında bir delil gösteremediler.Zannediyorum Ömer Nasuhi Hocamızın sehven kullandığı tabiri delil diye getirenlerin meşhur fıkıh kitablarından delil getirememeleri meseleyi vuuzuha kavuşturmaktadır.Bahsettiğim iki kaynağa bakanlar gerçeği görürler.Ayrıca Nimeti İslam müellifide rükün ve şart lafızlarını, ilmihalinde doğru olarak göstermiştir.Bu açıdan ulemanın Nimeti islam ilmihalini baştacı etmeleri boşuna değildir.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
RÜKÜN

“Rükn”Ün Tarifi:

“Rükn”: Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsurdur. Meselâ namaz için “Kur’ân tilâveti!’ (Kurân’dan bir miktar okumak) bir rükündür. Çünkü Şâri’in nazarında namazın meydana gelmiş sayılması tilâvetin varlığına bağlıdır; hem de tilâvet namazın yapısından bir parçadır.

Bir başka örnek: Evlenme akdi için “icap ve kabul” bir rükündür. Çünkü evlenme akdinin varlığı icap ve kabulün varlığına bağlıdır ve bu akdin bir cüzüdür.

3- ŞART

“Şartın Tarifi:

“Şart” : Birşeyin varlığı kendi – varlığına bağlı olmakla beraber, onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıftır. Meselâ namaz için “abdest” bir şarttır. Abdest bulunmayınca geçerli bir namazın varlığından da sözedilemez. Bununla beraber abdest, namazın mahiyetinden bir parça teşkil etmez.

- Rükün İle Şart Arasındaki Fark:

Rükün ve şart şu özellikte birleşmektedir: Her ikisinin de yokluğu kendisi ile bağlantısı olan hükmün yokluğunu gerektirir. Ayrıldıkları nokta ise şudur: Rükün, ilgili olduğu hükmün mahiyetinden bir parçadır, şart ise böyle değildir, o hükmün mahiyetinin dışında kalmaktadır.
Buna göre
İmanın şartı birdir.(Bazılarına göre ikidir dil ile ikrar başkalarının bilmesi için şarttır.)o da kalb ile tasdikdir.Tasdikin şartı gaybı tasdiktir.
Bunlar İman ederken lazım olan şartlardır.İman ettikten sonra ise bu imanı muhfaza etmenin olmazsa olmaz şartı ,yani kabul olma şartı;hubb-i fillah ve buğd-i fillah’tır.
Sayın ittiba bak benim gibi bir cahil bile bunu buldu bildi yazdı.Öyleyse nedir maksadın.Şart ve rükün ikiside olmassa olmaz.Peki mevzuda bu olmazlar bildirilmişmi bildirilmiş.Sadece medresede bir talebeye öğretilen biçimde tasnif yapılmamış,niye;Maksat hasıl olmak için.Okuyucu medrese talebesi değil.Dinini diyanetini imanını öğretici bilgiler verilse kafidir.Yok tasnif ve izaha kalkınırsa konu mecraından çıkar.Bu sefer rüknün çeşitleri sebeb illet vb.kelimeler ve terimler devreye girer.
Kısacası yukarıdaki yazı ehli Sünnet bilgilerine uygundur.Burda yazılanları öğrenen ve öğrendiği gibi olan talihli kimselere müşdeler olsun.Lütfen bu hususları dikkate alarak tenkitlerinizi yapınız.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Sağlıkçı tanımlarda bir şeyler bulmuşsada , faidelenmesini bilmediğinden esip, gürlüyor, lakin yağmurun yağdığı falan da yok!Şimdi kendi iktibas ettiği tariften yola çıkalım.Ne aktarıyor sağlıkçı:''

Şart” : Birşeyin varlığı kendi – varlığına bağlı olmakla beraber, onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıftır. Meselâ namaz için “abdest” bir şarttır. Abdest bulunmayınca geçerli bir namazın varlığından da sözedilemez. Bununla beraber abdest, namazın mahiyetinden bir parça teşkil etmez.'' Ne Ala! Çok güzel! Şimdi Sağlıkçının getirdiği bu tanımın anlaşılmasına katkıda bulunalım, tanımı biraz daha açalım. Şart: Ödenecek ibadetin ödenmesi için gerekli, ulaşmasınada TESİRSİZ sebeb olan ve kendisine bağlanan meşrutun(mesela namaz gibi...) olmaması halinde varlığı GERÇEKLEŞEBİLEN , amma yokluğunda kendisine bağlanan ibadet GERÇEKLEŞMEYEN şeydir.

Daha kısa tarifi, yokluğuyla meşrutun yokluğunu gerektiren, varlığıyla meşrutun varlığında yokluğunda tesirsiz olandır.

Yani şartın bulunması halinde meşrutun bulunması şart değil, meşrutun bulunması anında şartın var olması ŞARTTIR.biliyorum tarifler kafayı karıştırabilir, lakin anlamak için birçok defa okumak gerekiyor.Yoksa meseleyi izah edemeyiz.Şimdi Sağlıkçınında aktardığı namaz ve abdest örneğini inceleyelim.Namaz kılmak için abdest almak şarttır.Lakin abdestin direk namaza bir dahili, etkisi yoktur.işte şartın bulunması halinde (mesela abdest) meşrutun bulunması ( örneğimizde namaz ) şart değil demek budur.Yani abdestli iseniz namaza etkisi yok, lakin meşrutun bulunması(örneğimizde namaz) anında, şartın var olması(örneğimizde abdest) şarttır.

Şimdi bu anlatılanları anladıysan konuya dönelim.İmanın şartları dediğimizde, bize ne anlatılıyor.Bildiğimiz amentüdeki 6 esas, değilmi? Yukarıda hem senin getirdiğin tarifi, hemde benim yaptığım ilaveli tarifleri düşündüğündüğümüzde mesela Allaha iman, meleklere iman maddelerini , bu tarifler ışığında müzakere edelim.Eğer bunlar şart kavramına (lafzına) giriyorsa,bu altı esasın mevcut olması durumunda imana bir dahlileri söz konusu olamaz.Tarifte öyle denmiyormu, meşrutuya ulaşmasına tesirsiz sebeb olan diye.Yani bu altı madde bir arada da olsa imanın şartına bir tesirleri yok! Senin bunu nasıl izah edersin?Hem imanın şartları olan bu maddeler bir araya gelecek amma bu imanın şartına bir etki etmeyecek??!!Demekki bu maddelerin imanın şartı olması yapılan bunca tanımlara göre muhal bir şeydir.
Halbuki Rükun diye meseleye yaklaşırsak, mesele anlaşılacaktır.

Rükun:Rükun , ibadetin kendisinden oluştuğu dayanaklardır.Veya, Meşruya taaluk eden şey onun mahiyetine dahil ise rükun diye isimlendirilir.Mesela Namaza itibarla ruku gibi.Veya Abdeste göre dört azayı yıkamak gibi.İmanın 6 esasıda , onun mahiyetine dahil olunca, bu 6 esas, İmanın Rükunlarından olmuş oluyor!

Düşünürsek eğer dört azayı yıkamazsak ,abdest gerçekleşmiyor.Halbuki şart öğle değil.Abdestliysek, namaza direk bir tesiri yok.Yani namaz kılmış olmıyoruz.Ama namazdaysak abdest şart.Tariflere bakalım.

Bunca ayrıntıya girmeye ne gerek var demek, doğru değil.Modernizm rüzgarlarının, müslümanlarda yaptığı en büyük tahrifat , istilahlarda yaptığı tahrifattır.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Sağlıkçı tanımlarda bir şeyler bulmuşsada , faidelenmesini bilmediğinden esip, gürlüyor, lakin yağmurun yağdığı falan da yok!Şimdi kendi iktibas ettiği tariften yola çıkalım.Ne aktarıyor sağlıkçı:''

Şart” : Birşeyin varlığı kendi – varlığına bağlı olmakla beraber, onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıftır. Meselâ namaz için “abdest” bir şarttır. Abdest bulunmayınca geçerli bir namazın varlığından da sözedilemez. Bununla beraber abdest, namazın mahiyetinden bir parça teşkil etmez.'' Ne Ala! Çok güzel! Şimdi Sağlıkçının getirdiği bu tanımın anlaşılmasına katkıda bulunalım, tanımı biraz daha açalım. Şart: Ödenecek ibadetin ödenmesi için gerekli, ulaşmasınada TESİRSİZ sebeb olan ve kendisine bağlanan meşrutun(mesela namaz gibi...) olmaması halinde varlığı GERÇEKLEŞEBİLEN , amma yokluğunda kendisine bağlanan ibadet GERÇEKLEŞMEYEN şeydir.

Daha kısa tarifi, yokluğuyla meşrutun yokluğunu gerektiren, varlığıyla meşrutun varlığında yokluğunda tesirsiz olandır.

Yani şartın bulunması halinde meşrutun bulunması şart değil, meşrutun bulunması anında şartın var olması ŞARTTIR.biliyorum tarifler kafayı karıştırabilir, lakin anlamak için birçok defa okumak gerekiyor.Yoksa meseleyi izah edemeyiz.Şimdi Sağlıkçınında aktardığı namaz ve abdest örneğini inceleyelim.Namaz kılmak için abdest almak şarttır.Lakin abdestin direk namaza bir dahili, etkisi yoktur.işte şartın bulunması halinde (mesela abdest) meşrutun bulunması ( örneğimizde namaz ) şart değil demek budur.Yani abdestli iseniz namaza etkisi yok, lakin meşrutun bulunması(örneğimizde namaz) anında, şartın var olması(örneğimizde abdest) şarttır.

Şimdi bu anlatılanları anladıysan konuya dönelim.İmanın şartları dediğimizde, bize ne anlatılıyor.Bildiğimiz amentüdeki 6 esas, değilmi? Yukarıda hem senin getirdiğin tarifi, hemde benim yaptığım ilaveli tarifleri düşündüğündüğümüzde mesela Allaha iman, meleklere iman maddelerini , bu tarifler ışığında müzakere edelim.Eğer bunlar şart kavramına (lafzına) giriyorsa,bu altı esasın mevcut olması durumunda imana bir dahlileri söz konusu olamaz.Tarifte öyle denmiyormu, meşrutuya ulaşmasına tesirsiz sebeb olan diye.Yani bu altı madde bir arada da olsa imanın şartına bir tesirleri yok! Senin bunu nasıl izah edersin?Hem imanın şartları olan bu maddeler bir araya gelecek amma bu imanın şartına bir etki etmeyecek??!!Demekki bu maddelerin imanın şartı olması yapılan bunca tanımlara göre muhal bir şeydir.
Halbuki Rükun diye meseleye yaklaşırsak, mesele anlaşılacaktır.

Rükun:Rükun , ibadetin kendisinden oluştuğu dayanaklardır.Veya, Meşruya taaluk eden şey onun mahiyetine dahil ise rükun diye isimlendirilir.Mesela Namaza itibarla ruku gibi.Veya Abdeste göre dört azayı yıkamak gibi.İmanın 6 esasıda , onun mahiyetine dahil olunca, bu 6 esas, İmanın Rükunlarından olmuş oluyor!

Düşünürsek eğer dört azayı yıkamazsak ,abdest gerçekleşmiyor.Halbuki şart öğle değil.Abdestliysek, namaza direk bir tesiri yok.Yani namaz kılmış olmıyoruz.Ama namazdaysak abdest şart.Tariflere bakalım.

Bunca ayrıntıya girmeye ne gerek var demek, doğru değil.Modernizm rüzgarlarının, müslümanlarda yaptığı en büyük tahrifat , istilahlarda yaptığı tahrifattır.
Bunca ayrıntıya girmeye ne gerek var demek,(Ben böyle bir ifade kullanmadım.). doğru değil.Modernizm rüzgarlarının, müslümanlarda yaptığı en büyük tahrifat , istilahlarda yaptığı tahrifattır.
Allahü Teala Hazretleri sana insaf versin.İstilahlar konusundaki titizliği bilmemen imkansız.Mesela İlmihalde hangi istilah değiştirilmiş ve yerine uyduruğu getirilmiştir.?Moderinizmin, dini kelime ve kavramları dejenere etmesine asla alet olunmamıştır.Yeni uydurulan hiç bir terime yer verilmemiştir.(Eskiyi atıp bunu onun yerine koyma)
Şunu anlatamıyorum veya sen anlamıyorsun.Bulut beyin aktardığı sohbetin konusu Müslümanların bir birini sevmesi ve Din düşmanlarını sevmemesinin önemi ve imanla bağlantıları.
Yine söylüyorum;
Hangi istilahı kelime ve manayı kullanırsan kullan ve bunlarla formule et.Çıkan sonuç aynı olur.
Yani en son geldiğin noktada inanılması lazım gelen altı şeye kalb ile inanaçaksın.(Bunu seni başkaları tanısın ve İslam hukuku cari olsun diye bildireçeksin)Bu imanın gayba olaçak (Yani ahiretten kapı aralanmadan yani göze perde gelmeden inanaçaksın)İnandıktan sonra Allah için seveçek Allah için buğz edeçeksin.
Yanlış mı?yani bu itikat ehli Sünnet itikadı değil mi?

 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Sağlıkçıya anlatmaya çalıştığımız bu kadar kelamdan sonra , kendisinin ''Mesela İlmihalde hangi istilah değiştirilmiş ve yerine uyduruğu getirilmiştir.?Moderinizmin, dini kelime ve kavramları dejenere etmesine asla alet olunmamıştır.Yeni uydurulan hiç bir terime yer verilmemiştir.(Eskiyi atıp bunu onun yerine koyma) '' demesi meselenin anlaşılmadığını gösteriyor.

Bu kadar açıklama niye yapıldı? Senin güvendiğin ilmihalde dahi , İmanın şartları konusunda ''galatı meşhur''

olan 6 esas anlatılıyor.Sen hâlâ ne değişmiş diyorsun.? Yukarıdaki bulutbeyin açıklamsında ''ğayba iman'' imanın şartlarındandır, neki, devamı getirilmemiş!Bizim bulutbeyin aktardığı sohbet mahiyetindeki meselelere itirazımız yok! İtirazımız İmanın şartlarının kamil manada anlatılmamış olmasınadır.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Sağlıkçıya anlatmaya çalıştığımız bu kadar kelamdan sonra , kendisinin ''Mesela İlmihalde hangi istilah değiştirilmiş ve yerine uyduruğu getirilmiştir.?Moderinizmin, dini kelime ve kavramları dejenere etmesine asla alet olunmamıştır.Yeni uydurulan hiç bir terime yer verilmemiştir.(Eskiyi atıp bunu onun yerine koyma) '' demesi meselenin anlaşılmadığını gösteriyor.

Bu kadar açıklama niye yapıldı? Senin güvendiğin ilmihalde dahi , İmanın şartları konusunda ''galatı meşhur''

olan 6 esas anlatılıyor.Sen hâlâ ne değişmiş diyorsun.? Yukarıdaki bulutbeyin açıklamsında ''ğayba iman'' imanın şartlarındandır, neki, devamı getirilmemiş!Bizim bulutbeyin aktardığı sohbet mahiyetindeki meselelere itirazımız yok! İtirazımız İmanın şartlarının kamil manada anlatılmamış olmasınadır.
!Bizim bulutbeyin aktardığı sohbet mahiyetindeki meselelere itirazımız yok!(Arananda bu olsa gerek.) İtirazımız İmanın şartlarının kamil manada anlatılmamış olmasınadır.(Bu gün hiç bir kimse eski İslam Alimleri gibi yüksek ilim ve kemalatta olamazlar.Bazı noksanlık ve kusur içinde olmaları belki normaldir.Bu kusur yeterki bozucu olmasın.Bu noktadan öteyi tartışmakta bir yarar olmaz.)

 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Allahü teala için sevmek

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Müminin yüzüne Allah için sevgiyle bakmak öyle büyük bir ibadet ki, Allahü teâlâ bütün günahları affediyor ve de öldükten sonra mahşerde güneş, bir mızrak boyu alçaldığı zaman, herkes buram buram terlerken, böyle Allah için birbirini seven insanlar, uçarak gelecekler ve Arş’ın altında gölgeleneceklerdir. Bunlara azap da, hesap da yoktur. İnsanlar bunları gördükleri zaman, (Bunlar peygamber midir, evliya mıdır?) diyecekler. Allahü teâlâ, (Bunlar ne evliya, ne de peygamber. Bunlar, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden, Allah için birbirini sevenlerdir) buyuracaktır.
Müslümanı üzmek felaket, sevindirmek saadettir. Eshab-ı kiramdan biri, sohbetten sonra, arkadaşının ayakkabısını şaka olsun diye saklıyor. Herkes gidiyor, ama ayakkabısı saklanan telaşlanıp arıyor. Peygamber efendimiz de hiçbir şey demeden seyrediyor, bekliyor. Sonunda ayakkabıyı saklayan, gizlediği yerden çıkarıp arkadaşına verince, ayakkabıyı saklayana, (Mümini telaşa sokmak, üzülmesine sebep olmak çok günahtır) buyuruyor. (Şaka yaptım ya Resulallah) deyince de, (Şakayla da yapmak günahtır) buyurup, yanlarından ayrılıyorlar.
Eshab-ı kiramdan Ebüdderda hazretleri, bir yerden geçerken, üç dört gencin bir genci dövdüklerini görünce onlara, (Durun, ne yapıyorsunuz?) diye müdahale eder. Gençler hemen bırakıp, (Efendim, bu arkadaşımız büyük bir günah işledi, onun için dövüyoruz, bundan sonra da aramıza almayacağız) derler. Ebüdderda hazretleri buyurur ki:
- Peki, size bir şey soracağım. Bu arkadaşınız bir kuyuya düşseydi ne yapardınız? Onu kurtarır mıydınız yoksa kuyudan çıkmasın, boğulsun diye üzerine taş mı atardınız?
- Elbette kurtarırdık efendim.
- Ama siz şimdi onu kurtarmıyor, üzerine taş atıyorsunuz. Arkadaşınız bir günah işlemiş, yani şu veya bu sebeple kuyuya düşmüş, böyle yapmakla onu kuyudan çıkarmayıp, üzerine taş atmış oluyorsunuz. Sadece onun yaptığı işe kızabiliriz, ama onu kuyuda bırakamayız, onu yalnız bırakamayız, çünkü yaptığına tevbe edince, o yine bizim kardeşimizdir.
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Bir Müslümanı tevbe ettiği bir kusurundan dolayı ayıplayan, o kusuru işlemeden ölmez.)
 
Üst