Rakaful
Asistan
İmana Zulüm Karıştırmak - Kenan Levent
Bugün Müslümanlar olarak karşılaştığımız ve çözmek zorunda olduğumuz birçok mesele var: İslami kavramların içinin boşaltılması ve muğlaklaştırılması, İslami kimliğin bulanıklaşması, senkretik (bağdaştırmacı) düşünce biçimlerinin yaygınlık kazanması, izafilik (görelilik) düşüncesinin mutlak bir hakikat olarak sunulması gibi. Bu zorluklardan birini de İslam'ın omurgasını oluşturan tevhid akidesinin etrafını kuşatan belirsizlik ve muğlaklık oluşturuyor. Şirk ve cahiliyenin (vahiy dışı inanç, fikir ve amel vb.) taşıdığı anlamlardaki belirsizlik ve üstü kapalılık.
İmanını izhar eden, İslam'ın bazı ibadetlerini yerine getirdiği halde, İslam'ın hayatın tamamını kuşatan bir nizam olduğu fikrine yanaşmayan, sekülerizmle kolaylıkla uyum sağlayan insan tiplerinin giderek çoğalması da meselenin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.
İşte bu aşamada İslam'ın akaid esaslarının altının kalın çizgilerle çizilmesi ve bu akaidi ifsad edici unsurların üzerinde yeniden durulması elzemdir.
Akide; en başta ve her şeyden önce, şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde iman edilmesi gereken teorik boyutu temsil eder. İman ise, emin, emanet, teminat, emniyet gibi anlamları taşıması dolayısıyla hiçbir muğlaklık, üstü kapalılık, şüphe ve tereddüdü bünyesinde barındırmaz.
Burada konu başlığının bir diğer kavramı olan zulüm kavramı hakkında da bazı tanımları aktarmak meselenin anlaşılması açısından ehemmiyet arz etmektedir.
Zulüm, "yok olma" ve dolayısıyla "karanlıkta" da olma halidir. Kur'an'da zulüm nur kavramının zıddı olarak kullanılır. Bu açıdan, zulüm "yerli yerine koymamak, yer, zaman, nicelik ve nitelik olarak yanlışlık ve sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak, az olsun çok olsun tecavüzde bulunmak" anlamıyla beraber şirki de içine alan bir kavramdır.
Zulüm, hem -bireysel açıdan- insanın inanç ve davranışları bakımından Allah tarafından emredilmiş hudutları geçmesi hem de -toplumsal açıdan- insanlar arasındaki haksızlıkları ifade için kullanılır. Örneğin faizli muamelede bulunmak (2/275); yetimlerin malını haksız yere yemek (4/10); karşılıklı ilişkilerde Allah'ın çizdiği sınırların dışına taşmak (2/229); haksız yere cana kıymak (5/29); hüküm verme mevkiinde olup da Allah'ın indirdiğiyle hükmetmemek (5/45) birer zulüm olup, bu yönüyle kavram çok boyutludur. Ancak biz burada daha çok birinci tanımını, yani inanç boyutunda Allah tarafından emredilmiş hudutların geçilmesi hususunu öne çıkaracağız.
Devam edeceğiz inşâallâh.
Bugün Müslümanlar olarak karşılaştığımız ve çözmek zorunda olduğumuz birçok mesele var: İslami kavramların içinin boşaltılması ve muğlaklaştırılması, İslami kimliğin bulanıklaşması, senkretik (bağdaştırmacı) düşünce biçimlerinin yaygınlık kazanması, izafilik (görelilik) düşüncesinin mutlak bir hakikat olarak sunulması gibi. Bu zorluklardan birini de İslam'ın omurgasını oluşturan tevhid akidesinin etrafını kuşatan belirsizlik ve muğlaklık oluşturuyor. Şirk ve cahiliyenin (vahiy dışı inanç, fikir ve amel vb.) taşıdığı anlamlardaki belirsizlik ve üstü kapalılık.
İmanını izhar eden, İslam'ın bazı ibadetlerini yerine getirdiği halde, İslam'ın hayatın tamamını kuşatan bir nizam olduğu fikrine yanaşmayan, sekülerizmle kolaylıkla uyum sağlayan insan tiplerinin giderek çoğalması da meselenin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.
İşte bu aşamada İslam'ın akaid esaslarının altının kalın çizgilerle çizilmesi ve bu akaidi ifsad edici unsurların üzerinde yeniden durulması elzemdir.
Akide; en başta ve her şeyden önce, şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde iman edilmesi gereken teorik boyutu temsil eder. İman ise, emin, emanet, teminat, emniyet gibi anlamları taşıması dolayısıyla hiçbir muğlaklık, üstü kapalılık, şüphe ve tereddüdü bünyesinde barındırmaz.
Burada konu başlığının bir diğer kavramı olan zulüm kavramı hakkında da bazı tanımları aktarmak meselenin anlaşılması açısından ehemmiyet arz etmektedir.
Zulüm, "yok olma" ve dolayısıyla "karanlıkta" da olma halidir. Kur'an'da zulüm nur kavramının zıddı olarak kullanılır. Bu açıdan, zulüm "yerli yerine koymamak, yer, zaman, nicelik ve nitelik olarak yanlışlık ve sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak, az olsun çok olsun tecavüzde bulunmak" anlamıyla beraber şirki de içine alan bir kavramdır.
Zulüm, hem -bireysel açıdan- insanın inanç ve davranışları bakımından Allah tarafından emredilmiş hudutları geçmesi hem de -toplumsal açıdan- insanlar arasındaki haksızlıkları ifade için kullanılır. Örneğin faizli muamelede bulunmak (2/275); yetimlerin malını haksız yere yemek (4/10); karşılıklı ilişkilerde Allah'ın çizdiği sınırların dışına taşmak (2/229); haksız yere cana kıymak (5/29); hüküm verme mevkiinde olup da Allah'ın indirdiğiyle hükmetmemek (5/45) birer zulüm olup, bu yönüyle kavram çok boyutludur. Ancak biz burada daha çok birinci tanımını, yani inanç boyutunda Allah tarafından emredilmiş hudutların geçilmesi hususunu öne çıkaracağız.
Devam edeceğiz inşâallâh.